Iğdır Tarihi Eser Envanteri

Iğdır Tarihi Eser Envanteri

Soykırım Anıtı: Baharlı Mahallesi Çevre Yolu Kavşağı'ndadır.
Ziyaret Saatleri: 07:30 - 14:15

Ağrı Dağı: Türkiye'nin en yüksek dağı olup, İran ile Iğdır arasında sınır teşkil etmektedir. Yüksekliği 5165 metredir. Eski bir volkanik dağdır.

Harmandöven Kervansarayı: Eski ipek yolu Batum Tebriz Kervanyolu güzergahında, Selçuklular Dönemi'nde Sürmari Emiri Şerafettin Ejder Bey tarafından 12.yüzyılda yapılmıştır.

Koçbaşı Mezarlar: Koçbaşı mezarlar hemen hemen Iğdır Ovası'ndaki bütün mezarlıklarda bulunur. Karakoyunlular Dönemi'nden kalmıştır.


• Kaleler

En son yapılan araştırmalar göstermiştir ki İğdır ili kale bakımından oldukça zengindir. Bunlardan bir kısmı tarihi kaynaklarda kendine yer bulmuştur. Tarihi kaynaklarda adlarına rastlanmayan kaleler daha çoktur. Kaleler daha çok dağlık alanlarda yoğunlaşmışlardır. Söz konusu kalelerden bir kaçı ile ilgili bilgi verip diğerlerini ismen zikr edeceğiz. Ağrı dağı eteklerinde birbirinden takriben 12-13km aralı iki kale bulunmaktadır. Melekli beldesinin dağlık kısmında kale kalıntıları mevcuttur. Yine aynı beldenin sınırları dâhilinde şehir merkezine 7 km mesafede belde sakinlerinin Kasımın Tığı diye adlandırdıkları bir başka kale vardır. Bu kalenin parelelinde örgülü tepe kalesi diye adlandırılan bir başka kale yıkıntısına rastlanmaktadır. Ağrı dağının batı eteklerinde yöre halkının sonradan Ata Tepe kalesi olarak adlandırdıkları başka bir kale mevcuttur. Caf kalesi Iğdır-Doğubeyazıt karayolu üzerinde bulunmaktadır. İrili ufaklı diğer kaleler arasında Suveren kalesi, Kervansaray kalesi, Kızılkule kalesi, Güngörmez kalesi, Alikoçek kalesi, Aktaş kalesi. Sürmeli köyündeki kale, Gazilerdeki Kız kalesi, Alçalı kalesi, Yüceotağ kalesi, Demirsıkan kalesi, Galaca kalesi. Kandilli kalesi, Şedik kalesi, Aşık Hüseyin köyü kalesi, Aslanlı kalesi. Gedikli kalesi, Katırlı kalesi, Ekerek kalesi. Yağlı kale, Zarifhane kalesi sayılabilir. Bunlar daha öncede zikr edildiği gibi ipek yolu güzargahmda bulunan savunma amaçlı kale ve kulelerdir. Bunlara ilave olarak; Korgan, Gül Ahmet, Doğanyurt, Aliköse, Güngörmez köylerinde kalıntıları bulunan kalelerde ilave edilebilir.

İĞDIR KALESİ ( KORHAN KALESİ )

İğdır şehir merkezinin 36 km. doğusunda, Ağrı Daği'mn kuzey yamacında bölgeye hâkim bir tepe üzerinde yer almaktadır.
Kalenin ilk yapım evresi ve hangi uygarlık zamanında yapıldığı bilinmiyor. Ancak kalenin varlığının 1064 yılından öncesine dayandığı, bu tarihte Büyük Selçuklular tarafından fethedildiği bilinmektedir74.
Ne zaman ve kimler tarafından inşa edildiği bilinmeyen İğdır Kalesi, (İğdır Korganı)' nın adı kaynaklarda da pek sık geçmemektedir. Bu kale hakkındaki bilgileri ancak sınırlı sayıdaki kaynaklardan öğrenebilmekteyiz. Bunlardan birinde kalenin fethi şöyle anlatılmaktadır. Şehzade Melih Şah ordusu, Ani Vilayeti' nde (Aras'ın sağında ) Rumların elinde bulunan bir kal'a ya ( İğdır Korganı'na )75 hücum ettiler kî, orada Rumların okçuları bulunuyordu. Bunlar Müslüman askerlerden birçoğunu öldürdüler. Sonra Nizamülmülk ve Horasan-Amidi atlarından indiler, piyade oldular. Sultan Melih Şah bir ok atarak Kal'a nın Emİri'ni boynundan vurdu. Kâfirler, taşla müdafaa ettiler; nihayet yüksek bir tepeye (Ağrı Dağı'na) doğru gittiler, kaçtılar, dağların tepelerine doğru tırmanıp çıktılar. İslam askeri galip gelerek, (kalede buldukları müdafilerin) hepsini kılıçtan geçirdiler, hiç birini sağ bırakmadılar. Buna müteakip Melih Şah, Sürmari denilen kal'a ya gitti. Bu kal'ada akarsular ve bostanlar vardı, burasını da fethetti"76.

İspanya kralı tarafından Timur'a gönderilen elçi Clavijo, 1404 yılı Mayıs ayında gördüğü İğdır Kalesi ve Ağrı Dağı'nı şöyle anlatmaktadır. "Ertesi gün (Cuma) Sürmari'den hareket ettik. Yolda, bir kayalık üzerinde kurulmuş kaleye rastladık. Dul bir kadın bu kalenin sahibesi idi ve Timur'a vergi veriyordu. Eskiden burada eşkıya barınmaktaymış. Ve bunlar, o civardan gelip geçen yolcuları soymakla geçiniyorlarmış. Timur buradan geçiyorken, kaleye hücum ederek zaptetmiş ve eşkıyanın reisini öldürtmüş. Sonra da kaleyi reisin zevcesine bırakmış. Timur giderken, kalede tekrar eşkıya barınmaması için bütün kapıları söktürmüş ve bir daha buraya kapı yapılmamasını emretmiş. Biz buraya vardığımızda, gerçekten kapı namına bir şey yoktu. Bu kalenin ismi İğdır'dır. Ararat Dağı'mn ucunda bulunan bu kale, Hazreti Nuh tarafından yapılmış olan geminin tam durduğu yerdedir. Bu Ararat Dağı da Trabzon'dan beri gördüğümüz diğer dağlar gibi çırılçıplaktır. İğdır Kalesi'nin sahibesi bize çok iyi misafirperverlik gösterdi, o gece ağırladı ve bütün ihtiyaçlarımızı temin etti. 31 Mayıs cumartesi günü İğdır'dan yola çıkarak, Nuh'un Gemisi' nin durduğu dağa vardık. Bu dağ son derece yüksek ve tepesi kar ile Örtülüdür. Her tarafa kar yağmıştı ve vadiier çıplaktı. Buralarda orman yok. Bununla beraber yerlerde bol çayır, çalı vardır ve bunlar arasında birçok ırmak akmaktadır. Dağın arkasmdaydık ve yolda bir takım harabe ile gayet iri taşlardan yapılmış temellere rast geliyorduk. Dağın eteğindeki vadilerde bazı böcekler bulunmaktaydı ki, bunlarla ipekler kırmızıya boyanırmış. Tepeler üzerinde bir şehir harabesi gördük. Buranın asırlardır boş bulunduğu anlaşılıyordu. Harabe enkazı bir fersah kadar uzanmaktaydı. Buralarda rastladığımız insanların bize bildirdiğine göre, bu enkaz Hz.Nuh'un Oğullan tarafından inşa olunan şehir kalıntısıdır.

