Fresk tablolarının Akdeniz bölgesindeki bilinen en eski örnekleri keşfedildi

Fresk tablolarının Akdeniz bölgesindeki bilinen en eski örnekleri keşfedildi

Beyrut ve Tübingen Üniversitelerinden araştırmacılar, Lübnan'daki Tell el Burak'ta Bronz Çağı sarayında bulunan 4000 yıllık duvar resimlerini analiz ettiler.

Araştırmacılar, Lübnan’daki Bronz Çağı sarayında yer alan 4.000 yıllık duvar resimlerini analiz etti.

Arkeologlar, Antik Yakın Doğu’daki en eski geniş alan duvar resimlerini belgeledi. Resimlerin ilk kısımı 2005 yılında, Sidon’un güneyindeki Akdeniz sahilinde, Lübnan’ın güneyindeki Bronz Çağı saray kalıntılarında keşfedildi. Sonraki yıllarda, geniş duvar yüzeylerindeki resimler ortaya çıkarıldı ve şimdi araştırmacılar sonuçlarını bir kitapta yayınladı.

Profesör Jens Kamlah, MÖ 1900’lerde, fresklerin bu erken aşamasında, renklerin duvarlara nasıl uygulandığını anlatıyor. Bu, tüm Akdeniz bölgesindeki fresk tekniğinin bilinen en eski kanıtı olma özelliğini taşıyor. Proje Kamlah ve arkeolog Profesör Hélène Sader tarafından yönetiliyor.

Arkeologlardan oluşan ekip, 2001 yılında Sidon’un güneyindeki Tell el-Burak bölgesinde sarayı keşfetti ve 2011 yılına kadar bu arkeolojik alanı tamamen kazdı.

Freskler, 7 x 14 metre ölçülerindeki en büyük odanın içindeki duvarlarda bulundu. Araştırmacılar, sarayın MÖ 1900’lerde inşa edildiğini ve yaklaşık 200 yıl boyunca kullanıldığını söylüyor.

Resimler geometrik bir frizin yanı sıra bir av sahnesini, bir tören alayını ve bir “hayat ağacını” betimliyor.

Lübnan’daki Tell el Burak’taki sarayın haritası. Kazılar 2001 yılında başlamıştı ve en büyük odada duvar resimleri bulundu. C: Universität Tübingen

Fresk tekniğinin Yakındoğu’da geliştiği tahmin ediliyor

Tübingen Üniversitesi’nden Julia Bertsch, karşılaştırılabilir motiflerin Antik Yakın Doğu ve Mısır ikonografisinden bilindiğini söylüyor. Julia, tekniğin freskin ilk aşamaları olarak görülebileceğini, çünkü çizimlerin hala nemli sıvalara uygulandığını söylüyor. Buna karşın, tamamen gelişmiş fresk tekniğinde, resimler taze sıvaya uygulanır.

Alçı kurudukça boyalar kalıcı olarak alt tabaka ile birleşir. “Daha önce bu tekniğin Minos-Ege saray resimlerinde birkaç yüzyıl sonra geliştirildiği varsayılmıştı. Tell el-Burak’ın bu bulguları bize, en azından, tekniğin geliştirilmesinde önemli adımların Yakın Doğu’da atıldığını gösteriyor.” diyor Bertsch.

Boyaların analizi, kullanılan renklerden birinin Mısır mavisi olduğunu gösterdi. Bu neredeyse hiç doğal olarak gerçekleşmez, ancak Antik Mısır’da MÖ 3. bin yıldan itibaren üretildi ve kullanıldı.

Kamlah, “Bu, bugünkü Lübnan ve Mısır İmparatorluğu arasında o zamanlar arasında yakın ilişkiler olduğunu gösteriyor. Resimler Mısırlı sanatçılar tarafından yaratılmış olabilir. Her ihtimalde, Doğu Akdeniz’de erken bir kültürel değişim ve bilgi aktarımı biçimine tanıklık ediyorlar.” diyor.

Önlerindeki ceylan sürüsünü kovalayan köpeklerin olduğu av sahnesi. C: Universität Tübingen

Karmaşık mimari ve statik problemler

Saray duvarları kısmen orijinal yükseklikleri 3.5 metreye kadar korunmuştu. Bu özellikle dikkat çekici, çünkü 4.000 yıllık hava ile kurutulmuş kil tuğlalardan yapılmış. Bu tam korunma büyük bir şanstı ve sadece odanın MÖ 1800 yıllarında tabandan tavana kadar tamamen kum, çakıl ve kille dolması sayesinde olmuştu.

Kapılar kil tuğlalarla kapatılmıştı. Saray sahilde 17 metre yüksekliğinde bir yapay höyük üzerinde duruyordu. Deniz tarafındaki kanat başlangıçta diğer odalardan daha alçak bir terasta bulunuyordu. Araştırmacılar bunun statik sorunlara yol açtığını varsayıyor. Alt kattaki duvar resimleriyle odayı içine alan duvarlar, yüksek terasın baskısı ile deforme olmuştu. Bunu dengelemek için alt odalar doldurulmuştu.

Sonuç olarak, resimler geniş ölçüde korunmuştu, ancak çok hassastı. Küçük bölümlerde ve çok dikkatli bir şekilde özel olarak eğitilmiş uzmanlar tarafından ortaya çıkarıldılar.

Tören alayı sahnesi. C: Universität Tübingen

Hayat Ağacı ve diğer motfiler

Araştırmacılar yavaş yavaş büyük resmi görebildi: geometrik bir friz odanın uzun tarafını bir üst ve bir alt bölüme bölmüştü. Resimler iki farklı renkte bantla çerçevelenmişti. Üst bölümde, iki av köpeğinin, zaten hayvanlardan birini vurmuş olan bir avcıya doğru ceylan sürüsü kovaladığı bir av sahnesi görülebilir. Alt bölümdeki tören alayı sahnesinde ise yürüyen adamlar görülüyor.

Üçüncü sahne, yükselen bir zemine sahip bir odanın köşesinde üç boyutlu olarak yapılmış. Resimde, mavi bir hayvanın ön toynaklarını yerleştirdiği ve yemek yediği bir tepe üzerinde bir ağaç görülüyor. Hayvanın kafası tahrip olduğu için anlaşılmıyor.

Bu resim aynı zamanda tabanın bazı bölümlerini kapsıyor ve odanın köşesinde ağacın dalları her iki duvara da uzanıyor. Bu motif, ilahi yaratılmış düzenin doğurganlığını temsil eden yaşam ağacının Antik Yakın Doğu temsillerine karşılık geliyor.

Her üç motif de kralları, yöneticileri ve seçkin üyeleri idealize eden Antik Yakın Doğu ve Mısır ikonografisine karşılık geliyor.

Yaklaşık 4.000 yıllık duvar resimleri Orta Tunç Çağı’nda bugünkü Lübnan’ın güneyinde sanatsal zenginlik dönemine tanıklık ediyor.

“Şimdiye kadar, o zamanın insanları hakkında çok az şey biliniyordu. Kazılar, Sidon’da ekonomik ve kültürel olarak gelişen bir şehir krallığı olması gerektiğini gösteriyor. Nüfusta büyük bir karışıklık belirtisi bulamadığımız için, bu insanların daha sonra bölgede yaşayan Fenikelilerin ataları olduğunu varsayabiliriz.”

Heritage Daily. Universität Tübingen. 26 Temmuz 2019 (Çeviri: Erman Ertuğrul - Arkeofili.com)


Benzer Haberler & Reklamlar