Anasayfa / Müzeler

Kırklareli ilçeleri

Kırklareli'nin ilçeleri ile beraber genel bilgileri

 


Kırklareli, Sultan 1. Murat tarafından Bulgarlardan alınarak fethedilmiştir. Balkan Savaşı ve 1. Dünya Savaşı sıralarında 1911-1912 ve 1920-1922 yılları arasında Bulgar ve Yunan işgaline maruz kalmış, 10 Kasım 1922’de düşman işgalinden kurtulmuştur.

Tarihçe Türkiye’nin Avrupa Kıtası’ndaki beş ilinden biridir. Kuzeyinde Bulgaristan, batısında Edirne, doğusunda Karadeniz – İstanbul, güneyinde Tekirdağ ile komşu olan Kırklareli, tarih öncesi çağlardan beri iskâna tabi tutulmuş önemli illerimizdendir.   Neolitik çağdan itibaren (M.Ö. 6000) Kalkolitik, Tunç ve Demir Çağları’nda yoğun olarak insanların yaşadığı, ele geçen belgelerden anlaşılmaktadır. Bölgede ilk zamanlar siyasi birlik kuramamış yerli Trak toplumları, daha sonraki dönemlerde birbirinden bağımsız feodal beylikler veya şehir devletleri halinde varlıklarını sürdürmüşler, ancak kuzeyden İskit akınları, güneyden ise eski Yunan kültürel tazyiki hiç bir zaman eksilmemiştir.   Bunların yanında, çok daha uzaklardan gelen Pers Kralı Darius (M.0.513) dahi bölgeyi bir süre hükümranlığı altında tutabilmiştir M.Ö. IV. yy’da parçalanan Odrys devletinden sonra Makedonya Kralı II. Filip Kırklareli de dahil tüm Trakya’yı istila etmiştir.   Daha sonra bölgede Keltler, onun akabinde de Roma egemenliği dikkat çekmektedir. MS IV. yy’da Ostrogotlar Trakya’yı istila etmiş, bu istila sırasında Kırklareli de önemli oranda tahribe maruz kalmıştır.   Trakya M.S. 441-447 yıllarında bu kez Hunlar’ın istilasına uğramıştır. Bu istila sırasında Philipopolis (Filibe) ve Arkadiopolis (Lüleburgaz) başta olmak üzere, 70 şehir ve kasabanın tahribe uğradığı bilinmektedir. Kırklareli Bizans dönemindeki tarihi boyunca da Balkanlardan inen tehlikelerin devamlı tehdidi altında kalmıştır. Imparator I. Justinianus (527-565) mevcut surları tekrar onartmış, Vize ve Kıyıköy surlarını ise inşa ettirme gereğini duymuştur.   Bölge, daha sonra sırayla Avar akınları, Peçenekler ve Haçlı istilalarına maruz kalmıştır. Kırklareli Bizanslılar’dan Sultan 1. Murat Hüdavendigar zamanında, Demirtaş Paşa tarafından (H. 765 - M. 1362) alınarak, Türk-Osmanlı yönetimine dâhil edilmiştir. 1. Dünya Harbinden sonra, iki yıl süreyle Yunan işgali altında kalan Kırklareli, 10 Kasım 1922 tarihinde ebedi özgürlüğüne kavuşmuştur.   Kuzey ve kuzeydoğusunda Yıldız (Istranca) Dağlarına yaslanmış olan Kırklareli, ormanları, gölleri, Demirköy (lğneada) ve Kıyıköy sahillerinin henüz yeni keşfedilmekte olan doğal güzellikleri yanında, çok sayıdaki kaleleri, höyükleri, tümülüsleri, dolmenleri, kaya manastırları, camileri, hamamları, köprüleri ve daha pek çok kültürel değerleri ile doğa ve tarih cenneti bir bölgedir.

 

Her mevsim turizm hareketliliğinin yaşanabildiği kültür turizmi, mağara turizmi, av ve doğa turizmi, kamping ve karavan turizmi, gençlik turizmi ve trekking gibi turizm çeşitliliğine sahiptir.

 

2014 yılı adrese dayalı nüfus sayımına göre 343.723 kişilik bir nüfusa sahip olup, merkeze bağlı 7 ilçesi bulunmaktadır.

 

Kırklareli’nde Antik dönemden Osmanlı Dönemine kadar pek çok tarihi eser bulunmaktadır.

 

Bunlar; Merkez İlçede, tarihi günümüzden 8000 yıl öncesine kadar ulaşan arkeolojik kazı alanları, Hızırbey Külliyesi, Askeri Tabyalar, Çeşmeler, Babaeski İlçesinde Cedit Ali Paşa Camii, ve Köprüsü, Demirköy İlçesinde Fatih Demir Dökümhanesi, Kofçaz İlçesinde Tümülüs ve Dolmenler, Lüleburgaz İlçesinde Sokullu Külliyesi, Zindan Baba Türbesi, Tümülüsler, Pehlivanköy İlçesinde İstasyon Binası, Akarca Köprüsü, Tümülüsler, Pınarhisar İlçesinde Pınarhisar Kalesi, Çeşmeler, Tümülüsler, Vize İlçesinde Küçük Ayasofya Klisesi, Vize Kalesi, Anfi Tiyatro, Çeşmeler, Tümülüsler, Kıyıköy Aya Nıkola Manastırı ve Kıyıköy Kalesi’dir. 

