Anasayfa / Arkeoloji / Avrupa

Kothon sanılan yapay gölün Baal'in kutsal havuzu olduğu anlaşıldı

İtalya'daki Motya adasındaki arkeoloji kazılarında yapay olduğu tespit edilen göl arkeologlarca önce Kartaca kothonu sanıldı. Ancak alanda daha sonra ortaya çıkarılan tapınaklar, suni gölün astronomik gözlemler yapılan kutsal bir havuz olduğunu gösterdi.

 

İtalya'nın Sicilya Özerk Bölgesinin batısındaki Marsala Lagünü'nün ortasına yer alan, günümüzde San Pantaleo adıyla meşhur Motya adası (Mozia) uzun zamandır arkeoloji kazılarına ev sahipliği yapıyor. Kuzey Afrika, İberya ve Sardunya üçgeninde stratejik bir noktayı teşkil eden yaklaşık 40 hektar alana sahip adanın özellikle Bronz ve Demir Çağlarında yerleşim alanı olarak kullanıldığı biliniyor.

Adada Roma Sapienza Üniversitesi ve Trapani merkezli Kültürel ve Çevresel Miras Denetimi işbirliği ile gerçekleşen kazılar 42 sezondur sürüyor. Roma Sapienza Üniversitesi, Yakın Doğu Sanatı ve Arkeolojisi ile Fenike ve Pön Arkeolojisi Profesörü Lorenzo Nigro liderliğinde süren kazıların son bir kaç yıldır yoğunlaştığı alan ise Motya adasının 52.5 × 37 metre ebatlarındaki gölü ve çevresi.

Arkeologlar bir Kartaca kothonu olduğunu sandılar

Arkeolojik araştırmalar daha ilk etapta gölün doğal değil, yapay olduğunu ortaya çıkarmıştı. 1900'lerin başında Anglo-Sicilyan Arkeolog Joseph Whitaker, gölden denize erişim sağladığını tahmin ettikleri bir kanaldan dolayı onun bir Kartaca kothonu (yapay iç limanı / Kothon/cothon' terimi Yunan ve Latin yazarlar tarafından dairesel bir havza olan Kartaca'nın askeri liman olarak kullanılan göletlerini tanımlamak için kullanılan bir terimdir ve merkezinde genellikle bir adacık yer alır) olabileceğini savundu. Daha sonra, 1955 ve 1970 yılları arasında Motya'daki kazılar British Expedition tarafından sürdürüldü. Kazı sonuçları Leeds Üniversitesi Sami Araştırmaları Bölüm Başkanı Benedikt Isserlin tarafından yayınlandı. Isserlin'de bu alanın gemilerin bakımı veya onarımı için oluşturulmuş bir yapay göl olduğunu savunarak, Whitaker'ın tahmine destek verdi.

Ancak son yıllarda gölün çevresine birbiri ardına bulunan tapınak kalıntıları ve gölde ulaşılan arkeolojik veriler bunun bir yanılgı olduğunu gösterdi.

Bir olimpik yüzme havuzundan daha uzun ve daha geniş olan yapay göleti boşaltan Prof. Lorenzo Nigro ve ekibi son 10 yıldır bu alanda kazıları sürdürüyor.

Son arkeolojik bulgulardan yola çıkan arkeologlar, yapay gölün aslında üç büyük tapınağa ev sahipliği yapan dairesel bir kutsal alanın merkezinde yer alan kutsal havuz olduğunu tahmin ediyorlar. Bir Baal Kutsal alanı olan tatlı su havuzunun, yıldızlara göre tasarlanmış olması da onun astronomik gözlemlerde kullanıldığını gösteriyor. Kutsal havuzun MÖ. 550 yıllarında, Kartaca'nın yıkıcı saldırısından sonra, devasa bir tapınak zincirinin merkezi olarak inşa edildiği tahmin ediliyor. Havuzun düz yüzeyi, büyük ihtimalle hem seyir hem de dini bayramlar için önemli olan gök hareketlerini izlemek için kullanılmış görünüyor.

