Sapanca Gölü’nde son yıllarda hızlanan su çekilmesi ve iklim kaynaklı kuraklık, göl ekosisteminin biyolojik dengesi üzerinde ciddi baskılar oluşturuyor. Tür çeşitliliğinde hassas türler aleyhine yaşanan değişim, besin tuzu yükündeki artış ve su seviyesindeki düşüşle doğrudan ilişkili. Uzmanlar, Sapanca’nın hâlâ kurtarılabilir olduğunu ancak bilim temelli ve sürdürülebilir bir yönetimin acilen hayata geçirilmesi gerektiğini vurguluyor.
İçme Suyu Havzası Olarak Sapanca Gölü’nün Stratejik Konumu
Sapanca Gölü, Sakarya Havzası içerisinde yer alan ve “İçme-Kullanma Suyu Havzası” statüsüne sahip olması nedeniyle Türkiye’nin en hassas tatlı su ekosistemlerinden biri olarak kabul ediliyor. Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü verilerine göre, tektonik kökenli olan göl, 1’inci ve 3’üncü derece doğal sit alanlarını barındırmasına rağmen, içme suyu havzası niteliği nedeniyle ulusal ya da mahalli sulak alan olarak ayrıca tescil edilmedi. Bu durum, gölün hem doğal koruma rejimine hem de yoğun insan kullanımına aynı anda maruz kalmasına yol açıyor.
Küresel iklim değişikliğinin etkileriyle artan sıcaklıklar ve düzensizleşen yağış rejimi, Sapanca Gölü’nün su bütçesini doğrudan etkileyen temel faktörler arasında yer alıyor. Özellikle son on yılda gözlenen uzun süreli kurak dönemler, göl seviyesinde kalıcı düşüşlere neden olurken, ekosistemin yenilenme kapasitesini de zayıflatıyor.
Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Envanteri ve Sapanca’nın “Özellikli Alan” Statüsü
Türkiye’de biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik en kapsamlı çalışmalardan biri olan “Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Envanter ve İzleme Projesi”, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından 2013 yılında başlatıldı. Cumhuriyet tarihinde yüzde 100 yerli ve milli imkânlarla yürütülen bu proje kapsamında Sakarya iline ait envanter çalışmaları 2017–2018 döneminde tamamlandı.
Çalışmalar sonucunda, Sapanca Gölü biyolojik çeşitlilik açısından “özellikli alan” olarak tanımlanan sahalar arasında yer aldı. Bu kapsamda gölde tür ve habitat düzeyinde düzenli izleme faaliyetleri yürütülerek, biyolojik kayıpların belirlenmesi, mevcut durumun değerlendirilmesi ve zamansal değişimlerin kayıt altına alınması hedefleniyor. Ayrıca nesli tehlike altında olan ya da bu riskle karşı karşıya bulunan türler için Tür Koruma Eylem Planları hazırlanarak koruma önlemleri güçlendirildi.
Su Kuşları ve Tür Zenginliği: Sayılar Ne Söylüyor?
Sakarya Biyoçeşitlilik İzleme Programı verilerine göre Sapanca Gölü, hedef türler bakımından zengin izleme alanları arasında bulunuyor. 2024–2025 kış ortası su kuşu sayım sonuçlarına göre gölde 28 farklı kuş türüne ait toplam 49 bin 865 birey tespit edildi. Sakarmeke, tepeli patka, elmabaş patka, çamurcun, yeşilbaş, küçük batağan, boz ördek, yalıçapkını, saz delicesi gibi türler gölün karakteristik faunasını oluşturuyor.
Ancak uzmanlar, bu sayısal verilerin tek başına ekosistemin sağlıklı olduğu anlamına gelmediğini vurguluyor. Tür çeşitliliğinin korunması kadar, türlerin ekolojik rolleri ve popülasyon dengeleri de gölün ekolojik kalitesini belirleyen temel unsurlar arasında yer alıyor.
Ekolojik Kalitede Gerileme: Hassas Türler Neden Kayboluyor?
