Sagalassos sütunlarındaki tevhit ibaresi: Yalnızca tek ilah vardır

Sagalassos sütunlarındaki tevhit ibaresi: Yalnızca tek ilah vardır

Burdur’daki Sagalassos Antik Kenti’nde yürütülen arkeoloji kazıları ve restorasyon çalışmalarına başkanlık eden Belçikalı Prof. Dr. Jeroen Poblome, De Tijd gazetesine verdiği röportajda Sagalassos halkının paganlığı bıraktıktan sonra kentteki Roma sütunlarına, Yalnızca tek ilah vardır, yazdığını söyledi.

Ön-Türk uygarlığının izleri de bulunan ancak daha çok Antik Roma döneminden kalma yapılarıyla tanınan Sagalassos’un tarihi binlerce yıl öncesine dayanıyor. Yerleşim tarihinin günümüzden 12 Bin yıl öncesine kadar uzandığı tahmin edilen Sagalassos'u Büyük İskender MÖ. 333 yılında ele geçirmişti.

Sagalassos, Seleucid ve Attalid hâkimiyetinin ardından, düşman akınlarından korunup diğer kentler arasında ayrıcalıklı bir yer edinmek için Roma’yı dost ve müttefik kabul ederek Roma İmparatorluğu topraklarına katıldı. Anadolu’nun güney kesiminde yer alan, antik dönemdeki adıyla Pisidya adlı bölgenin en önemli şehri ve dinî merkezi hâline geldi.  İngilizlerim ünlü casus arkeologu Gertrude Bell'in 1907 yılında kente yaptığı ziyaretin ardından, Batı dünyasının Sagalassos antik kentine ilgisi arttı.

1980'lerden sonra Leuven Katolik Üniversitesi'ne bağlı Belçikalı kazı ekibi bugün henüz yüzde beşi ortaya çıkarılmış Sagalassos'ta arkeoloji kazılarına  başladı.

Putperestlikten tek tanrıcılığa ve gerisin geriye

Antik Roma’da halkın çoğunluğu köleydi; köleler efendilerine itaat ediyor, efendileri ise heykellerin temsil ettiği tanrılara tapıyordu. Paganlığın çöküşünde en büyük rolü ezilen köle sınıfı üstlendi. Efendilerine karşı kendi inançlarını korkusuzca savunup bu uğurda ölümü göze alacak kadar derin bir bağlılıkla tutundukları hakikat, insanı kölelikten kurtarıp yalnızca Allah’a kul olmasını sağlayan İslam’a Hristiyanlıktan daha yakın olmalıydı. Ki paganlığa yeğlenen bu inancın, köleliği destekleyip sürdüren Hristiyanlıktan apayrı, henüz tahrip edilmemiş bir yanı vardı ve bu durum gücü elinde bulunduran soylu sınıfı epey tedirgin ediyordu. Bu yüzden, İncil’in tahribinde ruhban sınıfı kadar soylu sınıfının da büyük etkisi oldu. Öyle ki, Sagalassos’ta kentin soyluları 6. yüzyılın ortalarına kadar hâlâ paganizme ve klasik kültüre ilgi duyuyorlardı. Türlü baskı ve zulme rağmen halkı yeni inançlarından vazgeçiremeyeceklerini anlayan yöneticiler çareyi bu inancı kılıfına uydurmakta buldu. Paganlığın, Apollo Klarios Tapınağı gibi anıtları kentin ilk Hristiyan bazilikalarına dönüştürüldü ve zamanla bu yapılardan kilise mimarisi doğdu. Böylelikle, Hristiyanlık adı altında paganlığa bir şekilde geri dönülmüş oldu.

Kimdi “ilk Hristiyan” dedikleri?