Bu harabenin aşağısında uzanan ova içinden suyolları geçiyordu. Ötede beride ağaçlar vardı. Her tarafta pınarlar fışkırmaktaydı.
Ararat Dağı'nın çok yüksekte ve dik bir zirvesi vardır. Bulutlardan dolayı bu zirveyi göremiyorduk. Burası yaz kış böyle sis içindedir. Sebebi dağın yüksekliğidir. Bu gün burada, hoş bir fıskiyenin karşısında dinlendik. Sular bir kayadan fışkırıyordu. Biz burada otururken bulutlar dağıldı. Ve bütün dağ silsilesinin tepelerine kadar görebilmek imkânı elde ettik. Çok geçmeden bulutlar tekrar toplandı ve her tarafı kaplayıp kapattı. Ararat'ın zirvesine yakın olarak küçük Ararat'ın zirveleri görünüyor. Bu dağın zirvesi dimdiktir. İki dağın arası bir heybeye benziyor. Bize anlatıldığına göre, Nuh'un gemisi burada durmuştu. İki Ararat zirvesi arasında heybe gibi uzanan yer daima karla kaplıdır"77.

Ağrı Dağı'nın hemen kuzey tarafında bulunan kale bütün bölgeye hâkim, kayalık bir tepe üzerine inşa edilmiştir. Kale bugün oldukça harap durumundadır. Günümüze sur duvarlarından çok az kalıntı ulaşabilmiştir. Günümüze ulaşabilen kalıntılardan yola çıkarak, güç te olsa kalenin ve şehir yerleşiminin genel bir profilini çıkarmak mümkündür. Buna göre kale iç ve dış olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Günümüze ulaşan kalıntılardan dış kalenin Ağrı Dağı'nın kuzey tarafına, yani güneye doğru uzandığı anlaşılmaktadır. Geniş bir alanı kaplayan kalede yaptığımız incelemelerde çeşitli ebattaki taşlarla değişik duvar örgü sistemi tespit ettik. 2 metreye yaklaşan duvar kalınlığı ile surların temellerinde Urartu dönemini hatırlatan büyük blok taşların kullanıldığı görülmektedir

Kalede yaşayanların yiyecek ve su ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan bu mimari yapılardan erzak deposu, ortadaki daha küçük olmak üzere üç bölüme ayrılmış olup, düzgün kesme taşlarla örülmüştür. Bugün yıkık durumda olan erzak deposu ancak bir fikir verebilecek ölçüde günümüze ulaşabilmiştir. Erzak deposuna hemen bitişik inşa edilen su kuyularından bir tanesi büyük oranda dolmuş olup bir fikir vermemektedir. Diğer su kuyusu ise kısmen dolmuş olup, düzgün siyah taşlarla yapılmış ve içerisi Horasan harcıyla sıvanmıştır. İç kalede bu erzak deposu ve su kuyularından başka bir mimari yapının varlığı belli olmamaktadır. Kalenin genelinde ayakta kalabilen surların en büyük parçası iç kalede karşımıza çıkan ve düzgün kesme taşlarla yapılmış olan yuvarlak formlu kuledir.

Kavimler arsında el değiştirerek tarihi bilinmeyen bir geçmişten 1664 yılma kadar gelen İğdır Kalesi ve Şehri, 1664 baharında çok şiddetli ve korkunç bir depremle sarsılmış. Şiddetli deprem yedi gün yedi gece sürmüş. Bölge dâhil, Azerbaycan'da elli binden fazla insan hayatını kaybetmiş. Kale ve şehir yıkılıp, yerle bir olmuştur78. Depremden sağ kurtulanlar bugünkü İğdır'a gelip yerleştiler ve ovada İğdır'ı aynı adla tekrar kurdular.

KARAKALE ( SÜRMELİ KALESİ )

İğdır il merkezinin 25 km. batısında, Tuzluca-Iğdır arasında, Araş ırmağının güneyinde, bugünkü İğdır Tuzluca karayolunun Tuzluca istikametinde sağda, ovaya hâkim bir tepecik üzerinde yer almaktadır.
Sürmeli Kalesi'ni kimlerin, hangi tarihte yaptırdığı bilinmemektedir. Ancak kalenin 1064 yılından önce var olduğu ve bu tarihte Büyük Selçuklular tarafından fethedildiğini biliyoruz79. Selçuklu tarihi Ahbarü-d-Devletis-Selçukiyye, bölgedeki kalelerin hepsinin adını vermemekle birlikte, Karakale hakkında az da olsa bir bilgi vermektedir. Bu kaynakta da kaleyi yaptıranlar hakkında herhangi bir bilgi verilmemiştir.
Kale'yi inşa eden ustalar hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. Kaynaklarda da bu kalenin şekillenmesinde çalışan ustalardan bahsedilmemiştir.
Bugün ayakta kalan surların üzerinde ve kale yerleşim bölgesinde hiçbir kitabeye rastlanılmamıştır.

Karakale'nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak Orta Çağ'da da sık sık anılan ve Dede Korkut hikâyelerinde de adı geçen bölgedeki önemli bir kaledir. 1044 yılına kadar Ani Bagrathlan'mn elinde olan Sürmeli Kalesi ve Sürmeli Çukuru, 1044 yılında Şeddatlı Gence ve Divin Emirliği yönetimi altına girmiş, bölge 1047 yılında da Bizanslıların topraklarına katılmıştır. 1047-1064 yıllan arasında Bizans hâkimiyetinde kalan bölge, 1064 yılında Büyük Selçukluların hâkimiyeti altına girmiştir. Sürmeli Çukuru bölgesi ve kalesinin Büyük Selçukluların eline geçmesini Selçuklu kaynaklarından aktaralım: "Büyük Selçuklu Sultanı Alp-Arslan 22 Şubat 1064 de Rey'den, Azerbaycan'a harekât etti. Askerlerle birlikte yöredeki dar geçitlerden ve dağ yollarından geçerek Nahçıvan'a vardı. Sultan, Araş Nehrİ'ni geçmek İçin gemiler yapılmasını emretti. Sultan, asker toplama ve gemi yapımı işini hallettikten sonra Gürcistan seferine çıktı. Ordudaki yerine oğlu Melikşah ve veziri Nizamülmülk'ü tayin etti".