Kırklareli’nin Doğusunda bulunan Karadeniz ile Kuzey ve Kuzey Doğusundaki Istranca Ormanları İlimize eşsiz güzellikler katmaktadır. İçinde 450 mt. si turizme kazandırılan 2720 mt. uzunluğundaki Dupnisa Mağarası, tatlı suların denize kadar ulaştığı, içinde derelerin aktığı tabiat harikası ormanlar, bünyesinde çeşitli av hayvanlarını da barındırmaktadır.

 

KIRKLARELİ GENELİ

Kırklareli, Türkiye’nin kuzeybatısında, Marmara Bölgesi’nin Trakya kesiminde 41 derece 13’34” ve 42 derece 05’03” kuzey enlemleri ile 26 derece 54’14” ve 28 derece 06’15” doğu boylamları arasında yer almaktadır. 

Kuzeyden Bulgaristan, Batı’dan Edirne, Güneyden Tekirdağ, Güney-doğudan İstanbul, Doğudan ise Karadeniz ile komşudur. 6.550 km²’lik bir alanda yer alır. 2014 yılı adrese dayalı nüfus sayımına göre 343.723 kişilik bir nüfusa sahiptir. Merkez dışında Babaeski, Demirköy, Kofçaz, Lüleburgaz, Pehlivanköy, Pınarhisar ve Vize olmak üzere 7 ilçe ve bunlara bağlı 182 köyü, 21 bağımsız belediyesi ile şirin bir Marmara bölgesi vilayetidir.

1993 yılından beri Aşağıpınar bölgesinde İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN Başkanlığında yürütülen kazılardan, Kırklareli tarihinin M.Ö. 6000 yıllarına kadar indiği anlaşılmaktadır. Daha sonra ırmak kenarları ve Karadeniz’in batı kıyılarında Traklar, Yunanistan’dan gelen Akalar, Karadeniz’in kuzeyinde oturan İskit’ler, Makedon, Roma, Bizans hakimiyeti kurulmuş ve nihayet 1362 yılında Osmanlılar tarafından alınarak, Kırklareli’nde Türk hakimiyeti başlamıştır.  Kırklareli’nde Türk hakimiyeti o yıldan beri kesintisiz devam etmektedir. KIRKLARELİ 41 köyü bulunan Kırklareli merkez ilçenin 2014 yılı adrese dayalı nüfus sayımına göre toplam nüfusu 92.514 olup bu nüfusun 70.161‘i şehir merkezinde 22.353‘ü de köy ve beldelerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 1.604 km², denizden yüksekliği 203 metredir. Merkezde karasal iklim hakim olup buna bağlı olarak yazlar sıcak, kışlar ise soğuk ve zaman zaman karlı geçmektedir. Yaz ve kış mevsimleri arasında sıcaklık farkı yüksektir.   Kırklareli’nin ekonomisi genelde tarıma dayanmaktadır. Ancak son yıllarda sanayinin Trakya’ya yönelmesi neticesinde yörede önemli sanayi tesisleri kurulup işletilmeye başlanmıştır.    Sınırları içerisinde M.Ö. 6200 yıllarına uzanan Aşağıpınar Höyüğü, Trak dönemine ait Tümülüsler, Osmanlı dönemine ait dini ibadet yerleri, askeri tabyalar ve sivil mimarlık örnekleri bulunmaktadır.      

 

