Süleyman Saim Tekcan: Belleğin İzi, Neolitik Kent Çatalhöyük gerçek bir Türk sergisi

Süleyman Saim Tekcan: Belleğin İzi, Neolitik Kent Çatalhöyük gerçek bir Türk sergisi

Atatürk Kültür Merkezi'nde süren Belleğin İzi: Neolitik Kent Çatalhöyük Sergisi, 7 Ocak’a kadar ziyaretçilerini bekliyor. Ünlü neolitik alandan çıkan eserlerle modern sanatı birleştiren serginin açılışı vesilesi ile yapılan Çatalhöyük Arkeolojisi ve Sanata Yansıması paneline katılan ünlü sanatçı Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan, "Şunu çok net şekilde söyleyebilirim ki bu sergide yer alan eserler birer Türk resmi. Bu sergi gerçek bir Türk sergisi" dedi.

Atatürk Kültür Merkezi'nde 20 Aralık’ta resmi açılışı gerçekleşen ve ardından bir panelle tanıtılan  ‘Belleğin İzi: Neolitik Kent Çatalhöyük Sergisi, 7 Ocak’a kadar ziyaretçilerini bekliyor. Serginin gördüğü yoğun ilgi nedeniyle süresinin uzatılması da bekleniyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Konya Büyükşehir Belediyesinin katkıları ile Anadolu Üniversitesi, Çatalhöyük Neolitik Kenti ve Çatalhöyük Tanıtım ve Karşılama Merkezince hazırlanan ve AKM Galeri’de İstanbullularla buluşan ‘Belleğin İzi: Neolitik Kent Çatalhöyük’ sergisinde, 23 sanatçının Çatalhöyük üzerine kazı başkanlığının verdiği bilgileri yorumlayarak yarattığı resim, heykel, seramik, ahşap baskı, cam altı çalışması ve video enstalasyon alanlarında 40’a yakın eser yer alıyor.

Ayhan Yılmaz, Aykut Öz, Ayşe Sezer, Bünyamin Özgültekin, Cenk Mısırlıoğlu, Ekrem Kahraman, Elif Aydoğdu Ağatekin, Habip Aydoğdu, Halil Akdeniz, Hasan Kıran, Hasan Pekmezci, İlham Enveroğlu, Mehmet Ali Doğan, Meliha Yılmaz, Mutlu Başkaya, Mutluhan Taş, Nadire Şule Atılgan, Onur Hastürk, Rıdvan Coşkun, Ruşen Polat, Serap Ünal, Siret Uyanık ve Tuba Merdeşe sergide eserleri yer alan sanatçılar...

07 Ocak 2024 Pazar gününe kadar saat 10:00 ile 21:00 arasında ziyarete açık olacak serginin uluslararası platformlara da taşınması planlanıyor. 

Konya Valisi Vahdettin Özcan, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca, sergi küratörü Siret Uyanık, Çatalhöyük Kazı Başkanı Doç. Dr. Ali Umut Türkcan ve eserleri sergilenen sanatçıların katılımıyla 20 Aralık günü gerçekleştirilen resmi açılışta, konuklar sergiyi gezerken, eserler hakkında da sanatçılardan bilgi aldılar.

Açılışın ardından yapılan Çatalhöyük Arkeolojisi ve Sanata Yansıması paneli yoğun ilgi gördü

Resmi açılışın ardından, AKM Kütüphanede, editör arkeolog Nezih Başgelen moderatörlüğünde, IMOGA-İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Ünlü ressam ve heykeltraş Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan, Çatalhöyük Arkeoloji Kazıları Başkanı Doç. Dr. Ali Umut Türkcan, Konya Büyükşehir Belediyesi Müzeler Şube  Müdürü Dr. Coşkun Bilgi ve serginin küratörü Siret Uyanık’ın katılımıyla ‘Çatalhöyük Arkeolojisi ve Sanata Yansıması’ temalı panel gerçekleştirildi.

Normalde öğle saatlerinde yapılması planlanan panel ünlü akademisen arkeolog Prof. Dr. Adnan Diler'in cenaze töreni nedeniyle saat 17.30'a ertelenmesine rağmen yoğun katılımla gerçekleştirildi. 

İzleyicilerin yoğun ilgiyle gösterdiği panelde, konuşmacılar Çatalhöyük’ün ve kültürel mirasın önemine, Mustafa Kemal Atatürk’ün arkeolojiye verdiği öneme ve bu alandaki büyük katkısına vurgu yaptılar.

