Anasayfa / Paleontoloji

Veba mikrobunu Avrupa'ya Hunların getirdiği iddia edildi

Atlı savaşçıları ile Avrupa'yı tehdit eden Hun akınlarının, veba salgına yol açan virüslerin atalarını da atları vasıtası ile taşımış olabileceği iddia edildi. Bilimsel verilere dayandırılan ihtimal, Türklerin Çinlilere karşı uyguladığı biyolojik savaş taktiği ile de desteklenmeye çalışıldı.

 

Hun göçleri ile ölümcül Justinian Veba'nın bağlatılı olduğu iddia edildi.

Avrasya stepleri insan göçü ve kültürel değişim merkezi

Nature dergisinde 9 Mayıs tarihinde hayli kalabalık bir grup bilim adamının imzası ile yayınlanan  Avrasya steplerinden 37 antik insan genomu  (37 ancient human genomes from across the Eurasian steppes) başlıklı makalede binlerce yıldır Avrasya steplerinin insan göçü ve kültürel değişim merkezi olduğuna dikkat çekildi.

Avrasya bozkırlarındaki arkeolojik çalışmalarda ele geçmiş 137 iskeletin DNA analizlerine dayandırılan araştırmada Bronz Çağı göçlerinden sonra Avrasya steplerinin nüfus tarihi genomlar üzerinden analiz edildi. 4,000 yıllık dönemi kapsayan, eski çağlarda yaşamış 137 insanın genomlarından elde edilen veriler karşılaştırıldı. Macaristan’dan Kuzeydoğu Çin’e kadar 8 bin kilometreye ulaşan uzunluktaki bozkır bölgesinde bulunan DNA'ların büyük kısmı MÖ 2.500 ile MS 1.500 arasına tarihlendiriliyor.

Araştırmada Demir Çağı boyunca Avrasya steplerine egemen olan İskit gruplarının genetiğinin yüksek düzeyde baskın olduğu görüldü. Diğer baskın unsurlar ise Geç Tunç Çağı çobanları içeren çeşitli kökenleri ile Avrupalı çiftçiler ve güney Sibirya avcı-toplayıcıları olarak belirlendi.

İskitlerin daha sonra Hiung-nu (Xiongnu - Hun) konfederasyonunu (Büyük Hun Devleti) oluşturan Doğu step göçerleri ile karıştığı ve ikinci - üçüncü yüzyıllarda Batıya hareketlendiği anlaşılıyor.

Veba ve Hepatit B virüslerinin kökeni Bozkırdaydı iddiası

Hatta araştırmacıların ulaştığı sonuçlara göre Hunlu saflarında yer alan savaşçıların dördüncü ve beşinci yüzyıllarda Hun geleneklerini Batıya taşırken Justinian Vebası olarak bilinen ölümcül hastalığın virüslerini de götürmüş olabilecekleri iddia ediliyor. İlginç bir rastlantı ile Nature dergisinin aynı sayısında yayınlanan bir başka araştırma Hepatit B virüsünün kökenini de bozkır toplumlarına dayandırıyor! Yine ilginç bir rastlantı ile diğer araştırmada da imzası bulunan evrimsel biyoloji konusunda eğitim almış Kopenhag Üniversitesi öğretim üyesi genetikçi Eske Willerslev bu araştırmanın yönetici olarak görünüyor. Araştırmada insanlardaki Hepatit B virüslerine (HBV) dair ele geçirilen en eski kanıtların bozkırda keşfedilmiş 12 antik insan kalıntısından alınan viral dizilerine dayandığını savunuyor.

137 Bozkırlının DNA analizini içeren yularıda ayrıntılarını verdiğimiz makaleye göre; M.S. 541 yılında salgına dönüşen ve 25 milyona yakın insanın hayatına mal olan Jüstinyen Vebası’nın kökeni daha önce tahmin edildiği gibi  Mısır değil Asya olarak gösteriliyor.  Başlangıcı Bizans İmparatoru I. Justinianus’un zamanına rastladığı için Jüstinyen Vebası olarak adlandırılan salgından Bizans İmparatorunun dahi etkilendiği rivayet ediliyor.