"Nizamülmülk yanında olduğu halde Melikşah, elindeki ordu kolu ile Nahçıvan'm batı komşusu Sürmeli Çukuru'na, Ağrı Dağlan kuzeyine girdiler. Sultanın oğlu Sultan Celalüd-Devle Melikşah ilerleyerek bir kalaya ( İğdır) hücum ettiler ki, orada Rumların okçuları bulunuyorlardı. Bunlar, Müslüman askerlerden birçoğunu öldürdüler. Sonra, Nizamülmülk ve Horasan Amidi, atlarından indiler, piyade oldular; Sultan Melikşah, bir ok atarak kalenin emirim boynundan vurdu. Kâfirler kendilerini taşlarla müdafaa ettiler. Nihayet yüksek bir tepeye doğru gittiler; kaçtılar, dağların tepelerine tırmanıp çıktılar. İslam askeri galip gelip, kalanların hepsini kılıçtan geçirdiler, Hiçbirini bırakmadılar".

''Buna müteakip Melikşah Sürmari denilen kaleye gitti. Bu kalede akarsular ve bostanlar vardı, bunu fethetti. Bunun yakınında bir kale daha vardı. Melikşah bunu da fethedip, sonra harap etmek istediyse de, vezir Nizamülmülk; müslümanlar için bu muhkem bir kale, sağlam bir üsttür ve huduttur diyerek, bundan men etti".

1156 yılında Ani tahtına geçmek isteyen Fedlün, ağabeyisi Şeddad'ı şehirden kaçırıp hükümete başladı. Fahrettin Şeddad da burada kalmayarak dayısının bulunduğu Sürmeliye gitti"80.
1223 ağustos-eylül ayında Armenia bölgesinin Ahlat şehrine bağlı Sürmeli Kalesi emiri olan zat, o günlerde Ahlat emiri olan Şehabuttin Gazibel Adil EbibekrBin Eyyub'in yanma gitmişti. Kalesinden ayrılıp geldiğinde Sürmelimde ona vekâlet etmek üzere emirlerinden birisini bırakmış, etrafına topladığı askerlerle birlikte Gürcüler'in ülkesine akın edip, birçok Gürcü köyünü yağmaladıktan sonra geri dönmüştü.
Gürcüler bu olup bitenleri duymuş, bunun üzerine de Divin Emiri Selve adındaki Gürcü hükümdarı askerlerini toplayıp Sürmeli Kalesi'ne doğru yürümüş ve kaleyi günlerce muhasara etmiştir. Selve Sürmeli Kalesi'nin çevresini yağmaladıktan sonra geri dönmüştü.

Sürmeli Emiri Gürcülerin bu saldırısını haber alınca derhal kalesine doğru yürümüş ve Gürcülerin oradan ayrıldıkları gün kendisi de Sürmeli'ye ulaşmıştı. Hemen askerlerini alıp Gürcüleri takibe koyulmuş ve onlara karşı giriştiği saldırıda birçok insanı öldürdüğü gibi, bir hayli ganimet almış, hatta giden mallarının bir kısmını kurtarmıştı81.

13-16 Aralık ramazan bayramını Tebriz'de geçiren Harzemşah Mengüberti Sürmari emirine, yurduna dönmesi için izin verip, hastalanmış bulunan Baş-Divan Kâtibi/Beğlikçisİ Muharnmed Nesevi'yi ordusuna hareket üssü ve saltanatına ikinci merkez edindiği Sürmari şehrinde bıraktı82. Nesevi rahatsız olduğu için Tiflis seferine katılamadığını, Sürmari şehrinde oturup buraya gelip giden elçilerden divana girip çıkan her şeyden mesul olduğunu, şubat-ağustos ayları arasında yedi ay boyunca Sürmari'de kaldığım belirtir8^.

Harzemşah, Sürmari şehrine dönünce Araş üzerindeki Sürmari Köprüsü'nün tamir edilmesini ferman buyurdu; köprü, Beğlikçi Nesevi ile şehrin beylerinden iki kişinin nezaretinde yaptırıldı. Sultan bu köprüden geçerek şehrin doğusunda konakladı. Sonra da Ahlat üzerine akıncılar gönderen sultan, gelen yağma mallarını Sürmari'deki ambarlara yığdırmıştır84.
1227 yılında Cingizlilerin eline geçen Sürmari şehri 1240 yılında Selçuklu ordusunun şehre girmesiyle Selçuklular'a geçti. 1242 yılında Kara-Bahadır isimli Cingizli bir komutan Ani'den hareketle Sürmari'ye hücum edip, içindebulunan her şeyi yağmalamıştır .

1386 yılında Timur, ilk yakın doğu seferi sırasında Araş ırmağının sağ kıyısında bulunan Sürmeli Kalesi'ni dört bir yandan kuşatarak almış ve kalenin Tuman isimli Türkmen hâkimini esir etmiştir86.
Orta Çağın en mühim şehirlerinden biri olan Sürmari çok az kimse tarafından anlatılmıştır. Bunlardan biri de CLAVİJO'dur. İspanyol elçisi Clavijo, Timur'la görüşmek üzere İran'a giderken uğradığı Sürmeli şehri hakkında şunları yazmaktadır: "Şimdi Sözmari/Surmari şehrini tarif edeceğiz. Bize anlatıldığına göre, tufandan sonra kurulan ilk yer burasıdır. Biz buraya, 29
Mayıs Perşembe günü öğle üzeri ulaştık. Surmari büyük bir şehirdir. Ararat Dağı buradan altı fersah ötelere kadar uzanıyor. Nuh'un gemisi bu dağın üzerine konmuştu. Araş Nehri'nin kenarında olan Surmari, bir taraftan derin bir vadiyle çevrilmekte, diğer taraflarında da sarp dağlar yükselmektedir. Bu bakımdan şehir son derece muhkem bir yerdedir. Kapısı üzerinde kuvvetli kuleleri olan bir kalesi vardır. Kalesinin biri dış, biri de iç olmak üzere iki kapısı vardır. Hakikaten bu Surmari şehri tufandan sonra kuru toprak üzerine kurulan, ilk şehirdir. Burayı kuranlar, Nuh'un oğullarıdır".

