Avrupa’nın en eski savaş meydanında bulunan 31 obje kafa karıştırdı

Avrupa’nın en eski savaş meydanında bulunan 31 obje kafa karıştırdı

Savaş Alanı Arkeolojisi'nin (Battlefield Archaeology) en büyük gizemlerinden biri Avrupa’nın bilinen en eski savaş alanı Tollense Vadisi'ndeki kalıntılar. Alanda kimlerin, ne amaçla savaştığını araştıran arkeologlar şimdi savaş alanı için hayli sıradışı 31 metal objenin gizemini araştıryorlar.

Arkeologlar 2008 yılında Almanya'nın Almanya'nın Tollense Vadisi'nde sansasyonel bir keşif gerçekleştirdi ve  Bronz Çağı'nda kanlı muharebelerin gerçekleştirildiği bir savaş alanı ortaya çıkardı. Metal detektörleri ile yapılan analizler, arkeoloji kazıları ve nehir sularına yapılan dalışlarda ortaya çıkan silah, insan ve at kalıntıları  M. Ö 1300 civarında meydana gelen şiddetli savaşın Tollense Nehri boyunca kilometrelerce karelik alana yayıldığını gösteriyordu.

Arkeologlar on yılı aşkın süredir Almanya'daki Tollense Vadisi'ndeki Bronz Çağı savaş alanını 12 bin parça insan kalıntısı saptadılar ve bunlardan bazılarının 140' ayrı insana ait olduğunu belgelediler. Yüz yüze dövüştükleri tespit edilen bu kişilern vücutlarındaki darbe izleri, onların daha önce de pek çok savaşa katıldıklarını gösteriyordu.

Antiquity dergisinde 15 Ekim 2019 tarihinde Tobias Uhlig, Joachim Krüger, Gundula Lidke ve Detlef Jantzen imzaları ile yayınlanan Muharebe'de mi kayboldu? Tollense'deki Bronze Çağı savaş alanı kalıntıları arasında bir metal parçası buludu (Lost in combat? A scrap metal find from the Bronze Age battlefield site at Tollense) başlıklı makaleye göre alanda savaşla ilgisi olmayan 31 tuhaf metal parçası da bulundu....

Bir kabın tutturulması için kullanılmış olabilecek üç bronz silindirin,  de dahil olduğu 31 tuhaf metal Orta Avrupa’daki Bronz Çağı mezarlarında bulunanlara benziyordu hatta  o bölgeden bir savaşçının kişisel eşyaları da olabilirdi. Ancak savaş alanında olmaları hayli tuhaftı.

Öte yandan Avrupa’nın en eski savaş alanı olarak kabul edilen bu savaş alanı, 20. yüzyıla ait inatçı bir düşünceye karşı çıkarak, Bronz Çağı Avrupa’nın nispeten huzurlu bir yer olduğu fikrini çürütüyor.

Savaş Alanı Arkeolojisi'nin (Battlefield Archaeology) cevap bulmaya çalıştığı en öenmli soru;  Tollense’deki savaşın nedeni neydi?  Bu, Avrupa çapındaki farklı insan grupları arasında yapılan bir savaş mıydı, yoksa çok büyük, yerel bir aile davası mıydı? Araştırmacılar, bölgede bulunan kemiklerden ve silahlardan gelen ipuçlarını incelemeye devam ediyorlar...

Son araştırmaya göre, savaşın Tollense Nehri’nin her iki tarafında da gerçekleştiği anlaşılıyor.

Araştırmada konu edilen bronz nesneler birbirine yakın bulundu ve araştırmacılar bir zamanlar organik bir kapta (belki de bir deri çanta ya da tahta bir alet kutusunda) bir arada durduklarını düşünüyorlar. Nesneler arasında bir bronz baykuş, bir keski ve bıçak, bronz parçalar ve bir kemer üzerine giyilmek üzere tasarlanmış küçük bir silindirik bronz kutu da var. Tortu yatağında da insan kalıntıları bulundu ve bu da alanın Tunç Çağı savaş alanının bir parçası olduğu fikrini destekledi.

Buluntu topluluğunun içinde,  kişisel teçhizatı tutmak için tasarlanan çantalar veya kutular için aksesuar olabilecek üç bronz silindir vardı. Bu sıradışı nesneler, şimdiye kadar sadece Güney Almanya ve Doğu Fransa’da yüzlerce kilometre ötede keşfedilmişti.

Arkeolog Thomas Terberger: Bu nesneler bizim için çok kafa karıştırıcı

Araştırmanın eş yazarı arkeolog Thomas Terberger, “Bu bizim için çok kafa karıştırıcı.” diyor. Bu durum, savaşın sadece bir kuzey olayı olmadığına dair teorileri güçlendiriyor. “Şimdi bunun yerel bir çatışma olmadığına dair düşüncemiz destekleniyor.”

Ancak “yerel”in anlamı, Tollense Vadisi çevresinin o dönemde ne kadar büyük olduğunu düşünmemize bağlı.

Terberger’in ekibi, ilk olarak 2011’de Tollense’deki çalışmalarının sonuçlarını ortaya koydu. O zamandan beri, sitede, kurbanların kemiklerindeki lezyonların analizi yoluyla bir savaş alanı statüsünü doğrulayan ve savaşın geçit yolunda başladığını gösteren bir çalışma da dahil olmak üzere çeşitli makaleler yayınladılar.

