Amasya ilçeleri genel bilgileri

Amasya ilçeleri genel bilgileri

Amasya ilçeleri genel bilgileri

Amasya ilçeleri genel bilgileri

Göynücek

Tarihçe

Amasya ilinin Güney – Batısında bulunan Göynücek, Doğu – Batı ve Kuzey –Güney istikametinde geçen tarihi ticaret yollarının kesiştiği bir coğrafya üzerine kuruludur.
Göynücek‘te ilk yerleşmeler mevcut bilgilerimiz ışığında Kalkolitik Çağa (M.Ö.55000–3000) kadar uzanmaktadır. Bu nedenle denilebilir ki Göynücek ‘in tarihi de gerek Amasya ve gerekse de Anadolu tarihi kadar eskidir; fakat bunu somut temellere oturta bilmek için, yoğun bir şekilde arkeolojik kazılar ve bilimsel araştırmalar yapmak gerekecektir.
Göynücek ilçesi sınırları ilçesi sınırları içerisinde en eski yerleşmeler Kalkolitik döneme aittir. Ayvalıpınar höyüğü bu dönem yerleşmelere en güzel örnektir. Yine M.Ö. 3000 – 2500 yılları arasına denk gelen Tunç Çağı yerleşmelerine örnek olarak Gediksaray höyüğünü örnek olarak verebiliriz.
Göynücek Orta Tunç çağında ( M.Ö. 2500 - 2000) Mezopotamya yazılı belgelerinde “Hatti Ülkesi“ olarak bilinen Hitit uygarlığının sınırları içerisinde kalmıştır. Hititlerin kayıp şehri “Hakmiş“ in Göynücek sınırları içinde olduğu düşünülmektedir. M.Ö. 750 – 585 yılları arasında bölgede sırası ile Firig, Kimmer, İskit, Med – Pers hâkimiyeti göze çarpmaktadır. Bu dönem yerleşimlerine en güzel örnek Ilısu Kocaman Tepe höyüktür. Daha sonra bölge Helenistik dönemin izleri göze çarpmaktadır.
M.Ö. 301 de Pers–Pontus hâkimiyetine giren bölge M.Ö.47 yılında Göynücek’ in hemen yanı başında bulunan Zile yakınlarında Roma İmparatoru Caesar ( Sevzar ) komutasında yapılan Zela Savaşı ile Roma egemenliğine girmiştir. Bu dönem yerleşimlerine en güzel örnek Gökçeli Kalesi‘dir. Roma’ nın ikiye ayrılışından sonra Bizans yönetimine giren bölge daha sonra 11. Kılıçarslan‘ın 1175z de Amasya‘yı fethiyle Selçuklu hâkimiyetine; 1341 de Eretna Devleti, 1393 yılında da Osmanlı Devleti yönetimine girmiştir.
Takriben 1650 yıllarında yerleşim merkezi olarak şu anki yerinde anılan adla kurulan Göynücek; Osmanlı yerel resmi Tahrir Defterlerinde 1800’lü yıllarda Varay (Gediksaray) nahiyesi aracılığıyla Mecitözü ilçesine dolayısıyla Amasya Sancağına bağlandığı belirtilmektedir. Bir ara Ilısu nahiyesine bağlandıysa da 1922 de ilk kez ilçe vasfını kazanmıştır. 1926 yılında kaybettiği bu vasfı nihayet 4 Mart 1954 tarih ve 6324 numaralı ve 01 Haziran 1954 tarihinde yürürlüğe giren Kanunla Göynücek Kazası olarak kurulmuştur.

Ulaşım
 Doğuda Tokat‘ın Zile İlçesi, ilçeye uzaklık 38 km, Batıda Çorumun Orta köy ilçesi, ilçeye uzaklık 30 km, Kuzeyde Amasya merkez uzaklık 45 km, Güneyde Yozgat’ın Aydıncık ilçesi ilçeye uzaklık 35 km’dir.
İlçemize Amasya merkezden, sabah 7.30 ve akşam 17.00 saatleri arası her yarım saatte bir kalkan S.S. Göynücek 25 No'lu Minibüsçüler ve Taşıyıcılar Kooperatifine ait minibüslerle ulaşabilirsiniz.

Coğrafi Yapı
İlçemiz Türkiye de sadece illere özel bir konuma sahip olan, dört tane ilin ortasında bulunmaktadır. İlçe Çekerek Irmağı Vadisinde ve Amasya ilinin Güneybatısı yönünde kurulmuş olup Doğuda Tokat‘ın Zile İlçesi, Batıda Çorumun Orta köy ilçesi, Kuzeyde Amasya merkez, Güneyde Yozgat‘ın Aydıncık ilçesiyle sınırlıdır.
İlçemizin yüz ölçümü 578 km2 olup Rakımı 450 ile 1100 m arasındadır.

İklim
Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçmek de olup, kışları fazla sert geçmemektedir. İlçe bozkırlarla ve fundalıklarla kaplıdır. Yer yer bataklık, orman ve korulara rastlanmaktadır. Yeryüzü şekli engebeli ve dağlıktır. İlçenin batısında Karadağ, güney ve doğusunda Tekke dağı bulunmaktadır. En önemli akarsuyu Yeşilırmak’ın kolu olan Çekerek ırmağı ve Çorum ırmağıdır.