"Şehirde yaşayanların anlattığına göre, bundan on sekiz sene evvel bu gün, şehre hâkim olan Toktamış Han, burayı muhasara ederek gece gündüz saldırmış. Muhasaranın 12. günü iki taraf anlaşmış. Anlaşmaya göre, Toktamış Han gidecek, yani kendisi ve askerleri şehre girmeyecek, buna karşılık şehir ona vergi ödeyecek. Toktamış bu şartı kabul etmiş, bir de, şehirdeki savaşçılardan yansının Gürcülere karşı kendisinin yanında yer almasını istemiş. Çünkü Toktamış, Gürcülerin Jorc nammdaki hükümdanyla savaşmak düşüncesindeydi. Bunu kabul eden şehrin savaşçıları, dışarı çıkar çıkmaz Toktamış askerlerine şehre hücum emrini vermiş. Şehre giren Toktamış askeri, şehrin surlarını yıkmış ve karşı koymaya kalkışanları öldürmüştür. O zamanlar burada yaşayanların çoğu Ermeni iken, bu gün onların yerini müslümanlar almış. Surmari'de eski yapılara sık sık rastlanır. Ertesi gün (Cuma) Surmari'den hareket ettik"87.

Sürmeli Kalesi ve Şehri Timur'dan sonra Karakoyunlular'm idaresine geçmiş ve Karakoyunlu İskender ile Kara Yusuf un Azerbaycan'ı almaları için kışladıkları bir üs olmuştur88.
Ebu'I-Fida Sürmari'nin "Tiflis ile Ahlat arasında büyük bir kale" olduğunu kaydetmektedir89. Sürmari/Sürmeli Kalesi 1664 ve 1840 yıllarında meydana gelen ( özellikle 1664 depreminin çok şiddetli olduğu ve yedi gün yedi gece sürdüğü belirtiliyor)90. Depremlerde büyük Ölçüde yıkıldığı anlaşılıyor.

Bugünkü veriler ışığında kale surlarının tam anlamıyla yerini ve şeklini belirleyebilmek güçtür. Ancak kalan izlerden kalenin oturduğu arazinin konumu bize belirli ipuçları vermektedir. Bu ipuçlarından yola çıkarak dış kalenin genel Mayıs Perşembe günü öğle üzeri ulaştık. Surmari büyük bir şehirdir. Ararat Dağı buradan altı fersah ötelere kadar uzanıyor. Nuh'un gemisi bu dağın üzerine konmuştu. Araş Nehri'nin kenarında olan Surmari, bir taraftan derin bir vadiyle çevrilmekte, diğer taraflarında da sarp dağlar yükselmektedir. Bu bakımdan şehir son derece muhkem bir yerdedir. Kapısı üzerinde kuvvetli kuleleri olan bir kalesi vardır. Kalesinin biri dış, biri de iç olmak üzere iki kapısı vardır. Hakikaten bu Surmari şehri tufandan sonra kuru toprak üzerine kurulan, ilk şehirdir. Burayı kuranlar, Nuh'un oğullarıdır".
"Şehirde yaşayanların anlattığına göre, bundan on sekiz sene evvel bu gün, şehre hâkim olan Toktamış Han, burayı muhasara ederek gece gündüz saldırmış. Muhasaranın 12. günü iki taraf anlaşmış. Anlaşmaya göre, Toktamış Han gidecek, yani kendisi ve askerleri şehre girmeyecek, buna karşılık şehir ona vergi ödeyecek. Toktamış bu şartı kabul etmiş, bir de, şehirdeki savaşçılardan yansının Gürcülere karşı kendisinin yanında yer almasını istemiş. Çünkü Toktamış, Gürcülerin Jorc nammdaki hükümdanyla savaşmak düşüncesindeydi. Bunu kabul eden şehrin savaşçıları, dışarı çıkar çıkmaz Toktamış askerlerine şehre hücum emrini vermiş. Şehre giren Toktamış askeri, şehrin surlarını yıkmış ve karşı koymaya kalkışanları öldürmüştür. O zamanlar burada yaşayanların çoğu Ermeni iken, bu gün onların yerini müslümanlar almış. Surmari'de eski yapılara sık sık rastlanır. Ertesi gün (Cuma) Surmari'den hareket ettik"87.

Sürmeli Kalesi ve Şehri Timur'dan sonra Karakoyunlular'm idaresine geçmiş ve Karakoyunlu İskender ile Kara Yusuf un Azerbaycan'ı almaları için kışladıkları bir üs olmuştur88.
Ebu'I-Fida Sürmari'nin "Tiflis ile Ahlat arasında büyük bir kale" olduğunu kaydetmektedir89. Sürmari/Sürmeli Kalesi 1664 ve 1840 yıllarında meydana gelen ( özellikle 1664 depreminin çok şiddetli olduğu ve yedi gün yedi gece sürdüğü belirtiliyor)90. Depremlerde büyük Ölçüde yıkıldığı anlaşılıyor.

Bugünkü veriler ışığında kale surlarının tam anlamıyla yerini ve şeklini belirleyebilmek güçtür. Ancak kalan izlerden kalenin oturduğu arazinin konumu bize belirli ipuçları vermektedir. Bu ipuçlarından yola çıkarak dış kalenin genel bir profilini çıkarmak mümkündür. Buna göre kale Araş Irmağı'nın güney kenarında yer almaktadır. Araş Irmağı bu kesimde derin bir vadinin tabanında akar. Kale. Irmağın hemen kenarında dik yarlar halinde yükselen kayalık tepenin üzerinde inşa edilmiştir. Kuzey taraftan Araş Irmağı ile sınırlanan kale, güney ve doğu taraftan derin bir vadiyle çevrilmiştir. Ancak kalenin bulunduğu noktanın, ırmaktan oldukça yüksekte olması ve yine güney, güneybatı ve doğu yönde uzanan derin bir vadinin kalenin hemen dibinden geçerek etrafım çevirmesi, kaleyi bir tepenin üzerindeymiş gibi göstermektedir. Tabanında kurumuş bir dere yatağı bulunan bu vadi bir kanyon görünümündedir. Bu şekilde kalenin üç tarafı ırmak ve kuru vadiyle çevrili olup, sadece batı tarafı açık düz araziye uzanmaktadır
Clavijo Seyahatnamesinde, kalenin son derece muhkem bir yerde olduğunu ve kapısı üzerinde kuvvetli kuleleri olan kalesinin biri dış, biri de iç olmak üzere iki kapısı olduğunu belirtir91.
Clavijo'nun seyahatnamesinde bahsettiği bir dış, bir iç kapının olduğu sur duvarlarının izi, kalenin batı tarafında temel seviyesinde de olsa görülebilmektedir. 2 m, kalınlığı bulan birinci sur duvarından geçtikten sonra, yaklaşık 50 m. doğuda aynı kalınlıkta ikinci sur duvarıyla karşılaşılıyor. Bu sur duvarından yaklaşık 30 m. ileride ise bugün kısmen ayakta olan iç kale yer almaktadır.
İç kale 17x8m. ebadında olup, kuzey, doğu ve güney duvarlarının kalınlığı 1.40 m. iken batı duvarının kalınlığı 2 m.dir. İç kale tamamen düzgün siyah kesme taşlardan yapılmış olup, iç dolgu malzemesi olarak Horasan harcı ile yoğrulmuş küçük moloz taşlar kullanılmıştır.

