Saturnus

Saturnus nedir?

1. Saturnus: İtalya’nın çok eski tanrılarından biri.

Tarım tanrısıydı, ekinleri ve tohumları korurdu.

İlerleyen dönemlerde Zeus’un babası Kronos ile özdeşleştirildi.

Saturnus adına 17 aralıkta yapılan ve Hıristiyanlık dönemine dek kutlanmasına devam edilen festival (Saturnalia) Cicero’nun zamanında yedi gün sürermiş.

Augustus bu süreyi üç güne indirmiş. Claudius döneminde ise kutlamalar tekrar yedi güne çıkmış.

Kültü Roma dışında sınırlı kalmış, yalnız Afrika’da Baal ile eş tutulmuş ve tapınım görmüştür.

2. Saturnus: İtalya'nın en eski tanrılarından biri, sonradan Yunan-Kronos'uyla bir tutuldu.

Efsanesi şöyledir: İupiter (Zeus) onu tahtından atıp Olympos'tan kovunca Saturnus ilerde Roma'nın kurulacağı yere gelmiş ve Capitolium tepesinde Satumia diye surla çevrili bir yerleşme yeri kurmuş. Orada onu kendisinden daha eski bir tanrı, yani İanus karşılamış. O çağ Latium bölgesinde altın çağ diye anılırdı.

Saturnus yerli halka tarım ve bağcılığı öğretmiş, bolluk ve mutluluk içinde yaşamalarını sağlamış. Şairlerin anlatmak, övmekle bitiremedikleri Saturnus çağının anısına Roma'da Saturnales denilen bayramlar kutlanır, aralık ayı ve yıl sonuna rastlayan bu şenliklerde halk hiçbir sınır ve ölçü tanımaz, sınıflar birbirlerine karışır, öyle ki köleler efendilerine buyurur, soylular kölelerine hizmet ederlermiş. İmparatorluk döneminde Saturnus yalnız Kronos'la bir tutulmamış, Afrika ile ilişkiler sonucunda Kartaca'nın büyük tanrısı Baal'i de kişiliğinde simgeler olumustur. Hesiodos'un Theogonia'da "Soylar efsanesi" diye dile getirdiği çağlar efsanesi Ovidius'a "Değişimler" adlı kitabının en güzel şiirlerinden birini esinlemiştir. Bu parçayı aşağı da veriyoruz (çeviri İsmet Zeki Eyuboglu):

İlkin altın çağ çıkmış ortaya.

Ne acı çekme varmış, ne öc alma.

ne de yasalar, doğrulukla,

bağlılıkla kendiliğinden yürütürmüş işlerini insanlar.

Bulunmuyordu korkudan,

cezadan bir İz, okunmuyordu

tunç üzerine kazılmış korkutan sözler de.

Titremezdi zavallı halk korkudan yargıçların önünde,

yaşar giderdi onların yardımına başvurmadan.

Daha kesilmemişti dağlardan çamlar,

indirilmemişti pırıl pırıl sulara,

yabancı ülkeleri görmek için.

Bilmiyordu ölümlüler yaşadıkları kıyılardan başkasını,

İller çevrilmemişti derin hendeklerle,

yokmuş kılıçlar, tulgalar dayanmaksızın ordulara,

güvenlik içinde gönlünce yaşıyordu uluslar.

Güçlük çıkarmadan, el sürülmeden,

yarılıp eşilmeden saban demiriyle

toprak veriyordu bütün ürünlerini kendiliğinden.

Sevinç, kıvanç içindeydi yaratıklar

Yer yorulmadan azık verdiğinden.

Toplarlardı kocayemişleri,

dağ çileklerini, kalın dallarda asılan dutları, kızılcıkları.

Palamutlar dökülürdü kocaman İupiter ağaçlarından.

Önsüz, sonsuz bir bahardı,

okşardı Zephyros 'un sessiz sessiz esen tatlı,

ılık soluklu yelleri yeni acmıs tohumsuz çiçekleri.

Ürünler saçardı ekilmemiş toprak,

ağır başaklarla ağarıyordu sürülmemiş tarlalar.

Irmaklar akıyordu kıvrım kıvrım sütten,

tatlı tanrılık besinlerden ırmaklar,

damlıyordu altın sarısı ballar

süresiz yeşil kalan ağaçlardan süzülüyordu.

Atılınca karanlık Tartaros'a Saturnus,

girmiş Jüpiter'in buyruğuna evren,

başlamış altından düşük, keskin parıltılı tunçtan değerli gümüşün çağı.

 

İlgili Haberler


Benzer Haberler & Reklamlar