Editör Arkeolog Nezih Başgelen: Atatürk ile Latife hanımın balayı yeri de bir arkeolojik alandı

Panelin Moderatörü editör arkeolog Nezih Başgelen, önce höyüğün arkeoleojik ve tarihi önemine sonra serginin sanat ve kültür hayatına katkısının önemide değindikten sonra, Türkiye'nin bugün arkeolojide bir dünya markası olmasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün uzak görüşlülüğünün en büyük paya sahip olduğunu belirterek, "İnsanlar evlendiğinde balayına çıkarlar. Balayı mekanı olarak da iki çiftinde ilgi duyduğu, sevdikleri ve orada olmaktan mutluluk duyacakları bir alan seçilir. Sevgili Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Latife hanımla evlendiğinde balayına nereye gittiler biliyor musunuz? Efes harabelerine... İzmir'de nikah kıyıldıktan sonra trenle Selçuk'a kadar geliyorlar, atlarla Efes hareberlerine geçiyor ve balayını burada geçiriyorlar. Atatürk arkeolojiyi bu kadar yakından sevmiş, özel olarak ilgilenmiş ve 'Cumhuriyet'in temeli kültürdür' derken arkeolojiyi özel bir yere yerleştirmiştir. Ruhu şad olsun" dedi.

Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan: Bu ülkeye olan borcumuzu ödemek zorundayız

Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan: "Büyük Atatürk olmasaydı ben şimdi burada olmayacaktım" diye başladığı konuşmasında Gazi Paşa'nın devrimlerinin önemine dikkat çekerek, zor şartlarda, tek bir elbise ile parasız yatılı öğretmen lisesinde zorlu şartlarda geçen gençliğini hatırlattı ve "bu ülkeyi korumak zorundayız" dedi. "IMOGA , benim, bu ülkeye, Atatürk'e ve Cumhuriyet'e olan borcumu ödmemek için kurduum bir müzedir" diyen ünlü sanatçı müzelerin ve kültür mekanlarının toplumsal önemine dikkat çekti

Tekcan, "Dünyada milyonlarca devlet kurulduğunu düşünüyorum. Biz sadece eser bırakan devleri biliyoruz. Geri kalan devletler yok olup gittiler. Keza kat be kat fazla sanatçı var olmuştur  ama sadece eser bırakan sanatçılar yaşıyor.  Biliyorsunuz Loure bir saraydır. Ama aynı zamanda dünyanın en büyük müzesidir. Bizde sadece Dolmabahçe Sarayı'nın bir bölümünde resim ve heykel müzesi var. Keşke Dolmabahçe'nin tamamı resim ve heykel müzesi olabilseydi. Türkiye'nin müzelere ihtiyacı var. Türkiye'nin kültürel zenginliklerinin bir şekilde pazarlanmaya ihtiyacı var. Bu alanda eksikliklerimiz var. Ama şu ilgiye bakınca zamanla bu eksiklerin giderileceğine inanıyorum. Bir de şuna dikkat çekmek istiyorum. Bir eser Türk Sanatçının elinden çıktı diye Türk resmi olmaz. Yani Avrupa resim sanatından esinlemiş, Gotik, Maniyeris, Barok, Neoklasik, Romantik özellikler içeren sanatçı eserlerine Türk resmi demek ne kadar doğrudur, tartışılır. Fakat şunu çok net şekilde söyleyebilirim ki bu sergide yer alan eserler birer Türk resmi. Bu sergi gerçek bir Türk sergisi"

Doç. Dr. Ali Umut Türkcan: Çatalhöyük ütopyaların kesiştiği bir merkez!

