Anasayfa / Kütüphane / Biyografi

Cahide Tamer

Cahide Tamer kimdir?

 

Cahide Tamer

Cahide Tamer, ülkemizin ilk kadın restoratör mimarıdır.

Meslek hayatının 30 yılını Türkiye’nin önemli kültür varlıkları arasındaki yerini halen koruyan eserleri restore etmekle geçirmiştir.

Tamer, konaklardan, saraylara, çeşmelerden, surlara, kiliselerden camilere, külliyelerden, medreselere kadar bir çok eserin restorasyonuna katıldığı bu yıllarını şu sözlerle tasvir ediyor: “Yüksek topuklu ayakkabılarım ile Ayasofya'nın kubbesine de çıktım, şantiye tulumlarımla Gebze'de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi'nin duvarlarının üstünde de dolaştım. Restorasyon çalışmalarından çok keyif aldım, yaptığım işleri sevgiyle nakış gibi işledim.” Mimarlık Dergisi’nin ölümünden bir yıl önce düzenlediği “Kubbelerde Yüksek Topuklar” sergisinin adına Cahide Tamer’in bu sözleri ilham olmuş.

Cahide Tamer Ayasofya Müzesi 1956

Yayınladığı kitapların arkasında biyografisini fotoğraflarla bizzat kendisi kaleme alan Cahide Tamer, 1915 Kadıköy doğumludur. Kendini ‘doğma büyüme Kadıköy’lü olarak tanımlar konuşmalarında. Babası deniz binbaşısı Ahmed Saim Bey, annesi Mukaddes Aksel’dir. Tamer, biyografisinde babasını şöyle anlatır: “Ahmet Saim Bey 1. Dünya Savaşı’nda ağır yaralı olarak Kasımpaşa tersanesine getirilen Yavuz zırhlısının acilen restore edip tekrar savaşa katılmasını sağlayan gemi inşaiye mühendisi deniz binbaşıdır. “

Cahide Tamer, Kadıköy Ortaokulu’nun ardından Erenköy Kız Lisesi’ne başlamış ama eğitimini yarıda bırakarak 15 yaşında (bazı kaynaklarda 17) ilk evliliğini yapmıştır. Bir yıl süren bu evlilikten bir oğlu olmuştur. Tamer biyografisinde bu durumu ‘Ailevi bir nedenle okuldan ayrıldım ve tahsilime bir süre ara verdim” şeklinde anlatmıştır. 1935 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nin resim bölümüne girmiş, ünlü ressam İbrahim Çallı ve Namık İsmail’in atölyelerinde ders almıştır. Hocalarından İbrahim Çallı ve Hakkı Anlı Cahide Tamer’in yağlıboya resimlerini yapmıştır, Tamer’in vefatına kadar bu resimleri salonunda asılı tuttuğu belirtiliyor. İbrahim Çallı, Rusya’daki bir sergide Tamer’in tablosunu da sergilemek ister. Ancak Cahide Tamer, portresinin satılması riskini göze almak istemediği için kabul etmez.

Cahide Tamer resim atölyesinden bir yıl sonra Türk Tezyinî Sanatlar Okulu’na geçmiş İsmail Hakkı Altunbezer, Süheyl Ünver, Necmeddin Okyay, Kâmil Akdik ve Vâsıf Sedef’ gibi klasik sanatlarda duayen hocalardan dersler almıştır. Tamer’in; mimarlık eğitiminde o yıllarda restorasyonla ilgili hiç ders olmamasına rağmen bu alana yönelmesi ve elde ettiği başarının eğitiminin bu dönemiyle ilgili olduğu konusunda ortak bir görüş vardır. Kendisiyle yapılan bir söyleşide bu değerlendirmelere katıldığını “Tabi, Çünkü hatayiler, rumiler çıkıyor karşınıza. Ben bunların eğitimine gördüm. Restorasyon sırasında tezyinatla karşılaşınca bu bilgi çok önemli.” sözleriyle onaylamıştır. Cahide Tamer 1938 yılında liseyi dışarıdan bitirdi ve 1938 yılında Güzel Sanatlar Fakültesi Mimarlık bölümüne girdi. Bölüme kabul edilmesinde kompozisyon sınavındaki başarısının Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından takdir edilmesinin payı olduğunu şu şekilde anlatmaktadır: “İlk sınav kompozisyondu. Konu "Sanat nedir?" Ben de daha yeni felsefe sınavından çıkmışım, bir döktürmüşüm. Ahmet Hamdi Tanpınar benim kompozisyonumun altına "çok güzel" yazmış, not koymamış. Müdür Refik Bey gösterdi bana. Çizimi de yapıp kazandım. 120 kişi sınava girdik, 60 kişi kazandık. “