Eğitim - Kültür
İlçemiz merkezinde Çok Programlı Lise, 70 Yıl Sağlık Meslek Lisesi, Atatürk İlköğretim Okulu ve Yatılı İlköğretim Bölge Okulu olmak üzere dört okul, kasaba ve köylerinde 10 ilköğretim okulunda 113 derslikte öğrenim görülmektedir. Mevcut eğitimi yeterli olmakla birlikte Halkın yüzde doksanı okuryazar durumdadır.
Göynücek İlçesinden kültür eskiden devam eden örf ve adetlerle yürümektedir.
İlçe merkezi ile Gediksaray ve Damlaçimen kasabalarında Sağlık Ocağı, Alan, Sığırçayı, Kertme, Asar, Başpınar, Ayvalıpınar, İkizyaka, Terziköy, Karaşar ve Ilısu köylerinde Sağlık evi bulunmaktadır.

Ekonomik Durumu
Şirin Göynücek ilçemiz, mevcut konumu ve merkezi yollardan kısmen uzak oluşu sebebi ile Türk ekonomisine sanayi ve ticaretten ziyade tarım ürünleriyle katkıda bulunmaktadır. Göynücek, verimli Çekerek ovasıyla "başta meşhur Göynücek bamyası, soğan, şeker pancarı, haşhaş, arpa, buğday" vb. ürünlerin yetişmesine imkân vermektedir. Ayrıca son yıllarda hızla gelişmekte olan meyvecilik, kendini kiraz, elma, vişne, kayısı ceviz ve şeftali ile göstermektedir. Yakında tamamlanması planlanan Aşağı Çekerek Ovası sulama projesi ve kaymakamlığımızca yapıla gelen ve devam eden sulama projeleriyle tarım ürünlerinde ve meyvecilikteki, ürün çeşitliliğinin ve verimin azami seviyeye ulaşması amaçlanmaktadır.
"Amasya'nın elması Göynücek'in bamyası" sözünü haklı çıkaracak ölçüde bol ve lezzetli Göynücek bamyası, yapılan ürün geliştirme çalışmaları ile Amasya'da tescillenmiş olan ününü Türkiye çapında da duyurmanın gayreti içerisindedir.
Yapımı devam eden Küçük sanayi sitesi ve yakında faaliyete geçmesi beklenen un fabrikası ile de sanayi sektöründe istihdam edilen vatandaşlarımızın sayısında artma meydana gelecektir.

İlçeye Bağlı Belde Ve Köy Nüfusları
İlçemiz 4 Mart 1954 tarih ve 6324 sayılı yasa ile İlçe haline getirilmiştir. İlçede Damlaçimen ve Gediksaray Beldeleri ve 36 köy bulunmaktadır. İlçe merkezinde Cumhuriyet, Merkez ve Yeni Mahalle olmak üzere üç mahallesi bulunmaktadır.

 

Gümüşhacıköy

Tarihçe
İlçe merkezi 1891 yılına kadar Gümüş’e ait ve “HACIKÖYÜ” adıyla anılan bir bucak iken, 1890 yılında belediye 1892 yılında ilçe merkezi olmuş ve GÜMÜŞHACIKÖY adıyla anılmaya başlanmıştır

Coğrafi Yapı ve Ulaşım
İlçenin yüzölçümü 653 km², rakımı 810 metredir. Amasya’ya 70 km., Merzifon’a 18 km, Hamamözü’ne 23 km ve Osmancık’a 35 km uzaklıktadır. Yazları sıcak ve kurak, kışları ilçe merkezinde ılıman ve yağışlı, yüksek kesimlerde soğuk ve kar yağışlı olarak geçer.

İlçe Merkezi Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesini İstanbul’a bağlayan Devlet karayolu üzerinde kuruludurNüfus ve İdari Yapı 2007 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Veri Tabanı sonuçlarına göre Gümüşhacıköy ilçe merkezi nüfusu 12.847, Belde ve köyler 12.785 olmak üzere toplam 25.632 nüfus mevcuttur.
İlçeye bağlı 42 köy, İlçe merkezinde altı ve Gümüş beldesinde altı mahalle mevcuttur.


Gümüşhacıköy
Ingiliz arkeolog William M. Ramse, incelemeleri sonucu 1888 yılında yayınladığı "Anadolu'nun Tarihi,Coğrafyası" isimli kitabında etonia isimli bir şehirden bahseder. Bu şehir M.S. 140 yıllarında bugünkü ilçemiz Gümüşhacıköy üzerinde kurulmuş ve Dogu Roma İmparatorluğu' nun en gözde
şehirlerinden birisidir. O kadar ki ; Ankara' dan doğuya giden Roma üzerindeki Eukhaita (Çorum), Karissa (Alaca) ve Amesia (Amasya) şehirlerini birbirine bağlayan bir merkezdir.

15. yüzyil Anadolu'sunda Amasya ve civarında çesitli derebeylikler vardı. Gümüshaciköy'de o zamanlar Vezirköprü ve Merzifon arasında da hüküm süren ve simdiki tavşan dağlarının yukarı kesimlerinde yasayan Mirdat Oglu Celalettin beyin hüküm sürdügü anlatılır. Zaten Tavsan Dağları da adını büyük bir olasılıkla bu beyden almıştır.

1876 'li yıllarda Gümüshaciköy'de etraflı bir güzelleştirme ve geliştirme faaliyeti baslatılmıştır. Bunun sonucunda Cumara, Artıkabat, Saray, Hacıyahya, Adatepe, Beylikçayırı, Ermeni Kilise ve Çay mahalleleri olmak üzere sekiz mahalleden oluşan ilçemiz; Gümüş'ten kaymakamlığınn taşınmasıyla gerçek kimliğine bürünmüstür.