BABAESKİ D.100 karayolu üzerinde ve Kırklareli’ne 37 km mesafede bulunan Babaeski’nin MÖ. 4000 yıllarında Traklar tarafından yerleşim yeri olarak seçildiği yapılar kazılardan anlaşılmaktadır.   Roma ve Bizans hakimiyetinden sonra 1362 yılında I. Murat zamanında Bizanslılardan teslim alınmıştır. Bizanslılar döneminde Bulgarophygon olan ismi, Osmanlılar zamanında önceleri Baba-i Atik olarak anılmış, Fatih Sultan Mehmet’in ilçeyi ziyaretinden sonra Babaeski olarak bilinir olmuştur.   Önce Edirne Merkez Sancağı'na bağlı olan Babaeski, 1879'da Kırklareli Sancak olunca Kırklareli'ne bağlanmıştır. Roma döneminde tarihsel yolların Babaeski'den geçmesi burayı önemli bir merkez yapmıştır.   Babaeski, Bizans döneminde de bu önemini korumuştur. Bizans imparatoru l. Anastasios'un (491-518) yaptırdığı Marmara'dan Karadeniz'e uzanan büyük liman suru, kentin yakınından geçmekte idi. l. Justinianos (527-535) tarafından onarılmış olan surdan günümüze eser kalmamıştır.   1919 yılında Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, 9 Kasım 1922 tarihinde kurtarılmış, 1924 yılında ilçe olmuştur. İlçedeki önemli tarihi eserler arasında Cedid Ali Paşa Cami ve Köprüsü, Fatih Camii ve Dördüzlü Çeşme, Höyük Tepesi ve Alpullu Beldesindeki Sinanlı Köprüsü sayılabilir.               1854 yılında kurulmuş, en eski belediyeye sahip olan Babaeski'yi, Evliya Çelebi Seyahatnamesinde şöyle anlatmaktadır:   "Madyan oğlu Yanko zamanından beri bayındır bir kale ve büyük bir şehir idi. Sonra, Sırp, Bulgar ve Hersekliler birleşip İstanbul'u yıkmaya giderken bu şehri de yıkmışlardır. Sonra Sarı Saltuk Bey, Pravadi yakınında vefat edince eski vasiyeti üzerine cenazesi yedi adet tabuta konarak her biri bir tarafa götürülürken Edirne Kralı da "bu adam bizdendir" diye Sarı Saltuk'un naaşını getirip Babaeski’de gömdürmüştür. İşte buna dayanarak kasabaya "Babaeski" denilmiştir. Halkı bütün vergilerden hariç, güzel bir mıntıka ve yüz elli akçelik kazadır. Bin altmış adet bağ ve bahçeleri, baştan başa kızıl kiremit örtülü alçaklı yüksekli kâgir binaları olup yirmi mihraplıdır."               Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Babaeski'deki mimari eserlerle ilgili olarak ta şunları yazmıştır:  "Şehrin doğu girişinde ve su kenarındaki Ali Paşa Camii, Medrese, İmaret, Han ve dükkânların hepsi Semiz Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bunlardan başka yedi mescit, yedi çocuk mektebi, yedi han, yüz kadar dükkân, bir aşevi, bir hamam, üç adet tekke ve çarşı içinde hayat suyu akan bir çeşmesi vardır. Ayrıca Saltuk Baba ziyaret yeri ve Şeyh Mahmud Şuhudi Türbesi buradadır."    Oldukça düz bir arazide yer alan ve yüzölçümü 65.200 hektar olan ilçenin akarsularını Ergene ve kolları oluşturmaktadır. Ilıman kara iklimi görülür.    2014 yılı adrese dayalı nüfus sayımına göre toplam 49.121 olan ilçe nüfusunun 28.264’si ilçe merkezinde 20.857’si belde ve köylerde yaşamaktadır. 

 

İlçede 31 köy, 1 ilçe merkezi, 2 belde olmak üzere toplam 3 belediye ile 34 yerleşim merkezi bulunmaktadır. DEMİRKÖY

Kırklareli’nin Karadeniz’e yakın kesiminde bulunan ve İl Merkezine 74 km mesafedeki Demirköy’ün hangi tarihte kurulduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte M.Ö. 4200 - 4000 yılları arasında Trak kabileleri tarafından yerleşim alanı olarak seçildiği kabul edilmektedir. 1639 yılından önce Bizans hakimiyetinde olan yöre, bu tarihte Sultan Murat Hüdavendigar tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. 

Demirköy 1914 yılına kadar Vesilhos Şehrine bağlı Samokocuk isimli nahiye merkezi iken Balkan Savaşı sırasında Vesilhos’un Bulgaristan’da kalması üzerine ilçe merkezi haline getirilmiş ve adı “Demirköy” olarak değiştirilmiştir. 27 Temmuz 1920 tarihinde Yunan işgaline uğrayan ilçe 11 Kasım 1922 tarihinde işgalden kurtarılmıştır. 

 

Yüzölçümü 945 km², Rakımı 300 olan ilçenin genel bitki örtüsü ormanlıktır. Orman ağaçları başta meşe ve kayın olmak üzere çeşitlilik göstermektedir. İlçe Karadeniz ikliminin etkisindedir. Buna karşın yazları sıcak ve kurak geçer. Yıllık ortalama 1000 mm’ye yaklaşan yağışlar bahar ve kış aylarında daha çok görülür. Kırklareli’nde turizm hareketinin yoğun olduğu bölgelerimizden biridir. Sınırları içerisinde uzunluğu 2720 metre olan, 2003 yılında turizme açılmış doğa harikası Dupnisa Mağarası, Fatih sultan Mehmet’in İstanbul’u alışı sırasında topların da döküldüğü bilinen Fatih Demir Dökümhanesi, yaz aylarında pek çok turistin geldiği İğneada Beldesi ve Longoz (Su basar) Ormanları bulunmaktadır.   

