Mührü Süleyman: Mihr-i Süleyman

Mührü Süleyman nedir? Mührü Süleyman sembolü ne anlama gelir?

Mührü Süleyman (Mihr-i Süleyman, Hâtem-i Süleyman, Süleyman Mührü, Hz. Süleyman'ın Mührü); Heksagram ve Davud Yıldızı olarak bilinen birbirine geçmiş iki ters eşkenar üçgenden oluşan altı köşeli yıldız sembolünün tek tanrılı dinlerdeki ve özellikle de İslam Medeniyetindeki yansımasıdır.

Mührü Süleyman; İslam kültüründe, Hz. Süleyman’a Peygamberin kullandığı, üzerinde altı köşeli yıldız motifi bulunan tılsımlı yüzüktür. Zamanla yüzükteki yıldız bu adla anılırken, altı köşeli yıldız motifi bulunan yüzükler de Hâtem-i Süleyman olarak adlandırılmıştır.

Hıristiyan ve yahudi inançlarına göre Mühr-i Süleyman beş kolludur (pentagram) Dâvûd yıldızı yani “Magen David” ise altı kolludur. İslam inancında ise böyle bir ayrım yoktur ve Mührü Süleyman altı kolludur, Davur Yıldızı olarak güç ve kudret sembolü olarak görülmektedir.

Bakınız: Heksagram

Bakınız: Davud Yıldızı

 


Türklerin İslamiyet öncesi mîmarî yapılarda ve sanat eserlerinde, madenî levhâlarda, kemerlerde, kılıç kabzalarında Altı Köşeli Yıldız sembolü görülmekteyse de Müslüman olmalarından sonra bu sembolü daha sık kullandıkları ve ‘Mühr-i Süleyman’ın Türk Sanatı’nda önemli yer tuttuğu dikkat çekmektedir. Türklerin İslamiyet’e girdikleri erken devir Türk dünyası sikkelerinde, Selçuklu sikkelerinde bolca kullanılan Mühr-i Süleyman İlhanlı ve Osmanlı sanatında da varlığını korumuştur.

Mühr-i Süleyman güç ve kudret sembolü olarak insanları kötülüklerden koruyan tılsım ve muska olarak da kullanılmıştır. Ancak bu kullanım şekli Yahudilikten İslamiyet'e taşınan bir büyü kültürüdür. Mührün ilâhi himayeyi sembolize ettiğine inanan Yahudiler, mührün üzerindeki altıgen yıldızı muskalara, flama ve sancaklara nakşetmişler ve bu şekle kutsiyet atfetmişlerdir.

İslam kültür ve medeniyetinde Hz. Süleyman aleyhisselâm ve sahip olduğu mucizeler, Kur’an ve hadislerle sabit olduğu için Mühr-i Süleyman motifinin Türk-İslam toplumu üzerinde ayrı bir etkisi olmuştur.

Mühr-i Süleyman İslâm inancında, “Kıyametten önce yer altından elinde Süleyman’ın mührü ve Mûsâ’nın asâsı olduğu halde bir dâbbe çıkacak ve asâsıyla müslümanların yüzünü aydınlatacak, mührüyle kâfirlerin yüzünü mühürleyecektir” meâlindeki hadis dolayısıyla girmiş (Müsned, II, 259; İbn Mâce, “Fiten”, 31), İsrâiliyat’tan beslenerek ayrıntılı biçimde işlenmiştir. Bu rivayetlerde Hz. Süleyman’ın ateşe, suya, rüzgâra, kuşlara ve hayvanlara hükmetmesini sağlayan yüzük şeklinde tılsımlı bir mührün sahibi olduğu, cennette Hz. Âdem’e ait iken Cebrâil tarafından Hz. Süleyman’a getirilmiş olan bu yüzüğün üzerindeki altıgen motifte ism-i a‘zamın remzedildiği, Hz. Süleyman’ın ism-i a‘zama hürmeten bu yüzüğü yalnızca abdesthaneye giderken çıkarıp Âsaf adlı vezirine veya hanımı Âmine’ye teslim ettiği, mühür parmağında olmayınca hayvanlara hükmedemediği kaydedilmektedir. Bir gün abdesthaneye gittiğinde hilkat garibesi bir sahra cini (ifrit veya dev) Süleyman’ın kılığına girip hanımından mührü almış, Hz. Süleyman mührü istediğinde sahtekârlıkla suçlanmış ve kendi kılığına giren devin emriyle saraydan çıkarılmış, dev onun yerine sarayda hüküm sürmeye başlamıştır. Hz. Süleyman bir sahil kasabasında balıkçıların yüklerini taşıyarak hayatını sürdürmüş, aradan kırk yıl geçtikten sonra dev bir daha başkalarının eline geçmesin diye mührü denize atmış, ardından kendisine karşı ayaklanan hayvanlar ve cinler tarafından parçalanarak öldürülmüştür. Aynı günlerde yanında çalıştığı balıkçı Hz. Süleyman’a hizmetine karşılık para yerine bir balık vermiş, Hz. Süleyman akşam balığı pişirmek için karnını yardığında kendi yüzüğünü görmüş ve onu parmağına takıp saraya gitmiş, orada eski hayatına kavuşarak peygamberlik dönemini tamamlamıştır. Halk arasındaki, “Mühür kimdeyse Süleyman odur” atasözü bu kıssaya dayanır.

Bir sembol olması bakımından mühr-i Süleyman, yahudi ve mason ustaların eserlerinde olduğu kadar İslâm tezyinî sanatlarının metal, ahşap, mimari, dokuma gibi pek çok dalında nakış amaçlı kullanılmıştır. Mühr-i Süleyman’a özellikle yapı süslemelerinin göbek motifi olarak sıkça rastlanır.

Bulunduğu yere şeytanın giremediğine dair halk inancından dolayı taş, ağaç, cam, kâğıt gibi yüzeylerde merkezî motif olarak kullanılmıştır. Yine bu inançla cami, tekke gibi mekânların kubbe veya tavan nakışlarında, kapı kanatları yahut medhal sövelerinde mühr-i Süleyman desenleri bulunur.

Anadolu Selçukluları, Artukoğulları ve İlhanlılar’ın eserlerinde bilhassa kubbelerin kilit taşlarında yer almıştır. Osmanlılar’da ise başta hamam kubbe delikleri olmak üzere mezar taşları, cami tezyinatları, anıtlar ve kemer kilit taşlarıyla çini, seramik gibi mimariyi ilgilendiren hususlarda şeytanı uzaklaştırmak amacıyla; mutfak eşyalarında, çeşmelerde, sebillerde, tas, tepsi ve tabaklarda zehirlenmeye karşı tılsım niyetine; serpuş, tolga başlıklarda güç sembolü; giyim eşyaları ve takılarda hırz ve vefk olarak yüzyıllarca kullanılmıştır. Barbaros Hayreddin Paşa’nın rüzgâra hükmedebilmek için sancağına mühr-i Süleyman motifi nakşettirmesi bu gelenekten kaynaklanır.

İlgili Haberler


Benzer Haberler & Reklamlar