Lahanacılar ve Bamyacılar: Osmanlı Asker Takımları

Lahanacılar nedir? Bamyacılar nedir? Lahanacı ve Bamyacı ismi nereden gelir? Lahanacılar ve Bamyacılar takımları nasıl kuruldu? Lahanacılar ve Bamyacıların cirit maçları neden yasaklandı?

Lahanacılar ve Bamyacılar; Enderun’da hem eğlence hem de eğitim amaçlı gerçekleşen cirit oyunlarında ordu takımlarının ayrıldığı bölüklerdir. İçoğlanlar Lahanacılar ve Bamyacılar diye adlandırılan gruplara ayrılarak yaptıkları başta cirit olmak üzere, torba darbı, tomak, ok, mızrak atışı, nişan alma yarışlarını bu şekilde adlandırılan takımlarla gerçekleştirirlerdi.

Ankara Savaşı sonrasında, ordusunu güçlendirmek için Amasya’ya çekilen Çelebi Mehmet'in iki yüz süvarisini bir kısmını kendi, diğer kısmı da oğlu Murad adına eğitim için ayırmasıyla bu adlandırma başlamıştır.  İki rakip durumuna gelen süvarilere Amasya’nın bamyası, Merzifon’un da lahanası ünlü olduğundan Çelebi Mehmed’in takımına Bamyacı, Murad’ın takımına ise Lahanacı denilmiştir.

Takımlar arasındaki rekabet Türk Sporunda ilk debi maçları olarak yorumlanmaktadır.

II. Mahmut takımlar arasındaki çekişmelerin kasten adam öldürmeye kadar uzanması üzerine cirit oyunları oynanmasını yasaklamıştı. İki takım arasında cirit müsabakaları 1826 yılında tamamen kaldırıldı.

Yrd. Doç. Dr. Emine Dingeç'in Osmanlı Sarayında Cirit alayları: Lahanacılar ve Bamyacılar adlı makelesinde konuyla ilgili şu bilgilere yer verilmektedir:

Osmanlı Sarayı’nın Enderun bölümünde bulunan içoğlanlarının eğitimine önem verilirdi. Bu eğitimin bir parçası da fiziksel aktivitelerdi. Bu aktiviteler içoğlanlarının vücutlarının formda kalmaları için gerekliydi. Sportif oyunlar, Enderun’da bulunan içoğlanlarına savaş tatbikatı yaptırmanın eğlenceli yoluydu. Saraydaki sportif faaliyetler arasında, torba darbı, tomak, ok, mızrak atışı, cirit ve tüfekle nişan almak yer alıyordu. Bu oyunların bazıları iki takım halinde oynanmaktaydı. Takım halinde oynanan oyunlar için, özellikle cirit oyunu oynamak üzere, cündiler arasından özel gruplar oluşturulurdu. Alay adı verilen bu gruplar, saray ve çevresinde günümüz takımları gibi itibar gördü. Askeri eğitimin bir parçası olduğu için Enderun’da bu oyunların oynanması önemliydi. İyi oynayan oyuncular alaya alındığından, bu kişilerin askeri yeteneklerinin de iyi oldu- ğuna inanılırdı. Yükselme de liyakat sisteminin geçerli olduğu sarayda, bu takımlarda yer almak, padişahın gözüne girmek için fırsattı. Ayrıca yarışmaya dayalı bu oyunlar saray dışında İstanbul’da heyecan uyandıran bir seyirlik gösteri niteliği kazanmıştı. Her iki grubun sempatizanı olanların coşkuları gündelik hayata renk katıyordu. Bu hususlara da değinilerek makalede cirit oyunlarının kültürel olarak bütünün bir parçası olduğu da vurgulanacaktır. Özetle çalışmamızda, Lahanacı ve Bamyacı olarak isimlendirilen bu alayların Osmanlı saray yaşamına ve ordusuna etki ve katkıları değerlendirilecektir.

Sözünü ettğimiz etkinlik, Enderun’da içoğlanların Lahanacılar ve Bamyacılar diye adlandırılan gruplara ayrılarak yaptıkları cirit oyunlarıdır. Bu oyunlar, hem bir harb oyunu, hem de bir yarışma etkinliği özelliği taşımaktadır ve iki yönüyle de üzerinde durulmağa değerdir.