 

2014 yılı adrese dayalı nüfus sayımına göre toplam 8.566 olan ilçe nüfusunun 3.463’ü ilçe merkezinde, 5.103’ü belde ve köylerde yaşamaktadır.

İlçede 15 köy, 1 ilçe merkezi, 1 belde olmak üzere toplam 2 belediye ile 17 yerleşim merkezi bulunmaktadır.     

KOFÇAZ

Kırklareli’nin kuzeyinde, Bulgaristan ile sınırı bulunan ve il merkezine 26 km mesafedeki Kofçaz ilçesi, Yurdumuzun kuzeybatı istikametinde bulunan Istranca (Yıldız) Dağları’nın eteklerine yerleşmiş, ormanlık alanların ortasında şirin bir yurt köşemizdir.

1369 yılında Osmanlı topraklarına katılan ilçenin kesin olarak ne zaman iskân edildiği bilinmemektedir. Cumhuriyet döneminde “Keşirlik” adıyla nahiye merkezi olarak idari taksimatta yerini almış, 1959 yılında da Kofçaz adıyla ilçe statüsüne kavuşmuştur. Sınırları dahilinde Trak dönemine ait pek çok Tümülüs ve dolmen bulunmaktadır. Her yıl geleneksel olarak kurban törenlerinin yapıldığı, binlerce ziyaretçinin katıldığı Topçular Köyündeki Topçu Baba Türbesi ve Ahmetler Köyündeki Gül Baba Türbesi ilçe sınırları içerisindedir. Her iki tören de geleneksel kültürümüzün yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması adına katkı sağlamaktadır.

 

Genel olarak dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahip olan ilçenin yüzölçümü 530 Km² olup, rakımı 640 metredir. İlçe arazisinden doğan dereler birleşerek Kayalı Barajını beslemektedir. Tipik karasal iklim hakimdir. Kışlar soğuk ve yağışlı, yazlar sıcak ve esintilidir.

 

2014 yılı adrese dayalı nüfus sayımına göre toplam 2.707 olan ilçe nüfusunun 731’i ilçe merkezinde, 1.976’sı köylerde yaşamaktadır

 

İlçede 16 köy ve 1 ilçe merkezi olmak üzere toplam 1 belediye ile 17 yerleşim merkezi bulunmaktadır. Kofçaz iş imkanlarının azlığı nedeniyle sürekli göç veren bir ilçedir.

 

LÜLEBURGAZ 

D.100 karayolu üzerinde bulunan ve tarihi Trakya’nın tarihi kadar eskilere giden Lüleburgaz İlçesi’nde Bölgeye ismini veren Trak kabilelerinden Odrisler M Ö. 4200-4000 yıllarında yaşamışlardır.

M. Ö. 700 yıllarında İskitler, daha sonra Persler, Atinalılar, Makedonyalılar ve Romalılar tarafından İstila edilen Lüleburgaz M.S.1361 yılında I.Murat tarafından ele geçirilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. 29 Ekim l9l2 tarihinde Bulgarlar, I.Dünya Savaşı sonunda Yunanlılar tarafından işgal edilen Lüleburgaz Kurtuluş Savaşı sonunda 8 Kasım l922’de düşman işgalinden kurtarılmıştır.

İlçedeki önemli tarihi eserler arasında; ilçenin kuzey doğusunda Umurca Köyü Mevkii’nde ilçenin Traklar devrini yaşadığını kanıtlayan ve l936 yılında yapılan kazılardan elde edilip İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen eserler, Roma devrinde yapılmış bir burç ile sur kalıntısı eski Edirne yolu çıkışında yer alır. İlçe merkezinde Zindan Baba Türbesi ile l57l-l576 tarihleri arasında yapılan cami, kervansaray, han, imaret, arasta, sıbyan mektebi, çifte hamam ve taş köprüden oluşan Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi ilçenin en önemli tarihi eserleridir.

 

Ormanı bulunmayan ilçe, düz ve verimli topraklar üzerinde yer alır. İlçenin akarsularını Ergene ve kolları oluşturur. İklimi genellikle yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve yağışlı geçer.

 

2014 yılı adrese dayalı nüfus sayımına göre toplam 140.236 olan ilçe nüfusunun, 108.576’sı ilçe merkezinde 31.660’ı de köy ve beldelerde yaşamaktadır.

 

İlçede 32 köy, 2 belde mevcut olup,1’i ilçe merkezi olmak üzere 3 belediye ile 34 yerleşim merkezi bulunmaktadır.  

