Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yürüttüğü kapsamlı restorasyon projeleriyle İstanbul’un tarihi simgeleri Haydarpaşa ve Sirkeci Garları, yeniden şehrin kültürel hayatına kazandırılıyor. Hem demiryolu taşımacılığının devamını hem de müze, kütüphane ve sanat merkezleriyle kültürel canlanmayı hedefleyen çalışmalar, kentin endüstriyel ve arkeolojik mirasını koruyarak geleceğe taşıyor.
Tarihin İki Yakasında: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Endüstriyel Hafıza
İstanbul’un tarihsel belleğinde simgesel bir yere sahip olan Haydarpaşa ve Sirkeci Garları, yalnızca ulaşım yapıları olarak değil, aynı zamanda endüstriyel, mimari ve toplumsal mirasın da taşıyıcıları olarak kentin kimliğinde derin izler bırakmıştır.
Yüzyıl sonlarında Rumeli ve Anadolu-Bağdat Demiryolu hatlarının merkezleri olarak inşa edilen bu iki yapı, Osmanlı modernleşmesinin en görünür simgeleri arasında yer alır. Bugün yürütülen restorasyon projeleri, yalnızca geçmişin izlerini korumayı değil, aynı zamanda kent belleğini yeniden işlevlendirmeyi hedefliyor.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Haydarpaşa Garı’nda gerçekleştirilen tanıtım toplantısında bu kapsamı şöyle özetledi:
“Bu iki muazzam kültür varlığı bize emanet edilmiştir. Amacımız, demiryolu taşımacılığı sürerken bu alanları bir bütün olarak muhafaza etmek ve kültür-sanat ekseninde yeniden hayata kazandırmaktır.”
Haydarpaşa Garı: Mühendislik, Mimari ve Hafıza Arasında
Sultan II. Abdülhamid döneminin simge projelerinden biri olan Haydarpaşa Garı, 1908 yılında Alman mimarlar Otto Ritter ve Helmuth Cuno tarafından inşa edildi. Dolgu alan üzerine inşa edilen yapı, yaklaşık 1000 ahşap kazık üzerine oturtulmuş olup, hem Osmanlı zarafetini hem de neo-klasik Alman mimari tarzını birleştiren özgün bir yapı tipolojisine sahiptir.
Bakan Ersoy’un açıklamasına göre, yapılan jeoradar zemin analizleri sonucunda kazıkların yalnızca beşte birinin günümüze ulaşabildiği belirlendi. Bu nedenle, modern teknolojilerle zemin güçlendirme çalışmaları başlatıldı.
Ersoy, bu çalışmaları yalnızca teknik bir müdahale değil, aynı zamanda kültürel sürdürülebilirlik vizyonu olarak değerlendiriyor:
“Yaptığımız iş, İstanbul’un tarihî kimliğini muhafaza ederken ona yeni bir sosyokültürel soluk kazandırmaktır. Haydarpaşa, artık hem taşımacılığın hem kültür ve sanatın merkezi olacaktır.”
Haydarpaşa’da Arkeopark, Müzecilik ve Yeni Kamusal Mekanlar
Restorasyon süreciyle birlikte Haydarpaşa Gar sahasında gerçekleştirilen kazılar sırasında, antik Körler Kenti (Khrysopolis) kalıntılarına ulaşıldı. Bu bulgular, alanın yalnızca endüstriyel değil, aynı zamanda arkeolojik bir miras alanı olarak da değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koydu.
Bu kapsamda, bölge “arkeopark” olarak düzenleniyor. Proje kapsamında ayrıca, Anadolu Yakası’nın uzun süredir eksikliğini hissettiği bir Arkeoloji Müzesi de inşa edilecek. Yeni müze, İstanbul’un iki yakasındaki kültürel dengeyi güçlendirecek ve arkeolojik verilerin halka açık biçimde sunulmasına imkân sağlayacak.
Ersoy’un ifadesiyle:
“Yazma eser şifahanesinden dijital kütüphaneye kadar birçok unsurun yer aldığı, yaşayan bir kültür alanı oluşturuyoruz. Haydarpaşa, artık nefes alan bir mekân olacak.”
Bu bütüncül yaklaşım, müzecilik ve arkeolojiyle endüstriyel mirasın bir arada yaşatılmasına yönelik Türkiye’deki ilk örneklerden biri olarak dikkat çekiyor.