Harb oyunu boyutu, Enderun’un eğitim kurumu oluşunu gözler önüne sermektedir. Ancak ikinci boyutu, Enderun’da başlayan bir yarışma heyecanı ve tutkusunun, giderek payitahta yayılması ve kişilere aidiyet bilinci aşılayarak, gündelik yaşamı içinde, sevinç, heyecan ve kazanma hazzı tattırmasıdır. Bu günümüze kadar uzanan bir geleneğin başlangıcıdır.

Bu konu ile ilgili olarak Toplumsal Tarih Dergisi’nde Necdet Sakaoğlu’nun bir makalesi bulunmaktadır. Kaynak belirtilmeden yazılan makale popüler tarih yazıcılığı anlayışı çerçevesinde sunulmuştur. Sakaoğlu’nun çalışması konuya dikkat çekmek açısından önemlidir. Fakat bu konu, daha önce Atıf Kahraman’ın Osmanlı Devleti’nde Spor adlı eserinde geniş olarak ele alınmıştır

Kahraman, tarihçi kimliğinden uzak olmasına rağmen bir çok kaynağa ulaşmakta başarılı olmuş fakat sadece toplamış olduğu bilgileri sunmakla yetinmiş, geniş değerlendirmeler yapmamıştır.

Osmanlı Devleti’nde müsabaka şeklinde oynanan en yaygın spor ciritti. Cirit, Türklerin kullandığı en eski savaş aletlerinden biri olup, bir çeşit mızraktır. At üzerinde bu mızraklarla oynanan oyunun adı da cirit olarak geçer. Cirit oyunu, köyler ve kasabalarda, bazen iki köy arasında bazen de köydeki delikanlıların kendi aralarında düğünlerde, ilkbahar aylarında veya pazar meydanında ürünlerini sattıktan sonra karşılıklı gruplar halinde oynanırdı Halk arasında oynanan cirit oyununda profesyonel anlamda bir takımlaşmaya gidilmezdi. Halk tarafından oynanan ve sevilen cirit oyunu, aynı zamanda Osmanlı Sarayı’nda da itibar gören bir spordu.

Cirit oyunu, tam bir savaş oyunudur. Saray’da özellikle itibar görmesinin bir nedeni, Enderun’da, görevlendirilen ve hizmet ederlerken, aynı zamanda da daha önemli görevler için yetiştirilen iç oğlanlarının askeri eğitimlerinin bir parçası olması ve bu oyun aracılığıyla içoğlanlarına savaş tatbikatı yaptırılmasıdır. Cirit oyuncularına cündi denilmektedir. Arapça’da asker anlamına gelen cündi, binicilikte iyi olanlar için de kullanılan bir sözcüktür. Buradan da oyunun askeri özelliğinin ön plana çıktığı anlaşılmaktadır.

Oyun karşılıklı iki takım halinde oynanmaktadır. Enderun ağaları arasında oyunun önemine binaen cündiler arasında takımlaşmaya gidildi. Hatta Sadrazamların kapı halkı içinde de iki bölük cündi bulundurması kanun haline geldi. Cirit oyununu oynayan bu takımlara özel isimler verildi. Alay olarak Osmanlı belgelerine geçen bu takımların ismi Lahanacılar ve Bamyacılar idi.

LAHANACI VE BAMYACI ADI NEREDEN GELİYOR?

Alayların oluşturulması, takımlaşmaya gitme açısından önemli bir özellikti.

Lahanacı ve Bamyacı isimlerinin ortaya çıkışı şu şekilde hikaye edilmektedir. Ankara Savaşı sonrasında, ordusunu güçlendirmek için Amasya’ya çekilen çelebi Mehmet, iki yüz süvariyi talime alır. Bunların bir kısmı çelebi Mehmet adına diğer kısmı da oğlu Murad adına talim yaparlar. İki rakip durumuna gelen süvarilere Amasya’nın bamyası, Merzifon’un da lahanası ünlü olduğundan çelebi Mehmed’in takımına Bamyacı, Murad’ın takımına ise Lahanacı denilir. Cirit alayları, cirit oyunu kaldırılıncaya kadar bu isimlerlerle anılırmıştır.

Sarayda düzenlenen spor müsabakaları arasında, cirit dışında, güreş, okçuluk, çevgan, tomak, mızrak, top  ve lobut atma gibi oyunlar da oynanmaytaydı.