Arkeoloji kazılarında elde edilen verilere göre adada 4 ana yerleşim dönemi söz konusu: M.Ö. 2000 – M.Ö 1250 yılları arasında tarihlenen Motya IIA ve IIB–C , M.Ö. 1250 – M.Ö. 900 yılları arasında tarihlenen Motya IIIA ve IIIB, MÖ sekizinci yüzyılın başlarına tarihlenen Motya IVA ( Bu evrede Fenikeli yerleşimciler yerel halkla bütünleşerek daha sonra 'Elymians' olarak adlandırılacak özgün bir “Batı Fenike kültürel kimliği oluşturdular) ve M.Ö. 600'lerden itibaren Motya VIA. 

M. Ö. Yedinci yüzyılda yerleşim, Orta ve Batı Akdeniz'de geniş bir değişim ağıyla önemli bir liman kentine dönüşmüştü. Stratejik önemi artan Motya kısa süre sonra Sicilya Boğazı'nın karşı tarafında, Kuzey Afrika kıyısında yükselen güç olan Kartaca'nın hedefi haline geldi. M.Ö. altıncı yüzyılın ortalarına doğru da General Malco liderliğindeki Kartaca kuvvetleri Motya'yı yerle bir etti.

Şehir, hızla toparlandı ve Motya VIA evresinin başında görkemli bir surla çevrili anıtsal yapılar, biri kuzeyde diğeri güneyde olmak üzere iki büyük dini alan ile yeniden cazibe merkezi olmayı başardı Şehir surları ve iki kutsal alan, şehrin Kartaca'nın Orta Akdeniz'deki muadili statüsünü güçlendirerek, stratejik önemli koruduğunu gösteriyor.

Göletin yapay liman değil kutsal havuz olduğu ortaya çıktı

Prof. Nigro ve ekibi, son yıllarda arkeoloji kazılarının yoğunlaştığı alanla ilgili bulguları Antiquity dergisinde 17 March 2022'de yayınlanan "Ba'al'ın kutsal havuzu: Motya'daki 'Kothon'un yeniden yorumlanması" başlıklı makale ile açıkladı.

Makale, yapay göletin bir liman değil, doğal kaynaklardan tatlı su toplayan bir kutsal havuz olduğunu ve Fenike denizciliğinde önem verilen yıldızların hareketlerinin gözlemlenmesine hizmet ettiğini savunuyor. Ancak kendilerinin bu gerçeği saptayabilmek için yeni keşfedilen tapınaklar, mimari nişler, steller ve astronomik gözlemlerden yararlanarak, Orion (Avcı) başta olmak üzere, ekinokslar ve gündönümlerinin takip edildiğini anladıklarının altını çizerek arkeolog Joseph Whitaker'in burayı 'kothon' olarak yorumlamasına saygı duyduklarını da belirtiyorlar.

Adadaki Ba'al tapınakları ve Astarte tapınağının tarihi, adaya Fenike yerleşimcilerinin gelişine kadar uzanıyor. Tapınakların şehrin Kartacalılar tarafından yerle bir edilmesinden sonra yeniden inşa edildiği anlaşılıyor. Daha önce küçük bir doğal gölet olan yapay havuzun da tapınakların tam merkezine ve denizcilerin önem verdiği yıldızların konumlarına göre tasarlandığı anlaşılıyor.

Doğal gölet, üç tapınaktan oluşan temenos tipi (etrafı duvarlarla çevrilmiş birden fazla tapınak içeren) kutsal alanın merkezinde, kuzey-kuzeydoğudan güney-güneybatıya doğru dikdörtgen bir havuza dönüştürüldü. MÖ 550 ila 397/396 yılları arasında dairesel temenos duvarları içinde yer alan kutsal havuz, doğal tatlı su kaynakları ile besleniyordu.

Ba'al Tapınağı, muhafaza duvarının güneydoğu yayına dik açıyla yerleştirilmiş, Astarte Tapınağı da temenosun kuzey doğusunda ve havuzun uzun ekseninde hizalanmıştı. Kutsal Sular Tapınağı ise temenos duvarının kuzeybatı yayı içinde, düz bir çizgide inşa edilmişti

Ba'al Tapınağı, Orion takımyıldızının (Avcı Takımyıldızı ki Fenikeliler tarafından Ba'al olarak kutsanıyordu) kış gündönümündeki en yüksek noktasının altında kalacak şekilde konumlandırılmıştı. Bu tapınağın kazısı sırasında, bir tür navigasyon aletinin veya usturlabın bronz işaretçisi de ele geçirildi

Astarte (Afrodit) Tapınağı ise gündönümünde Venüs gezegenin Zenit noktasının altına kalacak şekilde konumlandırılmıştır.

