Paris

Paris nedir?

Paris: Paris, öbür adıyla Aleksandros, Troya kralı Priamos'la karısı Hekabe'nin en küçük oğludur.

Kraliçe onu doğurmadan birkaç gün önce uykusunda bir düş görmüş: Karnından çıkan bir alev Troya surlarını sarıyor, bütün şehri yangına veriyormuş.

Falcılar bu düşü kötüye yorumlamışlar, doğacak olan çocuk şehri yıkıma götürecek demişler. Bebek doğunca da Priamos onu İda dağına bırakmak üzere bir uşağına vermiş.

Uşak Paris'i dağa bırakmış, vahşi hayvanlar hakkından gelir diye düşünmüş. Ama öyle olmamış, bir dişi ayı gelip bebeği emzirmiş. Bir süre bu böyle gitmiş, sonra çocuğu Agelaos adındaki bir çoban bulmuş, evine götürmüş ve kendi çocuklarıyla bir arada büyütmüş.

Paris çobanlar arasında güzelliği, yararlılığıyla dikkati çekermiş.. sürülerine çok İyi baktığı İçin,ona koruyucu anlamına gelen Aleksandros adını takmışlar.

Dağda Oinone adlı bir nympha ile sevişmiş. Evlenmişler, ama mutlulukları uzun sürmemiş.

Paris efsanesine burada Üç Güzeller masalı karışır. Peleus'la Thetis'in Olympos'ta kutlanan düğününde, kavga tanrıça Eris'in, çağrılmadığına kızarak, ortaya bir altın elma atması, üstünde "en güzeline" diye yazılan bu elmayı kime vereceğini bilemediği için Zeus'un yargıç olarak Paris'i seçmesi İda'lı çobanın hayatını altüst eder.

Üç büyük tanrıça, Hera, Athena, Aphrodite bu güzellik yarışmasına katılırlar, ama Zeus her nedense kararı bir ölümlünün vermesini yeğ görür ve tanrıçaları Hermes'le birlikte İda dağına gönderir. Bu göreve neden Paris'in seçildiği hiçbir efsanede belirtilmez. Priamos oğlunun alın yazısı bunu gerektiriyordu herhalde.

Yarışmanın bir pazarlık konusu olduğu ayrıca dikkati çeker: Tanrıçaların üçü de elmaya karşılık Paris'e bir bağışta bulunmaya söz verirler. Hera Asya krallığını, Athena sonsuz akıl ve başarı, Aphrodite ise Spartalı Helena'nın aşkını veririm demiş, o kadar.

Paris altın elmayı Aphrodite'ye verir, tanrıçalar arasında en güzeli olduğundan mı, yoksa Helena'nın aşkını her şeyden üstün tuttuğundan mı, efsane bunu da açıklamaz.

Bundan böyle Paris'in aklı fikri tanrıçanın verdiği sözün gerçekleşmesindedir. İda'dan şehre iner, orada kendini kral Priamos'a tanıtır.

Bu konuda anlatılan efsane şöyledir: Troya'da yarışmalar düzenlenir, bu yarışmaların ödülü İda dağında yetiştirilmiş bir boğadır. Paris boğa ile birlikte şehre gider ve yarışmalara katılıp birinci gelir, o sırada kendisini kıskanan kardeşleri onu öldürmeye kalkarlar, Paris Zeus sunağına sığınır ve kız kardeşi bilici Kassandra onun kim olduğunu anlar, Priamos'la Hekabe ölü sandıkları oğullarını sevinçle kucaklarlar.

Troya sarayında yaşamaya başladıktan bir süre sonra Paris Yunanistan'a gitmek üzere gemiler hazırlatır ve muradına ermek için Sparta'ya varır.

Bundan sonrası Helene başlığı altında anlatılmıştır. Troya savaşı sırasında Paris'in tutum ve davranışı pek parlak değildir. İlyada'da zayıf, korkak, bencil, tembel ve sorumsuz bir insan olarak gösterilir. Hektor'un tam karşıtıdır.
Agabeyi onu ağır sözlerle azarladığı, Menelaos'la kozunu paylaşmak için teke tek savaşa kışkırttığı halde, Paris her fırsatta kaçmak yolunu bulur.

Gene de yakısıklı, güzel silahlı, çevik bir savaşçı olarak canlandırılır ve birçok Akhalan nasıl alt ettiği anlatılır.

Akhilleus'un ölümü Paris efsanesinin son bölümüdür. Hektor ölmeden Akhilleus'a kendisinin de Apollon'un yardımıyla Paris'in elinden öldürüleceği günün uzak olmdıgını bildirmişti.

Öyle olur. Akhilleus Memnon'u öldürür ve Troyalıları gene surların içne sığınmaya zorlar, tam o sırada Paris'in attığı bir ok Akha yiğidinin tek silah geçer yeri ne, yani topuğuna saplanır.

Ama Akhilleus öldükten hemen sonra da Paris Philoktetes'in bir okuyla kasığından vurulur. Can çekişirken Oinone'yi çağırır. Kadın geImeyince ölür

İlgili Haberler


Benzer Haberler & Reklamlar