1943 yılında mezun olduktan hemen sonra Milli Eğitim Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü bünyesinde mimar ve restorasyon murakıbı olarak görev yapmaya başlamıştır. Rölöve Bürosu Şefi Y. Mimar Sedat Çetintaş’a Ayasofya’da yürütülen rölöve çalışmalarında yardım etmiştir. Sedat Çetintaş’ın tarihe kayıt düştüğü rölevelerde Cahide Tamer’in de katkısı vardır.. O yılları şöyle anlatır: “Ayasofya rölöve edileceğinde biz gidip ölçü alıyorduk. Gülünecek bir şey var bu arada. O zamanlar teodolitimiz yoktu, balonla yükseklik ölçüsü alıyorduk. Uçan balona ip bağlayıp, balonu kubbeye uçururduk. Kubbenin tam ortasına denk getirip ipin uzunluğunu hesaplardık. Bu hazin bir durumdur. Sedat Bey'in rölövelerinin bir bölümü de balonla ölçülmüştür.” Üç aylık bir Ankara mesaisinden sonra Ayasofya Müzesi’ne atanan Cahide Tamer o dönemin müze müdürleri Ali Sami Bayar ve ardından Muzaffer Ramazanoğlu ile birlikte rölöve çalışmalarında bulunmuştur. Ayasofya’nı ardından Topkapı Sarayı’na atanan Cahide Tamer’in o dönemden unutamadığı ve hatıralarında sıklıkla bahsettiği çalışması Cariyeler Hastanesi’ndeki bir dolap kapağıdır..

Keşif için ölçü alırken dolap kapağı ilgisini çeker Cahide Tamer’in, bembeyaz boyanmış bir dolaptır. Üzerine çıkartmalar yapıştırılmıştır. Sonrasını onun cümleleriyle aktaralım: “Konstrüksiyonu açısından altına bakmak istedim, yanımdaki çakı ile biraz kazıdım. Bir de baktım altından yaldız çıkıyor. Biraz daha kazıdım, yaldız, boya müthiş. Müdürümüz Tahsin Öz'e gittim. Hemen geldi, ‘Yerinden çıkaralım, inceleyelim" dedi. Boya temizlenince altından nefis bir dolap kapağı çıktı. Kim bunu böyle beyaza boyamış anlaşılır değil.” UNICEF sonraki yıllarda bu dolap kapağını kartpostal olarak basacak ve Cahide Tamer’e de birkaç tane gönderecektir. Tamer’in, Topkapı Sarayı’nda bu dolap örneğinde olduğu gibi, özgün mimariyle ilgisi olmayan öğelerin kaldırılması ve eserlerin orijinallerine ulaşılması konusunda büyük katkıları olmuştur.

