Batman tarihi eser envanteri

Batman tarihi eser envanteri

Batman tarihi eser envanteri

Hasankeyf

Diclenin kıyısında, zamanında medreseler, rasathane, darüşşifa ve diğer eğitim kurumlarıyla bölgenin ilim ve kültür merkezi olan Hasankeyf, ulaşım yolları ve ticaret merkezlerinin yer değiştirmesiyle günümüzde önemini yitirmiştir.
İlçe, sahip olduğu zengin tarihsel yapılar nedeniyle 1981 yılında bütünüyle sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. GAP projesi kapsamında bulunan Ilısu Barajı nedeniyle bu tarihsel yapılar bütünüyle sular altında kalacaktır.Bu konuda çalışmalar Kültür Bakanlığı ve DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.
Tarihçe:Hasankeyf'in ne zaman kurulduğu tam olarak bilinememektedir.Şehrin jeopolitik yapısı çok eski bir yerleşim merkezi olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir.Bugün bile zaman zaman bazıları mesken olarak kullanılan çok sayıdaki mağaralar, insanların çok eski çağlarda burada yerleştiklerini göstermektedir.

Mevcut bilgilere göre,Hasankeyf kalesinin kurulması,MS. 4'üncü yüzyıla rastlamaktadır.Bu yüzyıl ortalarında, Diyarbakır çevresini ele geçiren Bizans İmparatoru Konstantinos, bölgeyi korumak amacıyla iki sınır kalesi inşa ettirmiştir.Bu iki kaleden birisi Hasankeyf Kalesidir.

Kale,Sasanilere karşı siyasi bir önem kazanınca, daha sağlam bir şekilde yeniden tahkim edilmiştir.Hasankeyf, MS. 639 yılında Emeviler tarafından fethedilmiştir.Bu tarihten sonra;Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler ye Osmanlılar hakimiyet kurmuşlardır.Hasankeyf en parlak dönemini Artuklular döneminde yaşamıştır.Merkezde bu dönemden kalan pek çok tarihi eser mevcuttur.
İklim: Bölgeye hayat veren Dicle Nehri, yörenin iklimini de etkilemektedir.Nehir kış aylarının ılıman geçmesini sağlamaktadır. Ortalama sıcaklık 25° C olup en yüksek ortalama ısı 40-43° C, en düşük ortalama ısı 6-8° C arasında değişmektedir. 

Köprüler
Memikan Köprüsü

İnşa tarihi hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber, yörede bulunan Hasankeyf, Malabadi ve Cizre’deki taş köprülerle kıyaslandığı zaman, bu köprü inşaatında kullanılan taşçı malzemeler nedeniyle, köprünün yukarıdaki köprülerle büyük bir benzerlik gösterdiği anlaşılmaktadır. Ancak 6.yüzyılda Müslümanların bölgeye hakimiyetinden sonrada yapıldığı ihtimal dahilindedir. Veya antik dönemden kalan bir köprünün enkazı üzerinde de inşa edilmiş olabileceği muhtemeldir. 

Bir zamanlar Batman’ın Beşiri ilçesine bağlı Garzan Ovasındaki yerleşim birimlerinin, özellikle hasankeyf’le olan ticari ilişkisini sağlayan Memikan Köprüsü, bu bölgeden geçen İpek Yolunu, geçit vermeyen Garzan Çayı üzerinden karşıya bağlantısını sağlayan stratejik bir noktasında yer almaktadır. İlk Çağdan orta Çağın ilk yarısına kadar olan tarihi süreç içinde, işlek bir kervan yolu olan ve Garzan Çayına paralel giderek Hasankeyf üzerinden Kuzey Mezopotamya’ya ulaşımın sağlanmasında ve özellikle beylikler arası ticari ilişkilerin sağlanmasında uzun yıllar hizmet veren bu stratejik yol üzerindeki Memikan Köprüsü, şu anda harap durumdadır.

On Kemerli DDY Köprüsü

1944 yılında inşaatı biten ve Devlet Demir Yollarını da bu tarihte Batman’a ulaştıran bu köprü, döneminin bir mimarlık harikasıdır. Batman kent merkezine 7 Km. mesafede Batman Çayı üzerinde yapılan ve on kemerli olan köprü, tren geçişini sağlamayla birlikte, insan ve hayvanların geçişini de sağlamaya uygun biçimde inşa edilmiştir. Bu köprünün ayrı bir özelliği de, İkinci Dünya Savaşının bütün şiddetiyle devam ettiği 1939-1944 yılları arasında yapılmış olmasıdır. Savaşa katılmayan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bu yıllarda bütün gücüyle ülkenin kalkınması ve imarı için uğraş verdiğinin bir kanıtıdır.