 

PEHLİVANKÖY İlçenin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bilinen tarihi Türklerin Rumeli’ye geçişleri ile birlikte yörenin Osmanlı topraklarına katılması ile başlar. Şu anda ilçe merkezi ve bağlı köylerde oturan halk, 93 harbi de denilen 1877 - 78 Osmanlı - Rus Savaşı sonrasında Balkanlardan göçmen olarak gelip yöreye yerleşmişlerdir. Pehlivanköy 1958 yılında ilçe statüsüne kavuşmuştur. İsim yapmış pehlivanların yetiştiği bölge olması sebebiyle Pehlivanköy olarak anılmıştır. Osmanlı sülalesinin ileri gelen aileleri Ergene Nehrinin suladığı verimli topraklara yerleştirilmişlerdir. Ergene Nehri İlçe Merkezinin hemen güneyinden geçer. 1361 de kurulan ilk köy Çenge Köyüdür. Bu Köy bu günkü Çengerli Köyüdür. Diğer Köylerin kurulması 1877 - 78 Osmanlı - Rus savaşından sonrasına rastlar. Bulgaristan’ın İzver ve Lofça bölgesinden göç eden Türkler bölgeye gelip yerleşmişlerdir. Göçlerden önce Bölgede Çerkez kabileleri oturmakta iken, göçler sonrası bu kabileler bölgeyi terk etmişlerdir. Bölge, Çerkez Kabileleri tarafından “Pavli” veya “Pavlu” diye adlandırılmıştır.  Kendisi de pehlivan ve güreşe meraklı olan Osmanlı Padişahı Abdülaziz, zamanın ünlü pehlivanlarını cariyeleri ile evlendirerek onlara toprak vermiş, Büyükmandıra ve Pehlivanköy civarındaki verimli topraklara yerleştirmiştir. Bölgede isim yapmış pehlivanların yetişmiş olması, bölgenin Cumhuriyetten sonra Pehlivanköy olarak anılmasına neden olmuştur.

İlçe genel olarak engebesiz ve düz bir arazi üzerinde kurulu olup, yaklaşık 114 km² lik bir alana sahiptir. Deniz seviyesinden yüksekliği 25 metre, yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı bir iklimi vardır.

 

D.100 karayoluna 20, Kırklareli’ne 62 km mesafededir. Yöredeki işsizlik nedeniyle kentlere göçün yaşandığı İlçede nüfus azalması yaşanmaktadır. 

 

2014 yılı adrese dayalı nüfus sayımına göre toplam 3.965 olan ilçe nüfusunun 1.786’sı ilçe merkezinde, 2.179’u köylerde yaşamaktadır.

 

İlçede 8 köy ve 1 ilçe merkezi olmak üzere toplam 1 belediye ile 9 yerleşim merkezi bulunmaktadır.

  PINARHİSAR

Kırklareli’nin doğusunda İstanbul istikametindeki eski İstanbul yolu diye bilinen Karayolu güzergahı üzerinde, İl merkezine 30 km mesafede bulunan Pınarhisar ilçesinin ilk çağlara uzanan bir geçmişi vardır.

İlçenin Bizans İmparatoru II. Teadosius zamanında kurulduğu kabul edilmektedir. Kuruduğu zaman “kaynak” anlamına gelen “Virisis” adı verilmiştir. Daha sonra “Müstahkem Köy” ya da savunma amaçlı yer anlamında “Verisse” denilmiştir. “Kaynaklı Kale” de denildiği bilinmektedir. İlçe o devirlerde soğuk ve sıcak kaynak suları ile meşhurdu. Pınarhisar kaleleri bu yıllarda yapılmıştır. 

Pınarhisar’da 448 yılından itibaren bir süre Hunların egemenliği görülür. 595 yılında Avarlar’ın istilası, daha sonra da Haçlıların istilası yaşanır. 1264 yılında bölgeye tatar saldırıları olmuştur. Bu işgallerde Pınarhisar büyük zarar görmüştür. 

 

Pınarhisar 1368 yılında Sultan I. Murat zamanında, Gazi Mihal tarafından Bizanslılardan alınmıştır. Pınarhisar ’ın fethinde bulunan akıncı komutanlardan biri de Horasan Erenlerinden Binbiroklu Ahmet Baba’dır. Yörenin Türkleşmesi ve İslamlaşmasında çok önemli hizmetleri bulunan bu zatın türbesi ilçeye bağlı “Erenler” Köyü’nde bulunmakta olup, burası bugün de halkın ziyaret ettiği yerler arasındadır. Binbiroklu Ahmet Baba öldüğü zaman I.Murat Hüdavendigar onu “Sir-Merd Arslan” (Yiğit İnsan) olarak nitelendirmiştir. Türbesi bu söz üzerine yapılmıştır. Pınarhisar, fetih döneminde özellikle Bulgaristan’ın alınmasında yararlılıkları görülen Köse Mihaller’den “Aziz Paşa” nın oğlu “Gazi Mihal”in arpalığı olarak bilinmektedir.

 

1877-78 yıllarında çıkan Osmanlı-Rus savaşında Pınarhisar işgale uğrayan yerler arasındadır. Rus işgali tüm Trakya’da olduğu gibi Pınarhisar’da da onarılmaz yaralar açmış, can ve mal kaybına neden olmuş, halkını göç ettirmiştir.

