Burdur Tarihi Eser Envanteri

Burdur Tarihi Eser Envanteri

Burdur Tarihi Eser Envanteri ve Gezilecek Yerler

Höyükler

Hacılar Höyüğü: Bölgede Tarih öncesi dönemlerin araştırıldığı ilk merkez olan Hacılar ören yeri, Hacılar Köyü’nün güneybatı bitişiğinde bulunmaktadır. Höyük denemeyecek kadar alçak ve yayvan bir ören yeri olan bu merkezin varlığı 1956’da saptanmış ve 1957 / 60 yılları arasında İngiliz bilim adamı James Mellaart’ın başkanlığındaki bir kurul tarafından kazılar yapılmıştır. Çalışmalar sonunda bu ören yerinde, insanoğlunun yiyecek üretimini, yani tarımı öğrenip uygulamaya başladığı, bunun sonucu olarak da sürekli yerleşik düzene geçildiği kabul edilen dönem olan Neolitik ’ten başlayarak (MÖ 8000 dolayları), Erken Kalkolitik ’in sonlarına kadar (MÖ 5700 - 5600), bazı kesintilerle devam eden 16 evreli bir yerleşme sürecinin var olduğu anlaşılmıştır.

Hacılarda kazıların bitiminden çeyrek yüzyıl sonra, 1985 ve 1986 yıllarında bu yerleşmenin mezarlığını araştırmak ve burası ile ilgili bazı bilinmezlere yanıtlar bulmak amacıyla, Mellaart ekibinin çalıştığı yerlerin dışındaki alanlarda, giriş kısmında sözü edilen İstanbul Üniversitesi’ne bağlı bilim kurulu tarafından Refik DURU başkanlığında kısa süreli kazılar yapılmıştır.

Bu iki aşamalı araştırmalarda elde edilmiş arkeolojik verilere göre, Hacılarda ana toprak üzerindeki ilk 7 yapı evresi, oldukça gelişmiş bir mimarlık geleneğine sahiptir. Bu dönemin sona ermesinden uzun bir süre geçtikten sonra, iskân yeniden başlamıştır. Dört ayrı yerleşme tabakası halinde olan bu yeni süreçte, önceleri basit kulübelerde oturanların, giderek olgun bir mimarlığa işaret eden, kerpiç duvarlı evler yapmaya başladıkları görülmektedir (Resim 1).

Hacılardaki yerleşmenin bir sonraki aşaması olan Geç Neolitik ve Erken Kalkolitik’ olarak tanımlanan dönemlerde, mimarlık ve çömlekçilikte bazı önemli değişmeler gözlenmekle birlikte, daha eski dönemlerde yaşayanların soyundan olan toplulukların burada yaşamlarını sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Bir kasaba niteliğindeki bu yeni yerleşmelerin sahiplerinin çok ustalık isteyen insan, özellikle hamile kadın (Ana Tanrıça) figürinleri yaptıkları ve olağanüstü estetik değerde boyalı kap kacak ürettikleri görülmektedir (Resim 2-3).
Hacıların en geç yerleşmesinde, mimarlıkta ve hemen her konuda eskilerden farklı uygulamalar görülmektedir. Kapsamlı değişiklikler, Hacıların bu döneminin daha önce burada yaşamış halklardan farklı etnik ve kültürel kökenden gelen insanlar tarafından iskân edildiğine işaret etmektedir. Özellikle mimarlıkta değişim çok belirgindir.

Kuruçay Höyük: Burdur’dan batıya, Tefenni’ye, oradan Denizli’ye giden devlet karayolunun 15. Km’sinde, Burdur Gölü sahilinin 2 – 3 km. kadar güneyinde, Kuruçay Köyü sınırları içindeki Kuruçay Höyük, bölgede Hacılardan sonra kazılıp araştırılmış olan ikinci tarihöncesi yerleşmedir. Kuruçay’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Eski Önasya Dilleri ve Kültürleri Bölümü’nden, Prof. Dr. R. DURU başkanlığında ve Prof. Dr. G. UMURTAK’ın yer aldığı bir kurul tarafından 1978 / 88 arasında kapsamlı kazı çalışmaları yapılmıştır. Doğal bir tepe üzerine oturmuş, yaklaşık 120 m. çapında ve birikim konisi 8 m. yükseklikte olan höyükte, ana toprak üzerinde MÖ 6500’ler civarından başlayarak MÖ 2300 dolaylarına kadar olan süre içinde, aralarında uzunca zaman aralıkları olan 13 yerleşme katı / dönemi saptanmıştır.