İç kalenin doğu duvarında biri yıkık durumda olan dört adet mazgal penceresi dikkati çekmektedir. Ok atmak için yapıldığı bilinen bu mazgalların kalenin düzlüğe açılan batı kısmı yerine kalenin iç tarafa bakan doğu duvarında olması ilgi çekicidir

Diğer duvarlardan 60 cm. daha kaim olan batı duvarı büyük ölçüde ayakta olup, sadece üst kısımları yıkılmıştır. İç kalede en kötü durumda olan güney duvarıdır. Muhtemelen iç kaleye girişin sağlandığı bu duvar büyük ölçüde yıkılmış olup, doğu taraftaki çok az bir kısmı ayakta kalabilmiştir. Çok az bir kısmı yıkılan ve büyük oranda ayakta olan kuzey duvarında, iç kalenin hemen tamamında görülen tamir izleri görülebilmektedir.

Sürmeli Kalesi'nin inşa tarzı ve kullanılan malzeme hakkında kısmen de olsa bugün ayakta olan iç kale, bir fikir vermektedir. İç kalenin batısında, iç kale ile ikinci sur duvarı arasında, bütün kale yerleşiminde olduğu gibi niteliği anlaşılamayan yapı kalıntıları görülmektedir.

Sürmeli kalesi'nde ayakta olan ender kalıntılardan biri de, iç kalenin kuzey tarafında Araş Irmağı'na bakan uç seviyede yer alan ikiz gözetleme kulesidir. İkiz Kule Araş nehrinin kıvrılarak aktığı derin vadiye bakmakta olup, doğal kayalar üzerine inşa edilmiştir. İkiz gözetleme kulesinde iki renkli taş işçiliği

görülmektedir. Düzgün kesme taşlarla kaplanan kule de, iç kalede olduğu gibi Horasan harcıyla yoğrulmuş, küçük moloz taşlar dolgu malzemesi olarak kullanılmıştır. İçten tonoz örtülü kulenin dış örtüsü yıkılmıştır. Yine kulenin güney taraftan düzlüğe açılan giriş kısmı da bir hayli harap durumdadır.
Kuzey, güney ve doğu taraftan tamamen doğal bir şekilde korunan kalenin kuzey tarafında ikiz bir kuleyle, bir de sur ayağı olduğu anlaşılan bir kalıntının dışında bugün başka hiçbir iz kalmamıştır

Karakale kuzey doğal kayalıklar

Kuzeyden derin bir vadi içinde kıvrılarak akan Araş nehri ile çevrelenen kale, güney ve doğudan derin yarlardan oluşan ve bugün kurumuş olan dere yatağı ile çevrilidir. Derenin geçmiş zamanlarda aktığı ve suyun yatağını yıkmaması için bölgeye has siyah kesme taşlardan set biçiminde duvarlar Örüldüğü görülmektedir. Her ne kadar kaynaklarda kuvvetli kuleleri olan kalenin biri dış, biri de iç olmak üzere iki kapısı olduğu geçiyorsa da, kaleden geriye kalan kısımda bunlar yoktur.

Sürmeli Kalesi (Karakale), 17.03.1989 tarihinde Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 128 no.'lu kararıyla, askeri kale grup ve tanımı ile koruma altına alınmıştır.


• Camiler

ASMA KÖYÜ CAMİSİ

İğdır il merkezinin yaklaşık 31 km. güneyinde, Asma köyünde, köy içerisinde yer alan caminin kitabesi yoktur ve kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.
Tarihi kaynaklarda ismine değinilmeyen caminin, ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak, köyün güney-doğusunda yer alan mağara yerleşimi ile büyük bir benzerlik gösteren caminin, sonraki devirlerde bir mezar yapısı veya mağara yerleşiminden camiye dönüştürüldüğü tahmin edilmektedir.

ARALIK ORTA KÖY CAMİ ( YETİM CAMİ )

Aralık ilçe merkezinin yaklaşık 8,5 km. kuzey-doğusunda yer alan Ortaköy'ün girişinde yolun sağ tarafında bir düzlükte bulunan camiyi köy eşrafından Hacı Muharrem yaptırmıştır97. Caminin iç taraftaki ahşap direklerinin biri üzerinde 1329 H./ 1911 M. tarihi okunmaktadır. Ahşap taşıyıcı üzerindeki bu -tarihi, yapım tarihi olarak düşünülebileceği gibi, sonradan yazılmış bir tarih de olabilir. Tarihin altında Hüseyin bin Muhammed (?) ismi okunmaktadır. Bu adın da usta ismi olması ihtimali vardır. Kaynaklarda ismine değinilmeyen Ortaköy camisinin 20.yy. başlarında inşa edildiği anlaşılmaktadır.(

KÜMBETLER

Tümsek toparlak anlamındadır. Kubbelerin şişkin ve kabarık olan dış şekillerine kümbet denir. Türbe, üstü kabarık mezar, üstüne kubbe inşa olunmuş mezar anlamındadır. Türbe deyimi daha ziyade mukaddes ve aziz sayılan büyüklerin mezarları hakkında kullanılır. Bu gibi zatların üstü açık olan mezarlarımda onlara hürmeten türbe denilmektedir. Özetle türbe ziyaret olunan mezar anlamındadır.98

Türbeler üç ana bölümden oluşmaktadır. En altta cenazenin yer aldığı cenazeük veya mumyahk kısmı, onun üstünde sembolik bir lahit ve mihrabın bulunduğu gövde kısmı, en üstte de mezar yapısının örtü kısmı yer alır.

ÇAKIRTAŞ ( AMARAT ) KUL YUSUF KÜMBETİ

İğdır'ın yaklaşık 11 km. kuzeyinde Çakırtaş köyünün batısında, bugün tamamen yok olan bir mezarlığın içerisinde yer alır. Türbenin giriş kapısı üzerinde dikdörtgen bir çerçeve içerisinde, zincirek motifi ile ayrılmış iki satırlık bozuk bir sülüs ile Arapça yazılmış kitabeden kümbetin 890 H./ 1485 M. yılında Kul Yusuf adlı bir zat için yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Kümbeti inşa eden mimar bilinmemektedir.
1400-1508 yılları arasında Doğu Anadolu ve İran Azerbaycan'ında önemli bir siyasal güç olan Akkoyunlu soy kütüğünde, Yusuf veya Kul Yusuf adlı birisine rastlanılmıyor". Birinci derecede önemli bir şehzade veya sultan akrabalarından biri olmadığı100, ancak bölgede tanımmış ve hatırı sayılır bir zat olduğu türbenin yapısından anlaşılmaktadır.