Camiler
Hızır Bey Camii

Batman’ın Kozluk ilçe merkezinde bulunan Hızır Bey Camii, ilçenin en büyük camisidir. Miladi 1512 yılında Sason ve Hezo (Kozluk) Beyi Ebubekir Roşkinin oğlu Hızır Bey tarafından yaptırıldığı mevcut kitabesinde ifade edilmektedir.

İbrahim Bey Camii

Batman’ın Kozluk ilçe merkezinde bulunan bu Caminin giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre, 1705 yılında Garzan Aşiretinden Murtaza bey oğlu İbrahim bey tarafından caminin yaptırıldığı anlatılır. Caminin minaresi beş kenar bir kaide üzerine inşa edilmiş olup mimari yapısında üstün bir sanat değeri ve ince bir zarafet vardır. Ayrıca minare çift yollu olarak inşa edilmiştir. Bu yollardan bir tanesi 100, diğeri de 99 basamaklıdır.

Manastırlar
Mor Kiryakus Manastırı

İlk çağdaki sınırları Dicle Nehrinin güney kıyısından başlayıp Suriye sınırına kadar uzanan ve dini yönetim açısından Hasankeyf’teki Piskoposluğa bağlı olan bölgeye Turabidin denilmektedir. Süryani Hıristiyanları tarafından kutsal kabul edilen Turabidin bölgesinin en uç noktasındaki Mor Kiryakus manastırı, bu bölgede yer alan 80’e yakın kilise ve manastır içinde önemli bir yer tutmaktadır. Manastıra girişteki ana kapı üzerinde ve iç avluyu iki bölüme ayıran kemerli kapının üzerinde olmak üzere Süryanice yazılmış iki taş kitabe mevcuttur. İlk kitabede Haleb’li Salibo isimli bir şahıstan bahsedilmekte ancak, manastırın yapım tarihi hakkında bir bilgi verilmemektedir. Çünkü Süryani Hıristiyanları inşa ettikleri manastır ve kiliselerinde kullandıkları kitabeleri tarih veren bir belge olmasından ziyade, İncil’den insanlara mesaj veren dini içerikli birer ilahi metin olmasını hep tercih etmişlerdir. Bu manastırda görülen her iki kitabe de birer ilahi metindir.

4.yüzyılda Halep’ten Turabidin bölgesine gelerek insanları vaftiz edip Hıristiyanlaştıran Misyoner Keşişler, özellikle Kuzey Mezopotamya ovasına hakim tepe ve kayalıklar üzerine manastırlar kurmayı bir gelenek haline getirmişlerdir. Kıra Dağının Kuzey Mezopotamya ovasına bakan doğu yamacına kurulmuş bulunan Mor Kiryakus Manastırı da böyle bir düşüncenin ürünüdür. Ancak bölgenin ilk manastırlarından biri olması ve inşasından sonra yeni manastırların açılmasına ön ayak olması açısından da çok önemlidir. Çünkü o devirlerde Misyonerliğin kırsal alanlardaki öncüleri olan keşişler, ancak bu şekilde inşa ettikleri manastır ve kiliseler vasıtasıyla Hıristiyanlığın yayılmasında başarılı olacaklarına inanmışlardır.

Bu duruma göre Mor Kiryakus Manastırı, İlk çağ Hıristiyanlığın fetret devri olan 4.yüzyılda, yaklaşık M.S. 457 yılında yapılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü 4. Yüzyılda yapılan kilise ve manastırlarda çan kulesi yapma geleneği yoktu. Mor Kiryakus Manastırında da çan kulesinin bulunmayışı, yukarda verilen inşa tarihini doğrulamaktadır. Çünkü Manastır ve Kiliselerde Çan kulesi yapımı, sonraki yüzyılda İslamiyet in inkişafıyla birlikte yapılan ibadethanelere ilave edilen minarelerden esinlenerek gelenek haline getirilmiştir.