Bu oyunlardan bazıları bireysel oynanırken, cirit gibi tomak oyunu, lobut atma ve top oyunu da takımlar halinde oynanmakta idi. Lahanacılar ve Bamyacılar olarak iki gruba ayrılan cündiler, cirit oyunu dışında yine grup halinde oynanan tomak oyununu oynamaktaydılar.

Lobud oyunu da at üzerinde oynanan bir oyun olması ve grup halinde oynanması nedeniyle yine cündiler tarafından oynanıyordu. Bu anlamda günümüz sporcuları uzmanlaştıkları alan dışında bir müsabakaya katılmazken Osmanlı Sarayı’nda takımlaşan bu cündiler farklı oyunlara katılmaktaydılar.

CÜNDİ OYUNLARININ HEDEF VE AMACI

Cündi olmak isteyen acemi cündi, cündi alaylarından birini seçerek, Lahanacı veya Bamyacı gruplarına dahil olurdu. Acemi cündinin eğitimi, Cündibaşı’nın kendisine atadığı usta bir cündi tarafından gerçekleşirdi. Cündilik eğitimi, Enderun’da verilir ve dersler Topkapı Sarayı içinde Kıztaşı mevkiinde, Gülhane’de, Beşiktaş Sarayı’nn çinili meydanında gerçekleşirdi. Eğitimin sonunda cündiler, ata çabuk ve çevik inip binmeyi, at üzerinde kılıç, ok ve tüfek kullanmayı öğrenmiş olurdu. Eğitimi tamamlanan cündiler, cündi ağalarının onayı ile, üstat cündi ünvanı olan keskinler sınıfına dahil olurlardı.

Cirit oyunlarında tek hedef, sadece askeri değil aynı zamanda atı da savaşa hazırlamaktı. Yapılan antrenmanlarla hem at, hem de cündi forma girerdi.

Cündi olmak, alanında iyi olmayı gerektirse de tek başına bir meslek değildi. Fakat iyi yerlere atanmada dikkate alınan bir unsurdu. Örneğin, Yavuz Sultan Selim zamanında Cündi İnal Bey, Kanuni döneminde Matrakçı Nasuh, II. Selim döneminde Cündi Derviş Paşa, III. Murat döneminde Cündi Mustafa Ağa, IV. Murat döneminde Cündi Halil Paşa önemli görevlere atanan cündilerden bazılarıydı. Yetenekli cündilerin önemli görevlere atanması da cirit oyunlarına olan ilgiyi arttırmaktaydı.

Cirit oyunu, dini bayramların üçüncü gününde, doğum şenliklerinde, mutlaka oynanırken bu özel günler dışında genellikle padişahın isteği doğrultusunda gerçekleşirdi.

Cirit oyunu at ile oynandığı gibi yaya olarak da oynanmaktaydı. III. Ahmet’in (1703-1730) şehzadeleri Süleyman, Mustafa, Mehmed ve Bâyezid için İstanbul’da yapılan şenliklerde yapılan spor müsabakalarından biri de, yaya ciridinin oynanmasıydı. Bu yarışmalar sırasında, Lahanacı ve Bamyacı alayları arasında yapılan oyunun çok sert geçmesi üzerine daha büyük kargaşanın çıkabileceği düşünülerek taraflar birbirinden uzaklaştırılarak oyuna son verilmişti. Böylece kazanan taraf da belirlenememişti

Vehbi, oyunun iki alay tarafından naralar atarak oynandığını ve bu alayların birbirine düşman olduklarını bildirir.  Şenliğin üçüncü gününde cündiler, mızrak atıp atlı cirit oynadılar. Lahanacı ve Bamyacı alayları şenliğe renk katmaktaydı.

Oyun, yaralanma veya ölümle sonuçlanabileceği için cündileri, her oyunda cesaret sınavı beklerdi. Gerek cirit ve gerekse lobut oyunları bir savaşı canlandırır gibi gerçekleştirilmekteydi. Bu oyunlarda başarılı olmak için binicilikte becerikli olmak gerekliydi.

Sarayda bu oyunların düzenlenmesi işinden Silahtar Ağa sorumluydu. Oyun alanına genellikle her alaydan yirmi veya yirmibir cündi çıkardı ve bir kısmı ise yedekte bekleri.