Kuruçay’ın en erken yerleşme evresi olarak tanımlanan 13. Yapı Katına ait 1 m. kalınlığında birikim içinde çanak çömlek, taş ve kemik iğne – delgi gibi bulgular ele geçmekle birlikte mimari kalıntıya rastlanmamıştır. Höyükte devamlı yerleşim süreci, Neolitik’e tarihlenen 12. Yapı Katında başlamış ve bu dönemin son evresine kadar devam etmiştir. Bu oldukça uzun süre içinde çok gelişmiş, ‘Kale’ niteliğinde bir yerleşim birimi oluşmuş (Resim 4, 5), çömlekçilikte de çok önemli gelişmelerin olduğu gözlenmiştir (Resim 6). Bu süreç, Hacılarda yukarıda söz edilen çağdaş yerleşmelerle çok yakın benzerlikler sergilemektedir.

Neolitik’i izleyen son yerleşim evresi olan Kuruçay 7. Katta çok kapsamlı değişiklikler ortaya çıkmıştır. Erken Kalkolitik olarak isimlendirilen bu yeni dönemde komşu Hacıların son dönem yerleşmesindeki mimari özelliklere sahip bir topluluğun Kuruçay’da da egemen olduğu anlaşılmaktadır. Kuruçay’ın kaderi de Hacılar gibi olmuş, büyük bir yangın sonucu yıkılıp (Olasılıkla Hacılar I’i yıkan olay), en eski yerleşmelerden bu yana süregelen Neolitik – Erken Kalkolitik süreç ortadan kalkmıştır.
Kuruçay’da hemen yukarıda sözü edilen yıkımdan sonra höyük terk edilmiş, uzun yüz yıllar burada herhangi bir yerleşme olmamıştır. Bu süre geçtikten sonra –yaklaşık MÖ 3600’lerde- höyükte tekrar yerleşilmiş ve yeni bir kültürel süreç başlamıştır. Geç Kalkolitik olarak tanımlanan bu yeni dönemin halkı, yörenin Hacılar ve Kuruçay’ın Neolitik – Erken Kalkolitik halklarından tamamen farklıdır. Yerleşme büyükçe bir kasaba niteliği kazanmış, etrafı kalın duvarlar ve yerleşmenin dış çizgisine yerleştirilmiş evlerin sağır arka duvarları bir sur gibi kullanılarak, yerleşme savunulmaya çalışılmıştır. Kasabanın orta kısımlarında buranın ‘Bey’i ve yerleşmenin ‘Tapınağı’ yer almıştır (Resim 7). Mimarlıktaki değişime paralel olarak Geç Kalkolitikte yep yeni yapım teknikleri ve kap formları ortaya çıkmıştır (Resim 8). Kuruçay’ın son olarak MÖ 2900 / 2300 yılları arasına tarihlenen dönemde (İlk Tunç Çağı II), tekrar iskân edildiği anlaşılmaktadır. İki ayrı yerleşme katı halindeki bu son kültür evresi, göreceli olarak daha fakir denebilecek yerleşmelere sahne olmuştur. Höyükte bu tarihten sonra bir daha yerleşilmemiştir.

Höyücek Höyük: Burdur’un 35 km. güneyinde, Bucak İlçesi yakınlarından geçen Burdur – Antalya karayolunun 100 m. kadar batısında, Höyücek olarak isimlendirilen, küçük, yassı bir höyük vardır. Yaklaşık 120 m. çapında, 3,5 m. yükseklikteki bu ören yerinde 1989 / 92 yılları arasında, daha önce Kuruçay Höyük çalışmalarını yöneten Prof. Dr. R. DURU başkanlığında ve Prof. Dr. G. UMURTAK’ın katıldığı bir kurul tarafından kazılar yapılmıştır. 4 yıl devam eden çalışmalar sonunda, ana toprak üzerinde başlayan yerleşim sürecinin bazı aralarla uzun süre devam ettiği saptanmıştır.

Ana Toprak üzerindeki en eski buluntular, MÖ 7000’ lerden, aynı binyılın ortalarına kadar olan döneme, Neolitik ’in erken evre yerleşmesine aittir. Bu dönemde Höyücek’te yaşayanların, hafif, ahşap malzemeden yaptıkları kulübelerde oturdukları düşünülmektedir.

Neolitik ‘in gelişmiş evrelerinde, höyükte kerpiçten örülmüş sağlam duvarlarıyla çok gelişkin bir mimariye sahip olan, farklı bir yerleşim süreci başlamıştır. MÖ yaklaşık 6500’lerde başlayarak birkaç yüzyıl sürmüş olduğu sanılan bu yeni dönemde, yapıların plan özellikleri ve içlerinde ele geçen buluntuların nitelikleri, bunların sıradan konut olarak değil, kutsal nitelikli işlevler için yapılmış oldukları şeklinde yorumlanmış, bu nedenle de Höyücek’in söz konusu yerleşmesi, ‘Tapınak Dönemi’ olarak adlandırılmıştır (Resim 9, 10).