Osmanlı saltanatı döneminden günümüze kadar gelen ve azınlıklara gösterilen hoşgörüden dolayı İmparatorluk sınırları içinde kalan birçok yerdeki manastır ve kiliselerde devletçe yapılan tadilat ve onarımlar, Mor Kiryakus Manastırında da kendini göstermiştir. 17.yüzyılın sonuna kadar birkaç kez devlet tarafından onarılan Mor Kiryakus Manastırı, bu tarihte üst katın ilave edilmiş olduğu rivayet edilmektedir. Bu onarımlar esnasında Hasankeyf’ten taş ustaları getirilerek Mor Kiryakus Manastırında çalıştırılmıştır. Mor Kiryakus manastırı ile birlikte, Turabidin bölgesinin engebeli yapısı üzerine serpiştirilmiş olan bu gizemli ve eşsiz mimari güzellikteki manastır ve kiliselerin bugün için cemaatleri kalmadığından birçoğu metruk duruma düşmüştür. Ancak, başlı başına birer abide olan bu terk edilmiş anıtların tamamı Kültür Bakanlığınca tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

İlimiz Beşiri İlçesine bağlı Ayrancı Köyünde bulunan Mor Kiryakus manastırı da tescilli yapılarımızdandır. Yaklaşık 2,5 dönüm ( 2500 m2 ) alan üzerine inşa edilen Mor Kiryakus manastırı, dehlizlerle yeraltına uzanan bir yer altı katıyla birlikte 3 katlı bir yapıdır. Dıştan dikdörtgen planlı, içtende geniş iki kare planlı kapalı bir avlu ve bu avlunun etrafında kemerli payendelerin gerisinde odalar yer almaktadır.

Özellikle Manastır Patriğinin yatak odası olarak kullandığı oda tavanını oluşturan sekizgen dilimli taş kubbenin, yıldızlı haçların mimari yapısında, üstün bir sanat değeri vardır. Büyük bir bölümü yıkık durumda olan Mor Kiryakus manastırında, birbirine bitişik çok sayıda ve farklı ölçütlerdeki odaların mevcut olması, buranın bir ibadethane, medrese ve inziva yerinden oluşan bir külliye olduğu anlaşılmaktadır. Bu külliyede eğitimini tamamlayan ve papaz unvanını elde eden papazlar, Turabidin bölgesindeki diğer kiliselere eğitmen olarak atandıkları bilinmektedir.

1940 li yılların başına kadar faal olan ancak bu tarihten sonra son cemaatı da manastırı terk edince, burada hiçbir Hıristiyan kalmamıştır. Ancak manastırda bulunan bir asa üzerine oturtulmuş bir meleğin yüzünü tasvir eden, çevresi çıngırak biçimindeki yuvarlak yelpaze ile yaklaşık 100 kg. ağırlığındaki manastır çanı ve çok sayıda el yazması kitap ve İnciller ile manastıra ait değerli eserler, Midyat’taki Mor Gabriel Manastırına götürülerek koruma altına alınmıştır.

Mor Aho Manastırı

İlk çağ Süryanilerinin Hasankeyf’teki hakimiyetleri döneminde inşa edildiği tahmin edilen Mor Aho Manastırı, Batman ili Hasankeyf ilçesine bağlı Üç Yol köyünün 2 km. kuzeyindeki Banı Mahar kırsalında inşa edilmiştir. Bu manastırın halk arasındaki mahalli ismi Mahar Kilisesi anlamına gelen Deyr Mahar’dır.

Dicle nehrine yaklaşık 150 metre yükseklikte bulunan ve Dicle’ye hakim bir düzlükte inşa edilmiş bulunan Mor Aho Manastırının yapım tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Manastırda yapılan incelemede inşa tarihine ait herhangi bir kitabeye de rastlanmamıştır. Hasankeyf ilçe merkezinin 10 km. doğusunda bulunan harap durumundaki bu manastır bu bölgenin kırsalında ve yerleşim birimlerinde bulunan diğer manastırlar gibi zaman içinde cemaati bölgeyi terk edince kendi haline bırakılmış, iklim ve doğa şartlarının ağır tahribatı sonucu binada çökmeler ve duvar yıkılmaları meydana gelmiştir. İnsan eliyle yıkılıp tahrip edildiğine dair hiçbir iz bulunmamaktadır.