Cahide Tamer’in restarosyon konusunda uzmanlığa adım atışı 1947 yılında Boğaziçi’nin en eski yalısı olan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’nın restorasyonuyla olmuştur. Yayınlanmış ilk eseri de bu restorasyon ile ilgilidir. Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı, 1699 veya daha önceki bir tarihte, Veziriazam Amcazade Hüseyin Paşa tarafından Anadoluhisarı civarında inşa ettirilmiştir. Meşruta Yalı, Kırmızı Yalı, Direkli Yalı, Köprülü Yalısı olarak da anılan bu yalı, Boğaziçi'ndeki en eski Osmanlı dönemi yapısı ve sivil mimarimizin eşsiz örneklerinden birisidir. Tarihî süreç içerisinde birçok tamir gören yalı, 1947 yılına gelindiğinde yıkılmaya yüz tutmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Müdürlüğü’nün Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü'ne gönderdiği 26 Mayıs 1947 tarih ve 4034/1339 sayılı yazıyla acil keşif yapılmasını istemesi üzerine, müze müdürü Tahsin Öz, müzede yüksek mimar olarak çalışan Cahide Tamer'i bu işle görevlendirir. Bunun üzerine Cahide Tamer ve ekibi, divanhanede kapsamlı bir keşif yapmaya başlar. Bu keşiften sonra Cahide Tamer’in hazırladığı bütçe kabul edilir ve restorasyon çalışmaları başlar. Ödenek yetersizsizdir ve gerekli malzemeleri temin etmek o yıllarda kolay değildir. Ancak Cahide Tamer bu konuda pratik çözümler bulacaktır. Dalgıçların deniz altında yaptığı keşiflerde yalıyı ayakta tutan direklerin çoğunun altının boşaldığı fark edilir. Sonrasını Cahide Tamer’in kitabındaki anlatılarından aktaralım: “Deniz içindeki bu yıkık duvarı inşa etmek için elimizde ne büyük boy taşlar ne bu taşları indirecek ceraskalımız ve ne de bunları temin edecek paramız vardı. Fakat bütün bunlara rağmen, bu yıkık duvar kısmını temelden itibaren inşa edilmesi gerekiyordu. Şöyle bir çözüm bulduk. Elimizde bulunan içi çimento dolu torbalar ile (50 kilogramlık birer taşmış gibi) şaşırtma derzli olarak kuru duvar gibi ördük. Deniz seviyesine inince işimiz kolaylaştı. Onarımı tamamlanan duvar ile konsal çalışan çakma kirişler arasına eli böğründelerimizi yerleştirdik. Böylece bu kısımdaki onarım işimiz tamamlanmış oldu”
Yalının divanhanesindeki onarımlarda gereken taşıyıcı temel duvarın ve döşemesine
ait kirişlerin, çatıdaki kiremitlerinin onarımı Topkapı Sarayı’ndaki restorasyonlardan
artan hurda putrel, büyük kereste gibi malzemeler yardımıyla yapılmıştır.


Tamer, 1952 yılında mesleki deneyimini artırmak için Fransa’ya gitmek ister. Bunun için müdürlüğünün bağlı olduğu Milli Eğitim Bakanlığı’na dilekçeyle başvurur. Tevfik İleri’den gelen cevap “Bizim restaratör mimara ihtiyacımız yok ayrıca buna mali olarak gücümüz yok” şeklindedir. Bu cevabı “Halbuki Atatürk’ün daha 1931 yılında Konya’dan Başbakan’a çektiği telgraf hepimizin gönlündeydi. Atatürk, zengin bir devlet olmasak bile tarihi zenginlikleri kurtarmak zorunda olduğumuzu söylüyordu. Demek ki anlayış değişiyordu...” diye yorumlayan Tamer, niyetinden vazgeçmez, kendi imkanlarıyla gidip Fransa’da eğitimlere katılır. Bu deneyiminin mesleğine olan katkısını 1995 yılında İstanbul Dergisi’nden Başar Başarır’a verdiği röportajda şöyle anlatır: “Fransa’da tarihi anıtlar bürosunda eğitim aldım. Ruan şehrine gittim. İkinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkılmış şehir dehşetli bombalanmış. Oradaki çalışmaları edüt ettim yerinde gördüm. İspanya’ya, Portekiz’e gittim. Bütün eski eser restorasyonlarını gördüm, fotoğraflarını çektim. Alcazar ve Elhamra saraylarını gördüm. Kim ne yapmış, nasıl korumuş edüt ettim. Sonra anladım ki o dönemde en güzel restorasyonlar İtalya’da yapılıyor”

Cahide Tamer Fransa’dan döndükten sonra Rumeli Hisarı’nın restorasyonu projesinde görev alır. Bu mesleki anlamda o güne kadar en öne çıktığı çalışmalardan biridir. Onun hemen öncesinde 1953-1954 yıllarında İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin tavanının ankastreden
betonarmeye çevrilmesi işinde kontrolörlük yapmış aynı zamanda Eski Eserleri Koruma Encümeni mimarlığı görevini de sürdürmüştür. İstanbul Arkeoloji Müzeleri kimyageri Hadi Tamer ile ikinci evliliğini yapmış, bu evliliğinden bir kızı olmuştur.