Kazı Başkanı Doç. Dr. Ali Umut Türkcan, sergiden ve sergide yer alan eserlerden çok etkilendiğini belirterek, "bunu hatırlatmaya bile gerek yok ki Çatalhöyük dünya arkeoloji tarihinin en önemli kazılarından biridir. Ben çok şanslıydım, yolum bu kazılarla erken kesişti. Daha önce Sagalassos'ta staj yapmıştım ama 1993 yılında Bilkent Üniversitesi bölüm başkanımız bize 'Troya'da mı yoksa Çatalhöyük'te mi çalışmak istersiniz' dediğinde ben hiç düşünmeden Çatalhöyük dedim. Çünkü burası dünya kültür tarihinde bir efsanedir ve özel bulguları ile hep gündemi sarsmayı başarmıştır. O sene ilk kez Kazı Başkanı olarak görev alan Ian Hodder ve ekibi gibi ben de çok büyük heyecanla gittim oraya. Ian Hodder çok yönlü bir kazı başkanı idi. Çatalhöyük'ün James Mellaart ile başlayan öyküsü kuramsal arkeolojik bakışa sahip Ian Hodder ile başka bir sürece evrildi. Onun 1990 yılında yayınlanan The domestication of Europe  adlı kitabının giriş cümlesi beni çok etkilemişti "Ben ve Çatalhöyük ortak bir etkileşimin parçalarıydık" diyordu... Çatalhöyük onu bu kadar derinden etkilemişti çünkü neolitik sanatın gücünü gösteren bulguları özellikle de o dönem için sarsıcıydı. Öte yandan ilk kent olgusu ve tartışmaları vardı. 1050'lerde İngiliz Arkeolog Mary Kenyon, Jericho'yu kazıyor ve ilk kent burası diyordu ama 1961'de Çatalhöyük ortaya çıkınca işin rengi değişmişti. james Mellaart'ın ardarda açıkladığı keşifler dünyanın gözünü buraya çevirmişti.  Şunu da belirtmek lazım. Ben yaklaşık 25 yıldır Çatalhöyük kazılarıyla iç içeyim. Ama onun bulduğu kadar kadar çok eser bulamadık. Kazdıkça buluyoruz ve yine sarcıcı bulgular ortaya çıkıyor ama henüz onu yakalayamadık. Hatta bazen "hoca bu kadarını nasıl buldu" diye şüphelendiğimiz dahi oluyordu. Ama kazdıkça da onun bulduğuna benzer yeni eserler ortaya çıktığını görüyoruz. Yani o yıllar çok daha etkileyiciydi Çatalhöyük. Hatta Nezih bey o dönemin ilk kazılarının etkisini bizden çok daha iyi bilmektedir. Öte yandan 1960'ların sosyal hareketliliğinde Çatalhöyük kendi yerini aldı. Ortaya çıkan şık sanat eserleri, ilk kent, ilk inanç yapıları... Bunlar o dönem ilk kez çıkıyor... Ve kadın imgesi çok sarsıcı idi. Bugün Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenen iki kedigilin, leopar olabilir diyoruz, ortasında oturan kadın sembolü ki ana tanrıça denince önce hâlâ akla o geliyor...  Anaerkil toplum, feminizm tartışmaları arasında o dönem bugünkünden çok daha fazla gündemi sarsmıştı... Eşitlikçi bir toplum yapısıs olarak ütopyaların keşiştiği bir merkezdi. Bugün o etkiler unutulmuş görünüyor maalesef... Ama bugün hâlâ sanatçılar olsun, bizler olalım zaman zaman kafamızdaki ütopyaları çatalhöyük'te görmek istiyoruz

Çatalhöyük'te ne görüyoruz?

"Çatalhöyük'te ilk kez gerçek bir hane halkının tüm fertleriyle günlük yaşamda neler yaptığını, üretim biçimlerine nasıl katıldığını görüyoruz. Hububatları nasıl topladılar, nasıl sakladılar vs... Öte yandan ölümle yaşam arasına bir diyalektik görüyoruz.  Ölülerin evlerin içine fetüs pozisyonunda gömülmesi de var. Bunu aşan gömü uygulamaları da var. Bir adamın kafatasının sıvanarak fetüs biçiminde gömülmüş bir kadının kucağında gömüldüğünü görüyoruz mesela! Evlerin içinde ölümle yaşamın iç içeliğini görüyoruz. Bazı evlerin sadece bir ev değil, ölüler evi gibi olduğunu görüyoruz. Aklımız almıyor bugün, ölülerin kokuları ile bnasıl baş ettiler! Ian Hoca bu konuyu özellikle sık vurguluyor; evlerin kutsallaştığını görüyoruz. Ancak baştan da dediğim gibi belki de biz kendi kurgularımızla öyle sanıyoruz! Bilmiyoruz çünkü, ev onlar için gerçekte ne kadar kutsaldı!  Sanata gelirsek, Taş tepeler gibi pek çok kazı alanı ile ortak imgeler görüyoruz.  Başka örnekleri var mı bilmiyorum ama biz Çatalhöyük'te canlı bir hayatın tüm yönlerini görebiliyoruz. Ben Çatalhöyük'ü bir şölen tolumu olarak görüyorum. Yani o boğalar, geyikler sadece bir av sahnesi değil ki o şölenlerin kalıntılarını artık fazlası ile bulabiliyoruz arkeoloji kazılarında... Çatalhöyük de tabakalar boyunca yani yüzyıllarca korunan ve tekrarlanan semboller var. Ian Hooder, James Mellaart'ın kazdığı tabakaların ve sonrasında ortaya çıkan tabakalarda sembollerin ve geleneklerin nasıl tekrarlanarak korunduğunu göstermiştir kitabında. En alt katmanda bir akbaba varsa bir sonraki katmanda, daha sonraki katmanlarda da akbaba çıkıyor örneğin bir yerde... Keza boğa başı ya da leopar vs... Yani aynı yer üzerinde aynı simgesellik sürüyor.... Bir süre sonra duvar resimlerinin yerini mobilize semboller alıyor ama figürünler hâlâ önemini koruyor ve tekrarlanıyor"

