Küresel Kuş Popülasyonlarındaki Kritik Düşüş: IUCN Kırmızı Listesi Güncellemesi Türkiye İçin Ne Anlama Geliyor?
IUCN Kırmızı Listesi’nin son güncellemesi, dünya genelinde kuş türlerinin yüzde 61’inin popülasyonunda düşüş olduğunu ortaya koydu. Ekolog ve kuş gözlemcisi Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu, bu kaybın yalnızca biyolojik çeşitliliği değil, ekosistem fonksiyonlarını ve insan refahını da tehdit ettiğini vurguluyor. Türkiye’de sulak alan kaybı, tarımsal yoğunlaşma ve iklim değişikliği kuş türleri üzerinde baskıyı artırıyor.
IUCN Kırmızı Listesi’nde Çarpıcı Eğilimler
Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayımlanan Kırmızı Liste, küresel biyolojik çeşitliliğin durumunu ortaya koyan en kapsamlı değerlendirme aracı olmayı sürdürüyor. Ekim ayında Abu Dabi’de düzenlenen Dünya Koruma Kongresi’nde sunulan son güncelleme, 172 bin 620 türü kapsıyor ve bu türlerin 48 bin 646’sının çeşitli düzeylerde nesli tükenme tehlikesi altında olduğunu gösteriyor.
BirdLife International’ın yürüttüğü güncel değerlendirmede 1360 kuş türü yeniden incelendi; böylece son dokuz yılda toplam 11 bin 185 tür değerlendirilmiş oldu. Yeni sınıflandırmaya göre 164 türün tamamen neslinin tükendiği, 216 türün kritik derecede tehdit altında bulunduğu, 668 türün hassas kategorisine, 967’sinin ise tehdit altında olmaya yakın statüsüne yerleştirildiği kaydediliyor.
2016’daki verilere kıyasla en çarpıcı bulgu, küresel kuş popülasyonlarındaki düşüş oranının yüzde 44’ten yüzde 61’e yükselmiş olmasıdır. Tropikal orman kayıplarının yoğunlaştığı Madagaskar, Batı Afrika ve Orta Amerika, kuş türleri açısından en riskli bölgeler arasında yer alıyor. Bu bölgelerde endemik türlerin tehdit kategorilerinde yukarı yönlü kaymalar dikkati çekiyor.
Türkiye’de Kuş Türlerini Tehdit Eden Baskılar
KuzeyDoğa Derneği kurucusu ve ekolog Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu, kuş türlerindeki küresel düşüşün Türkiye özelinde de belirgin biçimde gözlemlendiğini belirtiyor. Şekercioğlu’na göre Türkiye’de en baskın tehditler tarımsal yoğunlaşma, sulak alan kaybı, iklim değişikliği ve avcılık.
Türkiye, 20. yüzyıldan bu yana 1,3 milyon hektar sulak alanını kaybetmiş durumda. Kuyucuk Gölü, Tuz Gölü ve Akşehir Gölü gibi kritik ekosistemlerin kuruması, su rejiminin barajlaşma ve tarımsal kullanım lehine değişmesi ve koruma politikalarının yetersiz uygulanması kuş popülasyonları üzerinde baskıyı artırıyor.
Habitat kaybı, üreme alanlarının daralması, göç rotalarındaki durakların bozulması ve beslenme kaynaklarının azalması gibi etkilerle kuş türlerinin üreme başarısı düşüyor. Şekercioğlu, özellikle dar habitat tercih eden, göçmen ya da düşük üreme hızına sahip türlerin çok daha kırılgan olduğunu vurguluyor.
Türkiye’de dikkuyruk, elmabaş patka, yaz ördeği ve kadife ördek gibi sulak alan bağımlısı türler uzun dönemli düşüş eğiliminde. Göçmen yırtıcılar içinse durum daha kritik: küçük akbaba ve bozkır kartalı elektrik direkleri, rüzgâr enerji santrali projeleri ve zehirlenme gibi sebeplerle yüksek risk altında.
Ekosistem Fonksiyonları Üzerindeki Etkiler
Kuş popülasyonlarındaki küresel ve bölgesel düşüşler yalnızca tür çeşitliliğini azaltmakla kalmıyor, doğrudan ekosistem fonksiyonlarını ve dolaylı olarak insan yaşamını etkiliyor.
Şekercioğlu’na göre kısa vadede tohum yayılımı ve tozlaşmayı sağlayan kuş türlerinin azalması, bitki çeşitliliğini düşürme ve bitki topluluklarının yenilenmesini yavaşlatma potansiyeline sahip. Böcekçil kuş türlerindeki azalmalar, tarım alanlarında zararlı popülasyonlarında artışa, bunun sonucu olarak da pestisit kullanımında yükselişe yol açabilir.
Leşçil kuşların azalması ise doğada ölü hayvanların daha uzun süre kalmasına, patojenlerin yayılım riskinin artmasına ve insan-yaban hayatı etkileşimlerinde hijyen sorunlarına neden olabilir. Uzun vadede yırtıcı kuşlardaki kayıplar, orta düzeydeki avcı türlerin artışıyla “trophic cascade” olarak bilinen ekolojik zincir reaksiyonlarını tetikleyebilir. Orman ve çalılık ekosistemlerinin bu süreçten en fazla etkilenen habitatlar olması bekleniyor.
Koruma İçin Bilim Temelli Yaklaşımlar ve Öncelikli Alanlar
Türkiye’de kuş popülasyonlarını korumaya yönelik politikaların güçlendirilmesi için veri toplama ve izleme sistemlerinin geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Şekercioğlu, ulusal ölçekli, entegre bir kuş izleme programının oluşturulmasının acil bir ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
eKuşbank ve eBird verilerinin bir araya getirilmesi, standartlaştırılmış yöntemlerle yürütülen kış ve üreme dönemi sayımlarının yaygınlaştırılması ve uzun dönemli izleme istasyonlarının kurulması öneriler arasında yer alıyor.
Habitat ve tehdit yönetimi bağlamında ise sulak alanların korunması ve restorasyonu, havza bazlı su yönetimi planlarının uygulanması, enerji ve altyapı projelerinde göç koridorlarının dikkate alınması, elektrik hatlarının yalıtılması ve ışık kirliliğiyle mücadele öne çıkıyor.
Odaklanılması gereken tür grupları sulak alan bağımlısı türler, göçmen yırtıcı kuşlar ve orman içi kuşlar olarak sıralanırken, öncelikli coğrafyalar arasında Kars Kuyucuk Gölü, Iğdır Aras Nehri Kuş Cenneti, Hatay Belen Geçidi ve Tuz Gölü bulunuyor.
Türkiye’nin Küresel Sorumluluğu ve Gelecek Perspektifi
Şekercioğlu, Türkiye’nin üç kıtanın kesişim noktasında yer alan konumu nedeniyle göç rotalarının korunmasında küresel bir sorumluluk taşıdığını vurguluyor. Kuş popülasyonlarındaki düşüşün yalnızca doğa koruma meselesi değil, insan refahı, halk sağlığı, tarım ve su yönetimi gibi alanlarda stratejik etkiler yaratan çok katmanlı bir sorun olduğunun altını çiziyor.
KuzeyDoğa Derneği’nin saha çalışmaları, elektrik hatlarının yalıtılması ve göç yollarındaki koruma müdahaleleri, bilim temelli koruma politikalarının uygulanabilir olduğunu gösteriyor. Ancak bu çabaların ulusal politikalarla desteklenmesi ve uzun vadeli bir koruma vizyonuyla güçlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor.