Prof. Dr. Mehmet Özdoğan: 'Enstitü'nün beyanatını okuduğum zaman epey şaşırdım

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan: 'Enstitü'nün beyanatını okuduğum zaman epey şaşırdım

Daha önce yaptığı açıklamaların ya anlaşılmadığını ya da zaman içinde anlam kaymaları olduğunu belirten Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, "Kurulan enstitüyü Bakanlığın sahiplendiği, yüzlerce arkeoloğun desteklediği vurgulanıyor, yani Fahri Hoca ve benim dışımdaki bütün arkeologlar bu enstitünün kurulması için emek vermiş ve sahiplenmiş gibi tanımlamalar yapılmış. O zaman biz emekli iki hocanın açıklamaları niye bu kadar ciddiye alınıyor?" diye sordu.

Türk Arkeolojinin duaeyn isimlerinden Prof. Dr. Mehmet Özdoğan'ın Gaziantep'te kuruluş çalışmaları süren Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü girişimi ile görüşleri,  "Prof. Dr. Mehmet Özdoğan: Yabancı Arkeoloji Enstitüleri Türkiye'ye model olamaz" başlıklı röportajımızda yayınlanmıştı. Daha sonra Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi, kuruluşla ilgili endişelerini içeren basın açıklamasını yaptı. Mütekiben Türk Arkeolojisinin duayen bir diğer ismi Prof. Dr. Fahri Işık'ın görüşlerini "Hocaların Hocası Prof. Dr. Fahri Işık'tan 'Arkeoloji Şurasına' dair kapsamlı açıklama" başlığı ile yayınlamıştık.

Bu açıklamalar sonrası  Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü girişiminin internet sitesinde "Prof. Dr. Nevzat Çevik’in, Sayın Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ve Sayın Prof. Dr. Fahri Işık’ın Enstitü konusundaki düşüncelerine yanıtıdır" başlıklı bir açıklama yayınlandı. Arkeolojikhaber olarak bu açıklamayı da size noktasına virgülüne dokunmaksınızın "Yasa hazır diyen Nevzat Çevik çark etti: Sadece taslak çalışması yaptık" başlığı ile aktarmıştık.

Enstiütü girişimi tarafından Nevzat Çevik adıyla yapılan açıklamada görüşleri eleştirilen ve hakkında ithamlarda bulunulan Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ile yeniden iletişim kurduk ve bu açıklamayı değerlendirmesini istedik:

Soru: Sizinle ilgili kurumsal olarak kaleme alınmış ve dijital ortamda dağıtılmış bir metin var. Okuma şansınız oldu mu bilmiyorum ama kurumu haksız olarak küçük düşürmekle itham ediliyorsunuz. Bu itham karşısında ne diyorsunuz?

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan: Metni okudum ve biraz da şaşırdım açıkçası. Beni en çok şaşırtan şu ki; Nevzat Hoca saygı duyduğum ikinci kuşaktan iyi takip ettiğim bir meslektaş. Beyanatını okuduğum zaman epey şaşırdım. Beyanatta açıkça kurulan enstitüyü, Kültür ve Turizm Bakanlığının sahiplendiği, yüzlerce arkeoloğun desteklediği vurgulanıyor, yani Fahri Hoca ve benim dışımdaki bütün arkeologlar bu enstitünün kurulması için emek vermiş ve sahiplenmiş gibi tanımlamalar yapılmış. O zaman biz emekli iki hocanın açıklamaları niye bu kadar ciddiye alınıyor? Bizim bireysel eleştirel görüşlerimize karşılık enstitünün antetli kağıdıyla verilen belge niteliğindeki resmi yanıt herhalde enstitü yönetimince tartışılıp onaylanarak yapılmış olmalı. Oluşum bu kadar sağlam bir şekilde kurulmuş, destek görmüşse biz iki Hocanın eleştirileri onların kişisel görüşüdür deyip bir kenara bırakılabilirdi. Ama doğrusu açıklamalarımıza böyle bir yöntemle cevap verilmesi, Fahri Hoca ne düşünüyor bilmem ama, beni hem onurlandırdı, hem de şaşırttı. Tuhafıma gitti! Mademki yüzlerce arkeolog aylarca çalışmış ve emek vermiş ve ortaklaşa bir çalışma yapmışlar, görüş birliğine varmışlar, onları kutlarım bu özverili çalışmaları için, ancak tabii bu benim doğru görmediklerimi, eleştirilerimi söylemeyeceğim anlamına gelmez.

