Tarsus genel bilgiler

Doğuda Adana, batıda Mersin, kuzeyde Pozantı, Çamlıyayla, güneyde Akdeniz ile çevrili olan Tarsus Mersin'e bağlı ilçe durumundadır.

TARSUS GENEL BİLGİLER

Tarihi ve coğrafyası ile Neolithik dönemden beri çeşitli kültürlerin kaynaşma noktasını oluşturan ve Antik Kilikia’da stratejik bir öneme sahip olan Tarsus, Kilikia’yı İç Anadolu’ya bağlayan tarihi yolların kavşak noktasındadır. Güneyde Regma Gölü ile Akdeniz’e bağlantısı nedeniyle, ilk ve orta çağlarda deniz ticaretine açık liman kenti olmuştur.

Tarsus’un ismi ilk kez Hitit metinlerinde “Tarşa” olarak geçmektedir. Asur’lulara göre Que Krallığı’nın başkentidir.

İ.Ö. 8. ve 7. yy.da Asur’lular Tarsus’u Tarzi (Tarzu) olarak isimlendirmişlerdir. İ.Ö. 6–5. yy.’da Asur ve Syennesis Krallıkları zamanında ismi değişmemiştir. Perslerin Tarsus’ta basılan sikkeleri üzerinde de Tarsus adına rastlanmaktadır.

Tarsus “Miratüliber” adlı Arap tarihine göre, Nuh Peygamberin torunu Tarasis tarafından kurulmuştur. Tarsus’un ismi önce Grekçe Tarsos, daha sonra Latince Tarsus olarak kullanılmıştır.

Kuruluşuyla ilgili söylence ise şöyledir: Antik çağlarda Tarsus Çayı’na, yerli Kilikia halkı Kydnos ismini vermiştir ve Kydnos’un oğlu Parthenia, Kydnos’un denize döküldüğü yere kendi adı ile bir şehir kurmuştur. Tufandan sonra suların çekilmesi ile kurulan bu şehre Tersein (kurutmak ) adı verilmiştir. Tarsus’un Tevrat’ta Efsus, İncil’de Arsus, İslam kaynaklarında ise Hz. Adem Aleyhisselamın oğlu Şit Peygamber tarafından kurulduğu belirtilmektedir.

Tarsus’un merkezindeki Gözlükule’de yapılan arkeolojik kazılar tarihinin İ.Ö. 7000 yılına kadar indiğini göstermektedir. Gözlükule Höyüğü’nün çevresinde yerleşen Neolithik toplumun geçimini tarım ve ticaretle sağladığını arkeolojik buluntular göstermektedir.

İ.Ö. 5000 yıllarında Kalkolitik dönemde taş ve maden aletler kullanılmıştır. İ.Ö. 3000–1200 ‘deki ticari ilişkileri sayesinde Tarsus, Kilikia şehirleri arasında önem kazanmış, ticaret merkezi olmuştur. Bu dönemde Orta Anadolu’da Hitit İmparatorluğu, Kilikia’da Kizzuwatna krallıkları hüküm sürmektedir. Gözlükule kazılarında Kizzuwatna Kralı Parivavatri’nin oğlu İşputahşu’ya ait bir mühür baskısı bulunmuştur.

İ.Ö. 1650’de Hitit Kralı Telepinus ile Kizzuwatna Kralı İşputahşu arasında antlaşma yapılmıştır. Tarsus ve Kilikia İ.Ö. 1500’ den sonra Hitit İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. İ.Ö. 1200’de Hitit İmparatorluğu parçalanmış İ.Ö. 1200-839’da Anadolu ve Kilikia’da birçok küçük prenslik ve krallıklar oluşmuştur. Tarsus bu krallıklardan birinin başkentidir.

Asur metinlerinde Kral Salmanassar II’nin, Kilikia’daki Que Krallığı’na dört sefer düzenlediği ve Tarsus Kralı Kate’yi tahttan indirerek kardeşi Kirri’yi tahta geçirdiği anlatılmaktadır.

Yörede sedir ağaçlarının bulunması Fenike tüccarlarının Tarsus’ta ticari bir üs kurmasına neden olmuştur.

İ.Ö. 727–722 yıllarında Asur Kralı Salmanassar V. zamanında Tarsus, Asur Krallığının eyaleti olmuştur.İ.Ö. 722-705’de Kral Sargon II zamanında Que Prensliği, batıda Asur topraklarının koruyuculuğunu yapmaktaydı. İ.Ö. 705-681’de Illibru (Namrun) valisi Kirua’nın Tarsus’ta başlayan isyan hareketlerini, Asur Kralı Sanherip bastırmıştır. Asur’lulara karşı yapılan bu isyanın perde arkasında, batı krallıkları bulunmaktadır. Amaçları Kilikia ovasını ve Toroslardaki maden ocaklarını ele geçirmektir. Asur Kralı Sardanapal (668–626) döneminde Kilikia, Kimmerler tarafından yenilgiye uğratılmıştır.

Asur Krallığı’nın yıkılması ile İ.Ö. 612’de başkenti Tarsus olan Syennessis krallığı kurulmuştur. Ksenephon’a göre, Kilikia Kralı Syennessis’in karısı Epyaka’nın, Pers Kralı Kyros ile yakın ilişkisi olmuştur. Tarsus’taki savaştan sonra Syennessis ve Kyros arasında antlaşma yapılmıştır. Bu antlaşma Kyros’un ölümü ile bozulmuştur. Kilikia’da Syennessis Krallığı İ.Ö. 401 yılına kadar devam etmiştir. İ.Ö. 401 yılından itibaren Kilikia Pers İmparatorluğu’nun eyaleti olmuş ve Tarsus sikkelerinin üzerinde Pers Satraplarının isimleri yer almıştır. İ.Ö. 388–380 Tiribazzos, İ.Ö. 379–371 Farnabazos, İ.Ö. 379–373 Datames, İ.Ö. 372–369 Tarhamos, İ.Ö. 368–333 Mazaios gibi Pers Satrapları Tarsus’ta egemen olmuşlardır.

Makedonya Kralı Büyük İskender İ.Ö. 333’te Tarsus’u almış, Pers Satrabı Arsemes’i yenerek Kilikia’da Pers egemenliğine son vermiştir. Komutanlarından Nikador’un oğlu Balakros’u geçici bir süre için Tarsus’ta yönetime getirmiştir. Büyük İskender doğu seferlerinde iken, Balakros Tarsus Kral sarayında sevgilisi Glikira ile olağanüstü bir hayat sürmüştür. Bunu öğrenen Büyük İskender Balakros’un yerine komutanlardan Filatos’u getirmiştir. Büyük İskender’in ölümünden sonra İ.Ö.323’de imparatorluk parçalanmıştır. Kilikia ve Tarsus, generallerinden Seleukos Nikator’un eline geçmiştir. Seleukos Nikator kendi adı ile anılan Seleukos Krallığı’nın merkezini Babil’den, Antakya’ya taşımıştır. İ.Ö. 312–64 yılına kadar Tarsus, Anadolu Krallıkları, Ptolemaos’lar (Mısır), Seleukos ve Romalılar arasında sık sık el degiştirmiştir. Buradaki ilk Roma valisi Claudius’tur. Strabon’dan edinilen bilgilere göre Romalı hatip Cicero İ.Ö. 51-50’de Tarsus’ta eyalet valisi olarak bulunmuştur. İ.Ö. 48 yılında Iulius Caesar, Tarsus’a gelmiş, halkın yoksulluğu ve sefaletine son vererek yönetimde düzenlemeler yapmıştır. Halk imparatorun bu iyiliklerine karşın Tarsus’a Iuliopolis ismini vererek Caesar’ı onurlandırmışlardır.

Iulius Caesar’ın İ.Ö. 44’te ölümü üzerine yerine geçen Antonius’da Tarsus’a gelerek imar çalışmalarıyla kentin gelişmesini sağlamıştır. Antonius dünyanın en eski kütüphanesini Bergama’dan Tarsus’a nakletmiştir. Kısa zamanda zenginleşen Tarsus dünyanın ilgisini çekmiştir. Kleopatra ve Antonius, Tarsus için unutulmaz hizmetler vermiştir.

Mısır’a dönen Kleopatra Antonius’u ikna ederek Mısır’a çağırmış ve İ.Ö. 37 yılında evlenmişlerdir. İ.Ö. 34 yılında Roma senatosu kararı ile Kleopatra ve Antonius’a karşı Romalılar savaş ilan etmişlerdir. Kleopatra ve Antonius yenilmiş ve Antonius kendini öldürmüştür. Actium savaşından sonra bütün Roma topraklarını kendine bağlayan Augustus, kendine sadık kalan Tarsus’u ödüllendirmiştir. Tarsus, Efesle boy ölçüşecek derecede zenginleşmiştir. İmparator Augustus İ.Ö. 31’de Actium savaşında Tarsus’un oynadığı siyasi rolü affetmiştir. Hocalarından Tarsus’lu Sadon’un oğlu Athenodoros’u Tarsus’a vali atamıştır. İ.Ö. 30- İ.S. 7 yılları arasında Tarsus için büyük hizmetler vermiştir. Bu tarihlerde Tarsus'ta Aziz Paulus doğmuştur.