Diğer yandan 14. yy. sonları ve 1468'li yıllarda yaşayan Karakoyunlıüarda Kara Yusuf un mezarı Erciş'tedir ( Ölüm: 1420 ). Bu durumda Kul Yusuf Kümbeti doğrudan bir Akkoyunlu eseri olmasa da onların siyasal dönemlerinde yapılmıştır denilebilir. Diğer yandan Uzun Hasan'm emirlerinden Yusuf Bey için sağlığında bu kümbet yaptırılmış olabilir. Uzun Hasan 1453-76 yılları arasında hüküm sürmüştür. Bir beylik olan hükümetinin ilk merkezi Diyarbakır idi. Genişleyip güçlenince Tebriz yeğlendi. Tarih ve İğdır'a yakınlığı kümbetteki 1485 yılı ile uyum içindedir. Bugünlerde bölge Akkoyunlular'dan Uzun Hasan'm oğlu Sultan Yakup ( 1478-1490 ) yönetiminde idi. Kul Yusuf Kümbetinin mimarlık yönü de, Akkoyunlu yapıtı olduğuna kuşku bırakmıyor101.
Kümbet iki katlı, sekizgen gövdeli, orta ölçülerde ve düzgün kesme taş malzeme ile inşa edilmiştir. Sekizgen gövde dairemsİ bir temel üzerine oturmaktadır.

Çakırtaş Kulyusuf Kümbeti

Türbenin doğu ve batı duvarları, kuzey ile doğuya doğru iki derecelik bir sapma yapar. İğdır'da gerçek kıblenin pusula sapması da göz önüne alındığında -30° olduğu düşünülür ise, rasadın o günlerde ne denli doğruya yakın ölçülüp, yapıya uygulandığı anlaşılıyor

Türbe'yi ilk olarak 1967 yılında Yılmaz önge incelemiş ve yayımlamıştır. Önge'nin yayınında sözünü ettiği taş sandukaların bugün bir tek parçası bile kalmamıştır103.
Önge incelemesinde kapı lentosu ve giriş üzerinde bir takım oynamaların olduğunu ileri sürer. Tuncer ise, kapı lentosu dikkatle incelendiğinde üst ve yanlardaki derzlerin çok düzenli olduğunu ve yerlerinin sonraki bir değişmeye el vermediğini, kaldı ki bunun arkasındaki pahlı taşta kapı mil yuvalarının durduğunu, kapı boşluğu net olarak 0.86x1.21 m. olup, renkli taşlardan başka bir söve ve lentoya elvermediğini söyler

ARALIK HACI İBRAHİM GÖDEK KÜMBETİ

Aralık İlçesi'ne 15 km. uzaklıkta, Devlet Üretme Çiftliği arazisi içerisinde, girişte sağ tarafta eski bir mezarlık içerisinde yer alan Kümbet, Hacı îbrahim Gödek adına yaptırılmıştır. Kümbetin Hacı İbrahim Gödek'in kendisi tarafından mı, yoksa öldükten sonra onun adına mı yaptırıldığı konusunda herhangi bir bilgi yoktur.

Kümbetin iç tarafında yan yana üç mezar bulunmaktadır. Bugün tahrip olan bu mezarların baş taşlan mevcuttur. Bunlardan girişin karşısında sağdaki mavi boyalı olup, üzerinde altı satırlık yazı mevcuttur. Taş iki taraftan bîr şerit içerisinde baklava motifleri ile ortada yuvarlak kemer altındaki kitabede mezar taşının Kurban kızı Şerife Gülsüm'e ait olduğu anlaşılmaktadır

İbrahim Gödek Kümbeti

Ortadaki mezar taşı da mavi renkte olup, yedi satırlık bir yazı mevcuttur. Yan şeritlerde üçgenlerden oluşan bir süsleme kuşağı görülmektedir. Bu mezar taşında da bir önceki taşa benzer ibareler okunmaktadır. Sol baştaki mezar taşında ters U şeklindeki kemerin içerisinde ikinci bir kaş kemer, bunun da altında altı satırlık bir kitabe görülmektedir. Bu mezar taşında da 1321/1903 tarihi okunmaktadır.

Karakoyunlu Garip Seyit Kümbeti -Bayatdoğanşah Köyü Himmet Sayan Kümbeti

Söz kümbetlerden açılmışken, özellikle son senelerde hayırsever vatandaşlar tarafından yörede manevi nüfuza haiz genellikle seyyid unvanlı kişiler adına orijinal mimari ile yaptırılan kümbetlerden de ismen de olsa, bahsetmek gerekir. Söz konusu kümbetlerden biri, Karakoyunlu ilçe merkezindeki tarihî mezarlıkta bulunmaktadır. Kitabesinde kim tarfmdan, kimin adına yapıldığı belirtilmektedir.
Bir diğer kümbet ise, Bayatdoğanşah köyünde şehit Himmet Sayan adına yaptırılmıştır. Kümbetin tarihi değeri yoktur. Bu kümbetin kitabesinde kimliği belirtilmiştir.
Bîr başka kümbet ise, Garip Seyyid AH adına, Zülfikar köyünde bulunmaktadır.
 

KERVANSARAYLAR, HANLAR

İĞDIR KERVANSARAYI

İğdır mehir merkezinin 31 km. güneyinde, Kervansaray köyünün batı tarafında, bugünkü Güngörmez, Kızılkule, Kervansaray ve Asma köylerinin yol kavşağında düzlük bir arazi üzerinde yer alan kervansaray dönemin Sürmeli Emiri Şerafeddin Ejder (Azdera) zamanında yaptırılmıştır. Kervansaray'ı inşa eden ustaların isimleri bilinmiyor. Ancak, bina üzerindeki usta monogramlarmdan (işaret) bu kervansarayın inşasında 16 değişik taşçı ustasının çalıştığı anlaşılmaktadır. Kervansarayın üzerinde herhangi bir kitabesi yoktur. Kervan yollarını ve hanları konu alan eserlerde de adı geçmemektedir. Avlusuz oluşu ve taç kapısının cephede bir çıkıntı oluşturmayışı bir geç devir eseri olduğu kanaatim uyandırmaktadır. Bu özelliklerden yola çıkarak, bu kervansarayı XIII. yy.'m sonlarıyla XIV. yy.'m başlarına tarihlemek mümkün görünmektedir. Zira bilinen avlusuz hanların pek çoğu geç devir eserleri olup, genellikle XIV. yy'a tarihlendirilebümektedir105.

