Anasayfa / Aktüel

Luvilerle ilgili yazıt iddiası sahte olabilir mi?

Dr. Ilya Yakubovich: Haberde yer alan yazıta ilişkin bir fotoğraf veya bir belge yok. Ortaya bu tür bir kanıt sunmazsanız, bu bilimsel açıdan yok kabul edilir. Ortaya atılmış ve dayanağı olmayan sahte bir bilgi var.

 

Afyonkarahisar’da bulunan 3.200 yıllık Luvi dilindeki yazıtın, Akdeniz Arkeolojisinin en büyük sırlarından biri olan Karanlık Çağlara ışık tuttuğu ve Deniz Kavimleri olarak bilinen, antik Mısır belgelerinde “gizemli deniz insanları” olarak bahsi geçen denizden gelen yağmacıların sırrını çözdüğü iddia ediliyor.

Yaklaşık bir haftadır basında Afyonkarahisar'da bulunan Luvi dilinde yazılmış 3 bin 200 yıllık yazıtın sırrı çözüldüğüne dair birçok haber yer aldı. Habere göre, İngiliz arkeolog James Mellaart’ın 2012 yılındaki ölümünün ardından Mellaart’ın evinde oğlu tarafından bulunan bir yazıta ait kopya İsviçreli ve Hollandalı arkeologlardan oluşan bir ekip tarafından yeniden incelenmiş ve yazıt deşifre edilmişti. Elde edilen bulguların gelecek Aralık ayında bilimsel bir arkeoloji dergisinde ve bir kitapta yayımlanacağı duyurulmuştu.

Habere göre, Afyonkarahisar’ın 34 km kuzeyindeki Beyköy köyünde 1878 yılında bulunan kireçtaşından yapılmış yazıt, köylüler taşı bir caminin temelinde inşaat malzemesi olarak kullanmak için götürmeden hemen önce Fransız arkeolog George Perrot tarafından kopyalanmıştı. Tunç Çağından kalan en uzun hiyeroglif olduğu öne sürülen yazıtın dünyada yalnızca birkaç kişi tarafından okunabilen Luvi dilinde yazıldığı belirtiliyor. Yazıta ait kopya Mellaart’ın ölümünün ardından oğlu tarafından arkeoloğun eşyaları arasında bulundu ve Luvi Araştırmaları Vakfı başkanı Dr. Eberhard Zangger’e teslim edildi. Kopyayı inceleyen Hollandalı dilbilimci ve Luvi dili uzmanı Zangger yazıttan, Batı Anadolu’dan gelen Luvilerin, Doğu Akdeniz’de Tunç Çağının sona ermesinde rol oynayan işgalci Deniz Kavimleri ile birlik olarak, Tunç Çağının sonlanışına katkı sağladığı şeklinde bir anlam çıktığını belirtti. Yazıtın çevirisi, İsviçreli ve Hollandalı arkeologlardan oluşan ekipte yer alan ve dünya üzerinde Luvi dilini okuyabilen 20 kişiden biri olan Dr. Fred Woudhuzien tarafından yapıldı.

Luviler Kimdir?

MÖ 3. binyılda, Erken Tunç Çağı olarak adlandırdığımız dönemde, Anadolu’ya göç eden Hint-Avrupalı kavimlerin zamanla yerleştikleri bölgelerdeki halkla bir araya gelerek kaynaştıkları bilinmektedir. Anadolu’ya gelişlerini takip eden yüzyıllar içerisinde yarımadanın çeşitli bölgelerine yerleşen bu insan toplulukları eski metinlerde, konuştukları diller bakımından üç gruba ayrılıyordu: Palaca, Luvice ve Nesice konuşanlar. Bunlar arasından Luvice konuşanların, Orta, Batı ve Güney Anadolu’nun birçok bölgesine yerleştikleri bilinmektedir. Luvice konuşan topluluklara dair ilk yazılı kayıtlara, sayıca az olmakla birlikte, Assur Ticaret Kolonileri Çağına ait metinlerde rastlanmaktadır. Hititlere ait çiviyazılı belgelerde Luvili olarak söz edilen bu halk, Hitit Krallığı bünyesinde ve Anadolu coğrafyasında en fazla nüfusa sahip gruptur. Luviler batıda, Hitit metinlerinde Arzava ülkesi olarak adlandırılan toprakların hakimi olmuşlardır. Luvice’nin Hitit Krallığı’nın özellikle son dönemlerinde (MÖ 13. yüzyıl-12. yüzyıl başları) kamusal alanlardaki anıtlarda kullanılmış olması, Hitit Krallığı’nda Luvice konuşanların önemine dikkat çeker. Hititçe metinlerin arasına yerleştirilmiş çiviyazılı Luvice bölümlerin yanı sıra, krallığın birçok bölgesinde, özellikle de başkentte, bir diğer yazı sistemi olan hiyeroglif formunda yazılmış Luvice yazıtlar ele geçmiştir.

Deniz Kavimlerinin gizemi çözülüyor mu?

MÖ 12. yüzyıl başlarında, Yakın Doğu’da meydana gelen büyük kargaşaların birçok Tunç Çağı merkezinin yok olmasına neden olduğu bilinmektedir. Arkeologlar için yüzyıllardır büyük bir merak konusu Karanlık Çağlar olarak adlandırılan bu dönemin, antik Mısır kaynaklarında, özellikle de III. Ramses’in kayıtlarında bahsi geçen Deniz Kavimleri olarak adlandırılan, denizden gelen yağmacı grupların geniş çaplı faaliyetleri sonucu ile başladığı düşünülmektedir. Ramses’in kayıtlarına göre, Yakın Doğu topraklarının üzerinden geçerek, bu coğrafyanın büyük bölümünü tahrip eden bu kavimler Mısır kıyılarına ulaşıp buraya saldırdıklarında Ramses tarafından geri püskürtüldüler. Kayıtlarında Hatti, Arzava, Karkamış, Kıbrıs ve Suriye’nin çeşitli bölgelerinin ve bu saldırılarda hayatını kaybedenlerin isimlerini aktaran Ramses, Deniz Kavimlerinin bu faaliyetlerinden “Hiçbir ülke onlara karşı koyamadı” şeklinde bahseder.