 

25 Temmuz 1920 yılında Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, 8 Kasım 1922 tarihinde kurtarılmıştır.

 

Pınarhisar, Kırklareli ilinde gelişmeye uygun koşullar taşıyan bir yerleşim merkezidir. Trakya Ovası ile bağlantılı bir konumdadır. Eski İstanbul Yolu üzerinde, Lüleburgaz Kırklareli yol kavşağındadır. Yol boyunca kuzey ve poyraz  rüzgarları egemendir. Yazları kurak ve sıcak, kışları yağışlı ve soğuk geçer. 

 

Pınarhisar sırtını Yıldız Dağlarının güney eteklerine dayamış, önünü ise bereketli topraklara çevirmiştir. Doğuda Vize ilçesi, Kuzeyinde ise Demirköy İlçesi bulunmaktadır. İlçenin yüzölçümü 581 km², denizden yüksekliği 192 metredir. 1953 yılında ilçe statüsüne kavuşmuştur.

 

2014 yılı adrese dayalı nüfus sayımına göre toplam 18.914 olan ilçe nüfusunun 10.634’ü ilçe merkezinde, 8.280’i belde ve köylerde yaşamaktadır.

 

İlçede 14 köy, 1 ilçe merkezi, 1 belde olmak üzere toplam 2 belediye ile 16 yerleşim merkezi bulunmaktadır. 

 

VİZE

Vize, eski Kırklareli – İstanbul yolu üzerinde, Tekirdağ’ın Saray İlçesine ve İstanbul iline komşu tarihi eser yönünden Kırklareli’nin önemli ilçelerinden biridir. Yöreye M.Ö. 3000-2500 yıllarında Traklar yerleşmişlerdir. Trak kabilelerinden Bitinyalılar ve Friglerden sonra M.Ö. 190 yıllarında Romalılar Trakya’yı eline geçirir. Roma-Trak ilişkileri M.Ö. 72 yıllarına kadar dostane bir şekilde devam eder. Daha sonra Roma idaresi altında bir Trak Krallığı kurulur ve Vize başkent yapılır. 

Uzun süren Trakya Krallığından sonra Bizans İmparatoru I. Konstantin zamanında M.S. 388’de Bizans topraklarına katılır. Bu üç tarihi devreleri bünyesinde barındıran Vize, Lala Şahin Paşa tarafından M.S. 1368 yılında Türklerin eline geçirilir. Vize, 1912 yılında yapılan Balkan Savaşı’nda Bulgarların, 10 Ağustos 1920 tarihinde yapılan Sevr Antlaşmasıyla da Yunanlıların eline geçer. Kurtuluş Savaşı’nı müteakip 01 Kasım 1922 yılında Yunanlıların elinden kurtularak 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ile beraber ilçe ve Belediye olarak teşkilatlandırılmıştır. 

 

İlçedeki önemli tarihi eserler arasında; Küçük Ayasofya (Gazi Süleyman Paşa Camii) Kilisesi, Şerbettar Hasan Bey Camii, Sadri Bey Camii, Yeni Camii, Fatma Hatun Mescidi, Cemilzade Mahmut Ağa Çeşmesi, Sultan Çeşmesi, Hamam, İmarethane, Kervansaray, Han-Bedesten, Vize Kalesi ve Tümülüsler sayılabilir.

 

Vize Yıldız Dağları’nın Ergene Ovası’na birleştiği yerde kurulmuş olup, yüzölçümü 1.119 Km²’dir. Deniz seviyesinden yüksekliği 180 metredir.

 

2014 yılı adrese dayalı nüfus sayımına göre toplam 27.700 olan ilçe nüfusunun, 12.887’i ilçe merkezinde, 14.813’ü ise belde ve köylerde yaşamaktadır.

  İlçede 24 köy, 2 belde mevcut olup, 1’i ilçe merkezi olmak üzere 3 belediye ile toplam 27 yerleşim merkezi bulunmaktadır.   

