Altay Dağlarının büyük sırrına küçük bir katkı

Altay Dağlarının büyük sırrına küçük bir katkı

Günümüzden çok uzun yıllar önce; yaklaşık 100 bin yıl ile 200 bin yıl öncesi zaman diliminde Sibirya'da Altay Dağlarındaki mağarada yaşayan minik kızdan günümüze kalan minik bir miras var: Küçük ve hayli yıpranmış bir azı dişi!

Altaylarda ortalama tahminle 128.000 yıl önce yaşayan o çocuğun diş kalıntısı, antropolog ve paleontologlar için en gizemli konulardan birine dair önemli ipuçları sağlarken aynı zamanda Altay dağlarının en büyük sırrının aydınlatılabilmesi için yakılan yeni meşale oldu. Yani Altay Dağlarının büyük sırrına küçük bir katkı daha sağlanmış oldu.

7 Temmuz'da Science Advances dergisinde; Almanya'nın Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü'nün Evrimsel Genetik ve İnsan Evrimi Bölümlerinden; Viviane Slon, Gabriel Renaud, Marie-Theres Gansauge, Stefano Benazzi, Susanna Sawyer, Jean-Jacques Hublin, Janet Kelso, Kay Prüfer, Matthias Meyer and Svante Pääbo, Kanada'nın Toronto Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nden Bence Viola, Rusya Bilimler Akademisi Arkeoloji ve Etnografya Enstitüsünden Michael V. Shunkov, Altay Devlet Universitesinden Anatoly P. Derevianko imzaları ile yayınlanan makalede Denisova insanı adı verilen insansı türünden küçük bir çocuğa ait azı dişi analizinin sonuçları yayınlandı.

Yeni keşfedilen fosil, 1984 yılında Rusya'nın Barnaul yakınlarındaki Altay Dağları'ndaki mağarada yapılan arkeolojik kazılarda bulunmuştu ama daha önce Neandertal kökenli olduğu sanılıyordu.

Avrupa'da ve Batı Avrasya'da İnsanlardan önce Neandertallerin varlığı pek çok arkeolojik ve paleontolojik veri ile destekleniyor.

Bu coğrafyada artık İnsanlardan önce Neandertallerden ayrı bir insansı türün varlığı da biliniyor.


20. yüzyıl ortalarından itibaren arkeoloji kazılarının sürdüğü Denisova mağarasında bulunan fosillerden bazılarının 2008 yılında faklı bir insansı türe ait olduğu fark edilmişti.

Denisova mağarasında bulunan küçük bir kıza ait parmak parçası, Neandertal ve Homo heidelbergensis insan türünden oldukça farklı bir insansı türe aitti.

Mağaranın adına ithafen Denisova Hominins adı verilen türünün (Denisovans) Homo familyasından bir insansı olduğu saptandı. Denisova insanının genleri, Neandertaller ile İnsanlardan (Homo sapiens) farklı ama onlara hayli benzer özelliklere sahip görünüyordu.

Denisova insanları, eski insansıların en gizemli türüydü. Genetikçiler, Neandertallere ait olduklarını farz ettiği eski kemiklerde buldukları DNA'ları sıralarken onları tesadüfen keşfetmişti. Genetik araştırmalar, bu farklı insansıların Neandertallerden 470.000 ila 190.000 yıl önce ayrıldığını iddia ediyor.


Paleolitik çağda Altay Dağları ve Güney Sibirya'da yaşadığı varsayılan Denisova insanı hakkında bilinenler çok azdı. Çünkü onlara ait tüm bilgiler Denisova Mağarası'nda bulunmuş üç küçük fosil parçasından ibaretti. Bulunan fosiller ise bir serçe parmağı parçası ile iki arka azı dişinden ibaretti.

Şimdi, merkezi Almanya'nın Leipzig şehrindeki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü'ne bağlı çalışan arkeolog, antropolog ve paleontologlar o fosillere; 10 ila 12 yaşlarındaki bir kızın ağzından düştüğü anlaşılan aşınmış bir süt dişini de ekledi. Böylece Denisova insanına ait diş sayısı dörde yükseldi.

7 Temmuz'da Science Advances dergisindeki araştırmaya konu edilen 2010 yılında Denisova Mağarasında bulunan o küçük süt dişiydi.