İmparator Hadrianus 117’de Tarsus’u ziyaret etmiştir. İmparatoru Antonius Pius zamanında ise Tarsus yalnız Kilikia’nın başkenti olarak değil Likonia, Isauria bölgelerinin yönetim merkezi olmuştur. 260 ‘da Pers hükümdarı Sapur, Kilikia’yı istila ederek Tarsus’u yağmalamıştır.

261’de Suriye Pamir krallığı ittifakı, Pers Kralı Shapur’u yenerek bütün Kilikia’yı ele geçirmiştir. Ancak İmparator Aurelianus 270-275’de Pamir Krallığını yenerek Kilikia’yı tekrar Roma topraklarına katmıştır. 275-276’da Anadolu’daki Got Krallığı’nın, Kilikia’yı istilasından Tacitus kurtarmıştır. Tarsus 284–305 yıllarında bir Roma eyaleti olmuştur. Bu dönemde resmi dini olan çoktanrılı inanca, Hıristiyanların isyanları başlamıştır. İmparator Diocletianus bu sırada Tarsus’a yerleşmiştir. Baskı uygulayarak birçok Hıristiyanı katletmiştir. Bir söylenceye göre bu imparator devrinde yedi Hıristiyan genç, kentin 14 km. kuzeybatısında Eshab-ı Kehf Mağarası’na sığınmışlardır ve yaygın söylence onlardan bahsetmektedir. Ancak imparatorun Diocletianus olduğu kesin değildir. İmparator I. Constantinos zamanında 306-337’de Roma eyaletlerindeki isyanlar son bulmuştur. İstanbul’u hükümet merkezi yapan Constantinos zamanında, Hıristiyanlık büyük yardım görmüştür. Constantinos II ( 337–361)’den sonra tahta geçen Iulianus Apostata (361–363) zamanında Tarsus tekrar önem kazanmıştır. 363’te Pers savaşlarında ölen imparator kendi isteği üzerine Tarsus’a gömülmüştür.

Romalı komutan Pompeius’un aldığı Kilikia ve Tarsus 459 yılına kadar Roma yönetiminde kalmış ve bu dönemde ekonomik ve ticari alanda üstünlüğünü sürdürmüştür. Tarımla birlikte zeytin ve bağcılık önem kazanmış, şehir surları önemini kaybetmiştir. 395’de Roma İmparatorluğu ikiye ayrılmış, Tarsus Doğu Roma topraklarında kalmıştır. Doğu Roma’nın ilk imparatoru Arcalius 395-408’de Kilikia eyaletini Tarsus, Seleukos ve Anazarbos olmak üzere üçe ayırmıştır. İmparator Iustinianus 527-565’te Tarsus’ta imar faaliyetlerini başlatmıştır. Bu dönemde Kydnos (Berdan) Çayı’nın taşkınlarından Tarsus’u korumak için, Iustinianus Kydnos Çayı’nın yatağını değiştirerek şehrin doğusuna almıştır. Tarsus Şelalesi bu sırada oluşmuştur. 6. yy’daki depremde büyük zarar gören surlar tekrar onarılmıştır.

Tarsus, 7.yy’dan itibaren Bizans İmparatorluğu, İran ve Araplar arasında sık sık el değiştirmiştir. Sıra ile Emevi Halifesi Muaviye, Abbasi Halifesi Harun Reşit, Tarsus’u ele geçirmiştir. 965’de Arapların Anadolu seferlerinde ordu, Tarsus’ta konaklamıştır. Pozantı’daki savaşta Halife Me’mun ölmüş ve Tarsus’a gömülmüştür. Ulu Camideki mezarlardan biri bu halifeye aittir.

Tarsus, Anadolu Selçuklu Devleti , Haçlı seferleri ve Memluklular zamanında meydana gelen el değiştirmeler nedeni ile eski ekonomik ve ticari üstünlüğünü kaybetmiştir. 1375’den sonra Ramazanoğulları ve Dulkadiroğulları Beyliği yönetimine geçmiş, 1517’den sonrada Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1832 yılında Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa Tarsus’a gelmiş ve bu dönemde Tarsus’u çevreleyen surlar yıktırılmıştır. Bu surlardan yalnız Kleopatra Kapısı kalmıştır. 1839’da tekrar Osmanlı yönetimine girerek, Adana vilayetinin bir kazası olmuştur. 1918 ‘de Fransız işgaline uğramış ve Ankara Antlaşması’yla Tarsus, 27 Aralık 1921 tarihinde işgalden kurtulmuştur.

COĞRAFİ DURUMU

Tarsus Mersin İli'nin doğusunda yer alır. İlçenin doğusunda Adana, kuzeyinde Niğde, batısında Mersin, güneyinde de Akdeniz yer alır. Coğrafi özellik olarak 34.53 enlem ve 36,56 boylamları arasında bulunan Tarsus, Berdan Nehrinin Alüvyonlu Ovasında kurulmuştur.

İlçenin güney kısımları münbit ovalar, kuzeyinde sarp Toros dağlarından oluşur. İlçenin kıyılarında Akdeniz İklimi, kuzeye çıkıldıkça karasal iklim karakteri gösterir.

Bolkar dağlarının güneydoğu yamaçlarından başlayan Tarsus Çayı Vadisi, çok dar ve diktir. Daha sonra doğudan güneye bir yay çizer. Tarsus Çayı Vadisi, kıyı kuşağına inene dek fazla genişlemez. Kıyıya yakın kesimlerde vadi tabanı birden genişleyerek Seyhan Irmağının vadi tabanı ile birleşir. Bu geniş düzlükler üzerinde Tarsus Berdan Ovaları yer alır. 85.000 hektar alanı kapsayan Tarsus Ovası kıyıdan kum setleri ile ayrılmış durumdadır.

TARSUS'TA BULUNAN TARİHİ ESERLER VE MÜZELER
 

ESKİ CAMİ

Çarşıbaşındaki Kilisenin 1102 yılında St. Paul Katedrali olarak yapıldığı söylenmektedir. Roma sitilinde kalın ve yüksek duvarları, iç kısmı geniş, dışa bakan tarafı dar, derin pencereleri ve kalın sütunları ile dikkat çekicidir. 1415 yılında Ramazanoğlu Ahmet Bey tarafından onarılarak camiye çevrilmiştir. Bazı kaynaklarda Ortaçağın başlarına ait bir Ayasofya kilisesinden söz edilir ve papa'nın elçisi Mainz piskoposu Konrad Von Wittelsbach'ın 6 Ocak 1198'de burada,Ruppenlerden l. Leon'u Ermeni Kralı olarak tanıdığı ve taç giydirmiş olduğu anlatılır.1704'de Tarsus'a gelen P.Lucas'da burada bir Grek ve bir Ermeni Kilisesinden söz ederek Ermeni kilisesinin Paulus'un kendisi tarafından inşaa edildiğini belirtir. 1851 yılında Tarsus'a gelen V. Langlois de bu kiliseyi ziyaret etmiştir. Roma stilinde kalın ve yüksek duvarları,iç kısmı geniş,dışa bakan tarafı dar,derin pencereleri ve kalın sütunları dikkat çekicidir.
Kilisenin bahçesine.batı yönde bulunan ve cephesi oldukça süslü bir kapıdan girilir.Yapı bu bahçe içerisinde yaklaşık 460 m2.lik bir alanı kapsamaktadır.Kesme taşlarla inşaa edilen yapının dış uzun cephelerinde kör kemerler bulunmaktadır.Batıdaki ana kapıdan girilen salonun genişliği 19.30 m.,uzunluğu 17.50 m.dir.Girişin sağında ve solunda birer yarım plaster sütun ve bu sütunların hizasında salonu üç sahına (nef) ayıran, ikişerli iki sıra halinde dört serbest sütun yer alır. Kuzey ve güney duvarlarda da yine yarım sütunlar bulunmaktadır. Aslında bu sütunlar gri renkli granit olup, antik çağ yapılarına ait olmaları muhtemeldir.Orta salonun genişliği 12.60 m. olup, üzeri tonozludur.Tavanın merkezine rastlayan bölümde,ortada Hz.İsa olmak üzere doğuda Yohannes ve Mattaios,batıda Marcos ve Lucas'ın freskleri bulunmaktadır.Yapının kuzey-batı köşesinde ise bir çan kulesi yer almaktadır.Yapı ve çevresi yıl içerisinde oldukça büyük bir restorasyon görmüş, çevre düzenlemesi ve istimlak ile düzenlenmiştir.