İstanbul’un fethinin 500. yılının kutlanması hazırlıkları çerçevesinde Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın emriyle Rumelihisarı’nın restore edilmesi hazırlıklarına girişilmiş, öncelikle hisar içinde meydana gelen mahalleye ait bütün evler yıkılmış, yabani bitkiler temizlenmiştir. Proje Y. Mimar Mustafa Ayaşlıoğlu ve Selma Emler’in yardımları ile yapılmış, çalışmalara sonradan Cahide Tamer de katılmıştır. Proje hazırlandıktan sonra Mustafa Ayaşlıoğlu Suriye’ye Şah Süleyman Türbesi’nin tamiri için görevlendirilince uygulama tamamen Cahide Tamer tarafından gerçekleştirilmiştir. Tamer bu çalışmayla ilgili değerlendirmelerinde hisar içindeki mahallenin tamamının yıkımını doğru bulmadığını şöyle dile getirir: “Ben olsaydım o evlerin bir kısmını bırakırdım. Yani şöyle biraz karekteri, vasfı olan evleri Hisariçi mahallesi der bırakırdım.” 1955-1956 yıllarında Fatih Kulesi (Saruca Paşa Kulesi) ve bu kule ile Çandarlı Halil Paşa Kulesi arasındaki duvarlar ve hisarpeçede sağlamlaştırma, dondurma uygulamaları yapmış, ahşap kapılarını onarmış, mazgal dişlerini günümüze gelen orjinallerinden yararlanarak tamamlamıştır. Fatih Kulesi’nin iç döşemesi için istenen 8 metrelik kirişin şantiyeye gelmesi geciktiği için bitirilememiş, kirişin bizzat Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın girişimiyle Orman Bakanlığı’dan tahsis edilmesiyle Y. Mimar Mualla Anhegger Eyuboğlu tarafından yapılmıştır. 1956 yılında Zağanos Paşa Kulesi ve bu kule ile
Fatih Kulesi arasındaki bölümün onarımını gerçekleştirmiş, sağlamlaştırma ve tamamlama çalışması yapmıştır. Y. Mimar Selma Emler Halil Paşa Kulesi’nin restorasyonunu tamamlamış fakat kendisine başka bir görev verilince 1956 yılının sonuna kadar Rumelihisarı’ndaki çalışmaları Cahide Tamer yürütmüştür. Tamer, Hisar içinde yaptırdığı tiyatroyu bizzat Muhsin Ertuğrul’un önerisiyle hayata geçirecektir. Afet İnan, Hayat Mecmuası’nda “Rumelihisarı'nı Üç Türk Kızı Restore Etti" başlıklı bir yazı yazarak restorasyon çalışmasından söz eder. Cahide Tamer, Rumeli Hisarı’nın restorasyonu ile ilgili hazırladığı kitapta bu gazete küpürüne de yer vermektedir.


Cahide Tamer’in önemli bir restorasyon çalışması da Yedikule Hisarı ve tarihi Altın Kapı’nın restorasyonudur. Bu çalışmalarda da Rumelihisarı’nda olduğu gibi, yine yerine göre dondurma, sağlamlaştırma ve gereğinde tamamlamalar yapar. 1954-1970 yılları arasında devam eden encümen mimarlığı sırasında 12 yıl kesintisiz olarak süren Yedikule Hisarı’nın
restorasyonu önemli bir yer alır. Diğer bir önemli bir çalışması ise; bu konuda bir de kitap hazırladığı İstanbul’daki Bizans eserleri restorasyonlarıdır. Tamer bu kitabının önsözünde; amacının Bizans eserleri ile ilgili bir albüm olmadığını sadece kendi restore çalışmalarını görünür kılmak için kitabı hazırladığını dile getirmektedir. 1955 yılındaki Milletlerarası Bizans Tetkikleri Kongresi’nin İstanbul’da düzenlenmesi kararlaştırılınca, ilgili kamu kuruluşlarının tamamı İstanbul’daki belli başlı Bizans dönemi yapılarının temiz ve bakımlı hale getirilmesi kararını almıştır. Bu doğrultuda yapılan restorasyonların bir çoğunda Cahide Tamer görev almıştır. Kariye Camii’ndeki (Khora Manastırı Kilisesi) Yedikule’deki İmrahor İlyas Bey Camii’nin (Studios Manastırı Kilisesi) , Fethiye Camii’nde (Pammakaristos Manastırı Kilisesi) Lâleli’deki Bodrum Camii’nde (Mesih Paşa Camii) yani Bizans devrinin Myrelaion Manastırı Kilisesi’nde yapılmıştır. Tekfur Sarayı, Aya İrini Kilisesi bunlardan birkaç tanesidir. 

