Prof. Dr. Zekeriya Kurşun: Basra Körfezi göçebe kültüre teslim oldu

Prof. Dr. Zekeriya Kurşun: Basra Körfezi göçebe kültüre teslim oldu

2. Uluslararası Osmanlı Coğrafyası Arşiv Kongresi kapsamında gerçekleştirilen Orta Doğu Özel Oturumunda konuşan ünlü tarihçi Zekeriya Kurşun, "Basra Körfezi'ndeyazılı bir kültür yok. Varsa bile çok az ve bu çok geç döneme ait. Bunlar kendi tarihlerini inşa ederken biz de onlara çok katkı veremedik" dedi.

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, "Basra Körfezi'nde göçebe kültür, yerleşik düzeni teslim aldı. Yazılı bir kültür yok. Varsa bile çok az ve bu çok geç döneme ait. Bunlar kendi tarihlerini inşa ederken biz de onlara çok katkı veremedik. Çok ciddi boşluklar meydana geldi. Özellikle aradan geçen 100 yıl içerisinde çok önemli yeni yapılanmalar olurken biz de seyirci kaldık, farkında olmadık. Birden kendimize geldiğimizde Osmanlı coğrafyası dostlarımız, kardeşlerimiz, müşterek tarih dediğimizde orada aslında bunun yankı bulacağı bir yer kalmamıştı. Biz bu yankıyı yeniden belgelerimiz üzerinden yapabileceğimize inanıyoruz." dedi.

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün ortaklığıyla Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen "2. Uluslararası Osmanlı Coğrafyası Arşiv Kongresi" kapsamında gerçekleştirilen "Orta Doğu Özel Oturumu"na Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Azmi Özcan başkanlık etti. Prof. Dr. Özcan, dünyanın yeniden yapılandığı bir zaman diliminde, dünyanın en hassas bölgesini teşkil eden ve merkezinde Türkiye'nin olduğu Orta Doğu coğrafyasında, hakimlerin kendi çıkarlarına göre oluşturdukları yeni bir yapının arefesinde olduğumuzu söyledi.

Soğuk savaştan sonra başlayan yeni yapılanma sürecinde geçen yüzyılın hakimlerinin oluşturduğu düzeni değiştirmek isteyen yeni hakimlerin bir değişim, dönüşüm yaşattığını anlatan Özcan, "Arşiv, sadece toplumların geçmişlerinin belgelenmesi anlamında değil, şahısların kimliklerinin de belirlenmesi açısından hayati derecede önemli belge hazinesidir. Batı dünyasında özellikle hukuki temele dayanmayan yeni devlet yapılanmalarına bir meşruiyet kazandırmak için onların neredeyse tamamının geçmişlerinin mukayyet bulunduğu Osmanlı belgelerine müracaat, artık çok sık rastlanan  bir durum. Uluslararası hukuk geçen yüzyılda teşekkül etti. Uluslararası hukuk teşekkül ederken aynı zamanda bu coğrafyada bizim bakiyemiz olan sayıları 40'ı aşan yeni devlet kuruldu. Bu kurulan yeni devletlerin pek çoğunun da hukuki meşruiyeti yoktu, sağlanamadı. Günümüzde bu meşruiyeti sağlamanın en önemli merkezlerinden birisi de arşivlerimiz." diye konuştu.

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, özel oturumda yaptığı "Basra Körfezinde Osmanlı Mirası Üzerine Kurulan Dengeler" başlıklı sunumunda, dünya yeniden kurulurken eski hesapların da yeniden karıştırıldığını dile getirdi.

Kurşun, Osmanlı coğrafyasında kurulan pek çok devletin hukuki meşruiyeti sağlanmadığı için yeni kurulan ülkelerin kendilerini ne ile ifade edeceklerini bilemediklerini belirterek, şunları kaydetti:

"1. Dünya Savaşı'ndan sonra bu coğrafyalar yeniden şekillenirken bunların tamamının merkezi İstanbul iken, bunlar küçük coğrafyalarda farklı farklı merkezler meydana getirmişlerdir. Savaşın sonunda her biri küçük coğrafyalarda farklı merkezler oluşturdu. Fakat bu merkez, tarihi gelenekten kopuk ve büyük ölçüde de Osmanlı tarihinin bir devamı olarak kendini göstermeyeceği için özellikle gelenekle olan ilişkisini de kurmamaya çalışarak yeni merkez oluşturmuştur. Özellikle Basra Körfezi'nde göçebe kültür yerleşik düzeni teslim aldı. Yazılı bir kültür yok. Varsa bile çok az ve bu çok geç döneme ait. Bunlar kendi tarihlerini inşa ederken biz de onlara çok katkı veremedik. Çok ciddi boşluklar meydana geldi. Özellikle aradan geçen 100 yıl içerisinde çok önemli yeni yapılanmalar olurken biz de seyirci kaldık, farkında olmadık. Birden kendimize geldiğimizde Osmanlı coğrafyası dostlarımız, kardeşlerimiz, müşterek tarih dediğimizde orada aslında bunun yankı bulacağı bir yer kalmamıştı. Biz bu yankıyı yeniden belgelerimiz üzerinden yapabileceğimize inanıyoruz."

Kerkük Vakfı Genel Sekreteri Prof. Dr. Suphi Saatçi, "Irak'ta Türk Kültür Mirası: Dünü, Bugünü ve Yarını" başlıklı sunumunda, Irak'ın Osmanlı Devleti'nin beslediği önemli coğrafyalardan biri olduğunu söyledi.

Irak'ta Türk kimliğinin Tuğrul Bey'in 1055'te Bağdat'taki halifenin bölgeye girmesiyle başladığını anlatan Saatçi, mimari eserlerin fotoğraflarıyla desteklediği sunumunda "Selçuklular ve beyliklerle ile Musul, Erbil, Kerkük, Bağdat'ın bir kısmı tamamen Türk olan bir kimlik kazanmıştı. Daha sonra Osmanlı'nın bölgeye hakim olmasıyla bu kimlik daha da perçinleşmiştir." ifadelerini kullandı.

Saatçi, Orta Doğu'da yaşananlar nedeniyle Irak'ta da mimari eserlerin yıkıldığını, öncesi ve sonrası fotoğraflarla gösterip, restorasyonun yapılamadığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Savaşlarda kültür varlıklarının yanında beşeri varlıklar da çok büyük zarar görüyor. Özellikle kadın ve çocuklar. Bu coğrafyada otoriter, adil, müsamahakar bir yönetim yok. Yani Osmanlı yok. Onun için bu hale geldiler. Yuvaları başına yıkılmış çocuklar... Ümmetimizin yetimleri bunlar. Bunlar bizim çocuklarımız da olabilirdi. Irak'ta Türk kültür mirasının dününü, bugününü görünce insan şaşkına dönüyor. Yarına nasıl bakacağımızı bilemiyoruz. Yaşanan bunca tahribat yüzünden kentlerimiz harap olmuş durumda. Telafisi mümkün olmayan hasarlar oldu. Bunun için yapılacak çok şey var elbette. Envanter çıkarılması lazım. Bunları yapmak için çok ciddi çalışmalar gerekecek. Tekrar şehirlerin, evlerin imar edilmesi gerekiyor. Önce bu akan kan durdurulmalıdır. Selçuklu da Osmanlı da İslam bayrağını yere düşürmediler. Bu iki devlet olmasaydı İslamiyet günümüze gelemezdi. İnşallah tekrar aynı adalet, aynı demokratik düzen bu bölgeyi kucaklar." 

Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Mahmut Zeyn El Abidin, Suriye ve Türkiye'nin uzun bir kara sınırı olmasının yanında, ortak bir kültürünün de olduğunu vurguladı.

Türkiye'de üniversite eğitimi aldığını, mimar olduğu için Suriye'de tarihi mimari eserleri fotoğrafladığını anlatan Abidin, "2011 yılından itibaren Suriye'de ciddi bir savaş yaşanıyor. Suriye'nin yüzde 70'i Osmanlı tarafından inşa edilmiş. Savaş nedeniyle sadece mimari eserler değil, insanlar da ciddi bir yıkım yaşadı. Halep'te tescilli 290 eserden 104'ü tahrip edildi. Acı verici bir şey. Bazen fotoğraflar çok şey anlatır. Bu somut miras. Bu miras tescil edilmeli. Yıldız Teknik Üniversitesi'nde bir proje yürütüyoruz hasar tespiti üzerine." ifadelerini kullandı.

TİKA Libya Koordinatörü ve Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yönetim Kurulu üyesi Süleyman Kızıltoprak da "Kuzey Afrika'da Dünden Bugüne Türk Varlığı" konusunda sunum yaptı.

  Muhabir Zehra Melek Çat


Benzer Haberler & Reklamlar