ST. PAUL KUYUSU

Tarsus ilçe merkezinde, Kızılmurat Mahallesinde Cumhuriyet Alanının yaklaşık 300 metre kadar kuzeyinde, eski Tarsus evlerinin yoğun olduğu bölgede, öteden beri St. Paul'un evinin yeri olarak kabul edilen bir avluda bulunan kuyu, St.Paulus Kuyusu olarak bilinir. Bu evin bahçesinde yakın zamana kadar yapılan küçük bir kazı çalışmasında bazı duvarlar ortaya çıkarılmıştır. St.Paulus'un Hıristyanlık için önemine bağlı olarak, bu kalıntıların ve kuyunun çok eskiden beri kutsal sayılması, kentte yakın zamana kadar yaşayan Hıristiyan cemaatinin inancının izleri olarak yorumlanmaktadır.

Halen çevre düzenlemesi ve çevre istimlakleri yapılmış olan kuyunun çapı 1.15 metredir. Ağız taşının silindir biçiminde olmasına karşın, asıl kuyu gövdesi kare biçimindedir ve dörtgen kesme taşlarla yapılmıştır. Derinliği 38 metre olan kuyunun suyu yaz- kış hiç eksilmez. Kudüs'e hacı olmak için yöreden geçen Hıristiyanlarca kutsal sayılan bu kuyu suyundan içilir. Bunun yanı sıra yapılan kazı çalışmalarında St.Paulus'un doğduğu ev olarak tahmin edilen evin taş duvarları St.Paul Kuyusu'nun hemen yanında gün ışığına çıkarılmıştır.

TARSUS MÜZESİ

Tarsus Müzesi, 1557 Yılında Ramazanoğullarından Kubat Paşa tarafından açık avlulu medrese olarak yaptırılan ve 1966 yılında restore edilen Kubat Paşa Medresesi’nde uzun süre hizmet vermiştir. Daha sonra 1998 Yılında hizmete giren Tarsus 75. Yıl Kültür Merkezi kompleksine taşınmıştır. Müzede 4127 adet arkeolojik, 1339 adet etnoğrafik, 6 adet el yazması kitap, 167 adet mühür ve 16412 adet sikke olmak üzere toplam 22251 adet eser bulunuyor. Ancak bunların 1950 adedi sergilenebilmektedir.
Eserler Paleotik, Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Urartu, Grek, Roma, Bisans, Selçuklar, Osmanlı dönemlerinden.
Pazartesi günleri dışında hergün 08:00-12:00 ile 13:00-16:30 saatleri arasında açık.


GÖZLÜKULE

Neolitik Çağda (İ.Ö. 5000) toprak tepe üzerinde kurulmuş en eski medeniyeti yaşamasıyla Anadolu kültürüne ışık tutan önemli yerleşim merkezlerinden biridir. İlk çağda Tarsus limanı olarak kullanılmıştır. Şehrin güneydoğusunda bugün park olarak ağaçlandırılmış 300 metre uzunluğunda ve 22 metre yüksekliğinde bir höyüktür.

Burada 1934-1938 ve 1947 yıllarında Hetty Goldman tarafından yapılan Arkeolojik kazılarda, Neolitik dönemden İslam dönemine kadar çeşitli yapıtlar bulunmuştur.

Neolitik döneme ait, sıva parçaları, opsidyen araç ve gereçler, ok uçları, küçük mızraklar, seramikler, Kalkolitik döneme ait içerisinde ölülerin gömüldüğü küpler, testi ve çömlekler, aynı mimari tarzda yapılmış üst üste ev tabanları, Tunç dönemine ait Tunç silahlar, mühürler, dörtgen planlı taş ve kerpiç evler gibi ilk mimari kalıntıları bulunmuştur. Bu çağda kentleşme ve sınıflaşma ortaya çıkmış, kent yangından sonra surlarla çevrilmiştir. Hitit döneminde Kuziwatna Kralı Isput Ahşu ile Hitit Kralı Telepinus arasında yapılan anlaşmanın küçük bir bölümü, Gözlükule'de bu anlaşmayı yapan İsput Ahşu'nun çevresi çivi ile yazılı, ortası Hiyeroglif bir mührü, Hitit kralı 3. Hattuşil'in karısı Hepa'ya ait mühür, bir arazi bağışı ile ilgili bir çivili yazılı Hitit tableti, bir din adamı tasvir eden kristal bir heykelcik ve Boğazköy surlarına benzer bir kale kalıntıları bulunmaktadır. Gözlükule'de çıkarılan eserler Adana Müzesi'nde sergilenmektedir.

DONUKTAŞ

İlçenin, Tekke Mahallesinde bulunan Donuktaş İlçedeki anıtların en eskisi olarak bilinmektedir. Yapı özellikleri ile bir Roma mabedi olması muhtemeldir. Dikdörtgen şeklinde iç içe bölümleri bulunan çok eski bir yapıdır.
Gayet kalın dış duvarların boyu 115 metre, yapının genişliği dıştan dışa 43 metre, yüksekliği 7 metre, kalınlığı 6.60 metredir. Prof. Nezahat Baydur'un yürüttüğü kazı çalışmalarından, bu yapının tapınak olduğu anlaşılmıştır.
Donuktaş'ı gezen gezginlerden Sefir Barbaro, 1545 yıllarında yazdığı eserinde buranın bir saray olduğunu yazar, Hollanda'nın Tarsus Konsolosu Barker, 1835'de yazdığı "Kilikya" adlı eserinde "Donuktaş bir kral ailesi mezarıdır. Fakat Serdanapol'ın mezarı değildir. Çünkü Serdanpol Ninova'da yakılmıştır," demektedir. Donuktaş bazı kitaplarda da Jupiter Mabeti olarak geçmektedir.
Bir efsaneye göre Donuktaş bir hükümdarın sarayı olup Gözlükule üzerindeymiş, Hükümdar burada kızı ile yaşarmış, zamanın peygamberi bu hükümdara darılarak sarayına tekme vurmuş. Saray ters dönerek yuvarlanmış ve bugün bulunduğu yere düşmüş.

ESHAB-I KEHF

Tarsus'un kuzeybatısında 14 km. uzaklıkta Dedeler Mahallesindedir. Kuran-ı Kerim'de Kehf Suresinde sözü edilen bu mağara Müslüman ve Hıristiyanlarca kutsal sayılır. Mağaraya 15 basamaklı merdivenle inilir.

Eshab-ı Kehf Mağarasına ait bir efsane halk arasında anlatılır; "Mitolojik tanrılara inanışın, gücünü kaybettiği dönemlerde, tek Tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten kaçan Hıristiyan dinine mensup Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Tebernuş ve Kefeştetayuş adında yedi genç, putperestliğe dönmeyi kabul etmediklerinden Rum hükümdar Dakyanus'un huzuruna çıkarılmışlar. Bu hükümdar, putperestlik dinine bağlı kalmalarını, aksi takdirde kendilerini öldürteceğini söyleyerek birkaç günlük zaman vermiş. Köpekleri Kıtmir ile birlikte bu yedi genç ölümden kurtulmak için verilen süreden faydalanarak kaçmışlar ve bu mağaraya sığınmışlar. Allah tarafından kendilerine 300 yıl süre bir uyku verilmiştir. İlk uyanan, yiyecek almak için kente gider ama, elinde bulunan zamanı geçmiş para yüzünden yakalanır. Yakalayan parayı nerede bulduğunu ve oraya götürülmesini ister. O da yalnız olmadığını yedi arkadaşıyla beraber mağarada kaldığını söyler. Onunla birlikte mağaraya geldiğinde yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey görmemiştir. Bu nedenle burası Yedi Uyurlar Mağarası diye de anılır."

Halk arasında ziyaret dağı olarak bilinen dağ, konik biçimi ve topografik görünümü itibariyle doğal bir özellik arz eder. Mağara 300 m2 büyüklüğünde 10 metre yüksekliğindedir. Mağaranın içinde 3 tünel mevcuttur. Eshab-ı Kehf Mağarasının yanına Osmanlı Padişahı Abdulaziz tarafından 1873 yılında bir mescit yaptırılmıştır.

ALTINDAN GEÇME (ROMA HAMAMI)

Roma İmparatorluk çağından kalma, Tarsus'un görkemli yapılarından olan Hamam kalıntısı İlçe merkezinde olup, Eski Cami'nin 50 metre kuzeyinde yer almaktadır. Hamam kalın Horasan tabakaları, moloz taşlardan ve tuğlalardan yapılmıştır. Kalın duvarın içinde yer yer baca ve havalandırma künkleri ve duvar içinde tuğladan kör kemerler mevcuttur. Hamamın doğusundaki duvarlar kısmen sağlam olarak kalmış ve üstünü kubbeyle örtülü olduğu yarım kalan kubbe ayaklarından anlaşılmaktadır. M.S. 2-3. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen yapının kuzey ve batı bölümleri tamamen yıkılmış, güney duvarında 3.5 metre genişlikte, 4 metre yükseklikte delik açılmak suretiyle yol geçirilmiştir. Bu nedenle buraya halk tarafından altından geçme denilmektedir.