Tapınak ve ona bağlı yapıların yıkılmasından sonraki dönemlerde Höyücek’te anlaşılabilir durumda mimarlık kalıntılarına rastlanmamış, buna karşılık bazı yerlerde belli alanların özenle sıvanıp üzerlerine değişik şekillerde insan figürini (Resim 11), kap–kacak ve bazı özgün eşyanın konulmuş olduğu görülmüştür. Bu ‘Alanlar’ ve küçük buluntu yerlerinin kutsal törenlerde tanrılara adak / hediye sunmak için yapılmış oldukları düşünüldüğünden, Neolitik’in bu yerleşim tabakası ‘Kutsal Alanlar Dönemi’ olarak isimlendirilmiştir. Kutsal Alanlar Dönemi’nin tarihsel konumu hakkında kesin şeyler söylemek, zor olmakla birlikte, MÖ 6000’ler ve hemen sonrasına ait olmaları muhtemeldir.

Höyücek’in en üstte, yaklaşık 1 m. kalınlığındaki birikimi, Kutsal Alanlar Dönemi’nden modern çağlara kadar olan, karışık durumda çok sayıda buluntu içermektedir. Bu son dönemlerin yıkıntısı ‘Karışık Birikim’ olarak isimlendirilmiştir.

Hacılar Büyük Höyük Kazıları: Hacılar Büyük Höyük, daha önceleri kazı yapılan Hacılar’ın yaklaşık 400 m. kadar kuzeyinde, oval tabanlı, yaklaşık boyutları 280 m x 240 m olan bir yerleşme yeridir. Höyüğün yüksekliği, doğuda höyüğün dışından geçen dere yatağından bakıldığında yaklaşık 11 m., batıda ise yükselen arazi eğimi nedeniyle tepe yaklaşık 5 m kadar algılanmaktadır.

Hacılar Büyük Höyük’te Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Üniversitesi adına 2011 yılında başlayan arkeolojik kazılar Prof. Dr. Gülsün UMURTAK (Kazı Başkanı) ve Prof. Dr. Refik DURU (Onursal Başkan) yönetiminde devam etmektedir.

Yerleşmede bugüne kadar, İlk Tunç Çağı I olarak tanımlanan MÖ 3000 öncesine tarihlenen bir yerleşmeye ait “testere dişi” şeklinde kırılmalarla kuzey-güney doğrultusunda gelişen, çok ustalıkla inşa edilmiş bir savunma sistemi açığa çıkartılmıştır (Resim 12). Sözkonusu sisteminin bugüne kadar 31 mekânı ile bunların arasında kente giriş kapısı /Batı Kapısı (Propilon, Resim 13) kazılmıştır. Bu kesimde batı sınırı oluşturan dış duvarlar 1.50 -1.60 m kalınlıkta, orta boy taşlardan örülmüş olup, yüksekliği yer yer 2 m’yi bulmaktadır. Savunma sisteminin duvarlarının üst kısmının kesiminin ise kerpiçle örüldüğü görülmektedir. Sur’a bitişik ve ortalama 3.85 x 6.10, 4.5 x 5.5, 3.60 x 5.00 m boyutlarındaki mekânların (kazamat) iç duvarları 1.10 m, 1.30 m ile 1.45 m kalınlıktadır ve kapıları doğu yöndeki bir alana açılmaktadır. Bazı mekânların kapıları 1.10 m - 1.20 m genişliğindedir ve çoğu kez kapının iç kısmında yer alan in situ plaka şeklinde yerleştirilmiş mil taşı, kapı kanadının içeri doğru açıldığına işaret etmektedir. Mekânların tabanlarında toprak iyice bastırılmış ve düzgünleştirilmiş, bazılarında orta kesimde at nalı şeklinde birer ocak, bazılarında ise genelde güney duvara bitişik küp koymaya yarayan taş döşeme üstü kerpiç destek / yükseltiler görülmektedir. Küplerin içinde ve mekânların tabanı üzerine dağılmış çok miktarda yanmış tahıl ve yanmış ahşap kalıntısına rastlanmıştır.