Ba'al'ın bir heykeli tarafından gözetlenen havuz, aynı zamanda, kutsal muhafaza etrafında konumlanan yapıların ve özelliklerin hizalanmasıyla vurgulandığı gibi, yıldızların hareketini gözlemlemek ve haritalamak için bir yüzey görevi gördü.

Kutsal havuzun ortasına bir Baal heykeli yer alıyordu

Kutsal alan sınırları içinde bazı bina kalıntıları, dikilitaşlar, steller, sunaklar, Bothroi (çukurlar), adak alanları ve heykel kalıntıları bulundu.

Havuzun ortasında ise üstünde bir zamanlar Ba'al heykelinin bulunduğu bir kaide bulundu.

Taşla kaplı ve hayvan kemikleri şeklinde adaklarla dolu devasa bir adak çukuru muhtemelen bir mundus ya da yeraltı dünyasına açılan bir kapı olarak görülüyordu. Çukur, temenos duvarının ucunda zemine yan yana yerleştirilmiş iki büyük taş ankrajla, Kıbrıs'taki aynı dönemdeki Kition kentine paralel bir düzenlemede örtülmüştü.

Kazılar sırasında doğal su kaynaklarından havuza tatlı su taşıyan kanallar da ortaya çıkarılırken, havuzun Marsala hiç bir dönemde denizle bağı olmadığını da anlaşıldı

Motya'nın MÖ 397/396'da yıkılmasının ardından, Güney Kapısı ile güneybatı köşe kulesi arasındaki sur duvarı, kuru bir havuz oluşturmak için sökülmüş ve havuzu lagüne bağlamak için küçük bir kanal kazılmıştı.

Daha sonra, Roma döneminde (MS ikinci ila dördüncü yüzyıllar), havuz balık yetiştiriciliği ve kireç üretimi gibi faaliyetler için kullanılmıştı.

On altıncı ve on sekizinci yüzyıllar arasında, havuz tuzla olarak kullanılıyordu.

Arkeolog Whitaker'ı yanıltan neydi?

Whitaker'ın havuzu bir yapay liman ve "Kartaca kotonu" olarak tanımlamasına yol açan ise lagünü havuza bağlayan Fenike-sonrası kanaldı. Isserlin, kanalı bir kuru havuz olarak doğru bir şekilde tanımasına rağmen başka bir oluşum olasılığını gözden kaçırmıştı.

2013 yılındaki arkeolojik kazılar, dikdörtgen havuzun (52,5 × 37m), beş ila altı basamaklı sıralar üzerine yerleştirilmiş sürekli bir kesme taş duvarla sınırlandırıldığını ortaya çıkardı. Kuzey tarafı boyunca, havuzun kenarından yaklaşık 0,52 metre çıkıntı yapan bir platform , suyun çekilmesine veya arınma ritüeline (abdest) izin verebilirdi.

Havuzun kuzey ve doğu duvarlarının arkasındaki kazı, tuzla olarak kullanıldığı modern çağda, yükselen deniz seviyesi -antik çağa göre yaklaşık 0,8 m daha yüksek- yüzünden havuzun da yükseltilmesinden kaynaklanıyordu.

Havuzun dibi ana kayaya oyulmuştu ve kuzeyden güneye doğru hafifçe eğimliydi. Kuzey uçta, su derinliği 0,8 metre iken güney uçta 1,5 metreye kadar yükseliyordu. Bu nedenle havuz, küçük çaplı tekneler dışında deniz araçlarının içine alınmasına uygun değildi. Ortasında bulunan podyum ise üzerinde bir heykel yükseldiğini gösteriyordu ki bu da deniz araçları bakımın yapıldığı teorsini tamamen çökertiyor.