ESKİ HAMAM (ŞAHMERAN HAMAMI)

Yeni Vakıf İş hanının yanında, Kızılmurat Mahallesinde yer almaktadır.Romalılardan kalma bir hamam temeli üzerine Ramazanoğulları tarafından yapıldığı söylenir. Roma döneminden kalan hamam Altından Geçme'nin uzantısı, Eski Hamam'ın olduğu yere kadar uzanır. Kapının yanındaki kitabede Hicri 1290, Miladi 1873 yılında onarım gördüğü yazılıdır. Mahmut paşa Vakfı olarak bilinir. Restore edilerek halkımızın hizmetine sunulmuştur. Efsanevi Yılanlar Padişahı Şahmeran'ın burada kesildiğine ve kanının bu hamamın duvarlarına sıçradığına inanıldığından "Şahmeran Hamamı" da denir. Plan şeması dört eyvanlı tipe giren Eski Hamam, yapılan değişikliklerle eski durumunu kaybetmiş, sıcaklık ve halvet kısımlarından oluşmuştur. Halk arasında şahmeran olarak bilinen yapı,  kuzey güney arkasında olup, dikdörtgen plan ihtiva etmektedir. Duvarları moloz taştan inşa edilen yapı genel olarak Türk hamamı özelliklerin göstermektedir. Soyunma yeri, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümünün üzeri kubbe ile örtülüdür. Ayrıca 10 ahşap loca ve ortada sonradan betonla çevrilmiş bir havuz vardır.

KLEOPATRA KAPISI (DENİZ KAPISI)

Kleopatra Kapısı, Tarsus'un girişindedir. Bizans Döneminde inşa edilen kent surlarının Dağ Kapısı, Adana Kapısı ve Deniz Kapısı bulunuyordu.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Tarsus'u anlatırken bu kapı için İskele kapısı ismini takmıştır. Kapının yapımında Horasan harcı kullanılmıştır. Kapının kenarı at nalı şeklinde ve yerden yüksekliği 6.17  metre, derinliği ise 6.18  metredir. Tarsus'un 18. Yüzyıl sonlarına kadar oldukça sağlam üç kapılı surları, 1835 yılında Mısırlı İbrahim Paşa tarafından yıktırılmış ve sadece iki ayak üzerinde tek kemerli deniz kapısı kalmıştır.

Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın sevgilisi Romalı General Antonius ile Tarsus'da buluşmak üzere geldiklerinde, o zamanın limanı olan Gözlü Kule'de büyük bir törenle karşılanmışlar ve Deniz Kapısından şehre geldiği söylenir. Bu nedenle Deniz Kapısına Kleopatra Kapısı da denir

ONUR YAZITI (YENİ HAMAM)

Yeni Hamam ilçe merkezinde Ulu Camiinin yanında yer almaktadır. Hamamın giriş kapısı üzerindeki kitabeden 1785 tarihinde yapılmış olduğu belirtilmektedir. Bu kitabenin onarım sonrası konulduğu sanılmaktadır. Hamam klasik Türk hamamlarının özelliğini taşımaktadır. Hamamda soyunma, ılıklık, sıcaklık külhan olmak üzere dört bölüm mevcuttur. Soyunma yeri beşik tonozla, ılıklık ve sıcaklık bölümü kubbe ile örtülüdür. Sekizgen planlı sıcaklık kısmında dört yanda eyvanlar ve bunlar arasında halvet odaları bulunmaktadır.

Yeni Hamam'ın duvarında bulunan bu yazıt 1982 yılında yerinden çıkarılıp şimdiki yeri olan Kleopatra Kapısının kuzeyine yerleştirilmiştir. Boyu 1.45  metre eni 0.52  metredir. Romalılar zamanında bir heykelin kaidesi olarak kullanılmıştır. Üzerindeki yazıtın Türkçe çevirisi şöyledir.

"Bu heykel imparatorluk tapınağının koruyuculuğunu iki kez yapmak, gerek kent, gerekse Kilikya eyalet yönetiminde bazı sivil ve resmi işlerde özel sorumluluk ve yetkilere sahip olmak ve bağımsız eyalet meclisi kurmak gibi pek çok ve seçkin ayrıcalıklarla onurlandırılmış bulunan Kilikya, İsaura ve Lycaonia eyaletlerine başkanlık eden, en büyük, en güzel ve en önde gelen başkent olan Severus Alexander'in Septimus Severus'un Caracalla'nın ve Handrianus'un kenti Tarsus tarafından dindar ve talihli efendimiz imparator Marcus Aurelius Severus Alexander'in esenliği için dikilmiştir."  Yazıt, Severus Alexander'in imparator olduğu yıllar arasında yani İ.S. 222-235 yıllarına tarihlenmiştir.

JUSTİNİAUS KÖPRÜSÜ (BAÇ KÖPRÜSÜ)

Yeni Tarsus kentinin doğusunda bulunan Justiniaus köprüsüne halk tarafından eskiden şehre girişte alınan Bac Vergisinden dolayı Bac Köprüsü denilmektedir.
Adana-Ankara karayolunun Tarsus girişinde ve kuzeyindedir. Berdan (Tarsus) Çayı üzerindeki köprü, İ.S. VI. yüzyılda Bizans İmparatoru Justiniaus (İ.Ö. 527-566) tarafından yaptırılmıştır. Son olarak 1978 yılında restore edilmiştir.

Eski dönemlerde köprüden geçme paralı olduğundan bu köprüye vergi anlamına gelen Bac adı verilmiştir.

MAKAM-I ŞERİF CAMİİ VE DANYAL PEYGAMBER KABRİ

Bu cami'nin içinde Danyal Peygamberin makamının bulunmasından dolayı Makam-ı Şerif Camii olarak da anılmaktadır. Bulunduğu mahalleye ismini vermiş olan Makam Camii, bugün müze binası olarak kullanılan Kubat Paşa Medresesi'nin 10-15  metre kuzeybatısında yer alan ana mekanı dikdörtgen planlı, tonozlu ve kemerlidir.

Makam-ı Şerif Camii şehir merkezinde 1857 yılında yapılmıştır. Eski yapıya yeni bir bölüm de eklenmiştir. Yeni yapıdan eski kısma üç kapı açılmakta ve üç basamakla ana makama inilmektedir. Burası basık bir kubbe ile örtülüdür. Mihrabı düz ve sadedir. Doğusunda Danyal Peygamberin kabri yer almaktadır. Bu nedenle camiye "Makam Camii" adı verilmiştir. Danyal Peygamber 2. Babil Kralı Nebukadnesar (İ.Ö. 605-562) zamanında yaşamış, Yahudileri Babil esaretinden ilmi ve kehanetleriyle kurtarmış bir peygamberdir.

Rivayete göre Babil Kralı rüyasında İsrailoğullarından gelecek bir erkek çocuğun kendi tahtını sarsacağını bildirmesi üzerine İsrailoğullarından doğan erkek çocukların öldürülmesini emretmiştir. Bu nedenle Danyal Peygamber doğunca onu dağ başında bir mağaraya bırakılmıştır. Mağarada bir erkek ve bir dişi aslan himayesinde büyüyen Danyal, delikanlı olunca kavmi arasına karışmıştır.

Bir kıtlık senesinde Tarsus'a davet edilen Danyal Peygamber'in Tarsus'a gelmesiyle birlikte bolluk olmuş. Bu nedenle Danyal Peygamber Babil'e geri gönderilmemiş, ölünce de Tarsus'ta şimdiki Makam Camiinin bulunduğu yere gömülmüştür. Hicri 17. yılında Hz. Ömer devrinde Tarsus fethedilince, Danyal Peygamberin mezarı açtırılmış burada büyük bir lahit içerisinde altın iplikle dokunmuş kumaşa sarılı ayet uzun boylu bir ceset görülmüştür. Başından geçen maceraların sembolü olarak parmağındaki yüzüğün taşına biri erkek olan iki aslanın arasında genç bir çocuk,dişi aslan onu yalıyor şeklinde işlenmiştir. Cesedin Yahudiler tarafından çalınmaması için, Hz. Ömer'in emri üzerine önceki yerine gayet derince defnettirilip üzerinden de Berdan Nehrinden gelen ufak bir çayın suyunu kabrin üzerinden geçecek şekilde akıtılıp hiç kimsenin kabre el sürmeyeceği şeklinde emniyete alınmıştır. Nitekim caminin son tamiratı sırasında çok derinlerde caminin arka ve alt kısmında suyun giriş yerinde gayet kalın ve gayet muntazam mazgal demirleri çıkmıştır. Danyal Peygamberin cesedi, bu mazgallardan geçen suyun çok aşağısındadır.