Araştırmacılar, genomların sonuçlarını analiz ederken, Jüstinyen Vebası’nda sebep olan virüs suşunun (virüsün alttürü)  DNA’sının saptandığını belirttiler.  Yersinia pestis olarak adlandırılan veba virüsünün erken bir türevinin  yaklaşık 200’lü yıllarda ölmüş, iskeleti Orta Asya’daki Tian Shian dağlarındanda bulunmuş bir Hun ferdinde bulunduğu belirtiliyor. Söz konusu virüsün Jüstinyen Vebası mikrobuna göre daha ilkel olduğu ama  aynı “soy ağacı”na mensup olduğu ifade ediliyor.  Jüstinyen Vebası mikrobunun diğer bir ilkel akrabası ise Rusya'nın Çeçenya bölgesinden Kuzey Ossetia’da bulunan, muhtemelen altıncı ile dokuzuncu yüzyıllar arasında ölmüş yaşı belirsiz bir DNA'da tespit edildi.

Araştırmacılar bu bulgulardan harketle salgının Hun kabilelerinin göçüyle batıya yayılma olasılığı olduğunu savunuyorlar.

Tarihi kaynaklarda ise İstanbul'u (Konstantinopolis) adeta ölüm kentine çeviren salgın hastalığa yol açan mikropların Mısır’dan ithal edilen tahıl gemilerindeki farelerle taşındığı tahmin ediliyor. Yeni iddiaya göre ise mikropların Orta ve Doğu Asya’ya uzanma ihtimali söz konusu.

Veba mikrobunun ilkel şekline (şusuna) yapılan DNA analizi, virüsün daha sonra Kara Veba salgınındaki gibi pirelerden bulaşmayı sağlayan mutasyona uğrayabileceğini gösteriyor. Ancak altıncı yüzyıldaki veba salgınında bu özelliği taşıyı, taşımadığı bilinemiyor.

Hunların biyolojik savaş taktiği iddiayı destekleyen kanıt olarak gösterildi

BBC'den Paul Rincon haberine göre; araştırmaya imza atan isimlerden Kopenhag Üniversitesi öğretim üyesi Eske Willerslev, “Hunlardan bazılarında Avrupa’da milyonlarca insanın ölümüne yol açmış Jüstinyen Vebası’na yol açan virüsün temel formuna rastlıyoruz…”  dedi.

Araştırmada imzası bulunan doktora öğrencisi Danimarka Doğa Tarihi Müzesi Jeogenetikçisi Peter de Barros Damgaard da “İncelediğimiz virüs yaklaşık 200’lü yıllara, yani Jüstinyen Vebası’nın Avrupa’yı alt üst etmesinden birkaç yüzyıl öncesine dayanıyor. Vebanın Mısır’da da ortaya çıktığı biliniyor.  Orta Asya'dan Mezopotamya'ya kadar hakimiyet kuran Hunların ve Türk Kağanlıklarının zamanla veba mikrobuna dönüşen virüslerin İpek Yolu boyunca yayılmasına sebep olduğu söylenebilir. Çünkü Antik Çin kaynaklarında, Hun savaşçıların su kaynaklarına at cesetleri atarak biyolojik savaş tekniği kullandığına dair kayıtlar var. Avrupa'ya atlarla gelen Hunların aynı taktiği burada uygulamış olması mümkün. Bu varsayım doğru ise insanlık tarihinin kaderini bir kez daha atlara belirlemiştir. Fakat bu varsayımı kanıtlamak şimdilik mümkün değil” iddiasında.

Cambridge Üniversitesi Zooloji bölümünde doktpra öğrencisi Barbara Mühlemann ise “2015 yılında, 257 milyon insanın HBV virüsü taşıdığı tahmin ediliyordu. Bu virüs sebebi ile karaciğer kanseri gibi komplikasyonlara bağlı bazı hastalıklardan  887.000 kişi öldü. İnsanlar uzun zamandır HBV’nin kökenlerini bulmaya çalışıyordu. Bu araştırma virüsün kökeninin Tunç Çağı’na kadar uzandığını kanıtlıyor. Araştırma sayesinde eski numunelerden alınan viral dizilerini inceleyebilmenin mümkün olduğunu da gösterdik" dedi.

arkeolojikhaber.com