Cahide Tamer, 5 Aralık 1956 tarihinde İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü’nde başmimar
olarak göreve başlamıştır. Aynı zamanda ek görev olarak Vakıflar’da kurulu bulunan
Kiliseler Onarım Bürosu’nda yüksek mimar olarak çalışmıştır. Bu görev sırasında 6-
7 Eylül 1955 olaylarında tahrip edilen Şişli’deki Metamorfosis Rum Ortodoks
Kilisesi’nin, Karaköy’deki Surp Pırgıç Ermeni Kilisesi’nin ve Heybeliada’daki Papaz
Yani Manastırı’nın keşif ve onarım kontrolörlüğünü yapmıştır.

1956 yılında Millet caddesinin Topkapı çıkışındaki Bizans surlarına ait iki
büyük kulesinin (burç) restorasyonu gerçekleştirmiştir. Adnan Menderes döneminde kurulan restoratör mimarlar arasında yer almıştır. Bu konuda o yıllarla ilgili şöyle bir anekdot anlatmaktadır. “Adnan Menderes zamanında şöyle bir espriler yapılıyordu. Menderes’in burnuna bir sinek konmuş, sineği kovarken ki yaptığı hareketlerden yanındakiler her şeyin yıkılacağını sanmış. Menderes’le Park Otel’deki bir resepsiyonda karşılaştık. Birileri Edirnekapı’daki Mihrimah Camii’nin arkasındaki surları yıkalım, cami daha iyi görünür demişler. O da bana sordu. ‘Ne dersin” Dedim ki, Mihrimah Camii Mimar Sinan’ın eseri. Sinan kendi devrinde her şeyi yapabilirdi, o camiyi yaparken surları yıkabilirdi ama yıkmamış. Sinan’ın yıkmadığını biz niye yıkalım? Bir de Beyazıt Hamamı için Patrona Halil Hamamı diyorlar onu da yıkalım dedi. Ben de dedim ki, Beyazıt Hamamı da Avrupa’da hamam diye bir şey yokken Türklerin hamam kullandığını belgeliyor. Patrona Halil orada tellak olarak çalıştığı için adına yanlışlıkla öyle deniyor. Sıddık Sami Bey, o zaman rektördü o da çok yardımcı oldu hamamı kurtardık. Ama Simkeşhane gitti”

Tamer, Aksaray Valide Camii’ni 1959 ve 1962 yıllarında, Murad Paşa Camii’ni ise 1960-1962 yılları arasında restore etmiştir. Bugün Vatan Caddesi’nde Sağlık Vakfı tarafından hastane olarak işletilen Sultan Selim Medresesi de Tamer tarafından restore edilmiştir. Yapı 1918 yılında çıkan yangında harap olmuştu. Daha sonra derme çatma barakalar ve gecekondularla işgâl edilmiş olan medresenin önce kaybolmuş olan esas mimari dokusu ortaya çıkartılmış, bu mekanların içleri temizlenmiş, dershane önündeki revak yeniden inşa edilerek üzeri bir sundurma ile örtülmüştür. Tamer, bu medresenin restorasyonuyla ilgili çalışmasını da kitap haline getirmiştir.

İstanbul’da restorasyonunda bulunmadığı eser neredeyse yok gibidir Cahide Tamer’in. Bunlardan başlıcaları şöyle sıralanabilir: Hürrem Sultan ve Kanuni Sultan Süleyman türbeleri, Sultan V. Mehmed Türbesi, Eyüp Sultan Türbesi; Haseki Sultan
Hamamı (Ayasofya Hamamı), Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi; Damad İbrahim Paşa Külliyesi, Çorlulu Ali Paşa Külliyesi; Ekmekçizâde Ahmed Paşa Medresesi; 1958-1964 yılları
arasında Haseki Külliyesi, Rüstem Paşa Külliyesi, Nuruosmaniye Külliyesi ve Fatih
Külliyesi…