ULU CAMİ (CAMİ-İ NUR)

Cami-i Nur adıyla anılan ve bulunduğu semte de Cami-Nur ismini veren bu cami, Tarsus merkezinde yer alan Türk-İslam sanatının önde gelen eseridir.1579 yılında Ramazanoğullarından Piri Paşanın oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Selçuk-Osmanlı üslubunda tek şerefeli minaresi olan camii yapımında tümüyle kesme taş kullanılmıştır. 47X13 metre boyutlarında dikdörtgen plana sahip caminin iç avlusuna 10 metre yüksekliğinde, 7.20  metre genişliğinde olup, doğu, kuzey ve batı bölümlerini kapsayan 14 mermer sütunun taşıdığı revak vardır. Avlu taş levhalarla kaplı olup, ortada (Hicri1323) tarihli onarım kitabesi bulunan bir şadırvanı mevcuttur. Camiye kuzey yönünden abidevi portalla girilir. Bu portal Memlük mimarı özelliklerini taşıyan siyah beyaz mermerlerle süslüdür. Son cemaat yeri, doğu- batı doğrultusunda 14 adet baklava dilimli sütunların taşıdığı orijinal kiremitlerle örtülü 16 kubbeden revaklı ve 5 kapılı avlu yer alır. Caminin iç mekan sütunları "İran Kemeri" adı verilen yarı sivri kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Caminin minber, mihrap ve müezzin mahfili mermerden yapılmıştır.

Caminin doğu bölümünde ayrı mekanda Hazreti Şit ve Lokman peygamberlerin makamları ve Abbasi Halifesi olan ve Pozantı'da 833 (H.218) yılında ölen Me'mun'un kabri bulunmaktadır.
Cami Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 01.11.1990 gün ve 696 sayılı kararı ile tescil edilmiştir.

TARSUS ŞELALESİ VE ROMA MEZARLARI

Tarsus ilçe merkezinin kuzeyinde Berdan (Kydnos) Çay'ı üzerindedir. Berdan nehrinin bu bölümünde nehir suyu 4-5 metrelik bir yükseklikten dökülerek şelale meydana getirmektedir. Romalılar döneminde şelalenin bulunduğu alan nekropol (mezarlık) olarak kullanılmıştır. Şelalenin bulunduğu alanda konglomera yapıya sahip kayalara oyularak yapılmış mezarlar nehrin akış yükseltisi altında ortaya çıkmasından sonra oldukça tahrip olmuş durumdadır.

CUMHURİYET ALANI ANTİK KENTİ

Tarsus İlçesi Merkezinde çok katlı otopark projesi temel hafriyat çalışmaları esnasında zemin seviyesinin 5 metre altında antik bir yola tesadüf edilmiştir. 68 metrelik bölümü ortaya çıkarılan yolun genişliği 7 metre olup, poligonal teknikte bazalt taştan inşa edilmiştir. Yolun altında 1.70 metre yükseklikte, 70 cm. genişlikte orijinal kanalizasyon sistemi ve tali kanallarla, cadde kenarlarında konglemera taştan yağmur sularını toplayan kanallar mevcuttur. Antik yolun sağ tarafında sütunlu stilabot yer almaktadır. Roma döneminde yapıldığı tahmin edilen yolun Bizans ve İslami dönemlerde de kullanıldığı yapılan çalışmalardan anlaşılmıştır.

ANTİK MEZAR KALINTISI

Tarsus ilçe kerkezi, Caminur Mahallesi, 305 ada, 21 parsel üzerinde yapılan Emniyet Sarayının temel atma hafriyat esnasında ortaya çıkan kesme kireç taşından inşa edilen anıt mezarın güneyinde bir giriş kapısının bulunduğu, girişin her iki yanında birer kilinesi bulunan bir oda ile bağlantılı ikinci bir odanın bulunduğu görülmüştür. Üst bölüm ikinci katta, orta zemine açıklığı olan ve yanlarda kilineler bulunan bir mekan ve bu mekanın kuzeyinde yüksek kilineli bir mekanın daha mevcut olduğu tespit edilmiştir. Müze Müdürlüğünce yürütülen çalışmalar sonucunda mezar içinde bulunan pişmiş toprak lahitler ve diğer buluntular Müze Müdürlüğüne taşınmıştır.

ROMA YAPI KALINTISI

Tarsus ilçe kerkezi, Eski Ömerli Mahallesi, 875 ada, 101 parselde Milli Eğitim Bakanlığınca yaptırılmak istenen Barbaros Hayrettin Lisesi inşaatı hafriyat çalışmaları sırasında zeminden 3.30 metre alt seviyede açığa çıkan, Roma döneminde yapıldığı belirlenen yapı kalıntısı dikdörtgen planlı olup, beşik tonozludur. Kesme kalker taşından yapılma, sıvalı, doğu batı ekseninde olan koridorun uzunluğu 37.13 metre genişliği 3.30 metredir. Doğu batı doğrultusunda uzanan koridorun kuzey cephesinde 8 kapı açıtı, güney cephesinde ise kazı sonucu açığa çıkarılan bir merdiven girişi, binaya girişi sağlayan ve içi temizlenen, duvarları freskli, zemini mozaikli oda ve 3 kapı açıtı bulunmaktadır. Doğu cephede de kemerli bir kapı açıtı bulunmaktadır. Roma yapısı Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 19.01.1998 gün ve 2951 sayılı kararı ile tescil edilmiş ve koruma altına alınmıştır.

BİLAL-İ HABEŞİ MAKAMI VE MESCİDİ

Bilal-i Habeşi Makamı ve Mescidi, Ulu Caminin güneybatı tarafında bulunmaktadır. İslam Peygamberi Hz.Muhammed (S.A.V.)' in müezzini olan Bilal-i Habeşi'nin Hz. Ömer zamanında feth edilen yerleri ziyareti esnasında Tarsus'a geldiği, Kırkkaşık denilen yerde, yani şimdiki makamı ve mescidi bulunan yerde ezan okuyup, namaz kıldırdığı için 7. Yüzyılda makamı, 16.yüzyılda da mescidi inşa edilmiştir. Mescid kara planlı olup, üstü büyük bir kubbeyle örtülüdür. Üç bölümlü, üç kubbeli son cemaat mahalli mevcuttur. İçeride Bilal-i Habeşi'ye ait makam kısmı vardır. Ayrıca mescidin yanına bir de kuyu inşa ettirilmiştir. Osmanlı arşiv belgelerinde, 1519 tarihinde Bilal-i Habeşi makamı adına bir vakfın kurulduğu anlaşılmaktadır.

MENCEK BABA TÜRBESİ

Tarsus ilçe kerkezi,Tekke Mahallesinde bulunmaktadır. Nakşibendi Şeyhlerinden Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır. Halk tarafından Mencek Baba diye adlandırılan türbeye ait kitabe, güneydeki giriş kapısının üzerinde yer alır.

Osmanlı Devleti arşiv belgelerinde Mencek Zaviyesi (Küçük Tekke) olarak kayıtlara giren yapının, vakfiyesinden anlaşıldığına göre İmam Kuseyrizade Şeyh Abdullah Mencek tarafından inşa edilmiştir. Yine aynı zat tarafından H.781 (M.1379)' da vakfiyesi de tanzim edilmiştir. Vakfiyesinden Orta Asya'dan ve Doğu Türkistan'dan Anadolu'ya gelen ve gelecek Türklerin uğramaları ve konaklamaları için kurulmuş olduğu ifade edilmektedir. İçeride bir mezar sanduka yer almaktadır. Güney tarafında bir mihrabı bulunan yapının kubbesinde dekoratif anlamda renkli süslemeler görülmektedir.

DUATEPE TÜRBESİ

Tarsus ilçe kerkezi, Kleopatra kapısının kuzeydoğusunda, Gözlükule Höyüğünün batı eteğinde Karamehmetler İlköğretim okulunun bahçesinde bulunmaktadır. Osmanlı Devleti zamanında yapıldığı tahmin edilen türbe, taş yığma avlu içerisinde yer almaktadır. Yapı kare planlar ve kubbelerden oluşmuş olup, bugünkü durumu bakımsız ve harap bir vaziyettedir.

MEHMET FELAH TÜRBESİ

Tarsus ilçe kerkezi, Adana Caddesi üzerinde bulunan Demirkapı Camiinin içerisinde yer almaktadır. Türbe Tarsus'u Ermenilerden alan Halep Saltanat Naibi Harzemli Seyfettin Timur'un şehit düşen kumandanı Felahoğlu Nureddin adına Osmanlı Padişahı II. Abdulhamit tarafından (1903 yılında) yaptırılmıştır.