Yaklaşık 20x30 metre ebadında 600 m2’lik bir alan üzerine dikdörtgen planlı bir tarzda inşa edilmiştir. Çevresinde tarım arazileri dışında hiçbir yapı bulunmamaktadır. Ancak Dicle kenarında ve manastıra ait olduğu tahmin edilen meyve ağaçlarıyla dolu bir bahçe mevcuttur. Ayrıca bu bahçenin içinde de yıkık durumda tarihi yapı kalıntıları bulunduğundan bahçenin manastıra ait olduğunu tevsik eden kuvvetli bir delildir. Halk arasında bu bahçeye Attafiye bahçeleri denilmektedir.

Mor Aho Manastırı inşaatında yöresel malzeme olarak kesme taş, moloz taş ve ces (sönmüş kireç) kullanılmıştır. Ayrıca manastırın bahçesinde bir su kuyusu vardır. Yüzyıllardan beri cemaatinin bulunmayışı nedeniyle bakımsızlıktan dolayı harabeye dönmüştür. Dicle kıyısındaki Attafiye bahçesi de aynı şekilde metruk durumdadır. Bu manastırda Kültür Bakanlığınca tescil edilerek koruma altına alınmıştır. 

Kaleler
Pertükân Kalesi

Sason’un 4 km. güneybatısında bulunan Tekevler (Gündenu) köyünün doğusunda yer alan bu kale, oldukça harap durumdadır. Ulaşımı kolay olduğu için tarihteki çatışmalarda birçok kez el değiştirdiği anlaşılmaktadır. Kale duvarlarındaki yer yer çökme ve açılan büyük gedikler, kalenin savaşlarda odak noktası olduğunu göstermektedir.

Beksi Kalesi

Sason ilçesinin 7 km. kuzey batısında bulunan Meydanok dağının güney yamacında bulunmaktadır. Bekiş köyü yakınında bulunan ve kısmen harap durumda olan bu kalenin vadiye hakim bir dağın yamacında, kuvvetli bir savunma taktiği ön planda tutularak Bizanslılar tarafından inşa edilmiş olması, hiçbir devirde ele geçirilmediğini göstermektedir. Çünkü ele geçirilmesi çok zor olan bir coğrafi yapıya sahiptir.

Kandil Kalesi

Kozluk ilçesinin 6 km. kuzey batısında, Sason’a giden eski yol üzerindeki Bölükkonak (Hergemo) köyünün güneyinde bulunan bir tepe üzerinde inşa edilmiş olan bu kale, doğudaki kalelerin tahkimi amacıyla ve dış güçlerin Erzen bölgesine girişini önlemek üzere 4. Yüzyılın ilk çeyreğinde Bizanslılar tarafından inşa edilmiştir.

Rabat Kalesi

4.yüzyılın başından itibaren Erzen bölgesinin paylaşımı konusunda Perslerle Bizanslılar arasında başlayan savaşlar, yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir. İşte bu dönemde savunma amaçlı olarak karşı taarruzların bertaraf edilmesi için Bizanslılar tarafından Sason, Kozluk ve Bitlis üçgeninde çok sayıda savunma amaçlı kaleler kurmuşlardır. Kozluk ilçesinin 18 km. kuzeyinde bulunan Yanıkkaya (Rabat) köyündeki Rabat Kalesi de bunlardan bir tanesidir.

Bozikân Kalesi

Sason ilçesinin 25 km. kuzeyinde bulunan Kaleyolu (Bozikân) köyünde bulunmaktadır. Bizans dönemine ait olan bu kale de diğer kaleler gibi 4 yüzyıl yapılarından olup, doğudan batıya ulaşımı sağlayan ipek yolunun bu bölgesindeki kontrolünü sağlayan bir görev üstlendiği söylenmektedir.

Kozluk (Hezo) Kalesi

Hasankeyf, Siirt ve Maiferkeyn (Silvan) arasındaki üçgende yer alan Erzen bölgesinin önemli kalelerinden biri olan bu kale, M.S. 416 yılında Pers Hanedanı için dini bir merkez olarak kayalık bir tepe üzerine inşa edilmiştir. Ancak zamanla ortaçağın bu bölgesinden geçen ipek yolunun önemli bir üssü olarak bütün ulaşımı kontrol eder bir konuma gelmiştir. Uzun yıllar İran İmparatorluğuna bağlı kalan Kozluk Kalesi, 5. Yüzyılda bir Nasturi piskoposluğunun merkezi durumunda iken, M.S.639 yılında İyaz Bin Ganem komutasındaki Müslüman orduları tarafından ele geçirilmiştir. Oldukça harap durumda olan kale, Kozluk ilçe merkezinin kale mahallesinde bulunmaktadır.