Höyükteki İTÇ (İlk Tunç Çağı) I mimarisinin genel görünümü, Anadolu Yaylası’nda şimdiye kadar kazılmış hiçbir yerleşmenin mimarlığı ile ilgisi olmayan, “testere dişi” şeklinde girinti ve çıkıntılarla daire şeklinde gelişerek çevresini saracağı bir yerleşmeyi korumak için yapılmış bir savunma sistemi şeklindedir. Nitelikleri ve ayrıntıları hakkında şimdilik hiçbir bilgimiz olmamakla birlikte, 2013 yılında ortaya çıkartılan yuıvarlak planlı iki yapı ile iki adet taş dikit (stel), yerleşme içindeki yapılaşmanın şekil ve niteliği konusunda çok ilginç sonuçlar alınacağını göstermektedir. İTÇ I’in evleri, yönetici sınıfların ikametgâhı (residans / saray), tapınak vs. gibi yapılarıyla bu yerleşme yukarıda tanıtılan olağanüstü güçlü bir savunma sistemi ile korunmaya alınacak kadar zengin bir kent olmalıydı. Yukarıda tanıtımı yapılan mekânlarda çok sayıda pişmiş toprak tabak, çanak, testi, çömlek ve küp in situ olarak ele geçmiştir (Resim 14). Sur sistemine bağlı konutlarda bulunan çanak çömleğin kalitesi ve çeşitliliği ile aynı tabakalara ait mermer ve çok sayıda pişmiş toprak idol, taş ve pişmiş toprak damga mühür (Resim 15) ve maden iğneler burada zengin ve gelişkin bir İTÇ yerleşmesi olduğunu göstermektedir. Sözü edilen mekânlarda bulunan çanak çömlek ve gereçler ile meyve ve tahıl kalıntıları, bunların savunma sistemi içinde aynı zamanda konut olarak kullanıldığını göstermektedir. 2011 ve 2013 yıllarında bu yerleşmeden ele geçen yanmış tahıl kalıntılarından yapılan C14 analizleri kentte MÖ 2980-3010 tarihlerini içine alan bir süreçte yaşandığını göstermektedir.

Müzeler

Burdur Müzesi
Doğa Tarihi Müzesi

Örenyerleri
Sagalassos

Kibyra

Kremna

Boubon Antik Kenti: Gölhisar'a bağlı İbecik köyündedir. Antik Kent, köyün 2,5 km. güneyinde yükselen Dikmen Tepe üzerinde yer alır. Balboura'nun Kibyra Tetrapolisi'ne (4 Kent Birliğine) girdiği görülmektedir. Boubon Antik Kentinde Helenistik devire kadar inen kalıntılar ile birlikte Roma Çağı kalıntıları ayakta durmaktadır. Tiyatrosu, tapınakları, agorası, şehir surları, gimnazyumu ve diğer yapıları ile ilk çağın önemli bir antik kentini oluşturmaktadır.

Milias Antik Kenti: Bucak ilçesi, Kocaaliler kasabası sınırları içerisinde Toroslar üzerindedir. Helenistik ve Roma Dönemlerinde yerleşim gören kentin doğusu, batısı ve güneyi sarp, çıkılması zor kayalıklarla çevrilmiştir. Kayalıklar arasındaki boşluklara da surlar yapılmıştır. Kentin Nekropoli de sur dışında ve kuzeydedir. Evlerin çoğu ana kayalar kesilerek yapılmıştır. Küçük ve ana kayaya oturtulmuş bir tiyatrosu vardır.

Sia Antik Kenti: Burdur'a 100 km uzaklıktaki Burdur-Antalya yolu üzerinde bulunan Antalya - Dağbeli beldesinin 19 km doğusundaki Karaot Köyü sınırları içindedir. Bir Psidya şehridir. Helenistik Döneme kadar uzanan tarihe sahip şehrin sur duvarları ve iki katlı kule ve giriş kapısı ayaktadır. Sur duvarlarının hem içinde hem de dışında ev kalıntıları vardır. Evlerin ortak özellikleri çatılarda biriken yağmur suları ile beslenen şişe biçimli sarnıçlara ve yapıların zemin katlarında bulunan üç veya beş odaya girişi sağlayan açık avlulara sahip olmasıdır. Roma Dönemi öncesine ait tek yapı Bouleuterion, yani meclis binasıdır. Kentin Nekropol'ü ayaktadır. Taştandam denir.

Balboura Antik Kenti: Altınyayla İlçesinin 6 km. güneybatısındadır. En yüksek yerde kurulan bir Likya Kenti olarak bilinir. Roma egemenliği döneminde de Kabalia diye tanınan Kibyra ile beraber dört kent birliğine de katılmış ama tarihte Likya kenti olarak adlandırılmıştır (Tirmilliler).

Diğer Antik Kentlerin Başlıcaları
Lisinia, Olbasa, Keraitate, Kodrula (Kaynarkale). Ayrıca il sınırları içinde 25'ten fazla antik yerleşim yeri mevcuttur.

Hanlar
Susuz Han: 
Anadolu Selçuklu Devri XIII. yy. muhteşem hanlarındandır. Bucak ilçesi Susuz köyündedir.

Susuz han kareye yakın dikdörtgen bir plana sahiptir. Beş neflidir. Ortasında bir kubbe vardır. Hanın göze batan önemli yeri batı tarafındaki cephede giriş kapısı yer alır. Mukarnaslı giriş nişinin üzerinde geometrik oyma süslü iki kabartma rozet motifi vardır. Hanın beden duvarları dıştan payelerle desteklenmiştir. Han içinin ışıklandırılması dıştan içeriye genişleyen dikdörtgen pencerelerle sağlanmıştır.