KUBAD PAŞA MEDRESESİ

Tarsus ilçe merkezinde Tabakhane Mahallesinde bulunmaktadır. 1970 yılından bu yana Tarsus Müze binası olarak kullanılmaktadır. Yapı Ramazanoğullarından Piri Paşa'nın kardeşi Kubad Paşa tarafından 1553 tarihinde medrese olarak inşa edilmiştir. Medrese dikdörtgen planlı olup, ortada avlunun etrafında 16 oda sıralanmıştır. Orijinalinde iki katlı, tek eyvanlı, açık avlulu medreseler grubundandır. 1970 yılında yapılan onarımlarda orijinal şeklini büyük ölçüde kaybetmiştir. Tamamen kesme taştan yapılan medresenin girişi batıdan görkemli, süslemeli, Selçuklu stilinde orijinal bir kapıdan sağlanmaktadır. Medrese odalarının tavanları tonozlu olup, odalarda birer ocak bulunmaktadır.

KIRKKAŞIK BEDESTENİ
Her dönem hareketli bir ticari ve siyasi merkez olan ve kültürlerin kesişme noktasında bulunan Tarsus’un en önemli tarihi yapılarından biri de Kırkkaşık Bedesteni’dir.
Ramazanoğulları Beyliğinden Piri Paşa’nın oğlu İbrahim Bey tarafından 1579’da yaptırılmış olan Kırkkaşık Bedesteni, ilk dönemlerde imarethane (Aşevi) ve medrese olarak kullanılmışsa da, cumhuriyetten sonra kapalı çarşı olarak işlev görmüştür. Geçmişte Beyaz Çarşı olarak da bilinen Kırkkaşık Bedesteni, dikdörtgen plana sahiptir. Bedesten adını, yapının dış cephesinde bulunan kaşık süslemelerinden almaktadır. Kesme taştan inşa edilen binaya batı ve doğu yönündeki iki kapıdan girilebilmektedir. İçerisinde 21 oda bulunan yapı 7 kubbeden oluşmaktadır. Ayrıca, içerden iki merdivenle çıkılan iki kule oda ve batı yönünde dış cephedeki iki oda ile birlikte oda sayısı 25’tir.
Mülkiyeti, Vakıflar Bölge Müdürlüğüne ait olan Kırkkaşık Bedesteni, Tarsus Belediyesi tarafından kiralanarak 2004 yılında restore ettirilmiştir. Kırkkaşık Bedesteni, 2005 yılında Tarihi Kentler Birliği “Proje Yarışma Ödülü” almıştır.
Tarsus Belediyesi, 2006 yılında, turizm alanında gelişme çabası içinde olan kentin hem tanıtımında hem de sosyo-ekonomik ve kültürel alanlarda katkı sağlaması hedefi doğrultusunda bedestenin dükkânlarını işletmecilere kiralamıştır. Bedesten 7 Mart 2007’de yapılan açılış töreni ile yeniden faaliyete geçmiştir.
Bedesten içerisinde yer alan dükkân ve bürolarda, başta yöresel el sanatlarına ait seramik, ahşap, bakır, gümüş, deri, dokuma turistik hediyelik ürünler olmak üzere, yöresel damak tatlarının sunulduğu yiyecek ve içecekler ile kent tarihini, toplumsal ve kültürel yaşamının anlatıldığı çeşitli yayınlar sergilenmekte ve satılmaktadır.

SAĞLIKLI MAHALLESİ ANTİK YOLU VE KAPISI

Sağlıklı Mahallesi Tarsus'a 15 km. uzaklıkta olup, köyün yukarı dağlık kısmında ana kaya üzerinde taş levhalarla döşeli Roma yolu vardır. Roma yolu yüksek bir yerde olup, buradan Tarsus ve civarı sahile kadar görülebilmektedir. Yolun genişliği yaklaşık üç metredir vee 3 km.lik kısmı sağlam durumdadır. Yolun her iki tarafında bulunan korkuluk duvarı yol boyunca devam etmektedir. Yol güzergahı üzerinde Roma ve Bizans devirlerine ait mezarlar ve yolla ilgili yazılı onarım kitabeleri bulunmaktadır. Söz konusu bu roma yolu üzerinde kemerli bir yapı vardır. Bu kapının zafer takı ve kilikya sınırlarının başlangıç yeri olduğu veya sınır kapısı olarak yapıldığı tahmin edilmektedir. Tek sıra kesme taştan yapılan kapının genişliği 8.80 metre, yüksekliği ise 5.20 metredir.

ÇAVUŞLU MAHALLESİ GÖZETLEME KULESİ

Tarsus-Pozantı karayolunun 25. km.sinden sağa dönülerek 7 km stabilize yoldan sonra Çavuşlu Mahallesi mevkiindeki gözetleme kulesine ulaşılır. Vadiye hakim bir tepe üzerinde bulunan ve ortaçağda inşaa edilen gözetleme kulesi dörtgen planlı, duvarları kesme taştan yapılmıştır. İki katlı olan yapının orta kat ahşap kiriş yerleri görülmektedir.

GÜLEK KALESİ

Tarsus’un yaklaşık 60-65 km kuzeyinde yer alan Gülek Mahallesindedir. Bu kale Kilikia Kapıları’nın da 2 km güneybatısındadır. Temelleri Orta Çağ’a kadar giden kale strarejik açıdan önemli bir noktada yer almaktadır. Bunu sağlayan neden ise buranın giriş ücreti alınan bir yer olması ve Tarsus’a giden yol üzerinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Mimari plan, taş işçiliği ve yüzey buluntularına göre kalenin farklı dönemlerde iskan gördüğü anlaşılmaktadır. Bir süre aristokratların himayesinde idare edilen kalenin, 1198-1199 taç giyme listesinde Gülek’in Lordu olarak Smbat’ın adı geçmektedir. 1838-1939 ‘da İbrahim Paşa Osmanlı yönetimine karşı çıkardığı isyanda bu yerleşimi kısa bir süre işgal etmiştir. Kalenin kuzey ve batı duvarlarındaki işçilik 1830’lu yılların sonlarında Pozantı yakınlarındaki İbrahim Paşa tarafından yaptırılan tabyalara benzemektedir.
Kaleye giriş güneydeki kapıdan sağlanmaktadır. Kuzey ve kuzeydoğusu çok dik sarp kayalıklar üzerinde olduğu için, güneyi gibi tahkim edilmemiştir. Güney ve batısındaki sur duvarları rahatlıkla izlenebilmektedir. Yuvarlak veya kare planlı büyüklü küçüklü kulelerle bu surlar güçlendirilmiştir. En doğu ucunda bir de sarnıç yer almaktadır. Duvarlarında bosajlı kesme blok taşlar kullanılan kalenin üzerinde iki yeni yapı bulunmaktadır. Müştemilatı içerisinde ise giriş kapısının sağ tarafında yer alan yapı hariç ayakta kalan mekan pek yoktur. Yüzeyde sarı ve yeşil renklerde sırlı veya sırsız seramik parçaları çok sayıda göze çarpmaktadır.

GÜLEK KARBOĞAZI KUVAYİ MİLLİYE ANITI

Karboğazı Kuvayi Milliye Anıtı, Pozantı’da mahsur kalan Fransız kuvvetleri Pozantı’da Kuvayi Milliye milisleri tarafında her gün taciz edilmekteydiler. Bu nedenle Pozantı’da tutunamayacaklarını anlayan Fransızlar bir yarma hareketiyle Pozantı’daki ablukadan kurtulup Namrun ve Gözne yaylalarını geçerek Mersin’e gitmek istiyorlardı. Bu planı 25 Mayıs 1920 tarihinde uygulamaya koyan, nişan sahibi tabur komutanı Binbaşı Menil, ordusuyla yola koyulmuş, yolda tesadüf ettiği Kumcu Veli’yi ve Gülekli Hatice’yi yanına rehber olarak almıştır. Tekir’e gelen Fransızlar, şoseden ayrılmışlar, Kumcu Veli’nin ısrarıyla Elmalı boğazına doğru, patika yolu takip etmişlerdir. Bu yol Kumcu Veli ve Gülekli Hatice sayesinde Fransızların ölüm yolu olacaktır. Gülek’e haberi götüren Gülekli Hatice’dir. Karboğazı’na giren Fransızlar artık ölüm boğazına girmişlerdir. Boğaz, dik yamaçlı, dar bir deredir. Derenin iki yakasına on yedişer kişi pusuya yatmış, arkadan gelen on kişi de düşmanın geriye dönüşünü engellemiştir. Açılan ateş sonunda düşman, canının derdine düşmüş, cephanelerini ve katırlarını bırakarak Teke yaylasına ve Yılan ovasına doğru kaçmaya başlamışlardır. Canlı kalan Fransızlar, ertesi gün Karaisalı’dan gelen ve Kara Afet lakaplı Binbaşı Hasan AKINCI’ya teslim olmuşlardır. Gülek’li kahramanlar, aldıkları esirleri Gerlez semtine getirmişler, etli bulgur pilavı ve ayran ikramında bulunmuşlardır. Bu olayı temsil eden resim bugün Anıtkabirin Kuvayi Milliye müzesinde yer almıştır.