Hasankeyf Kalesi

Yekpare taştan yapılmış olan Hasanakeyf kalesi, Dicle nehri kıyısında ve nehirden 200 m. yüksekliğindedir. M.S.363 yılında bir Süryani piskoposluğunun merkezi olarak Bizanslılar tarafından yapılmıştır. Hıristiyanlığın bu bölgede yaygılaşmasından sonra, Kadıköy Konsülü tarafından M.S. 451 yılında alınan bir kararla Hasankeyf’teki Piskoposluğa Kardinal unvanı verilmiştir. Çok korunaklı ve ele geçirilmesi zor olan bu kale, Bizanslıların doğuda yaptıkları en sağlam kalesidir. Hasankeyf Kalesinin asıl adı “ Hısno Koyfa ” yani, Kaya Kalesidir.

Yaklaşık 300 yıllık Bizans hakimiyeti döneminde dini bir işlev gören Hasankeyf Kalesi, İslamiyetin inkişafından sonra, sırasıyla Abbasiler, Mervaniler ve Hamdanilerin egemenliğinden sonra 638 yılında Halit Bin Velid’in komutanı İyaz Bin Ganem tarafından fethedilmiştir. 1071 Malazgirt Meydan Muharebesinden sonra Selçukluların Anadolu’ya girmesiyle birlikte bu bölgede hakimiyet kuran Artuk Oğulları Beyliği sınırları içinde kalan Hasankeyf Kalesi, Artuk Oğulları tarafından imar edilerek iskana açılmış ve 1101-1231 yılları arasında Artuk oğulları beyliğine başkent yapılmıştır. Hasankeyf, 1260 yılında Moğollar tarafından istila edilince, halk şehri terk ederek çok muhkem olan kaleye ve yamaçlardaki mağaralara sığınarak Hülagu’nun zulmünden kısmen de olsa kurtulmayı başarmıştır.

Hasankeyf kalesinin iki kapısı vardır. Doğudaki kapıya İmam Abdullah Kapısı, Batıdaki kapıya da Sır Kapısı denilmektedir. Kaleye basamaklı merdivenler şeklinde olan bu yollardan çıkılır. Kale duvarlarında birçok kitabe yer almaktadır. Kaleye su taşımak için Dicle nehrine inen biri açık diğeri gizli iki takviye yol yapılmıştır. 200’er basamaklı olan bu merdivenli yollar halen sağlam durmaktadır. 

Hallan Çemi Höyüğü

Batman’ın Kozluk ilçesi Kaletepe köyü sınırları içinde kalan Batman çayı kıyısındaki bu höyük, neolitik döneme ait olup 10.000 yıllık bir geçmişi vardır. İnsanlığın yerleşik hayata geçiş yaptığı yerlerin başında gelir. Burada yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen buluntular, insanların ilk defa tarımla uğraştığı ve yabani tohum ekerek mercimek ve bezelye elde ettikleri anlaşılmıştır.

Seyyid Bilal Türbesi

İlimiz Gercüş ilçesine bağlı Vergili (Becirman) köyünde bulanan Seyyid Bilal Türbesi, inanç turizmi açısından Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en hareketli merkezidir. Türkiye genelinde özellikle seyyidler köyü olarak bilinen Vergili (Becirman) köyünün Seyyid Bilal ismiyle ünlenmesinin haklı bir gerekçesi vardır. Çünkü Hz. Muhammed’in torunu ve Hz. Hüseyin’in soyundan geldiği bilinen Seyyid Bilal gibi ehli beyt silsilesine mensup müstesna bir şahsiyete ev sahipliği yapmaktadır.