Soru: Peki siz, Bakanlığın bu konudaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan: Bunu söylemek bana düşmez. Ancak Şura ile aynı günlerde Bakanlığın Afyonkarahisar'da geniş kapsamlı bir toplantı yapmasının, Bakan ve bakan yardımcıları dahil, bir çok bakanlık çalışanın şuraya katılmamasına neden olduğu için, aksi bir rastlantı olduğunu düşünüyorum. 

"Ya söylediklerim anlaşılmamış yahut da zaman içinde anlam kaymaları olmuş"

Soru: Açıklamaya dönersek, açıklamada sizinle ilgili kısımları nasıl yorumluyorsunuz?

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan: Bir takım yanlış anlamalar var. Ya söylediklerim anlaşılmamış yahut da zaman içinde anlam kaymaları olmuş. Bunlardan bir tanesi Türk Arkeoloji Enstitüsü sorunu: Bu sorun ilk defa ortaya çıkmadı. Bu daha 1990'lı yıllarda, bazı meslektaşlarımız gündeme getirdiğinde rahmetli Ufuk Esin Hoca ile ben bilimde tekelleşmeye yol açabileceğini sezdiğimiz için karşı çıkmıştık. Sonrasında 2006 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı, üniversitelerin arkeoloji bölümlerinden Türk Arkeoloji Enstitüsünün kuruluşuyla ilgili görüş istemiş, 14 Mart 2006 tarihinde İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalının resmi görüşü olarak, tüm üyelerin katılımıyla böyle bir enstitü kurulmasının getireceği sakıncaları vurgulayan ve farklı bir oluşum öneren bir yazımızı Bakanlığa vermiştik. Görüşümüzün üst makamlarca olumlu karşılandığı sözlü olarak tarafımıza bildirilmişti. Daha sonrasında da çeşitli vesilelerle çeşitli yerlerde merkezi enstitü kurulması gündeme gelmiştir ben her zaman böyle bir oluşma karşı çıktığımı açık bir şekilde ifade ettim.

"O zaman Nevzat Çevik Hoca da yoktu, başka hiçbir arkeolog da yoktu projenin içinde"

Şu anda gündemde olan ensititü ilk kez Gaziantep'te yapılan 14 Mayıs 2015 tarihli toplantıda tartışmaya açılmıştı ve o ortamda merkezi enstitü fikri ortaya atıldığında tek karşı çıkan bendim. O toplantıda açık açık bir Türk Arkeoloji Enstitüsü kurulmasının sakıncalarını belirttim, doğru olmadığını savundum, bunun bilimi tekelleştirmeye yönelik bir adıma dönüşeceğini o zaman da söyledim. Gaziantep’te Avrupa Birliği fonları ile arkeoloji enstitüsü kurulacağı ilk kez ortaya atıldığı toplantıda Nevzat Çevik Hoca yoktu; o toplantıda bir tek sayın Hakan Tanrıöver vardı. O da meslek dışından ulusal miras ve kültür envanteriyle ilgili projelerde bulunduğu için konuyla alakalı bir bürokrattır. Zaten Hakan Tanrıöver'in projesi olarak ortaya çıkmıştı bu oluşum. Enstitünün gerekçesi olarak da yabancıların enstitüleri var, bir tek Türkiye’nin yok. Bu açığı kapatıyoruz denmişti. Dediğim gibi o zaman Nevzat Çevik Hoca da yoktu, başka hiçbir arkeolog da yoktu projenin içinde. Ben Gaziantep'teki o toplantıda enstitü girişimine tek karşı çıkan katılımcıydım. 30 Mayıs 2016 da yapılan ikinci toplantıda da görüşümü yineledim ve hatta o toplantıda, projeyi desteklediğini açıkça vurgulayan Gaziantep Belediye Başkan Sayın Fatma Şahin ile, bizzat görüşerek öngördüğüm sakıncaları ve yabancı enstitülerin dış ülkeler odaklı olduğunu anlatmıştım. Maalesef o toplantıda enstitü kuruluşuna karşı yaptığım konuşma, sonraları anlam kaymasına uğrayarak çeşitli çevrelere destek verdiğim gibi yansıtılmış. Zaten enstitü fikrine karşı olduğumu ilgili herkes bildiği için de Şura toplantısına kadar ne herhangi bir toplantıya ne de bir komisyona çağrıldım, doğal olarak. Şuranın açılışına 11 dakikalık bir konuşma yapmak üzere çağırıldım, yurt dışında olmasam da zaten sürecinin içinde olmadığım, dolayısıyla oluşumla ilgili bilgimin de olmadığı bir konuyla ilgili ne söyleyebilirdim ki?