Karboğazı savaşı, Çukurova’nın kurtuluşunda bir dönüm noktasıdır. Karboğazı savaşı dünya savaş tarihinde eşine rastlanmayan bir kahramanlık destanıdır. Daha sonra yapılacak Ankara antlaşmasının temelini oluşturur. Karboğazı’na Kuvayi Milliye anıtı dikilerek, kahramanlar ve bu zafer ölümsüzleştirilmiştir.

GÜLEK YAZITI (İSKENDER YAZITI)

Çukurbağ Köyü’nden çıkıp, Sarışıh Kervansarayı’nı geçip otobana girdikten sonra gişelerden çıkılıp Tekir (Akçatekir) yoluna girilir. Sonra sağ taraftaki otobana paralel giden eski yola dönülür. Yazıt yaklaşık 5 km. uzunluğundaki yolun sonunda, ana kaya kütlesinin batı eteğindedir. Söz konusu kaya kütlesinin tepesinde etrafı düzeltilmiş bir çıkıntı yer almaktadır. Latince olan bu yazıtta “ İmparator Caesar Marcus Aurelius Antoninus sadık, mutlu, yenilmez Augustus (Caracalla) bu yolu dağları delerek yaptırdı”  yazmaktadır. Altta yer alan yazıtta Yunanca olarak Kapadokya Bölgesi ile Kilikya Bölgesi’nin sınırını belirten “ Kilikia’nın Sınırı” yazısı bulunmaktadır.

Halk arasında “İskender Yazıtı” olarak bilinen bu yazıt aslında İmparator Caracalla’ya aittir. Pozantı’dan Gülek Boğazı’na ulaşan yolun  İ.S. 3. yüzyıl başlarındaki Parth seferleri nedeniyle artan doğu seferleri sırasında Tuna boylarındaki lejyonları Fırat boylarına sevkedebilmek amacıyla genişletilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumu destekleyen diğer yazıtlardan birisi Gülek Boğazı’nın hemen kuzeyindeki bölgede bulunan iki mil taşından birinin üzerinde yer almaktadır. Bu yazıtın Gülek Boğazı’ndan uzaklığı 15 mil olarak verilmiştir. İ.S. 217 yılına tarihlenen bu yazıt sayesinde Gülek Boğazı’ndan geçen yolun o devirdeki adının Via Tauri=Toros yolu olduğunu ve İmparator Caracalla’nın burada geçiti genişlettirdiğini öğrenmekteyiz. Yine İmparator Caracalla’ya ait bir çok mil taşı daha bulunmaktadır. Bunlardan bir kaçı Adana Müzesi’ndedir.

İBRAHİM PAŞA TABYALARI (GÜLEK)

İbrahim Paşa Tabyaları oldukça sağlam ve bölgemizde sayısı çok az olan Osmanlı Dönemi yapılarındandır. Yaklaşık 1830’lu yıllarda, doğudan gelecek saldırılara karşı koymak için İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Tarsus Pozantı istikametinde otobanda ilerlerken Adana’ya bağlı Tekir (Akçatekir) Yaylası mevkiine gelmeden yolun solundaki yüksek tepe üzerinde bir yapı görülmektedir. Bu yapı Kızıl Tabya (Büyük veya Fenerli Tabya) olarak adlandırılmaktadır.. Burada yer alan diğer tabyalar Yer Tabyaları, Armutlu Tabya ve Ak Tabya(Beyaz- Küçük Tabya)‘dır. Bunlardan Kızıl Tabya, Ak Tabya ile karşılıklı olarak iki yüksek tepeye yapılmışlardır ve birbirlerini görmektedirler. Antik dönemden beri stratejik konumu olan bu yer bu anlamda Gülek Kalesi ve Gülek Yazıtı ile de uyum içerisindedir. Bu tabyalardan çıkarılan birkaç top Gülek Kasabasına nakledilmiştir.

KIZIL TABYA

Yapının üç katlı olduğu tahmin edilmektedir. Alt katlarda havalandırma açıklıkları bulunurken üst katta ince uzun mazgal pencereleri vardır. Bütün odalar birbirleri ile bağlantılı değildir. Genelde kapıdan içeri girildiğinde solda iç içe geçen iki oda ve diğer tarafta ayrı bir oda şeklinde mekanlar sıralanmıştır. Malzeme olarak yörenin taşı kullanılmıştır. Az kalker ve konglomera kayalıkların kabaca düzeltilerek aralarına küçük ve iri taşların kireçle karıştırılması sonucunda oluşturulan harçla yapılan duvar örgüsü kullanılmıştır. Yapılar tonozludur. Pencere kemerlerinde bazı yerlerde tuğla, bazı yerlerde taş kullanılmıştır. Kalenin temelleri düşey pozisyonda ve daha iri, yüzeyi çentikli taşlarla örülmüştür. Bu tabya Adana il sınırları içerisinde kalıyor olsa da diğerleriyle bütün oluşturduğu için dahil edilmiştir.

YER TABYALARI

Kızıl Tabya’nın önünden geçen Elmalı Deresi’nin altındadır. Eski Tarsus-Adana karayolunun kenarlarında sağlı sollu ve karşılıklı olarak yapılmışlardır. Oldukça sağlam olan bu yapıların orman alanının altında kalmış olmalarından planları tam olarak anlaşılamamaktadır. Yine tonozlu ve birbirine geçişli mekanlardan oluşmaktadırlar.

ARMUTLU TABYA

Tarsus’tan Pozantı’ya doğru giderken Tekir Yaylası’na gelmeden sağa ayrılan eski yola dönülür. Gülek Yazıtı’na giderken biraz ilerleyince yolda Beylik Han, Deve Damı, Arkasıdelik Han gibi isimlerle adlandırılan küçük bir hana ulaşılır. Bu hanın kuzeydoğusunda orman arzisi içerisinde, rahatlıkla görülemeyen toprak altında kalmış yapı kalıntılarına verilen isimdir. Bu nedenle plan olarak tam izlenememektedir. Ancak büyük kısmı sağlamdır.
 

BEYAZ TABYA

Hacın Dağı eteklerindedir. Kızıl Tabya ve Yer Tabyaları ile birbirini bütünleyen aynı aks üzerinde yer alan bir güzergahtadır ve bu güzergahın yer altı tüneli ile bağlantılı olduğu da söylenmektedir. Buruyu ulaşmak için yine Gülek Yazıtı’na giden eski yolun kenarında bulunan Aspava Yaylası’nın arkasında yer alan orman arazisine girilir ve devamında tırmanarak bu tabyalara ulaşılır. Girişi güneyde olan bu tabya yuvarlak planlı ve üç katlıdır. Bu yapıda yörenin taşından, meyilli temeller üzerinde yapılmış ve etrafına hendek açılmıştır. Mekanın ortasında bulunan yapı tamamen yıkılmıştır. Alt katta havalandırma pencereleri, üst katta gözetleme pencereleri ve seyirdim alanı bulunmaktadır. Ancak bu pencereler her yerde aynı seviyede değildir.

SARIŞIH HANI

Sarışıh Hanı, Tarsus İlçesi, Çukurbağ Mahallesi, Sarışıh Mahallesi yerleşim alanının batısında bulunmaktadır. Han doğu-batı eksenli olup, tahminen 30 metre uzunluğunda, 12 mekne genişliğinde ve 5-6 metre  yüksekliğindedir. Dikdörtgen planlı han küçük kesme taşlardan Horasan harcı ile yapılmıştır. Güney cephede yuvarlak tonozlu giriş koridoru bulunmaktadır. Hanın içi yuvarlak tonozludur. Tonozun üstü dıştan beton ile doldurulmuştur. Yapının muhtemelen beylikler döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Hanın yanında bir de çeşme bulunmaktadır.

TARSUS ŞEHİTLER ABİDESİ

Tarsus İlçe Merkezi, Cumhuriyet Caddesi üzerindedir. Tarsus'un kurtuluşunda şehit düşenlerin anısına, 1955 yılında yaptırılmıştır. Kurtuluş Savaşında Tarsus'un çeşitli yerlerinde şehit olanların naaşları alınıp, bu anıtın altındaki katakampa konulmuştur. Adana Koruma Kurulunca tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

ÇAM ALAN TÜRK ŞEHİTLİĞİ

Tarsus-Ankara E-5 karayolunun 47. km.sindeki Çamalan Mahallesinde şehit düşen bir subay ve 29 ere aittir. Adana Koruma Kurulunca tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

ESHAB-I KEHF ŞEHİTLİĞİ

Tarsus Çamlıyayla karayolunun 20. km.sinde yolun sol tarafındadır. Ulaş Mahallesi sınırları içerisindedir. İçerisinde 4 adet mezar bulunmaktadır. Şehitlik Sadi AKŞAHİN isimli bir hayırsever tarafından yaptırılmıştır. Burada yatan şehitlerin Tozkoparan Müfrezesine mensup oldukları söylenmektedir.