İğdır kervansarayının hangi kervan yolu üzerinde olduğuna gelince; Erzurum'dan bugünkü İran sınırına kadar olan kesimde Pegolotti'nin verdiği durak isimleri bugünkülerle karşılaştırılmış ve nerelere denk geldiği tespit edilmiş durumdadır. Erzurum'dan itibaren Pegolotti duraklan şöyle sıralamaktadır:"Arzerone, Bangnid'Arzerone versotorisi, Polorbech, Sermessa Calo, Aggİa, Calacresti, Tre Çhiefe, Sotto Larcanoe ve Scaracanti." Heyd tarafından yapılan karşılaştırmada bu duraklar şöyle tanımlanmıştır; Bangnid'Arzerone versotorisi bugün halen bir ılıca tesisine sahip bulunan Soğuk Çermik Köyü'dür. Ermenice Polorabahag (Değirmi Kale ) isminden galat olduğu tahmin edilen Polorbech'in bugün Çoban Köprüsü yakınlarında olduğu sanılmaktadır. Sermesa Calo ve Aggia duraklarının bugünkü adları tespit edilememiştir. Calacresti'nin Karakilise kelimesinden ( Buğünki Ağrı ) bozma olduğu, Tre Chiese'nin ise Üç Kilisenin İtalyanca tercüme edilmiş şekli olduğu ortadadır. Yine Heyd'e göre Sotto Larcanoe ( Tepe üstü ) durağı, bugünkü Diyadin İlçesi yakınlarında olmalıdır. Türk topraklan içerisinde kalan son durak olan Scaracanti ise, Karakent isminin bozulmuş şeklinden başka bir şey değildir. Böylece eski kervan yolunun, Çoban Dede Köprüsü ile Horasan arasında kalan kesim haricinde, bugünkü yolu takip ettiği neticesi çıkarılabilir. Haritaya bir göz atılacak olursa İğdır Kervansarayı'mn bu yolun yaklaşık olarak 50 km. kadar kuzeyinde kaldığı görülecektir. Böylece, Heyd'in bir dipnotunda varlığını tahmin ettiği Tebriz-Batum tali yolunun mevcudiyeti kesinleşmiş olmaktadır. Bu yol üzerinde yapılacak olan araştırmalarda başka hanlarında mevcudiyeti muhakkaktır106.

KARAKALE HANI

İğdır'a yaklaşık 25 km. mesafedeki Karakale harabelerinin içerisinde, iç kalenin doğu tarafında, Araş nehrinin güneyinde yer alan hanın herhangi bir kitabesi mevcut olmayıp, kimler tarafından hangi ustalara ve hangi tarihlerde yaptırıldığı gibi açıklayıcı bilgilere sahip değiliz.
Karakale ve şehri birçok kaynakta karşımıza çıkarken, bu alan içerisinde yer alan bu hanın ismine bu kaynaklarda rastlanılmamaktadır. Bu yüzden plan şeması ve ölçüleriyle bir hanı hatırlatan bu yapının hangi tarihte İnşa edildiği bilinmediği gibi, kimler tarafından yaptırıldığı da bilinmemektedir.
Yapı tamamı ile ortadan kalktığı için, günümüze ulaşan izlerinde genelde iç tarafta biri birilerine karıştığından, yapı hakkında daha teferruatlı bir bilgi edinmemize engel teşkil etmektedir. Bu yapı ile ilgili net bilgilerin elde edilebilmesi İçin ufak çapta yüzeysel bir kazının mecburiyeti kendini belli etmektedir.

• Hamamlar

ARALIK ORTA KÖY HAMAMI
Aralık ilçe merkezinin yaklaşık 8,5 km. kuzey-doğusunda yer alan Orta köyün girişinde, yolun sağ tarafında bir düzlükte yer alan Hamam köy eşrafından Hacı Cevat isimli bir şahıs tarafından yaptırılmıştır. Üzerinde ve civarında herhangi bir kitabesi bulunmayan hamam, isimleri belirlenemeyen Revanlı ( Erivan ) ustalar tarafından inşa edilmiştir.

Kaynaklarda ismi geçmeyen hamamın kesin inşa tarihi de bilinmemektedir. Ancak, 1912 yılında inşa edildiği, uzun süre kullanıldığı bilinmektedir.
Bir süre atıl durumda kalan hamam, 1960 yılında Aralık

Kaymakamlığının girişimleri sonucu onarımdan geçirilerek kullanılmıştır. Onarımdan sonra bir süre daha faal olan hamam, daha sonra terk edilerek yıkılmaya bırakılmıştır107.

MEZARLIKLAR VE MEZAR TAŞLARI

KARAKOYUNLU İLÇESİ MEZARLIĞI
İlin, en. eski yerleşim merkezlerinden biri olan Karakoyunlu ilçesinde biri ilçe merkezinde, diğeri ise Karakoyunlu-Aralık yolu üzerinde olmak üzere iki kadim mezarlık bulunmaktadır. Bu mezarlıklar daha ziyade tarihi çok eskilere dayanan mezar taşları ile koçbaşlı mezar taşlan ile ünlüdür. Bu taşlardan birinde 841 tarihi kayıtlıdır.

Koç heykelli mezar taşları çeşitlilik arz etmektedir. Bu heykeller, genellikle tarihî kahramanlar, yiğitler ve nüfuzlu insanlar adına koyulmuşlardır. Son yıllarda bu tür yerlerde yapılan kaçak kazılar sonucu bunlardan bazıları tahribata uğramıştır.

Karakoyunlu Belediyesi aldığı bir kararla durumu Kültür Bakanlığfna İletmiş, bakanlık da adı geçen mezarlıkları sit alam ilan etmiştir. Bu hususla ilgili raporun bir nüshası, çalışmaya eklenmiştir.

YAYCI KÖYÜ MEZARLIĞI

İğdır il merkezinin 8 km. batısındaki Yaycı köyünün içerisinde yer almaktadır.
Bu mezarlık içerisinde de çok sayıda motifli ve koçbaşlı mezar taşı bulunmaktadır.

Karakoyunlu ilçesi mezarlığı koçbaşı mezar taşı

KÜLLÜK KÖYÜ MEZARLIĞI

İğdır şehir merkezinin yaklaşık 14 km. batısında yer alan Küllük köyünün güneyinde bulunmaktadır.
Bu eski mezarlık içerisinde çok sayıda mezar taşı ile birlikte bir adet de
koçbaşlı mezar mevcuttur.