Balkan savaşları ve I. Dünya savaşı sonrasında Gümüshaciköy nüfusu oldukça azalmıstır. Savaşlarda binlerle ifade edilebilecek oranlarda kayıplar veren ilçemiz halkını; geriye kalan gaziler ve bir kısım savaşta yara almamış kisiler olusturuyordu. Anadolu' nun serv anlaşmasından sonra yabancı ülkelerce işgal edilmesinde Ingilizlerin Merzifon 'a kadar ilerledikleri bilinmektedir. Bu duruma rağmen
Ingilizlerin Gümüşhaciköy'e kadar gelmeleri ve Hükümet konagına bayraklarını çekmeye ugraşmaları geriye kalan kadin ve çocuklarla, sakat gazilerimiz tarafindan bertaraf edilmistir. Taşlar ve sopalar onlara silah olarak yetmistir. Bagımsızlık atesi o zamanlarda Gümüshaciköy 'e sömürgeci devletlerin bayraklarını asmalarına ve hakimiyetlerine imkan vermemistir

Abdi-zade Hüseyin Hüsamettin Efendi Amasya Tarihi isimli eserinde ilçemizin kuruluşunu şöyle anlatmaktadır. Hacı Köyü kasabası müslümanların burayı fethettikleri zamanlarda Gimri türklerinden bir kısmının oturduğu yer olması münasebetiyle "Gemari" diye adlandırmış tır 300 yıldan fazla bir zaman bu isimle anılmakta iken Gimri aşiretinden çıkan Sadrettin Artuk ed-türmani el-kaymari 780 (1378) tarihine kadar burayı mamur bir durumda bulundurmuş ve burada cami ve mektep gibi ilim müesseseleri yaptırmış olmasından"Artıkabat" diye isimlendirmiştir. Bunun neticesi olarak, gemari adı bir mahalleye isim olarak kalmış sonralarıda bu kelime "cemare"şekline dönüşmüştür demektir. günümüzde ise cemare ismi cumara olarak bir mahalle Artıkabat ise yine başka bir mahallenin ismi olarak anılmaktadır.İmiller köyü yedi pelitler mevkinde bulunan iskit kumandanına ait mezar kalıntıları ve niyaz baba çevresinde bulunan buluntulardan da anlaşılacağı üzere, iskit türkleri diyer adıyla alan türkleri ilçemize Anadolunun fethinden önce gelmiştir.Bu mezar buluntuları ile iskit Türklerinin Anadoluya Malazgirt savaşından önce geldiği yerli ve yabancı tarihçiler tarafından kabul edilmiştir. Ayrıca bu mezarların bulunduğu bölgenin kuzey ve güney istikametlerindeki köylerimizin güneyindekinin adı alan kuzeyindekinin ise kuzalan isimli olmaları Alan türklerinin ismine izafeten bu adları aldıkları kanaatindeyiz. xv. Yüzyıl Türkiyesinde Amasya ve civarında çeşitli isimlerle dere beyler yaşardı. Akdağ yöresinde Mübarezettin sevindik bey, Ladik civarında İhdiyarettin sevinç bey, Vezirköprü, Gümüşhacıköy arasında bulunan ve taşan dağları denilen (şimdiki Tavşan dağları) yerdede Mirdat oğlu Celalettin Taşan Bey derebeylik edeyordu. Kuvvet ve kudretle, diğer beylerden fazla idi. Taşan bey şimdiki Tavşan dağının yüksek yaylalarında oturduğu için bu dağlara adını vermiştir. Kardeşi idris Bey Vezirköprü kazasının batı tarafına zeytin ve göl bucaklarına esen beyde somak va alaki bucaklarına derebeylik yaparlardı.

Gümüşhacıköy kazasında Amasya'nın şöhretli kişilerinden Gümüşlü Zade Abdullah Çelebinin kardeşi Burhanettin Ahmet bey derebeylik yapardı. Gümüş'te bir mahalleyede adının veren meşhur Armağan bey bunun adına kazayı idare ederdi Gümüş kasabasıda bu yıllarda Gümüş pazarı diye anılırdı. buranın kadısı Mevlana Nizamettin Abdulmelik oğlu Ömer El-nihcivan Bey idi yine aynı kitabında Hüseyin hüsamettin efendi, Osmanlı döneminde Gümüşhacıköy'ü ve bu ismi alışını şöyle anlatmaktadır. Hacı Mehmet Çelebinin oğlu 1491 tarihinden itibaren Gümüş madeni nazırı olarak uzun bir müddet burada oturmuş ve buranın gelişmesini sağlamış burada vefat ettiğinden dolayıda Hacı nazır köyü denmiştir. Daha önceki ismi olan Artukabat adı da bu tarihten itibaren bir mahallenin adı olarak kalmıştır. Hacı nazır köyü lafzı halk arasında yanlış telaffuz edilerek bir müddet bu köye Hacı Nadır köyü denmiştir.Daha sonrada nadır lafzı da kaldıralak Hacı köyü denmiştir. Bu izahlar eski kayıtlardada bulunmaktadır.