SU KEMERİ

Tarsus İlçe Merkezinin 700-800 m kuzeydoğusunda bulunan Su Kemeri 10X3 metre ebatlarında, 12 metre yüksekliğindedir. Yapının içi moloz taşlardan harç kullanılarak yapılmış, yüzeyi ise tuğla ile düzgün bir şekilde inşa edilmiştir.

MAHMUT AĞA HÖYÜĞÜ

Tarsus- Adana karayolunun sağ tarafında Mahmutağa Mahallesinin bitişiğinde bulunmaktadır. Geniş yayvan höyüğün üst kısmı tarla malikince düzeltilmiş ve tahrip edilmiştir. Höyükte Hitit dönemine kadar olan katlar tespit edilmiştir. Höyük Adana Koruma Kurulunca tescil edilmiştir.

ALİEFENDİOĞLU KÖYÜ HÖYÜĞÜ

Tarsus İlçe Merkezine bağlı Aliefendioğlu Mahallesi sınırları içinde yer almaktadır. Höyük Adana Koruma Kurulunun 21.10.1992 tarih ve 1311 sayılı kararı ile tescil edilmiştir.

NACARLI HÖYÜĞÜ

Tarsus İlçesi, Nacarlı Mahallesi sınırları içinde yer almaktadır. Höyük köyün batısında yüksek bir tepelik üzerinde olup, üst düzeyde yoğun Roma Bizans dönemi seramik kalıntıları bulunmaktadır. Ayrıca köyün içinde geçen dere üzerinde tek kemer göze sahip bir ortaçağ köprüsü vardır. Höyük koruma altına alınmıştır.

TEPEKÖYÜ HÖYÜĞÜ

Tepeköyü sınırları içinde bulunan höyük doğal bir tepe üzerinde yer almaktadır. Höyükte su sarnıçları, toprağa gömülü küpler ve yoğun yapı malzemeleri bulunmaktadır. Höyük koruma altına alınmıştır.

KAKLIKTAŞI NEKROPOL ALANI VE ÖRENYERİ

Kaklıktaşı Mahallesi sınırları içinde vadiden batıya yükselen kaya kütlesine oyulmuş Roma devrine ait mezarlar topluluğu bulunmaktadır. Kaya mezarlarından içeri girildiğinde geniş mezar odası ve ortada diktörtgen çukurluk ve mezar odasının yanlarında ölü hediye nişleri yer almaktadır. Söz konusu nekropol alanının çevresinde küçük yerleşim alanları mevcuttur.

KARADİKEN KÖYÜ MEZAR ANITI

Karadiken Mahallesinde yüksekçe tepe üzerinde dışı kesme taşlardan yapılmış mezar anıta M.S. 2. - 3. yüzyıla tarihlenmektedir. Anıtın üst kısmı yıkılmıştır. İç örgüsü ara kısım molozlarla doldurulmuştur.

BELENKÖYÜ NEKROPOL ALANI VE ÖRENYERİ

Belen Mahallesi yakınında kireç taşı kayalık üzerinde M.S. 2 ve 3. yüzyıl Roma devri lahit ve kaya mezarların bulunduğu nekropol alanı bulunmaktadır. Yakın çevresinde küçük bir örenyeri mevcuttur.

KEŞBÜKÜ NEKROPOL ALANI VE ÖRENYERİ

Keşbükü Mahallesi sınırları içinde anayola girişin sağ ve solunda M.S. 3-4. yüzyıla tarihlenen geniş bir nekropol alanı bulunmaktadır. Nekropol alanının doğusunda tepe düzlüğü üzerinde aynı devre tekabül eden bina ve su sarnıcı kalıntıları yer alır. En ilgi çekici olanı, yolun sol girişindeki kayaya oyulmuş mezarlardır. Keşbükü köyünün içinden geçen çayın geldiği güzergah içinde iki adet mezar ve bir adet küçük bir kaya tapınağı bulunmaktadır. Tapınağın kaya civarına yazılmış beş satır yazı mevcuttur.

ÇEVRELİ (MUHAT MAHALLESİ KİLİSE KALINTISI)

Muhat mahallesi yakınında 6-7. yy'a ait kilise kalıntısı bulunmaktadır. Kilisenin apsis ve yan duvarlarının bir bölümü ayakta kalabilmiştir. Kilisenin duvarları tahrip olmuş, apsisin arka kısmı yıkılmıştır.

ÇOKAK MAHALLESİ HAN KALINTISI VE ÖRENYERİ

Çokak Mahallesi sınırları içinde Kuzoluk mevkiinde büyük bir han kalıntısı yer almaktadır. Duvarlarının bir kısmı sağlam olarak günümüze kadar gelmiştir. Han kompleksine yakın kayalık arazi üzerinde yapı kalıntıları bulunmaktadır. Ayrıca bir de çeşme yapısı mevcuttur.

TAŞKUYU MAĞARASI

Tarsus’un yaklaşık 10 km kuzeybatısında yer alan ve 2006 yılında tesadüfen bulunan Taşkuyu Mağarası; Permo-Karbonifer yaşlı mermerler ile bunları örten Miyosen yaşlı Kireçtaşları dokanağında gelişmiştir. Mağaranın girişi deniz seviyesinden 214 metre yükseklikte ve bilinen toplam uzunluğu 470 metredir. Yüzeye son derece yakın bulunan mağarada sıcaklık 19.5 C -24 C arasında ve nisbi nem %77 - %89 arasındadır.

Mağara birbirine bağlı galerilerden oluşmaktadır. Bu galerilerde sarkıt, dikit, sutun, duvar ve perde damla taşları, örtü damla taşları ve havuzların etkileyici örneklerini görmek mümkündür. Ayrıca Taşkuyu Mağarası içerisinde, ülkemiz mağaralarında nadir rastlanan egzantirikler (aykırı oluşumlar) ve mağara incileri bulunmaktadır.

Taşkuyu Mağarasının turizme açılması için Tarsus Belediyesi tarafından hazırlanan proje Adana Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonunun 13.12.2012 tarih ve 52 sayılı kurul kararı ile onaylanmıştır. Tarsus’un en çok ziyaret edilen kutsal mekanlarından birisi olan Eshab-ı Kehf Mağarası’nın yaklaşık 1 km. güneybatısında yer alan Taşkuyu Mağarası, Çukurova Kalkınma Ajansı’nın da katkısıyla Tarsus Belediyesi tarafından 26 Aralık 2014 tarihinde ziyarete açılmıştır.

NUSRET MAYIN GEMİSİ

Nusret mayın gemisi Çanakkale Savaşında tesis ettiği mayın hatları ile “18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin kazanılmasında büyük rol oynamıştır. Yüzbaşı Hakkı Bey komutasındaki Nusret mayın gemisi, 8 Mart 1915 sabahı büyük bir gizlilik içerisinde Erenköy Koyu önlerinde sahile paralel olarak 26 mayın dökerek, yeni bir mayın hattı meydana getirmiştir.

18 Mart 1915 sabahı saat 10.00’dan itibaren Müttefik Donanması, Boğazı zorlamaya başlamıştır. Türk kıyı bataryalarından açılan topçu ateşi sonucu manevra yapma ihtiyacını hisseden Müttefik Donanmaya ait gemiler, Nusret mayın gemisi tarafından dökülen mayınlara çarpmış, İngiliz Donanmasına ait Ocean ve Irresistible zırhlıları ile Fransız Donanmasına ait Bouvet zırhlısı batmıştır. Ayrıca Müttefik Donanma’ya ait Gaulois, Suffren, Inflexible zırhlıları ağır hasar almış, bir çok zırhlı da çeşitli yaralar almıştır.

Çanakkale’yi denizden geçemeyen İngiliz ve Fransızlar, 25 Nisan 1915 tarihinde karaya asker çıkartarak 20 Ocak 1916 tarihine kadar sürecek olan kara harekatını başlatmışlardır. Deniz harp tarihinin unutulmazları arasındaki şerefli yerini alan Nusret mayın gemisi, 1955 yılında hizmet dışına çıkarılmıştır.

2003 yılında Tarsus Belediyesi tarafından restorasyonu yaptırılarak, Tarsus’ta Çanakkale Parkı’na yerleştirilen gemi, 27 Aralık 2003 tarihinden itibaren müze olarak hizmet vermektedir.

Nusret Mayın gemisi birebir modeli olarak Gölcük Tersanesi Komutanlığında inşaa edilen TCG Nusret Müze Gemisi 9 Ekim 2009 tarihinde hizmete girmiştir. Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığında ziyaretçilerini beklemektedir.

Kaynak:  https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=485&dil=1

Kaynak: https://mersin.ktb.gov.tr/TR-73148/tarsus.html
 

İlgili Haberler


Benzer Haberler & Reklamlar