Çatalhöyük'ün kökenleri hâlâ gizemlerini koruyor

"Aslında bu noktada Çatalhöyük'ün ilk katmanlarında hâlâ bir gizem olduğunu söylemek lazım. Çatalhöyük'ün kökenleri hâlâ gizemlerini koruyor. Çatahöyük'ün sıfır noktası neredeydi? Çatahöyüklüler nereden başladılar? Yani 60 yılın sonunda bu hâlâ gizem. Yani Boncukluhöyük'te sıfır noktasında dair bir ipucu yakaladık ama daha geniş bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Yani Bocukluhöyük ve Aşıklı höyük daha eski görüyor evet ama o sanatın kökleri neredeydi? Yani Aşıklı'da çakıllar üzerinde bazı bulgular dışında bir şey bulamıyoruz. Boncukluhöyük keza öyle. Sanatın kökeni hakkında henüz bu kazılar bize ipucu vermiyor! Bu çok ilginç! Bu sanat nereden geliyor? Taş tepelerde sanatın kökleri daha baskın görünüyor. Ama orada eril simgeler var, kadın yok! Oysa burada kadın ve yaşam içiçe! Çatakhöyüklüler her ne kadar avcı-toplayıcı mitlerini sürdürseler de artık tarım toplumu olarak üretim gösteriyor. Kadınlar hayatın içinde artık. Erkek de var. Hatta ilk tabakalarda şapkalı filan ilginç erkek betimleri de var. Fakat kadının toplumsal yaşamda ağırlığının arttığını rahatlıkla görüyoruz. Çatalhöyük sanatı bu anlamda toplumsal devinimi çok iyi anlatıyor.  Çatalhöyük'te sanatın  toplumsal bir olgu olduğunu düşünüyorum. Öte yandan her ne kadar yerleşik bir toplum olsa da Çatalhöyük'te Şamancıl bir sanatın izlerinin sürdüğünü savunuyorum. 

Biz sadece o sanatın kökenlerini göremiyoruz. Bir de ne yazık ki James Mellaard'ın yayını dışında hâlâ kapsamlı iyi bir kataloğumuz yok...."

"Belgeleme yoksa arkeoloji de yoktur"

Her ne kadar öncesine başka kazılara katılsam da Çatalhöyük benim okulumdur. Çok şey öğrendim buradan. Kanlıtaş'tan sonra kazı başkanı olarak da ikinci kazım oldu.  Bize şunu çok iyi öğretti; belgelemenin en üst düzeyde olması lazım. Belgeleme yoksa arkeoloji de yoktur.  Belgeleme açısında Çatalhöyük dünyaya örnek olmuş bir okuldur.