Hacı köyü'nün ilçe olması:Bir ara Gümüş madeni Köprülü Mehmet paşaya has arpalık olarak verildiğinden burada oturması emredilmişti.Köprülü Mehmet paşa bu esnada burada kargir ve gayet sağlam bir Kervansaray bir bedestan bunların kuzeyinde büyük bir camii ve yanındada bir hamam (ördekli hamam) yaptırarak bunların tamamını 1661 yılında vakvetmiştir. Özet olarak 1863 tarihine kadar hacıköy eşrafı ve nahiye müdürleri bu kasabanın imarında çaba sarf etmişler bunun neticesindede Cemare,Artıkabat,Saray Hacıyahya Adatepe, Beylikçınarı, Ermeni kilise ve Çay isimli sekiz mahalleli yeni bir kasaba meydana gelmiştir. Kazanın ileri gelenleri kaza ve halkının gayret ve çabaları ile daha önceleri Gümüş'e bağlı nahiye olan ve Gümüş'ün Hacıköyü diye anılan Hacıköy'ü 1881 yılında kaza merkezi haline gelmiştir.Daha önceleri kaza merkezi olan Gümüş kasabası da nahiye merkezi olmuştur.

Kaynak: http://www.gumushacikoy.gov.tr/icerik.aspx?detay=14

Hamamözü

Hamamözü vadisinde yerleşim Hititler döneminin öncesine dayanmaktadır. Etilerin idari merkezi Hattuşaş ve Alacahöyük harabelerinin çok yakınında oluşu ve Kızılırmak´ın da yakınında bulunması yanında Eti medeniyetiyle ilgilenen uzmanların bu vadide gerekli arkeolojik incelemeleri yapmaları halinde pek çok hazinenin gün ışığına çıkacağı bir gerçektir.
Tarihte daha sonra Frigler, Kimmerler (Kuzey Kafkas), peşinden Romalılar bu bölgede görülmüşlerdir. Romalılar´ın büyük yerleşim merkezlerinden olan Hamamözü´nde Romalılar´dan kalma kaplıca, mezar taşları ve eski cami duvarlarında yazılı taşlara rastlanmaktadır. Bundan 30 yıl önce Batı Trakya´da görevli bir öğretmen vasıtasıyla adı geçen taşlardan bir tanesinin fotoğrafları çekilerek Yunanistan´a götürülmüş ve Roma tarihi uzmanlarına incelettirilmiştir. Yapılan tercümelere göre ilçemizin yerinde M.S. 50 li yıllarda Romalılar´a bağlı Paros tarafından üç kubbeli veya üç ayrı hamam yaptırılarak adına izafen (Poros) taşı kazılarak kaplıca duvarına konulduğu öngörülmüştür. Cami avlusundaki yazılı taşın ise M.S. 300 tarihinde ölen bir papaz kızının mezar taşı olduğu söylenmektedir. Yapılan bazı çalışmalar sonucu kaplıca çevresinde kubbeler ve kemerler ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca çevrede Romalılar´a ait büyük mezarlıklar bulunduğu da söylenmektedir. Yapılacak arkeolojik araştırmalar sonucu bunlara benzer pek çok tarihi vesikaları çoğaltılabileceğine inanıyoruz.

Büyük Selçuklu İmparatoru, Melik Şah´a bağlı kumandan Danişmend Ahmet Gazi 1075 yılında elli bin kişilik bir orduyla Tokat´ı ve daha sonra Amasya´yı ele geçirdikten sonra Çorum´u almak üzere yakın akrabası Çavlı Gazi beyi görevlendirir. Çavlı bey, Karatekin ve Serkes Ahmet Gazi ile Çorum üzerine yürür. Ancak o zamanın Çorum valisi Mastura Kastamonu´dan yardım talebinde bulunduğundan Çorum´u alamamıştır. Bunun üzerine Melik Ahmet Gazi otuz bin kişilik askeri ve üç kumandanı ile Çorum´u zapt eder. İltekin Gazi´yi yanına alarak, Osmancık´ı almak üzere Çorum´dan ayrılır. Çankırı yöresinin fethi içinse Çavlı ve Karatekin beyleri görevlendirir. Osmancık alındıktan sonra burasını Alayunt boyundan Osman Bey´e verir ve Osmancık´tan ayrılır ve ilçemiz Hamamözü üzerinden Gümüşhacıköy ve Merzifon´u alarak Amasya´ya döner. 2. Kılıç Aslan, Danişmendler´e 1095 yılında son verince Amasya´yı oğlu Melik Nizamettin Argun Şah´a devreder. Bu zamanlarda Danişmendler´den kalan yöremiz Argun Şah´ın mahiyetinde bulunan Arkut Bey´in himayesine verilir. Şu anda ilçemizdeki kaplıcalarımızın ilk onarımı bu devirlerde Arkut Bey tarafından yaptırılır. Buna izafen de kaplıcalarımıza ´´Arkut Bey Hamamı´´ denilmiştir. Daha sonra Osmanlı devrinde Hamamözü Gümüş´ün zenginlerinden Kamil ve İbrahim beylerin çiftliği haline getirilmiştir.

1991 yılına kadar Gümüşhacıköy’e bağlı bir kasaba iken, bu tarihten sonra ilçe olan Hamamözü’nden Adil Candemir ve Hamit Kaplan gibi dünya şampiyonu güreşçiler yetişmiş, şirin ilçemizin tanıtımında önemli rol oynamışlardır.

İlçemiz halen, Amasya´ya bağlı 1700 nüfuslu küçük ve şirin bir ilçedir. Toplam 18 köyü bulunmaktadır. Köyleri de dahil toplam nüfusu 6000 civarındadır. 

 Merzifon
    Şehrin adı ile ilgili iki rivayet vardır. Birincisi;M.ö.700'lü yıllarda Merzifon'un 4 km. doğusunda bugün Marınca diye anılan köyün bulunduğu yerde bölge valisi Barsevinç, kendi ismini taşıyan bir kasaba inşa ettirmiştir. Bu kasabanın adı zamanla Marsevinç, Mersuvan ve Merzifon şeklini almıştır.