Türbesindeki kitabede, 1132-1212 yılları arasında yaşadığı belirtilen Seyyid Bilal, ömrünün bir kısmını Irak’ın Kerbela bölgesinde geçirmiş, 1154 yılında Bağdat’tan Hasankeyf sancağı olan Vergili (Becirman) köyüne göç ederek yaşamının geri kalan kısmını bu köyde geçirmiş ve burada vefat etmiştir. Beylikler döneminin başından, Osmanlı saltanatının son dönemine kadar, her devirdeki yöneticilerden saygı görmüş olan Seyyid Bilal, halk arasına yaydığı barış, kardeşlik ve sevgi mesajları sayesinde sağladığı birlik ve beraberlik nedeniyle, Sultan Abdülhamit tarafından metfun olduğu Vergili (Becirman) köyü vergiden muaf tutulmuştur.

Seyyid Bilal türbesine ev sahipliği yaptığı nedeniyle Bölgemizin Seyyidler köyü olarak bilinen ve kutsal kabul edilen Vergili (Becirman) köyü, tarihi dokusuyla da ünlüdür. Köyün çevresinde çok sayıda mağara, tarihi hanlar ve su değirmenleri mevcuttur. Her yıl Eylül ayının ikinci haftasında bu köyde Seyyid Bilal’i anma gönleri düzenlenmektedir. Bu anma günlerinde yurdun dört bir tarafından insanlar Becirman’a akın etmektedir.İmam

Abdullah Zaviyesi

Hasankeyf Köprüsüne girişte soldaki tepe üzerinde bulunan İmam Abdullah Zaviyesi, Dicle Nehrine Kuzeyden bakan bir mezarlık kümesinin ortasında yer almaktadır. İmam Abdullah M.S. 638 yılında Hasankeyf Kalesini altı yüz yıllık Bizans hakimiyetinden kurtarmak üzere düzenlenen son İslami akınlarda, Halid Bin Velid’in ünlü komutanı İyaz Bin Ganem’in sağ kolu olarak görev yapmış ve bu tarihteki Hasankeyf kuşatması sırasında şehit düşmüştür.

Hz. Muhammed’in amcasının oğlu olan Caferi Tayyarın oğlu İmam Abdullah, Peygamber neslinden gelen muhterem bir zat ve müstesna bir Veliyullahtır. Bu özelliğinden dolayı türbesi, bir zaviye olarak her devirde saygı görmüş ve Eyyübiler döneminden Osmanlıların son dönemine kadar birçok kez onarılarak günümüze kadar az bir tahribatla ulaşmıştır.

Dikdörtgen bir avlunun içinde, kare planlı olarak inşa edilmiş olan İmam Abdullah türbesinin sağ köşesinde yine kare planlı olarak inşa edilmiş bir kule ve türbenin güneyinde uzun dik dörtgen şeklinde yapılmış bir mescit vardır. Türbe ile kule arasındaki beşik tonozlu girişin kapı kanatlarının ahşap oymacılığında ve türbenin kubbesinde bulunan alemdeki incelik, 14.yüzyıl sanat zevkinin özelliklerini taşımaktadır. Sanat değeri yüksek olan bu kapı, Diyarbakır Müzesinde koruma altındadır. Kültür Bakanlığınca tescilli olan İmam Abdullah Zaviyesi, Hasankeyf ve yöre köylüleri tarafından her yıl Haziran ayının ilk haftasında anılmakta ve hafta boyunca türbe çevresinde adaklar adanarak dilekler dilenmektedir.Zeynel Bey Kümbeti

 

Hasankeyf’teki Yol Geçen Hanı

Bilindiği üzere kültürümüzde meşhur bir darbi mesel vardır, “ YOLGEÇEN HANI.” Yaşantımızın birçok anında birbirimize karşı söylediğimiz bu nükteli deyim, aslında bir gerçeği de ifade etmektedir. Çünkü gireni çıkanı, geleni gideni belli olmayan mekanlar için kullanılan bu deyimin aslını teşkil eden “Burası Yol Geçen Hanımı?” olayındaki han, Batman ilinin antik kenti Hasankeyf ilçesinde bulunmaktadır. Yüzyıllardan beri halk arasında YOLGEÇEN HANI olarak bilinen ve yaklaşık bin kişi kapasiteli olan bu doğal mağara, yekpare taştan yapılmış Hasankeyf kalesinin altında bulunmakta olup ağzı Dicle Nehrine doğru açılmaktadır. Bu doğal mağaranın içinde su stok etmek için bir mahzen ve kaleye çıkmak için de bir gizli yol vardır.