 Dr. Coşkun Bilgi: Dokusu, mimarisi, gastronomisi ve sanatı ile neolitiği en iyi anlayabileceğimiz yer

Konya Büyükşehir Belediyesi Müzeler Şube  Müdürü Dr. Coşkun Bilgi; "Ben sizlere bugün Konya Büyükşehir Belediyesi'nin gayretleri işe tamamlanan Çatalhöyük karşılama Merkezi'nin önemine değinmek istiyorum. Ancak önce şunu belirtmek istiyorum ki benden önce konuşan değerli hocalarımı dinlerken, Çumra'da doğan ve Çatalhöyüklü gibi yaşayan bir insan olarak ilahi bir hizmet için buraya geldiğim hissine kapıldım. Çünkü doğduğum ev düz damlı, toprak kerpiç bir evdi. Hastanede doğmadım, doğduğum evde ebe bile yoktu. Anadolu'da pek çok evde öyleydi zaten son 50-60 yıla kadar.  Çocukluğum tozlu topraklı Çumra yani Çatalhöyük yollarında geçti. Tenim güneşin altında kalmaktan kararmış, ayaklarımda kara lastiklerle, koşturan bir Çatalhöyüklü gibiydim. Sadece elimde ok ve önümde geyik eksikti. Şimdi bunu yeni fark ettim! Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan hocamınki gibi bizim çocukluğumuzda yokluk yıllarında geçti. Benden önceki büyüklerimin giydiği okul üniformalarını giyerek okudum. Üniversite yıllarıma kadar öyledi. O süreci yaşamış biri olarak Tekcan hocamın bu ülkeye olan borcumuzun önemine vurgu yapmasını çok iyi anlıyorum... Bu anlamda ben de borcumu doüduğumun yer olan Çatalhöyük'ün tanıtımına ve korunmasına katkı ile ödüyorum bir anlamda.

Çatalhöyük, dokusu, mimarisi, gastronomisi ve sanatı ile neolitik dönemi bir arada en iyi anlayabileceğimiz kıymetli bir alan. Akademik olarak güzel birikimleri var. Böyle bir alanda görev yapma, hizmet yapma şansı bulduğum için kendimi şanslı addediyorum. Çatalhöyük'te yaklaşık 2010 yılından bu yana müzelerle alakalı çalışmalarım oldu. Koruma amaçlı imar çalışmalarına dahil oldum. Bugün ise artık orayaı ciddi manada dünya çapında bir karşılama merkezine kavuşturan ekibin parçası olmakla gurur duyarak karşınızdayım. Çatalhöyük kerpiçten inşa edilmiş evlerden oluşan bir neolitik kent. Karşılama merkezimiz, . 4 bin metrekare kapalı alanıyla Türkiye'nin en büyük ahşap kamu yapısı. Çatalhöyük'ü ziyaret edenlere alanda ne gezeceklerini anlaiılır kılmanın yanında, görecekleri arkeolojik kalıntıların tarihi ve sanatsal önemini de anlamalarına yardımcı oluyor." dedi.

Küratör Siret Uyanık: Çatalhöyük’ün sembolleri sanatçılara ilham kaynağı oldu 

Serginin küratörü Siret Uyanık, "Belleğin İzi: Neolitik Kent Çatalhöyük Sergisi projesi anısına Türk tarih Kurumu'nun Bellek Anadolu Projesi ile başladı.  Kültür Yolu Festivali kapsamında, Anadolu Medeniyetleri Müzesinde 4 arkeolojik kazı alanı, Alacahöyük, Çatalhöyük, Ahlatlıbel ve Kültepe'nin dahil olduğu resim, heykel ve seramik eserlerin yer aldığı bir sergi olarak gerçekleşti. Çok özel bir projeydi ve bu sergi projesi de o projeden doğdu. O zaman sayın Doç. Dr. Ali Umut Türkcan ile bir araya geldik ve bu projenin temelleri atıldı. Uzun bir hazırlık dönemimiz oldu. Çünkü bu projenin bilimsel yönünün ve tarihsel yönünün doğru anlatılması önemliydi. Sanatçılara bu anlamda doğru kaynaktan bilgi aktarımı önemliydi. Bu anlamda titiz bir çalışma gerçekleştirdik. Seçilen sanatılar önemliydi. Bu arada kurumsal anlamda gerekli girişimler yapıldı. Kültür ve Turizm Bakanlıüı ile Konaya Büyükşehir Belediyesi bu projeye sahip çıktı. Onlara çok teşekkür ediyorum.  Çatalhöyük’ü zengin sembollere sahip bir yaşam alanı. Sembollerin o dönemin yaşam tarzıyla ilgili ilginç verilere ışık tutuyor. Çatalhöyük’ün sembolleri sanatçılara ilham kaynağı oldu ve bugünün yorumuyla geçmişle buluşan özgün eserler ortaya çıktı." dedi.

Arkeolojikhaber


Benzer Haberler & Reklamlar