Sirkeci Garı: Doğunun Kapısından Batıya Açılan Yolculuk
Sirkeci Garı, 1890 yılında mimar August Jachmund tarafından inşa edilerek Doğu-Batı ekseninde uluslararası bir kavşak haline geldi. Rumeli Demiryolu’nun başlangıç noktası olan bu gar, uzun yıllar boyunca Orient Ekspresi’nin son durağı olarak Avrupa ve Asya arasındaki kültürel geçişin simgesi oldu.
Bakan Ersoy, bu yapının yalnızca mimari değil, toplumsal bir hafıza mekânı olduğuna dikkat çekiyor:
“Sirkeci, Balkan Savaşları’nda cepheye giden askerlerin uğurlandığı, göçlerin başladığı, hasretin ve vuslatın buluştuğu bir mekândır.”
Sirkeci’de yürütülen çalışmalar, özellikle zemin sıvılaşması nedeniyle kritik önem taşıyor. Haydarpaşa örneğinde olduğu gibi, burada da deprem dayanıklılığı öncelikli hale getirilmiş durumda. Alanın yapısal özellikleri nedeniyle kazıklı sistemin uygulanamadığı bölgede, 24 metre derinliğe kadar zemin enjeksiyonu yöntemiyle güçlendirme yapılıyor.
Tüm çalışmalar, uzman arkeologların gözetiminde yürütülüyor; çünkü Sirkeci’nin bulunduğu alan, Bizans öncesinden Osmanlı’ya uzanan çok katmanlı bir yerleşim dokusuna sahip.
Kent Belleğinin Yeniden İnşası: Hafıza Mekânlarından Yaşayan Alanlara
Haydarpaşa ve Sirkeci projeleri, yalnızca mimari koruma değil, aynı zamanda kamusal belleğin yeniden canlandırılması açısından da önem taşıyor. Bu iki yapı, artık yalnızca “tren garı” kimliğiyle değil, kütüphane, müze, performans merkezi ve açık hava etkinlik alanı kimlikleriyle de İstanbul’un kültürel haritasında yer alacak.
Planlanan Dijital Kütüphane, Çocuk ve Bebek Kütüphanesi, Yazma Eserler Şifahanesi gibi birimler, bilgiye erişim ve kültürel süreklilik bakımından yeni bir kamusal işlev tanımlıyor. Böylece projeler, UNESCO’nun kültürel miras yönetimi ilkeleri doğrultusunda hem koruma hem de yeniden işlevlendirme dengesini gözetiyor.
Ersoy’un vurguladığı gibi, amaç “geçmişe sahip çıkarken geleceğe ilham verecek alanlar” yaratmak. Bu anlayış, yalnızca fiziksel mekânı değil, aynı zamanda toplumsal belleği de restore eden bir yaklaşımı temsil ediyor.
İstanbul’un Yeni Kültür ve Sanat Adaları
Bakan Ersoy’un açıklamalarına göre, Haydarpaşa ve Sirkeci projeleri, Galata Kulesi ve Kız Kulesi restorasyonlarının ardından İstanbul’un yeni kültür-sanat odaklı dönüşüm aksını oluşturacak.
“Haydarpaşa ve Sirkeci, İstanbul’un yeni kültür ve sanat adası olacak. Bir yandan taşımacılık hizmetleri sürecek, diğer yandan kültür, sanat ve bilim hayatının merkezi haline gelecek.”
Bu strateji, endüstriyel miras alanlarının kültürel üretim merkezlerine dönüştürülmesi bakımından dünya örnekleriyle paralellik taşımaktadır. Londra’daki Tate Modern veya Paris’teki Orsay Müzesi gibi, İstanbul da bu dönüşümle tarihî yapıları çağdaş yaşamla bütünleştiren bir kimlik kazanıyor.
Haydarpaşa ve Sirkeci, artık yalnızca İstanbul’un ulaşım tarihine değil, modern kültürel üretim alanına da yön veren simgesel mekânlar olarak konumlanıyor.

Suriye'de Kayıp Ebla Arşivi İdlib Müzesi’ne Döndü
Zile’nin Çok Katmanlı Tarihi Turizmde Yeni Bir Dönem Açıyor
Gaziantep Kalesi Restorasyonu Tamamlandı
Karahantepe Ören Yeri'nde Karşılama Merkezi ve Çatı Çalışmaları Sürüyor