Ulaşımın suyolları ile yapıldığı devirlerde, Dicle Nehrinin karşı sahiline gidip gelmek için ulaşım aracı olan Sal ve Keleklerin önünde sıralarını bekleyen insanların dinlendiği ve geceye kalanların da burada yatarak sabahladığı bu loş ve egzotik mekânın içindeki hava akımı, insanın bünyesine uygun bir özellik taşımaktadır. Yazın serin, kışın ılık olan mağaranın içindeki bu atmosfer, bugün de aynı özelliğini korumakta ve dinlenmek için insanları kendine çekmektedir. Bu nedenledir ki dini, dili, ırkı anlaşılmayan, geleni-gideni, gireni-çıkanı belli olmayan ancak her zaman yoğun bir insan trafiğine sahne olan bu mağaraya binlerce yıldan beri YOLGEÇEN HANI denilmiş ve Hasankeyf’teki yaşantının vazgeçilmez istisnai bir mekânı olmuştur. Her devirde han olarak bilinen ve insanların dinlenmesi için kullanılan bu doğal mağaraya YOLGEÇEN HANI ismini veren her kimse, sosyal ve kültürel yaşantımız içinde önemli bir yer tutan deyimler silsilesine unutulmaz bir halka eklemiştir.

Nükteli ve ince bir mizah yüklü olan YOLGEÇEN HANI gerçeğinin eskiden beri Hasankeyf’te bulunması, nostaljiye özlem duyan ve geleceğe umutla bakan mütebessim ve güler yüzlü insanların uğrak yeridir. Günümüzde de bu özlemini gidermek için yurt içinden ve yurt dışından insanlar YOL GEÇEN HANINI görmek ve burada dinlenmek üzere Hasankeyf’e akın etmektedir. 

Hasankeyf Mağaraları

Tarihin karanlık çağlarından beri veya insanlığın yerleşik hayata uyum sağladığı tarihten bu yana bir barınma ve iskân yeri olarak kullanılan Hasankeyf’teki bu mağaralar, yapılış biçimlerinden hiçbir şey kaybetmeden günümüze kadar gelmiş ve her devirde bu çok fonksiyonlu özelliklerini korumuşlardır. Yaklaşık 4000 adet civarında olan bu mağaralar, milattan yıllar önce Kuzey Mezopotamya da hükümranlık sürdüren mağara devri sakinleri olan Sümerlere, Asurlulara ve Babillilere barınma merkezi olmuşlardır.

Başlı başına bir yerleşim alanı ve tarihi süreç içinde birçok medeniyetlerin merkezi olan bu mağaralara, karşı kayalıklardan birleşik kaplar esasına dayalı sifon benzeri bir sistemle, düz alanlara döşenen künkler ve kayalıklara oyulan kanallardan sonra 200 metre derinliğindeki bir vadiden de geçirilerek temiz su ulaştırılmıştır. Fizik Kanunlarına ilham olmuş çok sayıdaki su sistemleri, Hasankeyf’teki su medeniyeti içinde görmek, her zaman mümkündür. 

Hasankeyf Örenyeri

Hasankeyf ören yerini güney ve güneydoğudan çevreleyen kalkerli arazi yapısının verdiği imkânlarla, sanki doğa ve insanın burada el ele vererek giriştikleri ortak bir çalışma sonucu meydana getirdikleri mağara evler ile oluşturulan derin ve heybetli kanyonlar, muhteşem bir yeryüzü şeklini meydana getirmiştir. Dört bini aşkın mağaranın bulunduğu bu bölge, dünyada benzeri az bulunan bir doğa harikasıdır. Dicle Nehrinin menderesler çizerek aktığı binlerce yıllık süreçte oluşan dar vadiler ve sel sularının yamaçlardan akarak Dicle’ye ulaştığı bölgelerde meydana gelen derin çukurlar ve buna bağlı olarak ortaya çıkan engebeli yapının biçimlendirdiği yeryüzü şekillerinin seyrine doyum olmuyor.

 

BATMAN SİT ALANLAIR

TESCİL EDİLMİŞ TAŞINMAZ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI İLE SİT ALANLARI (AĞUSTOS 2005)

Arkeolojik Sit Alanı : 7

Kentsel Sit Alanı : -
Doğal Sit Alanı : -
Tarihi Sit Alanı : -

Toplam : 7

Kültür (Tekyapı Ölçeğinde) ve Tabiat Varlıkları : 34

GENEL TOPLAM : 41 


Benzer Haberler & Reklamlar