İncir Han: Bucak ilçesinin 6 km batısında İncirdere köyü yakınında bulunmaktadır. Anadolu Selçuklu sultanlarından II. Gıyasettin Keyhüsrev Bin Keykubat tarafından 13. yy da yapılmıştır. Avlu kısmı tamamlanmamasına rağmen ahır bölümü hâlâ ayaktadır. Han'ın ilk bakışta dikkati çeken kısmı kitabeli taç kapısıdır. Dikdörtgen şeklindeki taç kapının ortasında istiridye kabuğu şeklinde kemerli esas giriş nişi dış cepheden iki yalancı sütunla desteklenmiştir. Han avlulu ve kapalı mekân olarak iki kısımdan oluşmaktadır.

Saat Kulesi

Burdur merkez Pazar Mahallesindedir. 1936 yılında yapılmıştır. Ulu Cami'nin 10 m. kuzeyindedir. Kesme taşlarla inşa edilmiştir. Kare plana sahiptir.
En altta dükkan olarak kullanılan bir mekan vardır. Merdivenlerle çıkılır. Zeminden aleme kadar altı boğum halinde daralarak çıkan kulede dördüncü katta her biri şehrin dört yanına bakan dört büyük saat yerleştirilmiş ve bu mekana şerefe görüntüsü verilmiştir. Saatlerin üzerinde ise dört pencereli ve piramidal çatısı âlem ile nihayetlenen bir oda vardır. Yüksekliği 30 m.dir.

Derviş Mehmet Paşa Kütüphanesi

1807 tarihinde Derviş Mehmet Paşa tarafından vakfedilen kütüphane Burdur Merkez Sinan Mahallesinde bulunmaktadır.

Pirkulzade Kütüphanesi

Medrese bugünkü Burdur Müzesi'nin yerinde iken medreselerin Milli Eğitime devrinden sonra yıkılmış sadece kütüphanesi ayakta kalmıştır. Medresenin kitabesine rastlanamadığından hangi tarihte yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir.

Pirkulzade Kütüphanesi Burdur Müzesi bahçesinde bulunmaktadır. Osmanlı Mimarisinin güzel bir örneğidir. Binanın kitabesi yoksa da kitaplardaki mühürlerden 1239(1823) tarihi vardır.1240(1248) tarihli vakfiyeye göre Burdur Müftüsü Küçük Şeyh Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır.

Saden Cami ve Kütüphanesi

Osmanlı dönemine ait olan Cami, İlimiz Merkez değirmenler mahallesi saden sokaktadır. Kare plan üzerine taş temel ve kerpiçten yapılmış olup, kırma çatısı çinko kaplamadır. İçi ve dışı sıvalıdır. İçinde dört ahşap direk vardır. Ayrıca mihrabın iki yanında yarı gömme iki ahşap direk daha vardır. Üç sahanlıdır. Tavan kirişlemesi orta sahında daha yüksek konsol ve kirişler boyalı ve süslüdür. Ahşap direklerin üzeri kıtık sıvalıdır. Ahşap yastıkların üzeri de ana kirişler duvardan duvara uzanmaktadır. Ahşap kirişli tavan üzerine tavan tahtaları çakılmış, tahtalar çıtalarla üçgenlere bölünmüştür. Direklerin ikisi kuzeydeki mahveli de taşımaktadır. Mahfelin altında bağdadi kemerler görülmektedir. Kemerler melakani rozetlerle süslüdür. Minaresi tek şerefeli pabucu taş, gövde, şerefe ve alem ahşaptır. Kütüphane cami ile bitişik ve caminin kuzeydoğu köşesindedir. Kitabesine hicri 1304 tarihi düşülmüş Hücre şeklinde kare formlu ve kubbelidir. Kubbe üzeri saçla kaplıdır. 

Köprüler

Roma Köprüsü: Burdur merkez Boğaziçi Köyünde bulunmaktadır.
Kayaaltı Köprüsü: Selçuklu Dönemine ait köprü, Burdur merkez, Kayaaltı Köyiçi mevkiinde bulunmaktadır.
Dağarcık Köprüsü: Çelti̇kçi̇ i̇lçesi̇nde bulunan köprü Selçuklu Dönemi̇ne ai̇tti̇r.
Onacak Köprüsü: Buçak i̇lçesi̇nde bulunmaktadır. Selçuklu Dönemi̇ne ai̇tti̇r.