    İkinci rivayete göre; M.ö.222'de bölge valisi 5. Mihridat tarafından bugünkü Merzifon'un yerinde Merzpond adında bir kale inşa ettirilmiş ve adı Merzban, Merzifon şeklinde değişmiştir. "Merz" kelimesi Farsça'da "sınır" mahalsükun, "fon" kelimesinin de Pont'un arapçalaştırılmış hali olduğu, dolayısıyla "Merzifon" kelimesinin "Pond karargahı" anlamına geldiği açıklanmıştır.

    Bu verimli topraklar kimleri ağırlamamışkimlere yurt olmamış ki... Kalkalotik çağdan başlayan höyükler (yerleşmeler) bunun en önemli kanıtıdır.

    Yediler namı ile anılan gölleri bereketli toprakları ile avcılık ve tarıma uygun bu ova yaklaşık 7 bin sene önce de insanlara yurt olmuştur. Karadeniz sahiline ve orta Anadolu'ya giden yollar Merzifon'da kesişmektedir. Bu nedenle coğrafyacı ve tarihçi Strabon bu bölgeyi "Bin köy"; bölgesi olarak tanımlamıştır.

    Strabon'un "Bin köy"; olarak belittiği bölgede yapılan arkeolojik araştırmalarda yüzlerce höyük ve yerleşim yerinin varlığı saptanmıştırr. Bu höyüklerden elde edilen seramik ve buluntulara göre Merzifon tarihinin M.Ö. 5500'lere kadar uzandığı anlaşılmıştır.

    Bu höyüklerde ilçemiz Ortaova köyü Onhoroz Büyük Küçük Küllük höyükleri (tepeleri) ve Hayrettin köyü höyükleri en önemli Kalkolotik Esli tunç yerleşmeleridir. Merzifon bölgresinin Hitit döneminde de başkent Hattusaş'a sınır olması nedeni ile önemli bir merkez ve yerleşim yeri olduğu görülmektedir. Bu dönemde (M.Ö. 1700-700) bölgeden iki adet tabii yol geçmektedir. Bunlar:

1- Çorum-Merzifon-Havza-Kavak-samsun yolu (bugünkü kara yolunu izlemektedir.)

2- Çorum-Merzifon-Havza-Vezirköprü-Oymaağaç güzergahıdır.

Yine bu dönemde Merzifon'a bağlı Oymaağaç köyü önemli bir Hitit yerleşim birimidir.

    Hitit'ler çağında Hitit ticaret yolunun güvenliği ve Kaşka saldırılarına karşı sınır karakolu niteliğinde bugünkü Merzifon şehrinin ilk çekirdeği olan bir kale inşa edilmiştir. Anadolu'da görülen Karanlık Dönemde (M.Ö.1200-700) deniz kavimlerinin göçü ile Hititler'in bu bölgede hakimiyetleri son bulmuştur.

    Karanlık çağ sonrası M.Ö. 8. yüzyılda bölgedeki Hitit kentleri üzerine yerleşen Frigler başta Merzifon kalesi (şehir merkezi) olmak üzere çevredeki diğer Hitit yerleşim yerlerini de onarımdan geçirerek kullanmışlardır. Ayrıca Oymaağaç Onhoroz Büyük ve Küçük Küllük höyükleri de Frig yerleşim izleri taşımayan höyüklerdir.

    M.Ö. 600'lerde Anadolu'ya Kafkaslardan gelen Kimmer ve İskit akınlarıyla birlikte Anadolu'da Frig siyasi egemenliği son bulmuştur. Merzifon ve Gümüşhacıköy civarında İskit hakimiyetinin çok kısa süreli de olsa varlığı bulunmaktadır. Bu döneme ait buluntular Gümüşhacıköy - İmirler köyündeki bir mezardan çıkarılmış olup Amasya müzesinde sergilenmektedir.

    Frig döneminden sonra Anadolu'da ve Merzifon civarında (M.Ö .6 ve 4. Yüzyıllarda) Pers hakimiyeti görülmektedir. Anadoludaki Pers hakimiyetine M.Ö. 333 Yılında yapılan İssos Savaşı ile son verilmiştir.

    Egemen olan Amasya'yı kendilerine başkent yapan Pontos devleti kurulmuştur. Başkentin Amasya olması ile birlikte Merzifon'da önemli ticaret merkezi olmuştur. Merzifon askeri savunma ve ticaret yolu güvenliği açısından önemli bir yer tutmuştur. Yaklaşık 200 Yıllık Pontos (Mitridatlar) dönemi M.Ö. 47'de Roma Generali Sezar ile Pontos devlet kralı II.Pharnakes arasında antik Zile (Zela) ile Amasya arasındaki Bacul köyünde yapılan savaşta Pontos askerleri yenilmiş ve Pontos devleti hakimiyeti zayıflamıştır. Bu tarihten itibaren bölgede Roma hakimiyet dönemi başlamıştır.

Roma döneminde Pompeius ve Lukullus savaşları esnasında Pontos şehirleri tahrip olmuştur. Anadoluyu 131 yılının sonbaharında ziyaret eden imparator Hadrianus Amasya şehri ve cevresinin harap halini görmüşkentlerin imar emrini vermiştir. Özellikle anik çağda yoğun iskan görmüş Merzifon ve civarındaki Roma köylerini de ziyaret ederek bölgede eski tapınakların onarımını ayrıca yeni tapınakların da yapımı emrini vermiştir.