HAKMEHMET KÖYÜ MEZARLIĞI

İğdır şehir merkezinin yaklaşık 13,5 km. kuzeyinde yer alan Hakmehmet köyünde bulunmaktadır.
Hakmehmet köyünde yer alan bu eski mezarlık içerisinde değişik özellikte mezar taşlarına rastlamak mümkündür. Bu orijinal mezar taşlarından biri de, yörede manevi nüfuza malik olan seyyidlerden birine aittir. Yekpare siyah taştan yapılmış olan bu mezar taşı bir lahiti andırmaktadır. Uzun dikdörtgen bir formda yapılmış olup, üzerinde üç adet su çanağı şeklinde oyuklar açılmıştır. Bu oyuklar gayet nizami ölçülerde yapılmıştır. Bu oyuklar biri birilerine ve kenarlara eşit mesafelerde yapılmıştır
 


KÖPRÜLER

 

ALİKÖÇEK (ELLİ KÜÇE) ÇAYI KÖPRÜSÜ

Iğdır'ın 20 km güneyinde bulunan Aliköçek köyünün güneydoğusunda Alibeyköy ile Aliköçek köyü arasından akan Aliköçek Çayı üzerinde bulunmaktadır.
Kuzey-güney doğrultusunda düzenlenmiş olan köprünün tamamen düzgün siyah taşlardan inşa edildiği ve yürüme zeminin taş döşeli olduğu görülmektedir. Köprü yaklaşık 10–12 metre uzunluğunda 3 metre yüksekliğinde ve 2.30 metre genişliğinde inşa edilmiştir.

Bugün kısmen ayakta olan köprü Doğubeyazıt, Iğdır, Kars, Batum kervanyolu üzerinde bulunması ile önem kazanıyor. Yörede yaptığımız yüzey araştırmalarında Orta Çağ bulgusu veren bu köprü eskiden günümüze ulaşan tek örneği oluşturmaktadır. Köprü horasan harcı kullanılarak düzgün siyah kesme taşlardan inşa edilmiştir.

ACISU KÖPRÜSÜ

Köprü Tuzluca ilçe merkezinin 5.5 km. doğusunda, Iğdır-Tuzluca arasında, Acısu suyu üzerinde yer almaktadır. 
Bugün yıkık durumda olan köprü kullanılmıyor. Doğu-batı doğrultusunda düzenlenmiş olan köprünün ayakları düzgün kesme taşlardan inşa edilmiştir. Yaklaşık 20 m. uzunluğunda ve 6 m. genişliğinde olan köprünün topukları arasındaki kısmı günümüze ulaşmamıştır.

TUZLUCA KÖPRÜSÜ

Tuzluca ilçe merkezinin 3 km. kuzey-batısında, kuru bir çay üzerinde yer almaktadır. Köprü’nün üzerinde veya civarında herhangi bir kitabesi mevcut değildir. Köprüyü yapanla yaptıranlar hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Kesin inşa tarihi bilinmeyen köprünün, kullanılan malzeme ve plan özelliklerinden 20.yy.ın başında inşa edildiği tahmin edilmektedir.
Güney-doğu, kuzey-batı doğrultusunda inşa edilmiş bu köprüden sadece topuk kısımları ayakta kalabilmiştir. Kalan izlerden köprünün düzgün siyah taşlardan inşa edildiği anlaşılmaktadır. Köprüden günümüze dış kaplama taşları dökülmüş, iç moloz dolgu malzemesi ulaşabilmiştir.

AĞABEY KÖPRÜLERİ

Tuzluca-Kağızman arasında, Tuzluca’ya 13 km. Ağabey köyüne 3 km. uzaklıkta, Tuzluca’nın batısında, Kağızman yolunun sol tarafında yer almaktadır. Kesin inşa tarihi bilinmeyen köprülerin malzeme ve inşa teknikleri 20 yy.ın başlarını işaret etmektedir.

Bugün tahrip olan köprüler kuzey-güney doğrultusunda inşa edilmiş olup, kullanılmamaktadırlar. Köprüler herhangi bir nehir, dere ve çay üzerinde değil, doğusunda bulunan yüksek tepelerden gelerek Aras Nehri’ne akan kar ve yağmur sularının geçtiği yataklar üzerine inşa edilmişledir.

İNCESU KÖPRÜSÜ

Tuzluca-Kağızman yolunda, Aras nehri üzerinde kuruludur. Tuzluca’nın 28 km. batısında Iğdır il sınırı başlangıcında, Tuzluca’dan Kağızman’a giderken sağ tarafta yer almaktadır.


Tuzluca ilçe su köprüsü

Kesin inşa tarihi bilinmemektedir. Ancak kullanılan teknik ve mimari özelliklerden 20.yy. başlarından kaldığı tahmin edilmektedir. 
Bugün harap durumda olan köprü, kuzey-güney doğrultusunda düzenlenmiştir. Köprünün topukları tamamen düzgün siyah kesme taşlardan inşa edilmiştir. Yaklaşık 50 m. uzunluğunda ve 6 m. genişliğinde olan köprüde oldukça kalın yapılmış topukların arası geçişi sağlayan yürüme zemini metalden yapılmıştır. 

Yaklaşık 6 m. genişlikte olan köprünün yan kısımlarında metalden 2 m.yi aşan yükseklikte korkuluklar oluşturulmuştur. 2 m.yi aşan bu demir korkuluklar, üst taraftan yine demir çubuklarla bir birilerine bağlanmış vaziyettedir. 

• Iğdır "Soykırım" Anıt-Müzesi

Iğdır ve köyleri 1915-1920 yıllarında Ermeni katliamlarına en yoğun maruz kalan bölgelerden biridir. O dönemde Iğdır halkının büyük bir kısmı (seksen binden fazla) katledilmiş, sağ kalanlar ise kendi yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle "soykırım" anıtının Iğdır’ da yükseltilmesi doğal bir talepten ileri gelmektedir. Iğdır "soykırım" Anıtı, şimdi Türkiye’ nin en yüksek anıtı olup, yüksekliği 43.50 m. dir.


• Karakale Ören (Harabe) Yeri

Iğdır Ovası’nın batısında, Ermenistan sınırında, savunmaya elverişli bir konumda kurulmuş olan Karakale, Sürmeli Çukuru’nun en eski yerleşim merkezlerinden biri olup, Urartular’a belki daha da eskilere dayanır. Ancak, 1664 ve 1840 yıllarında meydana gelen depremlerde, kale duvarları tahrip olmuştur. Günümüzde tamamen harabe halindedir.

 

TESCİL EDİLMİŞ TAŞINMAZ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI İLE SİT ALANLARI (AĞUSTOS 2005)

Sit Alanları

Arkeolojik Sit Alanı : 4
Kentsel Sit Alanı : -
Doğal Sit Alanı : -
Tarihi Sit Alanı : -

Toplam : 4

Kültür (Tekyapı Ölçeğinde) ve Tabiat Varlıkları : 19

GENEL TOPLAM : 23

 


Benzer Haberler & Reklamlar