Çeşmeler

Burdur’un en eski çeşmeleri şunlardır: 
Sebilhane adı ile de anılan Pazaryeri Çeşmesi(1723)
Kuyu Mahallesindeki Sahin Sokağı Çeşmesi(1862)
Hacı Ömer Mahallesindeki Çeşme (tarihsiz)
Recep Mahallesi Cami Sokağındaki çeşme(1865)
Özgür Mahallesindeki Cümbüşlü Çeşme(1839)
Uzun Çarşıdaki Kahvehane Çeşmesi (1921)
Kuyu Mahallesindeki Sahin Sokağındaki Çeşme(1927)
İstasyon karşısındaki Cadde Çeşmesi(1649)
Pazar Mahallesi Özdemir Sokağındaki Çeşme (1829-1830)
Üçdibek Mahallesi Çay kıyısındaki çeşme(1902) 
Çeşme damı Çeşmesi
Zincirli kapı Çeşmesi
İsliler Çeşmesi

Çeşmedamı Çeşmesi: Burdur merkez Çeşmedamı Mahallesi Alimoğlu Sokak'ta bulunmaktadır. Kitabesinden Yavuz Sultan Selim’in kardeşi Şehzade Korkut’un Antalya, Burdur dolaylarında vali olduğu sırada hekimi Ali bin Hamza tarafından H. 940 senesinde yaptırıldığı anlaşılıyor. Çeşme; Çeşmedamı Mescidi olarak bilinen ve 1971 depreminde tamamen yıkılan mescidin duvarına bitişiktir. Kesme taşlarla inşa edilmiştir. Yalak ve muslukları sonradan değiştirilmiştir. Muslukların hemen üstünden demir kapıyla kapalı depo kısmına girilir. Tam cephede ise mermer küçük kitabesi vardır.

Zincirli Kapı Çeşmesi: Burdur merkez Yeni Hamam Caddesi'nde bulunmaktadır.Dikdörtgen planlı köfeki taşı ve horasan ile yapılmış içeride tonoz kemerli, Dışarıda düz dam örtülüdür. Esas cephe güneye bakıyor. Taşlar özenle işlenmiş yuvarlak kemerli niş içerisinde musluğu önünde taştan oyma yalağı vardır. Üst kısmı aynalarda kabartma rozet motifi simetrik olarak süslü bir çerçeve içine yerleştirilmiştir.

İsliler Çeşmesi: Burdur Merkez, İnönü Mah. (Hacı Ömer Mah.) Yeni Hamam Caddesi üzerinde dikdörtgen prizma yöresel ismiyle kurna taşından yapılmış caddeye bakan cephesinde oyuklar halinde çerçeve içine alınmak suretiyle süsleme yapılmıştır.Beyaz mermerden iki satırlık bir beyit bulunan tarih belirtilmemiş bir kitabesi vardır.Kitabe altında beyaz mermerden su içme kabının konduğu çıkıntı ve niş yapılmış, önünde kesme taştan bir yalağı bulunan çeşmenin güneydoğusunda 4m. mesafede en az 2m. kadar düşük kodda bir sarnıç bulunan İsliler Çeşmesi diye bilinen Geç Osmanlı Dönemi XIX yy. ait bir çeşmedir.

Hacı Mehmet Çeşmesi: Burdur Merkez Kışla mahallesi içinde Mehmet Ali ÇOŞKUN’a ait evin önünde armudî kemerli çeşmenin kemerinin altında iki satır Arap alfabesiyle yazılmış kitabesi ve aşınmadan dolayı okunamayan tarih bulunmaktadır. Önünde çeşme yalağı ve üzerinde iki ayrı akarı olan, arkasında bir açıklıktan görülebilir tonozlu sarnıcı vardır.

Hocanın Çeşmesi:Burdur Merkez Kışla Mahallesi içinde Osmanlı dönemine ait armudî kemerli kesme taştan yapılmış, sarnıcı bulunan bir çeşmedir.
Burdur Merkez Kışla mahallesi içinde bulunan çeşme yapısı, armudî kemerli ve yöresel köfeki taştan yapılmış olması ve bu çeşmenin dışında üç çeşme yapısının daha olması nedeniyle döneminin sosyal yaşantısını günümüze aktarmaktadır. 470x370 cm. ölçülerinde arkasında tonozlu sarnıcı bulunan çeşmenin önünde üç adet yere gömülü olan yalağı bulunmaktadır.

İki Musluklu Çeşme: Burdur Merkez Kışla mahallesi içinde Osmanlı dönemine ait armudî kemerli kesme taştan yapılmış, sarnıcı bulunan bir çeşmedir.