Havuzun ortasındaki kaidenin çağdaşı olan Suriye'deki kutsal bir havuza sahip Fenike tapınağı olan Amrit tapınağı ile karşılaştırılması, havuzun orta ekseninde yer alan podyumun bir heykel içerdiği tahminlerini güçlendiriyor. Motya havzasının çevresinde, bir kaide üzerinde Mısır golası (dekoratif bir kalıp) ve büyük, yontulmuş bir ayak bulunan bir taş bloğun keşfi de bu tezi destekliyor.

Kaide 1933'te lagünde tarihi eser kaçakçılarından kurtarılan ve şimdi Palermo'daki Museo Archeologico Regionale A. Salinas'ta sergilenen erkek tanrı heykeli ile de uyumlu.

Heykelin kimliği konusunda havuzun güneydoğu köşesinin yanındaki bir adak çukurunda bulunan ve üzerinde Yunanca 'Belios' (Ba'al) yazılı kitabe aydınlanıyor.

Yaklaşık 2 metre 40 santimetre yüksekliğindeki heykelin kutsal havuzun merkezindeki podyumda durduğu, iri boyutundan dolayı da güçlü Ba'al'ı temsil ettiği sanılıyor. Makalede 2019 yılında, antik Motya sakinlerinin deneyimlemiş olabileceği görsel izlenimi yeniden oluşturmak için havuzun ortasına heykelin bir kopyasının (replika) yerleştirildiği de belirtiliyor.

Astronomik gözlemevi olduğu tezini destekleyen deliller de var

Dairesel temenos yapısı ve kutsal havuzun merkezindeki geniş havuzun aynı zamanda astronomik gözlemevi oluşturduğu tezini destekleyen bulgular da makalede yer alıyor.

Ba'al Tapınağı'nda bulunan bir tür navigasyon veya usturlap cihazının işaretçisinin yanı sıra
havuzun kuzeydoğu köşesinden bir de astronomi ile ilişkilendirilen ve ve genellikle zodyakla birlikte tasvir edilen Mısır tanrısı Thoth'u simgeleyen köpek başlı babun heykeli çıkarıldı.

Antik Mısır'daki tapınaklarda da benzer kutsal havuzlar vardı.

Havuzların yansıtıcı yüzeyleri, suda yansıyan yıldızların konumunu işaretlemek için kutuplar kullanılarak astronomik gözlemler için de kullanılabiliyordu. Leonardo da Vinci'nin daha sonra da önereceği gibi, göletler mükemmel yatay yüzeyleri nedeniyle gece gökyüzünü gözlemlemek ve ölçmek için çok uygundu. Bu yöntem gök cisimlerinin ve ufka göre açılarının gözlemlenmesine ve ölçülmesine olanak tanıyordu. Gündönümü ve ekinoks gibi önemli tarihlerde takım yıldızları ve gezegenlerin gece gökyüzündeki konumları havuz sayesinde çok kolay tespit ediliyordu.

Öte yandan yıldızlar ve takımyıldızları, Fenikeliler tarafından tanrılar ve kutsal atalar olarak saygı görüyordu. Bunların başında da Orion takımyıldızı ile temsil edilen Ba'al geliyordu. Alandaki Ba'al Tapınağı da Orion'un kış gündönümünde ufukta gün batımından hemen sonra yükseldiği ve o gün yükselen güneşle buluştuğu noktayı görecek şekilde konumlandırılmıştı.Bu mekansal organizasyon, aynı zamanda kutsal alanın mimari düzeninin, Tanrı Ba'al'ın ile güneşin yeniden doğuşunu destekleyen Mısır Tanrısı Osiris sembolizmi ile birleştiriliyordu.

Bir başka ilginç nokta ise göletlerin aynı zamanda, balıklar, ibis kuşu ve kazlar gibi kutsal sayılan hayvana ev sahipliği yapmasıydı.. Bu tür kutsal mekanlar hem insanlar hem de kült imgeler için arınma ritüellerinde kullanılıyordu. Göletlerin kutsal balıklar için kullanılması geleneğinin halen yaşayan bir örneği de Mezopotamya coğrafyasında yer alan Türkiye'nin Şanlıurfa ilindeki Halil İbrahim Camii'nin havuzudur. 

arkeolojisanat.com