İstanbul Dışındaki Çalışmaları
Cahide Tamer İstanbul il sınırları dışında da restorasyon çalışmalarda bulunmuştur. Bunların başında 1968 yılında yaptığı Bursa Ulu Cami restorasyonu gelir. İstanbul dışındaki çalışmalarıyla ilgili iki kitap yayınlamıştır. Bunlardan biri Sakarya’nın Taraklı diğeri Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki restorasyonlardır. Taraklı ilçesindeki Yûnûs Paşa Camii’nin restorasyonu 1960-1961 yılları içinde gerçekleştirilmiştir. Bu yapı Yavuz Sultan Selim’in vezîriâzamı Yûnûs Paşa tarafından yaptırılmış olan bir Mimar Sinan yapıtıdır. Bir deprem sonucunda yıkıldıktan sonra son cemaat yeri kalmamış olan bu yapının bu kısmı restore edilmiş, kalan bazı kemer izleri değerlendirilerek klasik özelliklere sahip üç kubbeli revak özgün haline uygun bir şekilde inşa edilmiştir. Bir başka önemli restorasyonu 1961- 1970 yılları arasında gerçekleştirdiği Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’nin onarımıdır.


İstanbul dışında yaptığı diğer restorasyonlar

İzmit Pertev Paşa Külliyesi (1958-1960), Yalova’nın Altınova’ya bağlı
Hersek köyündeki Hersekzâde Ahmed Paşa Camii ve Türbesi (1964-1965),
Karacabey İmareti (1967), Bursa’da Yıldırım Bayezid Camii minaresi (1967),
Sakarya-Geyve’de Elvan Bey İmareti (1968-1969), Gebze’de Malkoçoğlu Türbesi
(1969), Bursa Yenişehir’deki Bâlî Bey Camii, Sinan Paşa Külliyesi ile Postinpûş
Baba Zâviyesi (1969), Bursa’da Demirtaş (Timurtaş) Hamamı (1969), İznik
Süleyman Paşa Medresesi (1968-1969)


Cahide Tamer o zamanlar Fransız Arkeoloji Estitüsü’nün müdürü olan
Albert Louis Gabriel’in tavsiyesi ile Beyoğlu’nda Fransız Konsolosluğu’nun arka
bahçesindeki çeşmeyi selsebilli bir çeşme olarak onarmıştır. Bu başarılı çalışması
sebebiyle 20 temmuz 1961 tarihinde Fransa Kültür Bakanlığı
tarafından Sanat Şövalyesi Nişanı (Chevalier de l’Ordre des Lettres) ile
ödüllendirilmiştir. Bu nişanı alan ilk kadın mimar olan Tamer; asıl beklentisinin kendi ülkesi tarafından ödüllendirilmek olduğunu 10 Aralık 1993’te Mimarlar Odası tarafından “Meslekte 50. Yıl” plaketini alırken yaptığı konuşmada; “Bu benim için ne büyük mutluluk. Fransızlar şövalye nişanı verdiklerinde, keşke önce bizimkiler hatırlasalardı diye düşünmüştüm” sözleriyle dile getirmiştir. Tamer, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden 1974 yılında kendi isteğiyle emekli olmuştur. Emeklilik yıllarını ise; 30 yıllık çalışması boyunca hazırladığı arşivi bir bir gün ışına çıkartmakla geçiren Tamer; 5 Aralık 2005 tarihinde 90 yaşında iken vefat etmiştir. Mezarı, Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki aile kabristanındadır.


“Restorasyon Şiir Gibidir”
Yazının girişinde de bahsedildiği üzere Cahide Tamer’in ülkemizin restorasyon konusundaki öncülerindendir. Tamer’in önemli kılan başka bir özellik ise arşiv tutmadaki titizliliği ve başarısıdır. Tamer’i kitap haline getirdiği özenli notları, yazışmaları, restorasyon kayıtları ve diaları, ülkemizde restorasyon literatürünün oluşmasına büyük bir katkıda bulunmuştur. Cahide Tamer, kitaplarının önsözünde arşiv tutmaya başlamasının mesleğe ilk atandığı yıllarda bir hocasının tavsiyesi olduğunu ve bunu titizlikle uyguladığını dile getirir. Tamer İstanbul Dergisi’ndeki röportajında o yıllarda restorasyon konusunda henüz bir fikir birliği bile olmadığını şu çarpıcı anekdotla anlatır: “Eski esere intisap ettiğim zaman daha diplomalar hazırlanmamıştı, bana akademiden bir kağıt verdiler ‘mezun oldu’ diye . Sonra diplomamı almaya akademiye gittim. Müdür muavini ‘Ne oldu Cahide nereye girdin?’ diye sordu. ‘Eski eserlere girdim’ dedim. ‘Vah vah çok kötü bir yer seçmişsin’ dedi. Oradan çıktım Müdür Burhan Toprak’a gittim. ‘Tebrik ederim çok güzel’ dedi. Düşünün mezun olduğum akademide müdür böyle, muavin böyle diyor. 1943’de kimsede eski eser nosyonu yoktu. Ve bizimle ‘sizin taşınız kıymetli’ diye alay ediliyordu.