Süt dişinin DNA analizi; Sibirya'da bulunan Denisovan fosillerinin tahmin edilenden en az 20.000 yıl daha yaşlı olduğunu gösteriyor.


Bu da nesli tükenmiş esrarengiz insansı soyunun, Asya'nın ortasında düşünülenden daha uzun süre yaşadığını gösteriyor. Aynı zamanda Neandertallerle çiftleşerek melezleştikelerinin ipuçlarını da veriyor.


Aslında küçük kıza ait süt dişi, mağaradaki yetişkinlere ait dişlerden daha yaşlı birine ait. Mağarada bulunan dört Denisovan fosilinin en yaşlısına ait ama en genç yaştaki insan dişi fosili, bilinen ilk Denisovan fosilinden yaklaşık 50.000 ila 100.000 yıl daha eski çağlarda yaşamış.


Araştırmacılara bu durumu; Denisovalıların ve Neandertallerin tahmin edilenlere kıyasla daha uzun süre etkileşime girmiş ve birbirleriyle karışmış olabilme ihtimaline yorumluyor.

Fakat fosilden alınan genetik materyal, Denisovalıların genlerinde çok düşük seviyede çeşitlilik olduğunu gösteriyor. Düşük seviyedeki değişim, daha çok, bölgede yaşayan Denisovalıların izole bir yaşam sürdüğünün kanıtı gibi duruyor.

Denisovan DNA'ları ile bölge insanlarının DNA'ları karşılaştırıldığında, bu türün genlerinin Asya'nın büyük bölümünde yayıldığı görülmüştü.


Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü'nün Evrimsel Genetik bölümünden Viviane Slon, "Yeni bir Denisovalı bireye ait fosil bulunmuş olması bizim için çok heyecan verici. Arkeologlar onu ortaya çıkardığında, "süt dişinin" büyüyk kısmı yıpranmıştı. Fosilin yıpranmaması ve daha iyi korunmasına yardımcı olmak için, araştırmacılar mümkün olduğunca az miktarda numune çıkarmanın yolunu aradılar. Dişin analizi için 3D X-ışınları kullanıldı. Daha sonra, yaklaşık 10 miligram diş tozundan elde edebilen az miktarda DNA'yı analiz etmeye çalıştılar. Bu başarıldı ve fosilin Denisovalı bir kıza ait olduğunu tespit edildi. Bu dişin bulunduğu derin tortu tabakasının tarihlenmesi 128.000 ila 227.000 yıları arasında değişmekte. Bu yaş ortalaması da; dişi orta Asya'da keşfedilen en eski insan örneklerinden birine ait kılıyor ki bu tespit edilebilen ilk Denisovan fosilinden yaklaşık 50 bin ya da 100 yıl daha yaşlı demektir. Bu keşif Denisovalıların Altay bölgesinde çok uzun bir süre var olduğunu gösteriyor. Böyle uzun bir zaman diliminde Denisovalılar ve Neandertallerin etkileşimde bulunma ve melezleşme ihtimali hayli çoğalıyor" dedi.


Öte yandan, Slon, yeni bulguların daha önceki verilerle birlikte, Denisovalıların genlerinin değişim oranın çok düşük olduğunu da vurguluyor ve "Denisovalıların genlerinin düşük seviyede çeşitlilik göstermesi, muhtemelen nüfuslarının azlığına bağlı olabilir. Şu ana dek ortaya çıkarılan dört Denisovan fosili de aynı yerde bulunduğu için, zole bir yaşamı tercih ettiklerini düşünebiliriz. Başka yerlerde Denisovalılardan gelen ilave fosiller bulunabilirse, bilim adamları Denisovalıların genetik çeşitliliğini daha kapsamlı şekilde ölçebilir.
Ama şu aşamada genetik çeşitliliği zaman ve mekan üzerinden değerlendirebilmek çok zor.  Doğu Asya'nın herhangi bir yerinde bulunan fosillerde Denisovan DNA'sı bulmayı çok arzuluyoruz. O zaman günümüze miras kalan yaygın genlerini daha kolay izah edebiliriz" yorumunda bulundu.

arkeolojikhaber.com (Denisovan DNA in fossils found elsewhere in east Asia)


Benzer Haberler & Reklamlar