Türkiye’nin Avrupa Kıtası’ndaki beş ilinden biridir. Kuzeyinde Bulgaristan, batısında Edirne, doğusunda Karadeniz – İstanbul, güneyinde Tekirdağ ile komşu olan Kırklareli, tarih öncesi çağlardan beri iskâna tabi tutulmuş önemli illerimizdendir. Neolitik çağdan itibaren (M.Ö. 6000) Kalkolitik, Tunç ve Demir Çağları’nda yoğun olarak insanların yaşadığı, ele geçen belgelerden anlaşılmaktadır. Bölgede ilk zamanlar siyasi birlik kuramamış yerli Trak toplumları, daha sonraki dönemlerde birbirinden bağımsız feodal beylikler veya şehir devletleri halinde varlıklarını sürdürmüşler, ancak kuzeyden İskit akınları, güneyden ise eski Yunan kültürel tazyiki hiç bir zaman eksilmemiştir. Bunların yanında, çok daha uzaklardan gelen Pers Kralı Darius (M.0.513) dahi bölgeyi bir süre hükümranlığı altında tutabilmiştir MÖ IV. yy’da parçalanan Odrys devletinden sonra Makedonya Kralı II. Filip Kırklareli de dahil tüm Trakya’yı istila etmiştir. Daha sonra bölgede Keltler, onun akabinde de Roma egemenliği dikkat çekmektedir. MS IV. yy’da Ostrogotlar Trakya’yı istila etmiş, bu istila sırasında Kırklareli de önemli oranda tahribe maruz kalmıştır. Trakya M.S. 441-447 yıllarında bu kez Hunlar’ın istilasına uğramıştır. Bu istila sırasında Philipopolis (Filibe) ve Arkadiopolis (Lüleburgaz) başta olmak üzere, 70 şehir ve kasabanın tahribe uğradığı bilinmektedir. Kırklareli Bizans dönemindeki tarihi boyunca da Balkanlardan inen tehlikelerin devamlı tehdidi altında kalmıştır. Imparator I. Justinianus (527-565) mevcut surları tekrar onartmış, Vize ve Kıyıköy surlarını ise inşa ettirme gereğini duymuştur. Bölge, daha sonra sırayla Avar akınları, Peçenekler ve Haçlı istilalarına maruz kalmıştır. Kırklareli Bizanslılar’dan Sultan 1. Murat Hüdavendigar zamanında, Demirtaş Paşa tarafından (H. 765 - M. 1362) alınarak, Türk-Osmanlı yönetimine dâhil edilmiştir. 1. Dünya Harbinden sonra, iki yıl süreyle Yunan işgali altında kalan Kırklareli, 10 Kasım 1922 tarihinde ebedi özgürlüğüne kavuşmuştur.

 

Kuzey ve kuzeydoğusunda Yıldız (Istranca) Dağlarına yaslanmış olan Kırklareli, ormanları, gölleri, Demirköy (lğneada) ve Kıyıköy sahillerinin henüz yeni keşfedilmekte olan doğal güzellikleri yanında, çok sayıdaki kaleleri, höyükleri, tümülüsleri, dolmenleri, kaya manastırları, camileri, hamamları, köprüleri ve daha pek çok kültürel değerleri ile doğa ve tarih cenneti bir bölgedir.

Her mevsim turizm hareketliliğinin yaşanabildiği kültür turizmi, mağara turizmi, av ve doğa turizmi, kamping ve karavan turizmi, gençlik turizmi ve trekking gibi turizm çeşitliliğine sahiptir.

2014 yılı adrese dayalı nüfus sayımına göre 343.723 kişilik bir nüfusa sahip olup, merkeze bağlı 7 ilçesi bulunmaktadır.

Kırklareli’nde Antik dönemden Osmanlı Dönemine kadar pek çok tarihi eser bulunmaktadır. Bunlar; Merkez İlçede, tarihi günümüzden 8000 yıl öncesine kadar ulaşan arkeolojik kazı alanları, Hızırbey Külliyesi, Askeri Tabyalar, Çeşmeler, Babaeski İlçesinde Cedit Ali Paşa Camii, ve Köprüsü, Demirköy İlçesinde Fatih Demir Dökümhanesi, Kofçaz İlçesinde Tümülüs ve Dolmenler, Lüleburgaz İlçesinde Sokullu Külliyesi, Zindan Baba Türbesi, Tümülüsler, Pehlivanköy İlçesinde İstasyon Binası, Akarca Köprüsü, Tümülüsler, Pınarhisar İlçesinde Pınarhisar Kalesi, Çeşmeler, Tümülüsler, Vize İlçesinde Küçük Ayasofya Klisesi, Vize Kalesi, Anfi Tiyatro, Çeşmeler, Tümülüsler, Kıyıköy Aya Nıkola Manastırı ve Kıyıköy Kalesi’dir. 

Kırklareli’nin Doğusunda bulunan Karadeniz ile Kuzey ve Kuzey Doğusundaki Istranca Ormanları İlimize eşsiz güzellikler katmaktadır. İçinde 450 mt. si turizme kazandırılan 2720 mt. uzunluğundaki Dupnisa Mağarası, tatlı suların denize kadar ulaştığı, içinde derelerin aktığı tabiat harikası ormanlar, bünyesinde çeşitli av hayvanlarını da barındırmaktadır.

