Mehmet Rauf kimdir?

Hikaye, roman ve oyun yazarı...

Kütahyalı Hafız Ahmed Şükrü Efendi'nin oğlu olan Mehmet Rauf, 12 Ağustos 1875'te İstanbul'da doğdu.

Mehmet Rauf, kendi adı dışında dışında, Rauf Vicdani, Besim Rauf, Cemil Jüpon, Ali Necdet, Mehmet Nafiz imzalarını da kullandı.

İlk öğrenimini Defterdar Mahalle Mektebi'nde yaptıktan sonra önce Eyüp Rüşdiyesi'ne, 1884'te Soğukçeşme Askeri Rüşdiyesi'ne, 1888'de Bahriye Mektebi'ne kaydolan Mehmet Rauf 1894'te teğmen rütbesiyle buradan mezun oldu.

Rauf, 1896'ya kadar Girit ve Almanya'da çeşitli görevlerde bulundu. Daha sonra İstanbul'a döndü ve sefaret gemilerinin irtibat subaylığına getirildi. 1895'de yüzbaşı olan usta yazar 1896'da Bahriye Mektebi Kitabet Muallimliği görevine atandı ve 1904'te Protokol Memurluğuna getirildi.

- Tevfik Fikret'le aynı evi paylaştı

Tevfik Fikret'in halasının kızı Ayşe Sermet Hanım'la 1901'de evlenen Rauf, içgüveyi olarak geldiği Rumelihisarı'ndaki yalıda Tevfik Fikret'le bir müddet aynı evi paylaştı. Bu evlilikten Fatma Nihal ve Süheyla adında iki kızı oldu. Süheyla'yı küçük yaşta bir salgın hastalıktan kaybetti.

Rauf, İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra diğer Edebiyat-ı Cedide yazarlarının aksine görevinde bir ilerleme sağlayamadı. Sadece rütbesi bir basamak yükseltildi, kıdemli yüzbaşı oldu.

Bir Zambak'ın Hikayesi adlı anlatısı Dahiliye Nezareti'nce pornografik bulunup toplatılan Rauf, askeri mahkeme tarafından yargılandı ve altı ay hapis cezası aldı.

Rauf, askerlikle ilişiği kesilince kendini tamamen yazmaya verdi. Geçimini kalemiyle sağlamaya çalıştı.

Zengin bir ailenin kızı olan Besime Hanım'la 1910'da İzmir'de evlenen Rauf'un bu evlilikten bir oğlu dünyaya geldi.

- Geçirdiği felç sebebiyle eserlerini eşi yazıya geçirdi

Rauf, 1920'de Şule Neşriyat adında bir yayınevi kurdu. Aynı yıl, Darülbedayi'den ayrılan sanatçıların kurduğu "Yeni Sahne" topluluğunun yöneticiliğine seçildi.

Kısa bir süre İtalya'da Vakit gazetesi yazarı sıfatıyla bulunan Rauf, 1926'da Muazzez Hanım'la evlenmesinden kısa bir süre sonra felç geçirdi. Bu süre içinde aynı zamanda öğretmen olan Muazzez Hanım, romanlarının yazıya geçirilmesinde yardımcı oldu.

Mehmet Rauf, 1928'de geçirdiği ikinci felce bağlı olarak yatağa düştü. Bilinci kapandı ve konuşamadı. Ekonomik olarak da çok zor duruma düşen yazara, zamanın hükümeti maaş bağladı. Tedavi görmekte olduğu İstanbul Cerrahpaşa Hastanesinde 23 Aralık'ta hayatını kaybetti.

Cenazesi 25 Aralık'ta Teşvikiye Camisi'nden kaldırılarak Maçka’daki aile mezarlığına defnedildi.

- Edebi hayatı

Edebiyata çocuk yaşlarda ilgi duyan Mehmet Rauf, babasıyla gittiği tiyatrolar ve küçük yaşta okuduğu Ahmet Mithat Efendi'nin eserlerinin etkisinde kaldı.

Rauf'un Fransızca öğrenmeye başladıktan sonra okuduğu Fransız macera romanları, ondaki yazma arzusunu ortaya çıkardı.

Bahriye Mektebinde okuduğu yıllarda eserlerini okuduğu Fransız edebiyatının realist ve natüralist sanatçılarından etkilenen Rauf, "Canfeza" isimli hikayesini, bu yazarların etkisiyle kaleme aldı.

Mehmet Rauf'un hikaye ve romana yönelmesinin arka planındaki asıl isim, eserlerini okuyup, hayranlığını ve edebiyata olan ilgisini anlatan mektuplar gönderdiği Halit Ziya Uşaklıgil oldu. İzmir'de yayımlanan Hizmet gazetesinde neşrettiği "Düşmüş" hikayesi ile İkdam'da yayımlanan "Garam-ı Şebab" isimli romanı Halit Ziya'nın yardımlarıyla tefrika edildi.

Eserlerini, Servet-i Fünun, Resimli Kitab, Musavver Hale, Şehbal, Şiir ve Tefekkür, Şebab, Resimli Ay, Sevimli Ay, Güneş, Tanin, Yeni Ses, Cumhuriyet, Peyam, Payitaht, Vakit gibi mecmua ve gazetelerde yayımlayan Mehmet Rauf, "Mahasin", "Süs", "Gelincik" ve "Sinema Yıldızı" ismiyle dört magazin dergisi çıkardı.