Cahide Tamer restorosyan ile ilgili keşiflerin ve teknik şartnamelerin hazırlanmasında ve bu konuda bir düzen oluşturulmasında da katkıları çok olan bir mimardır. O yıllarda eski eserlerin onarımıyla ilgili ne birim fiyatlar, ne şartname, ne de belirli ilkeler vardır. Cahide Tamer, Rölöve Bürosu’ndaki 14 yıllık uygulamaları sırasında teknik şartnameyi kendilerinin yazdıklarını, birim fiyatları tahmin ederek, ya da deneyerek (işi yaptırıp puantaj tutturarak), ustalarla konuşarak geliştirdiklerini ifade etmektedir. Faruk Çeçen, Vakıflar İnşaat Müdürü olunca onun hazırladığı bilgileri bir araya getirerek bir teknik şartname kitabı hazırlamıştır. Bugün kullanılan Eski Eserler Şartnamesi’nin çıkışı da budur. 

Cahide Tamer’in restorasyon konusundaki ilkeleri olabildiğince aslı korumakla özetlenebilir. İstanbul Dergisi’ndeki röportajında bunu şöyle anlatmaktadır: “Eser abidevi hüviyetini muhafaza ediyorsa, onun bütün doneleri varsa, eserin kabil olduğu kadar mimari hüviyetini bozmamak lazım. Ama iş harabe olmuşsa, İstanbul’u yeniden fethedeceklermiş gibi surları ayağa kaldırmamızın gereği yok. Hatta yıkılmış, devrilmiş bir surun olduğu yerde muhafazası bile anlamlı. Suru ile ayağa kaldırıp yapıldığı zamandaki gibi muhafaza etmenin lüzumu yok. Yeter ki kaybolmasın. Bizim zamanımızda bu işin hiç eğitimi, bilgisi yoktu ama buna rağmen biz kendimize bir ilke oluşturduk. Şimdikiler eğitimlerini okuldan alıp getiriyorlar daha iyi olmaları gerekiyor. Oysa bugünkü restorasyonlarda lüzumsüz hatta zararlı olanlar bile var.”

Cahide Tamer’in restorasyon konusunda kendi tarzını belirgin kıldığı çalışması Yedikule Hisarı restorasyonudur. 1958'de başlayan 1970’e kadar süren bu çalışmada; o günkü koşullarda olanakları zorlayarak yeni tetkikler ortaya koyduğu bu çalışmayı şöyle anlatıyor Cahide Tamer: “Onarıma Büyük Altınkapı'da başladık. Güneydeki pilonda kaplamalar kopmak üzere idi. Bu blokların kırılıp bozulmadan yerlerine yeniden yerleştirilmeleri gerekiyordu. İskele kurmak mümkün değildi. Son derece ağır olan kaplama işçilerin üzerine dökülebilirdi, can güvenliği açısından da tehlikeli idi. İki metre yüksekliğinde kum yığdırdım, kaplamaları kumun üzerine ittirdim. Düşenleri topladık. Bunlar son derece iri, ağır mermerlerdi. İttikçe merdiven gibi döküldüler. Sonra taşıyıcı iskeleyi kurdum. Altın kapıda sağ bölümdeki geçidin lentosu kırılmış, açıklık duvarla doldurulmuştu. Ben betonarme çerçeve ile lentoyu askıyı aldım açıp transparan hale getirdim. Çünkü Bizans döneminde iken bu kapı özgünlüğünü yitirmişti. Özgün kapıyı betonarme çerçeveye alıp askıya almış gibi oldum. “