Arksuyu Tevzi Sarnıcı: Burdur ili Merkez Kışla mahallesinde bulunur. Silindirik formludur.
Ak Sarnıç: Osmanlı dönemine ait olan yapı Bucak ilçesi Beşkonak köyünde bulunmaktadır.
Beşkonak Sarnıcı:  Osmanlı dönemine ait olan yapı Bucak ilçesi Beşkonak köyünde bulunmaktadır.
Çifte Sarnıç: Selçuklu-Osmanlı dönemine ait olan yapı Bucak İlçesi Boğazköy köyünde bulunmaktadır. 
Hacı Ömer Sarnıcı: Osmanlı dönemine ait olan yapı Bucak ilçesi Konak Mahallesinde bulunmaktadır.
Kuyucak Sarnıcı: Osmanlı dönemine ait olan yapı Bucak ilçesi Beşkonak köyünde bulunmaktadır.
Bucak Sarnıcı: Selçuklu-Osmanlı dönemine ait olan yapı Bucak ilçesi Beşkonak köyünde bulunmaktadır.
Top Sarnıç: Selçuklu-Osmanlı dönemine ait olan yapı Bucak ilçesi Kocaaliler'de bulunmaktadır.
Yokuşbaşı Sarnıcı: Osmanlı dönemine ait olan yapı Bucak ilçesi Kocaaliler'de bulunmaktadır.

Hamamlar

Tabak Hamamı: Ulu Cami'nin kuzeydoğusundaki Hacı Mahmut Camisi'nin bitişiğindedir. Vakıf kayıtlarına göre 1523'de Şeyhülislam Bedayi Efendi tarafından yaptırılmıştır. Ahşap çatılı, kare planlı, soyunmalığın iki yanındaki sıcaklık bölümlerinin çıkıntılar oluşturması, geleneksel taşra hamamlarına özgüdür. Moloz taştan beden duvarlarında yer alan kapı ve pencerelerin çıkıntılı işlenmiş kesme taş, söve ve silmeleri geç dönem özelliklerindendir. Soyunma yerini tepeden aydınlatan ahşap fener kiremit çatının ortasındadır.

Diğer tescilli hamamlar:

Baltaoğlu Hamamı: Osmanlı Dönemine ait olan yapı Burdur merkez Çeşmedamı Mahallesinde bulunmaktadır. 

Hoca Bali̇ Hamamı: En eski Osmanlı yapılarındandır ve Burdur merkez Oluklaraltı Caddesinde bulunmaktadır.
Selçuklu Hamamı:  Selçuklu dönemine ait olan yapı Ağlasun İlçesi, Sakarca Mahallesinde bulunmaktadır. 
İncihan Hamamı ve Çeşme Yapısı: Selçuklu dönemine ait olan yapı Bucak ilçesi Barbaros Mahallesinde bulunmaktadır.
Yeni Hamam: Osmanlı dönemine ait olan yapı Burdur il merkezinde bulunmaktadır.

Konaklar

 Bakibey Konağı


 Taş Oda

 Mısırlılar Evi

 Piribaşlar Evi

 Çelikbaşlar Evi

Camiler

1) DİVANBABA CAMİ
2) SELİMZADE CAMİ
3) TABAK CAMİ
4) TAŞ CAMİ
5) ŞEYH SİNAN CAMİ
6) KARASENİR CAMİ
7) SADEN CAMİ 
8) MANASTIR CAMİ
9) GAZİ CAMİ
10) ÇEŞME DAMI CAMİ
11) NUR CAMİ
12) TEPE CAMİ
13) KAYIŞOGLU CAMİ
14) HECİN CAMİ
15) MUSTAF HOCA CAMİ
16)ÇARŞI CAMİ
17)YUKARI CAMİ
18) ULU CAMİ
 Ulu Cami
 Dengere Cami

Göller

 Burdur Gölü
 Salda Gölü
 Karataş Gölü
 Yarışlı Gölü
 Gölhisar Gölü
 Yazır Gölü
 Karacaören Barajı
 Yapraklı Barajı

Kanyonlar

 Karanlıkdere Kanyonu
 Serençay Kanyonu

Yaylalar

Burdur ilinde yükseklikleri 1200 ile 2200 metre arasında değişen birçok yayla vardır. Bölge insanının Yörük olması, yayla geleneğinin devam etmesinin sebeplerindendir.

Ağlasun Akdağ Yaylası,
Altınyayla Kırkpınar Yaylası,
Bucak Kestel ve Kumar Yaylaları,
Kemer Akpınar Yaylası,
Gölhisar Koca Yayla ve Böğrüdelik Yaylası ile Yusufça Yaylası,
Yeşilova Eşeler Yaylası,
Merkez Aziziye Yaylası

Mağaralar

İnsuyu Mağarası: Burdur-Antalya karayolunun 13 kilometresinde yoldan 900 m. doğuda, Mandıra köyündedir. 