LAHANACILARIN VE BAMYACILARIN KIYAFETLERİ

Cirit oyunlarının saray içinde itibar görmesi ve özellikle özel günlerde gelenekselleşmesi ile zamanla saray ve çevresinde cirit alayları taraftar buldu. Öyle ki tarafsız olması beklenen padişahlar bile, açıkça bu alaylardan birine taraf olmuşlar hatta taraf oldukları alayları sembol eden sebze motiflerini kullanarak mimari yapıtların ortaya çıkmasını sağlamışlardır.

Lahanacılar ve Bamyacılar sarayda takım ruhunun oluşmasını sağladılar. Kıyafet, bayrak ve semboller bu ruhun oluşmasında etkili oldu.

Lahanacılar ve Bamyacılar farklı renklerde giyinerek oyun alanına çıkarlardı. Bu da onlara takım ruhunu kazandırdı. Lahanacılar, kırmızı kadife şalvar, yeşil mintan giyinerek, yeşil bayrak taşımakta, Bamyacılar kırmızı kadife şalvar, mavi mintan giyinerek, kırmızı bayrak taşıyarak birbirlerinden ayrılmaktaydı. Takım ruhunun oluşmasının diğer bir sonucu laha- na ve bamya sembollerinin, saraylıların kullandıkları eşyalarda ve yaşadıkları  mekanlarda kullanmalarıdır.

Topkapı Sarayı’nda şehzadelerin bulunduğu dairenin içindeki ocakta lahana ve bamya sembolleri birarada yeraldı. Bunun yanında meydanlara lahana ve bamya sembolleri olan sutünlar dikildi.

Oyunlar genellikle, Saray içinde Ağa Bahçesi’nde gerçekleşirken, özellikle biniş için çıkıldığı zamanlarda halkın da izleyebileceği geniş alan ve çayırlarda yapılmaktaydı. Kabak Meydanı, Atmeydanı, Okmeydanı, Etmeydanı, Haydarpaşa, Büyükdere, Kâğıthane ça-yırları bunlardan bazılarıydı.

Lahanacı ve Bamyacılar arasında gerçekleşen müsabakalar, bazen çatışmaya dönmekte, hatta sporun ve rekabetin ötesine geçmekteydi. 1812 yılında II. Mahmut huzurunda Büyükdere’de oynanan oyun çok heyecanlı ve sert geçti. Taraftarlar, Bamya’ya lezzet Lahana’ya kuvvet diyerek tezahuratta bulundular. Oyunun sonunda Büyükdere çayırı savaş alanına döndü.

Cirit oyunları sert oynanan bir oyun olması nedeniyle yaralanma, sakatlanma hatta ölümlere bile neden olabilmekteydi. Bu oyun nedeniyle ölen cündi ağaları bulunmaktaydı. Örneğin Yavuz Sultan Selim zamanı cündilerinden olan Yusuf Ağa, I. Ahmet zamanının cündilerinden cündi Ahmet Ağa, III. Selim zamanı cündilerinden Kara Hasan Ağa aldıkları cirit isabetiyle ölen bazı cündilerdi. Cündiler, bazen bunun bir oyun olduğunu unutup, hırs ve kin duyguları ile hareket edebilmekteydi. Bu da oyunların amaç dışına çıkmasına neden olmaktaydı.

2 Kasım 1816’da II. Mahmut zamanında çırağan Yalısı’nda yapılan oyunda çopur Hasan Ağa’nın Şuayıp Ağa’ya kin beslemesi ve oyun alanı dışında pusu kurarak Şuayıp Ağa’yı düşürmesine neden oldu. Şuayıp Ağa aldığı yaradan dolayı altı ay yatakta kaldı fakat iyileşemeden 1817’de vefat etti. Şuayıp Ağa’nın ölümü hem Enderun Ağalarını hem de II. Mahmut’u çok üzdü. II. Mahmut bu vesile ile bir daha cirit oynatmadı ve cirit oyunu, 1826 yılında tamamen kaldırıldı. Fakat menzil ciridi ve lobut atma oyunlarına devam edildi.

Millî Folklor, 2011, Yıl 23, Sayı 89

Makalenin tamamını http://www.millifolklor.com sitesinde bulabilirsiniz.


Benzer Haberler & Reklamlar