Bugünkü Karşıyaka (Neopolis) köyünde Zeus Stratios adına bir tapınak inşa ettirmiştir. Bu tapınağa ait sütun başlıkları ve sunak yazıtı Amasya Müzesi bahçesinde teşhir edilmektedir.

Bölgede huzur ve sükunetin sağlanması ile ekonomik hayat yeniden canlanmış Merzifon şehrini çevreleyen şehir surları ve kalesi yeniden tamir edilmiş şehir nüfusunun artmasıyla yeni mahalleler eklenmiştir.

Yine bu dönemde Merzifona bağlı olan Aktarla (Nureni) Köyü de önemli bir Roma yerleşmesi olup 1994 Yılında Müze müdürlüğünce yapılan arkeolojik kazıda M.S. 3.yüzyıla ait Akroterli Bezemeli bir lahit çıkarılmıştır. Lahit müze müdürlüğünde teşhir edilmektedir.

Roma İmparatorluğu 395'te Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılmış Merzifon ve civarı Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) sınırları içerisinde kalmıştır.

Romanın bir devamı olan Bizans İmparatorluğunda eski yerleşmeler aynen devam etmiş Merzifon şehri de bu dönemde önemli bir kültür merkezi olmuştur. Bununla birlikte 8. yüzyılın başlarında Merzifon ve civarı Arab akınlarına (Emevi ) maruz kalmış şehir kısa bir süre Arab hakimiyetinde kaldıktan sonra tekrar Bizans hakimiyetine girmiştir.

Merzifon ovasına hakim olan ve bu bölgedeki ticaret yolu üzerinde yer alan Bulak Kalesi yol güvenliğinş sağlamak için konulmuştur.

11. yüzyılda bölge ile birlikte Merzifon da Danişmentlerin hakimiyetine girmiştir. Şehrin İslam hakimiyetine girmesiyle şehirdeki Bizans eserlerinin bir kısmının cami ve medreseye dönüştürüldüğü bilinmektedir.

12. yüzyılda Selçuklu egemenliğine (II. Kılıç Arslan zamanı) giren Merzifon şehri Anadolu'nun İlhanlılar hakimiyetine girmesiyle birlikte 14. Yüzyılda İlhanlı hakimiyetine girmiştir. Bu dönemde Merzifon ve havalisine yönetici olarak Moğol kökenli valiler tayin edilmiştir. İlhanlı Hükümdarı Ebu Sait Bahadırhan bu bölgenin idaresini Moğol Beyi Emir Çobanoğlu Demirtaş'a vermiştir. İlhanlı yönetiminden sonra bölge Eratna Beyliği hakimiyetime girmiştir (1335 - 1341). Eratna Beyi Şadgeldi Paşa Amasya ve Merzifon civarını da idaresi altına almışdaha sonra Şadgeldi Paşa'nın oğlu Emir Ahmet ile Kadı Burhaneddin arsında bir dizi savaşlarda sürekli el değişmiştir.

1353-1396 tarihleri arsında Merzifon ve civarı Türkmen Beylerinden Taşanoğullarının hakimiyetinde kalmıştır. Taşanoğulları Hasan ve Ali Bey zamanında 1393 yılında Yıldırım Beyazid'in Amasya'yı işgal etmesiyle birlikte yaklaşık 3 yıl süren mücadele sonucunda Merzifon bölgesi de Osmanlı hakimiyetine girmiştir.

Osmanlı döneminde Sivas eyaletine bağlı Amasya Sancağının kazası olan Merzifon önemli bir kültür merkezi olmaya devam etmiştir. 1402 yılında Yıldırım Beyazid ile Timur arasındaki savaşta dağılan Osmanlı birliğini Amasya şehzadesi çelebi Sultan Mehmet yeniden sağlayarak Osmanlı tahtına çıkmıştır.Bölgede sükunetin sağlanması ile Merzifon şehri de eski önemine kavuşmuştur. Osmanlı hakimiyetine giren şehir Kurtuluş Savaşına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır.

I.Dünya savaşı'ndan sonra Merzifon. 15 Mart 1919'da İngilizler tarafından işgal edildi. İşgal altındaki Merzifon'da 16 Haziran 1919'da büyük bir miting düzenleyerek İzmir'in işgali protesto edildi. O sırada Amasya'da bulunan Mustafa Kemal Paşa mitingi bir telgrafla İstanbul'daki Harbiye Nezareti'ne bildirdi. Merzifonluların işgal boyunca sürdürdükleri şuurlu tepki sonucu İngilizler 27 Eylül 1919'da Merzifonu terkettiler.

 