Özellikleri: Toplam 597 m. uzunluğunda yatay bir mağaradır. Türkiye'de turizme açılan ilk mağaralardan biridir. Kalker tortulanmalarından türlü şekil ve yapıda meydana gelen sarkıt ve dikitlerin teşekkül tarzları dikkate alınarak mağaranın binlerce yıl evvel teşekkül ettiği tahmin edilmektedir.
Mağara içinde serin ve temiz bir hava cereyanı vardır. Bir kısım mağara sularının şeker ve mide hastalıklarına şifalı olduğuna inanılmaktadır. 

İnsuyu Mağarası, Kültür Bakanlığı, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 9.7.1976 gün ve A 113 sayılı kararı ile I. derece Doğal Sit olarak tescil edilmiştir.

Sefer Yitiği Mağarası: Bucak İlçesi İncirdere Köyü İncirhanın hemen yakınındadır. Yeni keşfedilen mağarada eşsiz sarkıt ve dikitler bulunmaktadır. 

Lisinia Doğa

Lisinia Doğa Projesi'nin temelleri doğa gönüllüsü Veteriner Hekim Öztürk SARICA tarafından 2005 yılında Burdur Gölü'nün kıyısında atılmıştır. Bölgenin eski çağlardaki adı Psidya'nın en önemli şehirlerinden biri olan Lisinia'dır. Merkez adını buradan alır (Lisinia: Doğan ve batan güneşin, ay ışığının sudaki pırıltısı anlamına gelir).

Lisinia'nın çıkış noktası doğadaki hızlı bozulma ve kanserdir. Ailesinden birçok kişiyi kanserden kaybeden Öztürk SARICA, insanları bilinçlendirmek için böyle bir proje başlatmıştır. Destek ve hibe kabul etmeyen bir doğa projesidir. Aynı zamanda ülkemizin ilk Yaban Hayatı Rehabilitasyon Merkezlerinden birisi olarak resmiyet kazanmıştır. Merkez tüm masrafları Öztürk SARICA tarafından karşılanmak üzere 10 yıllığına Orman ve Su İşleri Bakanlığına bedelsiz hibe edilmiştir.

Kurulduğu yıldan beri gelişerek çeşitlenen Lisinia Doğa, 9 farklı alt projesi ve gönüllülerinden aldığı güç ile çalışmalarını sürdürmektedir.

Bu projeler;

1. Zararlı kimyasallar ve kansere karşı proje,

2. Ekolojik üretim ve doğa dostu tarım uygulamaları projesi (Sıfır kimyasallı bitkisel üretimler, sebze ve meyve bahçeleri),

3. Türkiye'ye ait yerli hayvan ve bitki türlerinin üretimi ve gen muhafazası projesi (Eski yerli tohumlardan üretilen sebze ve meyveler her yıl yineleniyor),

4. Yaban hayatı ve rehabilitasyon merkezi projesi (Hasta ve yaralı yaban hayvanlarını tedavi ve rehabilitasyonlarının ardından tekrar doğaya bırakılıyor),

5. Burdur Gölü'nün çekilmesi ve proje alanında suyun tasarruflu kullanılması ve içme sularındaki zararlı kimyasallar üzerine proje (Buproje ile hızla kuruyan göllerimiz için büyükbaş hayvancılığa alternatif olacak, köylülerimizin bulundukları yerleri terketmeden ve doğaya zarar vermeden kazanç elde edeceği, çok az su kullanan gül ve hiç su kullanmadan tamamen yağmur sularıyla beslenen lavanta üretim modellerini insanlara sunmayı hedefliyor),

6. Kullanılan enerji yöntemlerinin doğada yaptığı zararlı etkiler ve yenilenebilir enerji yöntemleri projesi (rüzgâr, güneş vb.),

7. Bitki, hayvan ve insan hastalıklarında homeopati ve bitkisel tedavi yöntemleri projesi,

8. Gönüllü doğa korucusu projesi,

9. Doğa eğitimi projesi (Küçük yaşlardan itibaren ihtiyacımız kadar tüketmeyi, doğanın canlılar için önemini ve doğamıza sahip çıkmayı her yaştan insanımıza görsel olarak anlatmayı hedefliyor)dir.

Lisinia proje kuruluşundan şuana kadar 120 binin üzerinde ziyaretçi ve 5 binin üzerinde yabancı gönüllü ağırlayarak dünyada kabul görmüş evrensel bir proje niteliğindedir.

TESCİL EDİLMİŞ TAŞINMAZ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI İLE SİT ALANLARI (2012 YILI SONU)

Sit Alanları 

Dinsel ve Kültürel Yapılar : 102

Sivil Mimarlık Örnekleri : 141

Arkeolojik Sit Alanları : 159
Kentsel Sit Alanı : 1
Doğal Sit Alanı : 5
Tarihi Sit Alanı : -
Askeri Yapılar: 4
Arkeolojik ve Doğal Sit: 1

Diğer Sit Alanları 

Anıt Ağaçlar : 8
 

İlgili Haberler


Benzer Haberler & Reklamlar