Elde edilen yeni bulguların tarihin bu gizemli bulmacasına, Tunç Çağının gelişmiş ve güçlü uygarlıklarının bir anda nasıl çöktüğüne ışık tutabileceği belirtiliyor. Yazıtta, Küçük Asya'daki (Anadolu) krallıkların Hititler'e karşı birleşik bir donanma kurarak Doğu Akdeniz'deki sahil kentlerini nasıl fethettiklerinin anlatıldığını öne süren araştırmacılar, metnin MÖ 1190 yılında Geç Tunç Çağı krallıklarından Mira ülkesi kralı Kupanta-Kurunta tarafından yazdırıldığını iddia ediyor. Araştırmacılar yazıtta ayrıca, Mira'nın aralarında olduğu Anadolu uygarlıklarının, antik Mısır'ı ve Doğu Akdeniz'deki diğer bölgeleri Tunç Çağının sona ermesinin öncesinde ve sona erdiği sırada işgal ettiğinin belirtildiğini söylüyorlar.

Akdeniz arkeolojisinin en büyük bulmacası

Bulguları, "Batı Anadolu'dan olan Luviler kesinlikle 'Deniz İnsanları İşgalleri' olarak anılan olaya ve böylece Doğu Akdeniz'de Bronz Çağı'nın sonlanışına katkı sağladı. Bu sayede Akdeniz arkeolojisindeki en büyük bulmacalardan biri makul şekilde çözülebilir." Şeklindeki sözleriyle değerlendiren Dr. Zangger, metnin deşifre edilmiş tam halinin ve araştırmanın gelecek Aralık ayında Proceedings of the Dutch Archaeological and Historical Society adlı bilimsel dergide yer alacağını ve ayrıca bir kitap halinde yayımlanacağını söyledi.

Konu ile ilgili uzmanlar ne düşünüyor?

Basında önemli yer bulan ve arkeologlar arasında tartışmalara yol açan bu haber ile ilgili Philipps Marburg Üniversitesinden dilbilimci Dr. Ilya Yakubovich ve Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalından Prof. Dr. Recai Tekoğlu’nun görüşlerine başvuruldu.

Dr. Ilya Yakubovich konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı; “Haberde yer alan yazıta ilişkin bir fotoğraf veya bir belge yok. Ortaya bu tür bir kanıt sunmazsanız, bu bilimsel açıdan yok kabul edilir. Ortaya atılmış ve dayanağı olmayan sahte bir bilgi var. Özellikle, yazıtın kopyası olduğu iddia edilen çizimlere bakarsanız, çiviyazılı işaretlerin daha çok Demir Çağı özelliklerini taşıdığını görürsünüz. Oysa, Woudhuizen yazıtın İmparatorluk Dönemine ait olduğunu iddia ediyor. Dolayısıyla, burada tamamen sahte bir durumda karşı karşıyayız.”.

Prof. Dr. Recai Tekoğlu ise “Yazıtın resmi olarak yayınlanmış fotoğrafı yok. Dikkatli incelenmesi gereken bir konudur. Deniz halkları ile ilgili yapılan çalışmaların birçoğu spekülatiftir. Haberi yazanların Hitit tarihi ile ilgili bilgileri de yeterli değil. Haberde Hititlerle ilgili yanlış bilgiler de mevcut. Burada şu yorumu yapmak daha doğru olacaktır; Anadolu’ya dışarıdan gelmiş değil de kaynaşmış demek daha doğru olur. Kurunta ile yapılan mücadeleler devleti zora sokuyor. Büyük ihtimalle Hattuşa Devleti yıkılınca birçok göç hareketi gerçekleşiyor. Bu göç hareketleri, halkların kaynaşması olarak yorumlanmalıdır.” açıklamasını yaptı.

Yazıt nerede?

Basında yer alan haberler üzerine, bir caminin temelinde kullanılmak üzere taşındığı ifade edilen üzerine Luvice yazıtın yer aldığı taşın bulunması için keşif çalışması yapıldı. İhsaniye Kaymakamı Alper Taş ve Afyonkarahisar Arkeoloji Müze Müdürü Mevlüt Üyümez bölgeye gelerek keşif çalışması yaptı. Camiye giderek incelemelerde bulunan Kaymakam Taş bölgede çalışma başlatılacağını kaydederek, “Çok önemli bir arkeolojik keşif yapıldığı haberini aldık. Bunun üzerine Beyköy’e geldik. Buna göre tarihte efsanevi deniz insanları olarak bilinen çok kadim bir medeniyete ait tabletin burada bulunduğu ortaya çıktı. Bununla alakalı bir keşif çalışması yaptık. Köy sakinlerinden de öğrendiğimiz kadarı ile bahsedilen tabletin caminin yapımında kullanıldığı belirtiliyor. Bununla ilgili gözlem çalışmaları yapıyoruz. Özellikle üniversite ve Müze Müdürlüğü ile birlikte burada bir çalışma yapılabileceğini düşünüyoruz” dedi.

Aktüel Arkeoloji