Suluova

Suluova'nın tarihi MÖ 2000'li yıllara dayanmaktadır. Doğukent dediğimiz mahallede bulunan Kümbettepe'de Alman Arkeolog Valter'in yaptığı kazılar sonucu çıkan tuğla ve taş parçaları Suluova'nın tarihinin kalkolitik çağ Hititler devrine kadar dayandığı anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi MÖ 2000'li yıllarda Amasya'nın kurucusu Amazonlardan Amashan'dır. Hitit Türkleriyle bitişik yaşamışlardır. Daha sonra Frigler tarafından yıkılmışlar, sonra sırasıyla Lidyalılar, persler, Roma, Bizans ve Osmanlı hakimiyeti gelmiştir. Osmanlı hakiyetinde Amasya'nın 4 hanesi vardı. Biriside şu anki yol pınar köy. Son tarih hakkında birçok belge niteliğinde yapılar vardır. Eski adı hakala nahiyesidir. Köyün doğu tarafında, yüksekçe bir yerde büyük dersaneli, geniş hücreli ve kagir olarak inşa edilmiş, bugün bir kısmı mevcut Kasım Bey Medresesi vardır. Bu Medrese Amasya'nın genel medreseleri arasında çok meşhur olmuş ve ilk 40 medrese arasında anılmıştır. Bu Medresenin müderrisleri önceleri köyde ikamet ederlerdi. Sonra bu adet bozulmuş, Amasya'dan tayin edilen müderrisler köyde oturmamışlardır. Köyde ikamet ederek ders veren müderrislerin sonuncusu Şeyh Mahmudt Efendi'dir. Şeyh Mahmut Efendi, çeşitli aralıklarla 1711 yılına kadar üç defa bu medresede görev yapmıştır.Köyün içinde Hacıbeyzade Muhyiddin efendi medresesi bulunduğu, Bununda Amasya genelinde 40 medreseden biri olduğu bilgileri mevcuttur. Bugün kalıntısına rastlanmamaktadır. Bu medresedende büyük alimlerin yetiştiği zikredilir.Köyün güney batısında birde zaviye vardır.

Büyük ulemadan Seyyid Necmettin Yahya Rifai 1348'de du zaviyeyi yaptırmış ve 1355'te evkafını düzenlemiştir. Bu Tekkenin imareti, ziyafethane ve evkafı düzgün olduğundan mamur bir kasaba şeklini alan Hakala nahiyesi 17.yüzyıl sonlarına kadar ulema, ilim talabesi devşiren bir merkez halini almıştır. Seyyid Yahya burada medfundur. Yöre meşhur bir çok insanın ziyaret yeridir. Hakala Beylerinin gayet cömert ve adil oldukları zikredilir. İlçemizin güneyinde Tersakan ırmağı kenarında Şeyh Abdulgani Halveti hazretlerinin türbesi mevcuttur. Halk arasında Gani Baba türbesi olarak bilinir. Burasıda bölge insanının ziyaret ve mesire yeri olarak ziyaret ettikleri yerlerdendir. Osmanlı döneminde Timur'un istilasına uğrayan Amasya Suluova civarı, İlyas Çelebi ve Amasya alimlerinin Timur'un sorularına cevap vermesi ile bir derece kurtulmuştur. Timur'un atadığı Karadevlet Han'ı Bolu'dan gelen Mehmet Çelebi'nin ekibinin yardımıyla daha sonra Amasya civarından kovmuşlardır.Hakala (Gala) köyünden, büyük ulemadan Anadolu birliğini sağlayanlardan Hacı Mehmet Bey, Alevi köyünden Hacı Bayram Hazretleri, Feriz köyünden Hacı İvat Paşa ve Gala (Hakala)'dan Muhyittin efendi, Hacı Bayram köyünden çıkan Mısır Hükümdarlığı yapan el-Melik el-Mansur Hüsamettin Laçin ilçemizden çıkan büyük devlet adamlarındandır. Ayrıca Necip Fazıl Kısakürek'e göre Orhan Gazi tarafından temelleri atılan yeni çeri ocağına Hacı Bektaş Veli tarafından Suluova civarında dua edilmiştir. Hacı Bektaş Veli'nin bir zamanlar bu bölgede de yaşadığı anlaşılmaktadır. Eskiden Alevi adıyle anılan bir köy olan Suluova, 1902 yılında Sulca adıyla nahiye olmuştur. Bundan sonra nüfusu hızlı bir artış göstermiş ve 1954 yılında Şeker Fabrikası'nın da yapılmasından sonra 1957 yılında Suluova ismiyle ilçe olmuştur. Önceleri bu bölge bataklık ve sulak bir ova olarak bilinmekle beraber, 6-7 aileyi geçmeyen bir topluluk otururmuş. Bataklıkların zamanla kurutulması ve dolayısıyla Şeker Fabrikasının yapılmasıyla bataklık olarak bilinen yerler bile önemli tarım ve yerleşim birimleri oluşturmuş ve nüfusun artmasında başat bir etken olmuştur. Önemli Turistik ve eğlence yerleri Kapaklı, 7 Kuğular Kuş Cenneti, Gani Baba Türbesi'dir. 38 Köyü, 1 Beldesi, 1 nahiyesi vardır. En yüksek dağı Akdağ'dır (2044 mt.) Başlıca geçim kaynakları hayvancılık, soğan, şeker pancarı ve kömür madenleridir.

Taşova

Taşova İlçesi, Türkiye'nin Orta Karadeniz Bölümünde yer almaktadır. İlçe Yeşilırmak vadisi üzerinde kurulmuştur.

Taşova Tarihte birçok devletin hakimiyeti altına girmiştir. İlçede yapılan kazılarda arkeolojik buluntulara rastlanmıştır.

Taşova'da egemenlik kuran ilk devlet Hititlerdir. Hititler, M.Ö. 1650 yıllarında Anadolu'ya hakim olunca, Taşova ve çevresini de idareleri altına aldılar. Daha sonra yöreye Frigler (M.Ö. 1200-700) ve Kimmerler hakim oldu. İran'da kurulan Med İmparatorluğu, Anadolu yönünde genişlemeye başlayıp Kimmerler Devleti'ne son vererek bölgeye hakim oldular. Taşova Pers Kralı III.Adaşir zamanında Pers hakimiyetine geçti.