Rauf, buralarda kaleme aldığı kurmaca dışı yazılarında, Türk edebiyatı başta olmak üzere Fransız ve İngiliz edebiyatını, "Tekamül-i Tenkid" adını verdiği edebi eleştiri gibi konuları ele aldı. Bunlardan başka az da olsa tiyatro ve diğer konularda yazılar yayımladı.

- "Eylül" eseri ilk psikolojik roman olarak Türk tarihine geçti

Bütün eserleri içinde esas şöhretini borçlu olduğu eseri, 1899-1900 yıllarında Servet-i Fünun'da tefrika ettiği ve bir yıl sonra da topluluğun kendi eserlerini yayımlamak üzere kurduğu Edebiyat-ı Cedide Kütüphanesi serisinden kitap haline getirdiği "Eylül" isimli romanı oldu.

Bu kitabını "ilk eserim son üstadıma" diyerek Halit Ziya'ya ithaf etti. İlk psikolojik roman olarak Türk tarihine geçen romanda, üçlü bir aşk hikayesini konu aldı.

Rauf'un aynı yıl "Mensur Şiir" olarak isimlendirilen edebi türün en güzel örneklerinden biri olan Siyah İnciler'deki başarısı, sonraki yıllarda aralarında çağdaşları Şahabettin Süleyman ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun da bulunduğu yazarlar tarafından bu türün öncüsü olan Fransız şair Baudelaire ile mukayese edildi.

Bu iki eserle kısa sürede ismini duyurmayı başaran Rauf'un, sonraki yıllarda mensur şiirden uzaklaşması, üslubundaki özensizlik, hayatındaki düzensizlik gibi sebepler bu çizgiyi devam ettirmesine engel oldu.

- İkinci Meşrutiyet'ten sonra edebi hayatında ivme kaybetti

İkinci Meşrutiyet'ten sonraki dönemi edebi düşüş ve unutuluş dönemi olarak kabul edilen Rauf, bu dönemde kaleme aldığı eserlerin büyük bir kısmını geçimini kazanmak için yazdı.

Mehmet Rauf, hikaye ve romanlarında aşırı hassasiyet, alınganlık, marazi ruh hali, sonu intihara varan karşılıksız aşklar, kadın, evlilik, ihanet, kıskançlık, hastalık, ölüm fikri ve bunların sebep olduğu kötümserlik temalarını işledi.

Kahramanları birbirine çok benzeyen yazarın özellikle romanlarında yaptığı ruh tahlillerinde aşırılık söz konusu oldu.

Romanlarında sosyal eleştiriye pek yönelmeyen Mehmet Rauf, Sadece "Halas"da İstiklal Savaşını öncesi ve sonrasıyla ele aldı.

-Eserleri

Servet-i Fünun romanının önemli isimlerinden biri olan Rauf, tefrika halinde kalan "Garam-ı Şebab", "Harabeler", "Kabus" gibi romanlarının dışında, "Eylül" (1901), "Bir Zambak'ın Hikayesi" (1910), "Ferda-yı Garam", (1913), "Genç Kız Kalbi" (1914), "Menekşe" (1915), "Bir Aşkın Tarihi" (1915), "Karanfil ve Yasemin"(1924), "Böğürtlen" (1926), "Define" (1927), "Son Yıldız" (1927), "Kan Damlası" (1928) ve "Halas" (1929) isimlerinde on iki romanı yayımlandı. "Yara" (1935) isimli romanını ise 1923'te tiyatro olarak tefrika ettiği Ceriha isimli eserinden romana uyarladı.

Rauf, 1909'da daha önce kaleme aldığı hikayelerini, yenileriyle birlikte on iki kitapta topladı. "İhtizar" (1909), "Aşıkane" (1909), "Son Emel" (1913), "Hanımlar Arasında" (1914), "Üç Hikaye" (1919), "Kadın İsterse" (1919), "Pervane Gibi" (1920), "Safo ile Karmen" (1920), "İlk Temas İlk Zevk" (1922), "Aşk Kadını" (1923), "Gözlerin Aşkı" (1923) ve "Eski Aşk Geceleri" (1927) bu çerçevede yayımlanandı.

Servet-i Fünun döneminde gelişme gösteren mensur şiir türünün önemli örneklerinden biri kabul edilen Siyah İnciler'i ise 1901'de yayımlayan Mehmet Rauf, İkinci Meşrutiyet'ten sonra tiyatro türüne yönelerek "Pençe (1909), "Cidal" (1911), "Diken" (1917), "Sansar" (1920), "Ceriha" (1923) ismiyle beş tiyatro eseri yazdı. Halit Ziya'nın aynı adlı romanından uyarladığı "Ferdi ve Şürekası" (1909) isimli oyunun dışında, "Yağmurdan Doluya", "Kamçı", "Amcabey", "Leyla; Evlat Acısı, Komşu Kocası", "Erkek" isimleriyle tercüme ve uyarlamalar da yaptı.

Mehmet Rauf’un çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanan hatıra tarzı yazılarının toplanmasıyla iki de hatıra kitabı neşredildi. Bunlardan ilkini Mehmet Törenek, "Edebi Hatıralar" (1977), ikincisini de Rahim Tarım, "Mehmet Rauf'un Anıları" (2001) ismiyle neşretti.

Derleyen: Saadet Firdevs Aparı - aa 


Benzer Haberler & Reklamlar