Taş Tepeler Projesi 2025: Anıtsal Yapıların İşlevine Dair Yeni Yaklaşımlar

Taş Tepeler Projesi’nin 2025 yılı kazı sezonunda ortaya çıkarılan buluntular, Neolitik çağın erken dönemlerine ilişkin yorumları önemli ölçüde yeniden şekillendiriyor. Göbekli Tepe, Karahantepe, Sayburç ve Sefertepe’deki anıtsal yapıların işlevlerine dair tartışmalar, “tek işlevli yapı” anlayışından uzaklaşarak çok katmanlı ve dinamik bir kullanım modeline işaret ediyor. Yeni veriler, Yakın Doğu’daki kültürel dönüşümlerin nedenlerine dair kapsamlı bir çerçeve sunuyor.

Yeni Bulgularla Yeniden Şekillenen Yorumlar
Taş Tepeler Projesi’nin 2025 kazı sezonunda elde edilen bulguların kamuoyuna duyurulması, bölgenin Neolitik arkeolojideki merkezi rolünü yeniden gündeme taşımıştır. Özellikle 1987–1991 yıllarında Nevali Çori kazıları ile başlayan yorumlayıcı çerçeveler, bu yılın verileriyle önemli ölçüde genişlemiştir.

Göbekli Tepe’de zemine açılmış, dörtgen olmayan geniş yapıların işlevi üzerine süregelen tartışmalar, Karahantepe, Sayburç ve Sefertepe’deki yeni bulgularla farklı bir boyut kazanmıştır. Bu yapılara dair “ölüm ile ilişkili ritüeller” yorumları öne çıkmakla birlikte, uzman araştırmacılar bu yapıları tek işlevli yapılar olarak görmenin giderek daha problemli hâle geldiğini vurgulamaktadır.

“Tapınak mı, Ölü Kültü mü?”: Çok İşlevli Yapılar Tartışması
Bilimsel çevrelerde “Tapınak”, “Törensel Alan”, “Kamusal Mekân” veya “Ölü Kültü” gibi farklı tanımlamalarla ele alınan anıtsal yapıların aslında çok işlevli olduğu yönündeki görüşler güçlenmektedir. Popüler kültürde bilimsel temelden yoksun yorumlar dolaşsa da, uzmanların ortak görüşü yeni bulguların henüz kesin bir yargıya izin vermediği yönündedir.

Önümüzdeki yıllarda sürdürülecek kazılar, yapıların hem ritüel hem toplumsal hem de sembolik işlevlerini belirlemeye yönelik daha güçlü kanıtlar sunacaktır. Bu nedenle, bugün için yapılacak genellemelerin erken olduğu akademik çevrelerde sıklıkla dile getirilmektedir.

Harran Havzası’nda Anıtsallığın Yükselişi ve Çöküşü
Kazıların ortaya çıkardığı en kritik sorulardan biri, MÖ 10.500–9.500 arasında Fırat Havzası’nda yoğunlaşan anıtsal mimari geleneğinin neden yaklaşık 1500 yıl sonra sona erdiğidir.

Benzer iklim koşullarına sahip Toroslar, Zagroslar, Filistin ve Suriye yerleşimleri karşılaştırıldığında, yalnızca Harran Ovası çevresindeki toplulukların bu denli anıtsal yapılar inşa ettiği görülmektedir.
Ohalo II, Qaramel, Abu Hureyra, Boncuklu Höyük veya Aşıklı Höyük gibi yerleşimlerde erken tarımsal etkinlikler ve yerleşik yaşamın izleri bulunmasına rağmen, bu alanlarda Taş Tepeler’deki türden büyük ölçekli anıt yapılarla karşılaşılmamaktadır.

Dolayısıyla, anıtsallığı yalnızca iklim değişimi veya ekonomik süreçlerle açıklamak günümüz arkeolojisinin çok katmanlı analiz yaklaşımıyla örtüşmemektedir. Harran Havzası’nda toplulukları diğerlerinden ayıran ve “anıtsal iradeyi” şekillendiren iç dinamikler hâlâ araştırılmayı bekleyen bir alan olarak önemini korumaktadır.

MÖ 8000 Sonrası Dönüşüm: Ova Yerleşimleri ve Değişen Toplumsal Yapı
MÖ 8000’lerden itibaren anıtsal yapı geleneğinin kaybolmasının ardında farklı etkenlerin birleştiği düşünülmektedir. Toprağa dayalı gündelik üretimin artması, hayvancılık ve tarım ekonomisinin belirginleşmesi, toplulukların tepelik alanlardan ovaya doğru yayılması ve iklimdeki değişiklikler bu süreçte rol oynamış olabilir.
Ancak bu dönüşümün yalnızca “dış faktörlere” indirgenmesi, bugüne dek bilimsel topluluğu ikna edememiştir. Henüz ortaya çıkarılmamış olan kültürel, toplumsal ve kurumsal değişimlerin de bu sürecin belirleyici unsurları olduğu değerlendirilmektedir.

Kazı çalışmalarının ilerleyen yıllarda sağlayacağı veriler, insanlık tarihinin en büyük dönüşümlerinden biri olan yerleşik yaşama geçiş sürecinin (MÖ 10.500–5.000) nedenlerini daha geniş bir perspektiften anlamaya katkı sağlayacaktır.

Halil Tekin
Bu yazı Halil Tekin'in 30 Kasım 2025 tarihli Sosyal Meyda paylaşımından alınmıştır.


Benzer Haberler & Reklamlar