Bir Youtube programı ile başlayan ve sosyal medyanın etkisi ile bir anda çılgınlık derecesinde viralleşen "Tarhana çorbası içen ve dürüm yiyen felsefeci olmaz mı" tartışmasında iş, "tarhana çorbası içen ve dürüm yiyen arkeolojiye giremez mi?" boyutuna taşındı. Arkeolog Doç. Dr. Halil Tekin, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda bakın konuyu nasıl yorumladı:
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Protohistorya Ve Önasya Arkeolojisi öğretim üyesi ve Domuztepe Kazı Heyeti Başkanı Doç. Dr. Halil Tekin'in
TARHANA ÇORBASI İÇEN, DÜRÜM YİYEN ARKEOLOJİYE GİREMEZ Mİ(!)
31 Mayıs akşamı, Türkiye'nin Felsefe alanında yaşayan önemli isimlerinden Dücane Cündioğlu, "Türkiye'de Niçin Felsefeci Yetişmiyor?" konulu YouTube söyleşisinin sonlarına doğru kinaye (ironi) yaparak "tarhana çorbası içiyor adam, her tarafı Heidegger olsa ne olur; dürüm yiyor adam Hegel'i anlatsan ne olacak?" dedikten sonra da "mübalağa ediyorum ha, bunları sakın ciddiye almayın. Bir tarafta da suşi yiyor", diyerek kahkaha attı.
Ve elbette, o andan itibaren başta sosyal medya olmak üzere Dücane hoca her taraftan ciddi linç yemeye başladı. Bir gün sonra acilen yine YouTube'de "Tarhanacılar, Dürümcüler ve Baba Katili" başlıklı yaklaşık 2,5 saatlik bir program yapıp sözlerini açıklamaya çalıştı.
Ben de yıllarca sosyal medya hesabımda sıklıkla başvurduğum "Taşra" tanımı ile (aynı şiddette olmasa da) benzer bir durumla karşılaşıyorum. Daha önce de vurguladığım gibi "Taşra" ile kastettiğim fiziki bir alan, yani kasaba veya köy değildir; düşünce biçimidir.
İlk ve Orta Öğrenimini Urfa'da tamamlayan ünlü Felsefecimiz Prof. Dr. Ahmet Arslan taşradan çıkıp kendi büyük çabasıyla donanımını sağlamış bir bilim ve düşün insanıdır. Onu dinlerken bazen şöyle düşünüyorum: Prof. Arslan eğer Yüksek Öğrenimini bir taşra kentinde devam etseydi bu seviyeye gelebilir miydi?
Prof. Dr. İlber Ortaylı "taşradan çok iyi bilim insanları çıkar, ama taşrada bilim yapılamaz" şeklindeki düşüncesini sıklıkla vurgulamaktadır. Bu görüşe katılanlar, "bilim ancak özgür ortamlarda yapılır, taşranın kendisine özgü muhafazakâr ortamında ancak bilge olunabilir, ama bilim insanı olamaz" diye düşünmektedir.
Bence de bilim "kent" işidir. Bilindiği gibi Türkçedeki "Medeniyet" sözünün kökeni Arapça "Medine" kelimesinden gelmekte olup, "Kent" anlamına gelir. Burada köy veya köylülüğü küçümsediğim düşünülmesin, lütfen. "Kent" ve "Köy" doğası gereği farklı yapıda olup, toplumsal örüntüleri farklı çalışır.
Peki, taşrada arkeoloji yapılabilir mi? Geçen hafta Mersin Üniversitesi'nde düzenlenen 45. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu'nda sunulan sözlü bildirilileri dinlerken kendime bu soruyu sormuştum.