Sagalassos’un bildik anlamda Hristiyan olması MS 370’lere rastlar. O tarihten önce Sagalassoslular, paganlığa yeğledikleri inanç Hristiyanlıktan farklıydı. “İlk Hristiyan” denilen topluluklar aslında Hristiyan değildi, o zaman henüz Hristiyanlığın adı bile yoktu. Kimi teologlara göre, İlk Hristiyanlar Mesihçi Yahudilerdi; fakat bu nasıl bir Yahudilikti ki, Yahudi olmayanlara da kapısını açıyordu? Mevcut İncil’de bu durum, tövbe edip kurtuluşa kavuşma fırsatının diğer uluslara da verilmesiyle açıklanır (Vaftiz, yağlanma vb. uygulamalar olmaksızın, sadece Kelime-i Şehâdet gibi sözlü bir onamayla). Ancak birden fazla yerde geçen “diğer uluslar” tanımı doğru bir çeviri değildir, esasen "goy" kavramına karşılık gelir. “Goy” (çoğulu “goyim”), aşağılama içeren bir kelime olarak “Yahudi olmayan” anlamına gelir. Ferisi Yahudilerinden bir Roma vatandaşı olan Tarsuslu Saul, namıdiğer Pavlus ve beraberindekiler Kıbrıs üzerinden Antalya'ya vardıklarında asıl amaçları beklenen Mesih’in geldiğini Anadolu'daki saygın Yahudi cemaatlerine duyurmaktı. Ancak umdukları gibi karşılanmadıkları, dahası nereye giderlerse gitsin oradan kovuldukları için, onları reddeden Yahudilere inat, çareyi “goy”lara, yani Yahudi olmayan paganlara vaaz etmekte buldular. Hatta bunu kutsal bir işaret saydılar. Ve paganları inandırmak için onların yakından tanıdıkları inançları üzerinden benzetmeler yaparak verdiler vaazlarını. Akıbeti malum: Mesihçi Yahudilik pagan unsurlar kazanarak başka bir dine, Hristiyanlığa dönüştü zamanla. Hristiyanlıktan paganlığa döndüğü için “Dönme” lakabıyla tanınan son pagan Roma İmparatoru Julianus da bu gidişi durduramadı, aksine onun ardından Hristiyanlık antik inançla daha bir bütünleşti ve aşamalı olarak baskın din hâline geldi. Hz. İsa'nın (as) bildirdiği gerçekler anı anına kaydedilmediğinden, sonradan yazılan metinlere insan sözünün karışmasına ve böylece kitabın aslının tahrife uğramasına bariz bir örnekti bu.

Anadolu inanç tarihi açısından önemli bir gelişme

Paganlığı bırakıp tek tanrı inancını benimseyen Sagalassosluların, inançları uğruna kentlerindeki nice heykeli yıktıkları bilinmekte. Onların bu tepkisi, bildiğimiz anlamdaki ikonaklazmdan farklıydı. O heykelleri yapan da yıkan da aynı halktı, bu yıkım gözü dönmüş bir tahripkârlık değil, hâlâ etkisinde oldukları eski inancı bir şekilde bastırma yöntemiydi aslında. Sagalassos’taki heykeller hakkında “Roma döneminden kalma çoğu heykel çıplak” diyen Poblome, dönemin Hristiyanları tarafından bunun hoş karşılanmadığını ve bu yüzden heykellerin tahrip edildiğini söylüyor. Ancak Sagalassos halkının o heykelleri yıkma nedeni, heykellerin çıplaklıklarından öte, çok tanrıcılığın şirkine karşı, önceki düzenin yıkıcılığıyla kıyaslanmayacak kadar zararsız bir tepkiydi. Sarhoş Dionysos ve intikam tanrıçası Nemesis hariç tüm heykelleri yıkan Sagalaslıların bu eylemi inançları gereği yaptıkları, kente bıraktıkları izlerden anlaşılmakta.

Poblome’nin söylediğine göre, paganlıktan vazgeçen Sagalassoslular, Roma sütunları üzerine dönemin diliyle "Yalnızca tek ilah vardır" yazmış tevhidi savunurcasına. Ne var ki bu izleri bırakan Sagalassoslular onları kölelikten kurtaran hakikati çok geçmeden yitirdi ve Sagalassos Bizans’ın önemli kentlerinden biri olduktan sonra felaketin de merkezi hâline geldi.

“Küçük Asya’daki Pompei”

Sonunu getiren türlü felaketlerden ötürü “Küçük Asya’daki Pompei” olarak da anılan Sagalassos’a dair Poblome, “Pompei, Roma’yı araştıran arkeologlar için çok önemli bir yer. Şimdi Sagalassos da Pompei’nin yanında gösteriliyor” diyor, çünkü Sagalassos’un sonunun da Pompei’ninkine benzer felaketlerle geldiği biliniyor.

MS 6. ve 7. yüzyılların başlarındaki iki büyük deprem, 6. yüzyılın ortasında bir yandan ölümcül veba salgını, diğer yandan siyasi karışıklıklar Sagalassos’un sonunu getirdi ve MS 13. yüzyıl başlarında Selçukluların, Sagalassos’taki son Bizans askeri kale yerleşimini ortadan kaldırmasıyla kentteki yaşam hepten sona erdi.

Bu bağlamda, tarihten almamız gereken büyük derslerden biridir Sagalassos. Üniversitelerimizin tarih ve ilahiyat bölümleri Sagalassos’taki izlerin peşine düşerek, ortaklaşa yapacakları akademik çalışmalarla bir iz de kendileri bıraksa ülkemiz için faydalı olmaz mı?

Yolunuz Burdur’a düşerse Sagalassos’u ziyaret etmeden geçmeyin ve o kenti kuran Anadolu insanının tek tanrı inancını ispatlayan izlerden hiç değilse birini muhakkak görmeye çalışın.

Çeviri: Onur Özgüner - dunyabizim.com


Benzer Haberler & Reklamlar