Türkiye’nin Avrupa Kıtası’ndaki beş ilinden biridir. Kuzeyinde Bulgaristan, batısında Edirne, doğusunda Karadeniz – İstanbul, güneyinde Tekirdağ ile komşu olan Kırklareli, tarih öncesi çağlardan beri iskâna tabi tutulmuş önemli illerimizdendir. Neolitik çağdan itibaren (M.Ö. 6000) Kalkolitik, Tunç ve Demir Çağları’nda yoğun olarak insanların yaşadığı, ele geçen belgelerden anlaşılmaktadır. Bölgede ilk zamanlar siyasi birlik kuramamış yerli Trak toplumları, daha sonraki dönemlerde birbirinden bağımsız feodal beylikler veya şehir devletleri halinde varlıklarını sürdürmüşler, ancak kuzeyden İskit akınları, güneyden ise eski Yunan kültürel tazyiki hiç bir zaman eksilmemiştir. Bunların yanında, çok daha uzaklardan gelen Pers Kralı Darius (M.0.513) dahi bölgeyi bir süre hükümranlığı altında tutabilmiştir MÖ IV. yy’da parçalanan Odrys devletinden sonra Makedonya Kralı II. Filip Kırklareli de dahil tüm Trakya’yı istila etmiştir. Daha sonra bölgede Keltler, onun akabinde de Roma egemenliği dikkat çekmektedir. MS IV. yy’da Ostrogotlar Trakya’yı istila etmiş, bu istila sırasında Kırklareli de önemli oranda tahribe maruz kalmıştır. Trakya M.S. 441-447 yıllarında bu kez Hunlar’ın istilasına uğramıştır. Bu istila sırasında Philipopolis (Filibe) ve Arkadiopolis (Lüleburgaz) başta olmak üzere, 70 şehir ve kasabanın tahribe uğradığı bilinmektedir. Kırklareli Bizans dönemindeki tarihi boyunca da Balkanlardan inen tehlikelerin devamlı tehdidi altında kalmıştır. Imparator I. Justinianus (527-565) mevcut surları tekrar onartmış, Vize ve Kıyıköy surlarını ise inşa ettirme gereğini duymuştur. Bölge, daha sonra sırayla Avar akınları, Peçenekler ve Haçlı istilalarına maruz kalmıştır. Kırklareli Bizanslılar’dan Sultan 1. Murat Hüdavendigar zamanında, Demirtaş Paşa tarafından (H. 765 - M. 1362) alınarak, Türk-Osmanlı yönetimine dâhil edilmiştir. 1. Dünya Harbinden sonra, iki yıl süreyle Yunan işgali altında kalan Kırklareli, 10 Kasım 1922 tarihinde ebedi özgürlüğüne kavuşmuştur.

 

Kuzey ve kuzeydoğusunda Yıldız (Istranca) Dağlarına yaslanmış olan Kırklareli, ormanları, gölleri, Demirköy (lğneada) ve Kıyıköy sahillerinin henüz yeni keşfedilmekte olan doğal güzellikleri yanında, çok sayıdaki kaleleri, höyükleri, tümülüsleri, dolmenleri, kaya manastırları, camileri, hamamları, köprüleri ve daha pek çok kültürel değerleri ile doğa ve tarih cenneti bir bölgedir.

Her mevsim turizm hareketliliğinin yaşanabildiği kültür turizmi, mağara turizmi, av ve doğa turizmi, kamping ve karavan turizmi, gençlik turizmi ve trekking gibi turizm çeşitliliğine sahiptir.

2014 yılı adrese dayalı nüfus sayımına göre 343.723 kişilik bir nüfusa sahip olup, merkeze bağlı 7 ilçesi bulunmaktadır.

Kırklareli’nde Antik dönemden Osmanlı Dönemine kadar pek çok tarihi eser bulunmaktadır. Bunlar; Merkez İlçede, tarihi günümüzden 8000 yıl öncesine kadar ulaşan arkeolojik kazı alanları, Hızırbey Külliyesi, Askeri Tabyalar, Çeşmeler, Babaeski İlçesinde Cedit Ali Paşa Camii, ve Köprüsü, Demirköy İlçesinde Fatih Demir Dökümhanesi, Kofçaz İlçesinde Tümülüs ve Dolmenler, Lüleburgaz İlçesinde Sokullu Külliyesi, Zindan Baba Türbesi, Tümülüsler, Pehlivanköy İlçesinde İstasyon Binası, Akarca Köprüsü, Tümülüsler, Pınarhisar İlçesinde Pınarhisar Kalesi, Çeşmeler, Tümülüsler, Vize İlçesinde Küçük Ayasofya Klisesi, Vize Kalesi, Anfi Tiyatro, Çeşmeler, Tümülüsler, Kıyıköy Aya Nıkola Manastırı ve Kıyıköy Kalesi’dir. 

Kırklareli’nin Doğusunda bulunan Karadeniz ile Kuzey ve Kuzey Doğusundaki Istranca Ormanları İlimize eşsiz güzellikler katmaktadır. İçinde 450 mt. si turizme kazandırılan 2720 mt. uzunluğundaki Dupnisa Mağarası, tatlı suların denize kadar ulaştığı, içinde derelerin aktığı tabiat harikası ormanlar, bünyesinde çeşitli av hayvanlarını da barındırmaktadır.