Aktopraklık Arkeoloji Okulu'nda 8 Bin Yıllık dersler

Bursa Aktopraklık Höyük, çocuklar için Tarih laboratuvarı. Burada hem kazıyorlar, hem taş alet, çömlek ve çamurdan fırın yapmayı öğreniyorlar.

Magma Dergisinden Tülay Özgür, Derya Çağıran'ın fotoğrafları eşliğinde Bursa'daki Aktopraklık Höyük'te faaliyet gösteren  Arkeoloji Okuluile ilgili izlenimlerini aktardı.

Yaşadığımız kentin yüz yıl öncesini anlamak bile zorken çocuklar için sekiz bin yıl öncesini hayal etmek imkânsız gibi bir şey. İlkokul sosyal bilgiler dersinde ilk insanları, yaşamlarını öğreniyorlar ama sadece okuyarak ve ezberleyerek. Bu bakımdan Aktopraklık Arkeoloji Okulu ezberleri değiştiriyor diyebiliriz.

Çocuklar burada geçirdikleri bir günün ardından belki de sayfalar dolusu okuyarak bölük pörçük anlayabilecekleri neolitik dönemi Aktopraklık’ta yaşayarak, kazarak, dokunarak öğreniyor.

Tarih öncesinde meşe ormanlarıyla kaplı Aktopraklık Höyük, Ulubat Gölü’ne doğru alçalan teraslardan birinin üzerinde; bugün Ulubat’a nazır bir noktada, âdeta fabrikalarla doğa arasındaki sınırı çiziyor.

Bursa’ya yaklaşık 25 kilometre mesafede yer alan Akçalar’daki höyük, Anakent İlköğretim Okulu 4/B sınıfı öğrencilerinden Nevcan Çelik’in deyimiyle burası “geçmişten günümüze bir zaman tüneli”.

Sınıf öğretmeni Özden Çağıran da Aktopraklık’ı şöyle anlatıyor:

“Zamanda yolculuk yapmak için zaman makinesinin icadına gerek yok! Aktopraklık Arkeoloji Okulu’nu gördükten sonra hep bunu düşündüm. Bir kazı alanından çok daha fazlası kurulu bu köyde. Henüz tamamlanmamış haliyle bile, beni ve öğrencilerimi oldukça heyecanlandırdı.

Öğrencilerimin tarihe dokunması, kendi çabalarıyla yaşanmışlıkları ortaya çıkarmaları, onlar için eşsiz bir deneyimdi. Çocuklar, bir arkeoloğun kazıda yaptığı tüm çalışmaları arkeologlar eşliğinde yaptı. Kazdılar, buldular, yıkadılar, birleştirdiler ve sergilediler... Arkeolojiyi yaparak, yaşayarak öğrendiler.

Yüksel Dede’nin uygulamalı taş yontma, alet yapma ve çömlek şekillendirme anlatımı sayesinde âdeta Taş Devri’ne gidip geldik. Hatta her birimiz killi toprağı şekillendirerek o devirdeki insanların yaşamını bir nebze deneyimledik.”

Dürüst olmak gerekirse çocuklar için bir höyük gezisinin çok da heyecanlı olabileceğini pek düşünmemiştim. Sütunlu yolları, görkemli kalıntılarıyla bile Efes Antik Kenti’nin onlar için sadece devasa bir oyun alanı olduğunu, rehberi yarım yamalak dinlediklerini gördükten sonra bir höyük kazısında canlarının sıkılma olasılığı çok yüksekti. Ancak Aktopraklık arkeolojik kazı başkanı Necmi Karul ve ekibi, durumu kendi lehlerine çevirmeyi çok iyi başarmış. Tabiri caizse gezi sonunda neolitik dönem görkemli Roma’yı en azından çocukların gözünde yerle bir etmişti!

Hazırlanan açmalara tıpkı arkeologlar gibi merdivenlerden inen öğrenciler, arkeolog abileri ve ablalarının yönlendirmeleriyle kazmaya başlıyor. Kazı alanında neler yaptıklarını 10 yaşındaki Duru Tündoğan anlatıyor:

“Malalarla, küreklerle ve fırçalarla kazı yaptık. Bulduğumuz nesnelerin denizden yüksekliğini ölçtük. Alanı çizdik. Çıkardığımız buluntuları yıkadık, kuruyunca birleştirdik. Kazı yapmak gerçekten sabır gerektiren bir işmiş!”

Çocuklar kazıdayken veliler de Necmi Hoca’nın akıcı anlatımıyla dünya ve Türkiye arkeoloji tarihini, Aktopraklık’ın günümüze uzanan öyküsünü dinledi.

Aktopraklık’ın çocuklar için bir diğer sürprizi de Yüksel Dede’nin taş alet yapma gösterisiydi. Dede, Taş Devri’nin “Neden Taş Devri” olarak adlandırıldığını öyle bir gösteriyle anlattı ki çocuklar gözlerini onun usta ellerinden ayıramadı.

Yüksel Hoca, önce Yontma Taş, sonrasında Cilalı Taş Devri gibi belki de saatler sürecek müfredatı iki saatte sadece taş kırıp alet yaparak çocukların hafızasına kazıdı diyebilirim. Obsidiyen artık onlar için bilinmez bir kelime değildi! Bu kadarı bile bir okul gezisi için yeterliyken, Aktopraklık’ın bize sunduğu “şovlar” bitmiyordu.

Höyükteki ilk yerleşimi yansıtan neolitik dönem dal örgü kulübeler, yedi bin yıllık kerpiç evler ile Eskikızılelma Köyü’nden getirilerek yeniden inşa edilen ahşap yapılarla 200 yıllık geleneksel köy, çocuklar için hem saklambaç oynayabilecekleri genişçe bir alan, hem de içlerine girip görerek, dokunarak öğrenebilecekleri bir yaşam demekti.

Çocuklar bu kadar halinden memnunken, lisans ve lisansüstü öğrencilerine ders veren, aynı zamanda Magma Dergisi arkeoloji editörü Doç. Dr. Necmi Karul’a, ilkokul öğrencileriyle bir arada olmak nasıl diye soruyorum. Karul, sorumu içtenlikle yanıtlıyor:

“Çocukların ön yargıları yok, kalıplarla düşünmüyorlar. Öyle şeyler soruyorlar ki doğru kabul ettiğimiz şeyleri biz de sorguluyoruz.”

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla çocuklar için bir arkeoloji okulundan çok daha fazlasını sunan Aktopraklık için, 4/B’den Kerem Tatlıgil “Keşke bir hafta daha orada kalsak” derken müjdeyi alıyoruz, çok kısa bir süre sonra burada konaklamalı yaz okulları düzenlenecek.

Çiftçiliğe dayalı ilk yerleşik köy yaşantısının başlangıcını araştıran bilimciler, Anadolu’nun bu konuda nasıl bir rol oynadığını anlamak amacıyla, arkeolojik ve biyolojik kanıtların izini Aktopraklık’ta sürüyor. Arkeoloji Okulu, çocukların “Tarih öncesi burada öğrenilir, zaman makinesine ne gerek var” cümlesinin hakkını fazlasıyla veriyor.

Aktopraklık Arkeoloji Okulu'nun facebook sayfası için bu linki tıklayabilirsiniz

Magma Dergisi


Benzer Haberler & Reklamlar