"İstanbul Milli Kültür Şurası'nın kararlarında enstitünün adı bile geçmiyor"

Bir diğer yanlış anlama ise İstanbul’da Milli Kültür Şurası ile ilgili. Bu Şurada Arkeoloji Enstitüsünün konuşulduğu ve öyle bir karar verildiği söyleniyor. Burada da bir gariplik var. İstanbul Milli Kültür Şurası'nın kararlarını okursanız, o kararlarda enstitünün adı bile geçmiyor. Yalnızca komisyon raporunda kabul görmemiş olmasına karşın “müşahit önerisi” olarak Gaziantep’te Sayın Hakan Tanrıöver’in gündeme getirmiş olduğu Türk Arkeoloji Enstitüsü'nün faaliyete geçirilmesi konusu monte edilmiştir.

"Aynı zamanda söylediğim bir şey daha var, o unutuluyor"

Durumu özetleyecek olursak aşağı yukarı son on beş yıldır her ortamda Türkiye’de çalışacak Türk Arkeoloji Enstitüsü’ne karşı olduğumu her ortamda dile getirdim ve bunu herkes bildiği halde taraftarmışım da enstitü kurulduktan sonra fikir değiştirmişim gibi bir yanılsama oluşturulmasına şaşırdım. Bu bağlamda belki de tek doğru söylenen yukarıda da belirttiğim gibi benim Şuraya çağrılmış olmamdır. Gene yanlış anlamaları önlemek için enstitü kuruluşuna karşı olmama karşın, enstitünün faaliyetlerine ve şuraya katılmak için fikrimi soranlara da her zaman şu yanıtı verdim: 'Gayet tabi katılabilirsiniz, bu sizin şahsi kararınızdır. Bu işe çalışıp gönül verenler var, onlarla görüşün, ama şahsen bu işe taraftar değilim' dedim.

"Bilimin gelişmesini isteyen herkesin karşı çıkması gerekir, diyorum"

Ben kişisel olarak merkezi bir enstitünün zararlı olacağına, doğru olmayacağına inanıyorum ve 1996'dan beri her ortamda söyledim. Aynı zamanda söylediğim bir şey daha var, o unutuluyor; "bölgelerde o bölgenin hafızası, arşivi, kitaplığı olacak araştırma merkezleri gibi kuruluşlar son derece gereklidir, ancak ne bölge ölçeğinde ne ülke genelinde bilimi yönlendirecek bir kuruluş çıkarcı tekelciliğe götürür, sakıncalıdır, buna bilimin gelişmesinin isteyen herkesin karşı çıkması gerekir" diyorum.

"Anlaşılan şu, bir enstitü oluşumu değil, vakıf oluşumu amaçlanıyor."

Bir yanlış anlama daha var. Ben araştırma enstitüleri YÖK bünyesine olur diyorum. Başka örnekler var diyorlar. Verdikleri örneklerin hepsinin tüzel kişiliği vakıf oluşumu. Buradan da anlaşılan şu, bir enstitü oluşumu değil, vakıf oluşumu amaçlanıyor. Yasa çıkartılmaya çalışıldığına göre bir kamu vakfı kurulması öngörülüyor olmalı. Bu yeni oluşumun yasası hazır dendiği halde Şurada gündeme getirilmemiş ve tartışmaya açılmamış olması bende ciddi bir soru işareti olarak duruyor.

Sonuç olarak bölge merkezlerine evet, yurt dışında Türk arkeologların çalışmasını kolaylaştıracak bir kuruma evet ama Türkiye genelinde Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın dışında bir kuruluşun arkeolojice karar verici olması Türk Arkeolojisine ve bilime büyük zarar verecektir.

"Umarım bu röportaj ile görüşlerim herkes tarafından anlaşılır duruma gelmiştir"

Umarım bu röportaj ile görüşlerim herkes tarafından anlaşılır duruma gelmiştir ve bundan sonra söylemediklerim söylenmiş gibi ortaya atılmaz. Arkeolojide bir tartışma ortamının olması, farklı görüşlerin ileri sürülmesi her zaman yararlı ve gereklidir ancak bunu yaparken doğrular üzerinden gitmek gerekir.

Adnan Erdoğan - Arkeolojikhaber


Benzer Haberler & Reklamlar