Kocaeli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Halim Aytekin Ergül, Sapanca Gölü’nün geçmişte Türkiye’nin en sağlıklı ve nadir tatlı su ekosistemlerinden biri olarak kabul edildiğini belirtiyor. Ergül’e göre, özellikle artan nüfus baskısı ve insan kaynaklı faaliyetler, gölün ekolojik sağlığını yıllar içinde gözle görülür biçimde zayıflattı.
2015–2016 yıllarında yapılan bilimsel çalışmalarda Sapanca Gölü’nün ekolojik kalite puanının 5 üzerinden 5 olarak değerlendirildiğini hatırlatan Ergül, bugün aynı değerlendirmenin 3–4 seviyelerine gerileyebileceğini ifade ediyor. Özellikle kıyı bölgelerinde suyun tamamen çekildiği alanların ortaya çıkması, bu gerilemenin en somut göstergeleri arasında yer alıyor.
Gölde bugüne kadar 50’nin üzerinde fitoplankton, 12 sucul bitki, 26 balık, 60’tan fazla kuş ve 50’nin üzerinde omurgasız takson kaydedildi. Ancak son yıllarda hassas türlerde belirgin bir azalma, buna karşılık dirençli ve hızlı çoğalan türlerde artış gözleniyor. Bu durum, ekosistemin yoğun baskı altında olduğuna işaret ediyor.
Besin Tuzu Yükü ve Ekosistemdeki Dönüşüm
Prof. Dr. Ergül’e göre, Sapanca Gölü’nde hassas türlerin gerilemesinin temel nedenlerinden biri, 1950’li yıllardan bu yana artan azot ve fosfor yükü. Geçmişte düşük besin tuzu seviyeleri sayesinde hassas fitoplankton ve makrofit türleri için ideal bir ortam sunan göl, zamanla daha bulanık ve besin açısından zengin bir yapıya dönüştü.
Bu yeni koşullar, ekolojik toleransı yüksek ve hızlı üreyebilen türlerin avantaj kazanmasına neden olurken, ekolojik kaliteyi temsil eden türlerin geri çekilmesine yol açıyor. Özellikle ekonomik değeri yüksek aynalı sazan popülasyonunda son yıllarda gözlenen azalma, bu dönüşümün çarpıcı örneklerinden biri olarak değerlendiriliyor. Oligoket gibi dirençli omurgasız türlerin sayısındaki artış ise ekosistem sağlığı açısından olumsuz bir gösterge olarak kabul ediliyor.
Kuraklık, Su Çekilmesi ve Zincirleme Ekolojik Etkiler
Sapanca Gölü’nde su seviyesinin düşmesi, yalnızca su miktarını değil, ekosistemin tüm bileşenlerini etkileyen bir domino etkisi yaratıyor. Su sığlaştıkça oksijen seviyeleri düşüyor, omurgasızların kaybı kuşların besin bulmasını zorlaştırıyor, sucul bitkilerin yok olması balıkların üreme ve barınma alanlarını ortadan kaldırıyor. Aynı zamanda azalan su hacmi, kirletici maddelerin birim hacimdeki yoğunluğunu artırarak türlerin tolerans sınırlarını aşmasına neden oluyor.
Ergül, Sapanca’daki su seviyesindeki düşüşün yalnızca iklim değişikliğiyle açıklanamayacağını vurgulayarak, artan su çekimleri ve bölgesel nüfus baskısının da önemli rol oynadığını belirtiyor. Uzmanlara göre, göl hâlâ tamamen kaybedilmiş bir ekosistem değil; ancak su çekimlerinin bilimsel verilere dayalı olarak sınırlandırılması, havza genelinde yapılaşma ve kirlilik baskısının azaltılması ve iklim değişikliğine uyumlu su yönetimi stratejilerinin hızla uygulanması gerekiyor.
Gülseli Kenarlı, Mehmet Can Toptaş aa




İndağı Kaya Mezarları: Anadolu’nun Sessiz Tanıkları
Syedra Antik Kenti’nde Zeytinyağı Üretiminin İzleri Ortaya Çıkıyor
Lahuta: Arnavut Kimliğinin UNESCO’ya Taşınan Sesi
Marmaris’te Karya Dönemine Ait Kaya Mezarı Koruma Altında