Makedonya Kralı İskender, M.Ö.331 yılında Anadolu'yu istila etti. Dolayısıyla Taşova da Makedon idaresine geçti. Makedonya Krallığı'nın dağılması üzerine yörede Pontus Krallığı kuruldu.(M.Ö.291) Pontus Krallığı'nın egemenliği Amasya'nın Roma İmparatorluğu'na katılmasına kadar devam etti. Roma İmparatoru, Jules Sezar, Pontus Kralı Farnak ile yaptığı çarpışmayı kazandı.(M.Ö.47).Romalılar, M.S. 25 yılında yöreyi tamamen topraklarına kattılar.Amasya ve Alpas lan Müzelerin de sergilenen pek çok eser, yörede Makedonya ve Roma İmparatorluklarının hakimiyet sürdüğünü doğrulamaktadır.

Taşova 395 yılına kadar Roma hakimiyetinde kaldı. Bu tarihten sonra asırlarca Bizanslar yöreyi ellerinde tuttular. 712 yılında Emeviler Taşova'yı ele geçirdiler. Türkler Anadolu'ya gelene kadar yöre, Arapların idaresinde bulundu.

Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, 26 Ağustos 1071'de Malazgirt Meydan Muhaberesi'nde Bizans ordusunu yenilgiye uğratarak Anadolu'nun kapılarını Türklere açtı. Sultan Alparslan'ın Anadolu'ya gönderdiği Türk komutanlar Anadolu şehirlerini birer birer ele geçirmeye başladılar.Malazgirt Savaşını takip eden ikiyüzyıl boyunca Horasan ve Maveraünnehir'den göç eden Türk boyları, şehir ve kasabalara yerleştiler. Bu arada Horasan'dan göç eden Seyyid Nurettin Alparslan, bugünkü Alparslan Kasabası'na gelerek yerleşti (1257). Rufai tarikatına mensup olan Seyyid Nurettin zaviye bir vakıf tesis etti. Yörenin Türkleşmesinde ve halkın manen eğitiminde etkili oldu. Seyyid Nurettin'in kurduğu vakıf 1901 yılına kadar faaliyetini sürdürdü.Günümüzde zaviye, Seyyid Nurettin Tekkesi adı ile bilinmekte olup onarım yapacak hamiyyetli elleri beklemektedir.

Taşova, 1075 yılında Danişmentliler'in eline geçti. Danişmentli Hükümdarı Melik Gazi, yöreyi ele geçirerek adeta Amasya'yı Türk-İslam kültürünün merkezi haline getirdi. Taşova ve çevresi II. Kılıç arslan zamanında Türkiye Selçukluları'nın hakimiyeti altına girdi.(1174) Kösedağ Savaşından sonra yöre, Moğol istilasına uğradı. Anadolu'da kıtlık, yoksulluk ve kargaşa baş gösterdi. Meşhur Babai ayaklanması yörede etkili oldu. Türkiye Selçuklu Devleti karışıklıkları önlemek için ülkeyi ikiye ayırdı. Taşova Rum Eyaleti içinde kaldı ve idaresi Seyfettin Torumtay'a bırakıldı. Türkiye Selçuklu Devleti'nin dağılmasından sonra ülkede beylikler kuruldu. Önce Kadı Burhanettin Devleti, sonra Tacettinoğulları yörede 1425 yılına kadar hakimiyet sürdü. Bu tarihte Osmanlı Sultanı Çelebi Mehmet, Tacettin Beyliği'ne son vererek, Taşova'yı ülkesine dahil etti.

Taşova Osmanlı Devrinde Tokat Sancağı'na bağlı bir köy olarak teşkilatlandırılmıştır. Devlet yıkılana kadar bu özelliğini korumuştur. Kurtuluş Savaşında Taşova, Rum Çetelerinin saldırılarına hedef oldu. Rum çeteleri, Türk Köylerine saldırılar yaparak, kadın, çocuk ve ihtiyar demeden pek çok Türkü katlettiler. Türk halkı bu gelişme üzerine silahlanarak, Rumlara karşı harekete geçti. Mustafa Kemal'in önderliğindeki Milli Mücadele başarıya ulaştıktan sonra yöreye askeri kuvvet gönderildi. Yapılan silahlı mücadele sonunda yöre Rum Eşkıyalarından temizlendi.

Taşova Cumhuriyet Döneminde 1923 den 1944 yılına kadar, Tokat İli Erbaa İlçesine bağlı olarak kaldı. Bu devirde adı Yemişenbükü idi.Taşova 04.08.1944 tarihinde 4448 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile bağımsız bir ilçe olmuştur.Tokat İline ulaşımın güç olması ve hizmetlerinin gecikmesi sonucu 1953 yılında alınan Bakanlar Kurulu Kararı ile ilçe, Tokat İlinden ayrılarak, AMASYA ilinin sınırlarına dahil edilmiştir.

Taşovanın kültürel mirasları turizmi alevlendirebilecek düzeydedir. Taşova çevresinde yapılan kazılarda, Romalılarda, Hititlerdenü, Osmanlılardan kalma, tarihi buluntular, Alpaslan ve Amasya müzelerinde sergilenmektedir. İlçemizde müzenin olmayışı, bu tarihi mirasların, ilçemiz dışında sergilenmesini zorunlu kılmaktadır. Ancak ilçemizde bulunan taştan yapılmış ve kullanılmayan bir bina var ki, müze amaçlı kullanım için birebirdir. Bina daha önce, adalet bakanlığına bağlı olaraki Taşova cezaevi olarak hizmet verirken, cezaevinin kaldırılmasıyla boş kalmış ve tüm güzelliğiyle, tarihi eserlerin sergilenmesini beklemektedir. 

İlgili Haberler


Benzer Haberler & Reklamlar