Restorasyonu şiir yazmaya benzeten Cahide Tamer, “Başkası da yazar ama sizin şiiriniz başkadır....hissedeceksiniz. Ben bir eski eserin tamir öncesi gördüğümde hayal ederim, bu nasıl restore ederim diye. Restorasyonda şöyle bir şey vardır. Ya dondurma onarımı yaparsınız, ya restorasyon yaparsınız ya restitüsyon yaparsınız. Ne var ki yapacağınız şey sizden sonraki tarihçilere işi dejenere etmeden ulaştırmaktır. Ve aynı zamanda da iklim koşullarından vb. korumaktır. Yedikule'de özgün lento varken neden atayım. Bu güzel bir restorasyondur. Periyotları yitirmemek önemlidir. “Semavi Eyice benim için bir yerde güzel sözler söyledikten sonra "kemer taşları görünmüyor" demiş. Oysa bu kemer taşları yüzden içeride; zorunlu olarak biz kemeri yeniden ördük, çoğu çatlamış gitmişti. Adeta hiçbir şey yapılmamış gibi durur. Çünkü burası dondurma onarımı isteyen bir yerdi, restorasyon değil. Gereksiz restorasyonda hem boşuna para harcarsınız, hem de özgünü değiştirirsiniz. Önemli olan burada yapıyı geldiği yerde tutmaktı. Restorasyon zevk sorunudur. Sonunda ne çıkacağını önceden kestirmelisiniz.”

19. ve 20. yüzyılın başında Anadolu’da ve İstanbul’da Avrupalı mimarların yürüttüğü restorasyon ve arkeoloji çalışmaları bu dönemde Cahide Tamer, Ali Saim Ülgen, Sedat Çetintaş, Macit Hüsnü Kural, Celal Esat Arseven gibi öncü isimlerle artık Türk mimarların söz sahibi olduğu bir alana tekabül etmiştir. Fransız Arkeoloji Estitüsü’nün müdürü olan
Albert Louis Gabriel bunu "Batılıların tekelinde olan bir alan Türklere geçiyor" sözleriyle yorumlayacaktır. 

Cahide Tamer, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından basılan kitaplarıyla restorasyon konusundaki tüm deneyimini kendisinden sonraki nesillere hem teknik hem de görsel bir kaynak olarak bırakmıştır. Tamer bu uğraşısının sebebini Bizans eserleriyle ilgili kitabının önsözünde, “Yolun sonu görününce insan biraz duygusal oluyor ve hiç olmazsa bir ayak izi bırakmak hevesine kapılıyor” şeklinde açıklıyor. Tamer için her yeni kitap; ‘geçmişte yaşadığı sanat ve mimari dolu hareketli ve güzel günleri yeniden yaşamaktır’ bir bakıma. Kendi deyimiyle arşivinden azad ettiği, gün ışığına çıkarttığı her yeni kitapla; ardında bir iz bırakmıştır. Sözü Prof. Dr Nur Akın’ın ölümünün ardından Cahide Tamer için yazdığı yazının son satırlarıyla bitirelim: “Restoratör-mimar Cahide Tamer, Türkiye için bundan 60 yıl önce çok zor koşullarda sürdürülen bu mesleğin en önemli öncülerinden biriydi. Geride bıraktığı yayınları, kendisiyle yapılan söyleşiler, Türkiye’de 1944-74 yılları arasında yapılan restorasyonlarla ilgili önemli bilgilere ulaşılmasını sağlamakta ve Cahide Tamer’i kendi alanında “unutulmaz” kılmaktadır.



KİTAPLARI

Yedikule (İstanbul Surları ve Yedikule, Yedikule-Altınkapı Manzumesinde Gerçekleştirilen Restorasyon Çalışmaları 1958-1970)
Gebze-Çoban Mustafa Paşa Külliyesi Restorasyonu (1961-1970)
Amcazâde Yalısı ve Manzumesi Onarımları,
Rumelihisarı Restorasyonu, Belgelerle ve Anılarla,
Sultan Selim Medresesi Restorasyonu,
Taraklı Yunus Paşa Camii Restorasyonu
İstanbul Bizans Anıtları ve Onarımları,