Zaman içinde ekip, savaşın iki savaşçı grubu arasında gerçekleştiğine ikna oldu. Bölgeden bir grup “yerli”, ikinci bir grup ise nehir kenarında yüzlerce kilometre ötede toplanmış olan heterojen bir savaşçı grubundan oluşuyordu.

İlk Antik DNA sonuçları, muazzam savaşın yerel değil, bölgesel olduğu yönündeki spekülasyonları tetikledi. 2016’da popülasyon genetikçisi Joachim Burger, ilk Antik DNA analizinin, Güney Avrupa’ya kadar genetik bağları olan “çok çeşitli” bir savaşçı grubu önerdiğini söyledi.

Kalıntıların izotop analizleri de bu sonucu destekledi. 2017’de araştırmacılar, bugüne dek bulunan 140’ın üzerinde kurbanın 52’sinin dişlerinde stronsiyum, karbon ve azot izotoplarının analizlerini yayınladı. Bu araştırmaya göre iki savaşçı grubu bulundu: bir grup kuzey Alman yerlisiydi ve diğeri ise Orta Avrupa’daki daha çeşitli bir yerlerden gelmişti.

Fakat şimdi, Burger’in ekibi tarafından bu yılın başlarında elde edilen daha eksiksiz DNA sonuçları, en azından genetik bir bakış açısıyla bu teoriyi baltalıyor. Burger, örneklerinde birbiriyle savaşan iki farklı grubun hiçbir işaretini görmediklerini söylüyor.

2016’da, analiz etmesi için Burger’a verilen kemiklerden biri, Tollense savaşından 8.750 ya da 3.250 yıl öncesine ait çıkmıştı. Daha büyük bir numune ve daha uzun analizler, başlangıçta düşünülenden daha DNA-homojen bir popülasyon ortaya çıkardı. Burger, “Sadece Orta ve Kuzey Avrupalılara benziyorlar” diyor.

Yeni DNA analizi, savaşın aile üyeleri arasında olma olasılığını eledi. Ancak “iki grup” teorisi için ilgi uyandıran bir durum ortaya koymadı.

Burger, “Bu muhteşemin tam tersi. Aslına bakarsanız oldukça sıkıcı.” diyor.

Burger’in henüz yayınlanmayan analizi, çok sayıdaki savaşçı tezi üzerine donuk bir gölge düşürebilir, ancak Bohemya gibi yerlerden savaşa katılanların olasılığını dışlamıyor.

“Güney Avrupa’yı (Sırbistan veya Macaristan gibi) hariç tutabiliriz. Ancak modern genomlarda bile, Bohemya ile kuzey Almanya arasındaki farkı bulamazsınız.”

Fakat bu bulgular hala bir savaşçıya aitti değil mi? Araştırmaya katılmayan bir arkeolog ve Bronz Çağı uzmanı Anthony Harding, “biraz ağırdan alalım. Bir savaşçı neden çok fazla hurda metal ile dolaşsın?” diyor. Açıkça savaşçı aletlerine benzemeyen metal teçhizattan oluşan buluntuları bu şekilde yorumlamak “bana biraz zoraki geliyor” diyor.

Aslında, bazı Tunç-Çağı savaşçıları, baltalarının soketlerinde sakladıkları küçük hurda metal koleksiyonlarını taşıyorlardı. Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden arkeolog Oliver Dietrich, bu balta topluluğunun kült koleksiyonu olarak tasarlandığını söylüyor. Bu, bir savaşçının bronz hurdaları tanrılara armağan olarak taşıdığı anlamına gelebilir mi?

Dietrich, “Bu örnekler hurda değil.” diyor. Bu zaman periyodu, arkeolojik alan ve muhtemel depolama, bilinen Bronz Çağı hurda birikintilerinin ruhsal nedenlerden dolayı taşınmalarını diskalifiye etmek için yeterince farklı. Dietrich, bu nesnelerin savaşa katılan birinin kişisel mülkiyeti olduğunu söylüyor, ancak bir savaşçının veya bir başkasının mı onları savaş alanına getirip getirmediği belli değil.

Bronz nesneler, sahibinin karakterine dair net ipuçları vermiyor.

Bu bronz nesnelerin kökeni belirsiz olabilir, ancak kaybedilmesi, bir grup değerli nesneyi sahibinden ayıracak kadar kaotik bir savaşa işaret ediyor.

Bu bulgular, Tollense sitesinin bir savaş alanından daha fazlası için kullanıldığı anlamına gelebilir mi, yoksa sadece savaşçıların daha fazla eşya taşıdığı anlamına mı geliyor?

Bu savaş alanı türünün tek örneği olduğundan söylemesi zor. Terberger “Bronz Çağı’nın ilk savaş alanı ile uğraşıyoruz. Bunun için paralel bir örneğimiz yok.”

Adli antropoloji alanında öğretim üyesi olan Martin J. Smith, “Bir şeyin ilk örneği çıktığında, insanlar ne yapacağını bilemezler.” diyor.

Tollense araştırmasında yer almayan Smith, savaşın saf ölçeğinin Tunç Çağı savaşçılarının şiddet konusunda neler yapabileceğini gösterdiğini söylüyor. Tollense kıyılarında gerçekleşen bu olayın ardından üç bin yıldan daha fazla bir süre sonra, orada gerçekleşen savaş hala yoğun tartışmalara yol açıyor ama fikir birliği edilen konu belli: “Tarih öncesinde burası yaşamak için tehlikeli bir yerdi.”

 Erin Blakemore - National Geographic (Çeviri: Erman Ertuğrul - arkeofili)


Benzer Haberler & Reklamlar