Canca Kalesi

Canca Kalesi nerdedir?

Canca Kalesi

Geçmişten günümüze efsanelerde varlığını sürdüren, Evliya Çelebi’nin ünlü eseri Seyahatname’de de yerini bulan Canca Kalesi, Vank Köyü (Süleymaniye Mahallesi) yakınında, Kale Deresi denilen vadiye hakim bir dağın üzerinde bulunmaktadır.

Kalenin ne zaman yapıldığı konusunda kaynaklarda yeterli bir bilgiye rastlanmamaktadır. Bununla birlikte yörenin Hitit, Roma ve Bizans dönemlerinde yoğun bir yerleşime sahip olduğu bilinmektedir.

1530 metre yükseklikte olan Kale, ana kaya üzerine nispeten yuvarlak planlı olarak moloz taşlarla yapılmıştır.Kaleden ziyade gözetleme kulesi niteliğindedir. Kule içerisinde bir su sarnıcı yer almaktadır. Doğu-Batı uzunluğu 12 metredir.Ayrıca yüksek duvarlar ile takviye edilmiştir.

Kale, doğu-batı yönünde art arda üç bölümden meydana gelmiştir. Kaleyi çeviren duvarlar kesme ve moloz taşların oluşturduğu 1.50 metre kalınlığında burçlarla takviyeli duvarlar ile çevrelenmiştir. Kale girişi batıdaki bir kapıdan sağlanmaktadır. Buradan küçük bir avluya geçilmektedir. Bu avludan da kalenin doğu bölümüne ulaşılan ikinci bir kapı daha bulunmaktadır.

Kalenin içerisinde kare planlı 4.10x4.10 m. ölçüsünde bir sarnıç ile karşılaşılmaktadır. Günümüze kadar gelebilen sarnıcın içerisi ve dışarısı tamamen sıvalıdır. Yalnız üst örüsünün bazı bölümleri yıkılmıştır.

Kalenin içerisinde bir şapel bulunmaktadır. Kuzeydeki kayaların kısmen oyulmasıyla meydana getirilen şapelin sağlam kalabilen duvarlarında İncil’den alınma sahnelerin tasvir edildiği fresk izleri görülmektedir. Ayrıca burada Hıristiyan azizlerinin resimleri de bulunmaktadır.  

Ve bir efsane
Gümüş şehirde, gümüş şehrinde; tarih, masal, hikâye, geçim hep gümüş üzerine kurulmuş, savaşlar, kaleler, haddehaneler, darphaneler hep gümüş için yapılmıştır.

Şehrin tarihiyle bütünleşen efsaneleri dahi, bu durumu özetler gibidir. Her ne kadar kalemizin hikayesindeki Gümüş şehrin değerli madeni olmasa da babasının en değerli varlığıymış.

Yörede herkesçe bilinen efsanevi hikayeye göre; Canca Kal'ası komutanı, Gümüş Dağ'da gümüş bir sarayda otururmuş. Bu komutanın bir tek kızı varmış, dünya güzeli imiş. Güldükçe güller açılır, ağladıkça gümüşler saçılırmış. Adı da zaten "Gümüş Kız" imiş. Gümüş kız her gün gümüş nalınlar giyer, gümüş testisini eline alır, Gümüş Dağdan iner, gümüş tasla, gümüş testisine su doldurur, dönermiş. Bu gidiş gelişlerde, ter bıyık bir çobana âşık olmuş. Oysa babası onu, kendi komutanlarından birine verecekmiş. Öyle ya, koca komutan, bir çobana dünya güzeli kızını nasıl versin? Eller ne der sonra! Vermemiş. Kız deli-divane dağlara vurmuş kendini. Babası ne dediyse, ne ettiyse yola getirememiş kızını, ona "he" dedirtememiş. Ne yapayım, ne edeyim, derken tutmuş bir yerde kızına gümüşten bir saray yaptırmış, yüreğine taş basarak dünya güzeli kızını bu saraya hapsetmiş. Derler ki bugünkü Musalla Deresi, bu Gümüş Kız'ın gözyaşlarıymış. Gümüşhane adı da oradan kalmış.

Gümüşhane için anlatılan bir başka efsane daha vardır. Bu efsaneye göre de Canca Kalesinin eteklerinde bir mahallede oturan yedi yakışıklı delikanlı yedi kırata biner, şehirdeki işlerine gider gelirlermiş. Bu gidiş gelişlerinde şehrin kızları, pencerelere dökülür, kafes arkalarından bu güzel delikanlıları seyrederlermiş. Onun için bu delikanlıların oturduğu mahalleye Güzeller Mahallesi derlermiş. Güzeller Mahallesi isminin, işte bu efsaneden kaynaklandığı söylenir.

İlgili Haberler


Benzer Haberler & Reklamlar