Anasayfa / Kazılar

Kef Kalesi’nin 2.700 Yıllık Mimari Sırları Gün Yüzüne Çıkıyor

Bitlis’in Adilcevaz ilçesinde, Urartu Kralı II. Rusa tarafından Süphan Dağı eteğinde inşa edilen 2.300 rakımlı Kef Kalesi’nde yürütülen kazılarda yeni mimari ve kültürel buluntular gün yüzüne çıkarıldı. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öncülüğündeki kazılarda ortaya çıkan salon, mutfak, mühür baskıları, seramikler ve hayvan kalıntıları, Urartu’nun son dönemine dair önemli ipuçları sunuyor.

 

Urartu Krallığı’nın Dağ Eteğindeki Mirası
Bitlis’in Adilcevaz ilçesinde yer alan ve 2.700 yıllık bir geçmişe sahip Kef Kalesi, Urartu Kralı II. Rusa tarafından inşa edilen önemli bir askeri ve idari merkez olarak biliniyor. Van Gölü’nün kuzeyinde, 2.300 metre yükseklikte stratejik bir konuma sahip olan kale, hem Malazgirt Ovası’nı hem de Adilcevaz ve Ahlat güzergâhını kontrol edecek şekilde tasarlanmış. Süphan Dağı’nın eteklerinde kurulan bu devasa yapı, Urartu’nun son dönem mimarisini anlamak açısından Anadolu arkeolojisinin en dikkat çekici örneklerinden birini oluşturuyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığının izni ve desteğiyle yürütülen kazılar, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Coşkun başkanlığında sürdürülüyor. Yaklaşık 25 kişilik bir ekiple yürütülen bu yılki kazılarda, kalenin özellikle saray kısmında yoğunlaşıldı. Elde edilen taşınır ve taşınmaz buluntular, Urartu Krallığı’nın son dönemine ait ekonomik, sosyal ve kültürel yaşama dair yeni veriler sunuyor.

Doç. Dr. İsmail Coşkun

Kalede Ortaya Çıkarılan Salon, Mutfak ve Mühürler
Kef Kalesi kazılarında bu yıl ulaşılan en dikkat çekici bulgular arasında, kalenin büyük salonu ve mutfak bölümü yer alıyor. Doç. Dr. Coşkun, kazı ekibinin büyük bir yangın ve deprem sonrası yıkılmış olan bu salonu tamamen ortaya çıkardığını belirtiyor. Bu alanda mühür baskıları, seramik parçaları, taş aletler, süs eşyaları, ocak kalıntısı, kül tabakaları ve hayvan kemikleri bulundu.

Araştırma ekibi, salonun giriş kısmında ve bağlantılı koridorlarda çalışmalarını sürdürüyor. Özellikle ocak çevresinde bulunan kül tabakası ve kemik kalıntıları, burada ziyafetlerin düzenlendiği bir mutfak veya Aşihusi (bereket evi) işlevine sahip mekânların bulunduğunu düşündürüyor. Bu yapı, Urartu saray mimarisinin yalnızca savunma değil, aynı zamanda törensel ve idari işlevleri de barındırdığını ortaya koyuyor.

200 Bin Metrekarelik Alan: Urartu’nun Son Dönem Yerleşimi
Kef Kalesi, yaklaşık 200 bin metrekarelik geniş bir alana yayılan iki kademeli bir yerleşim planına sahip. Kale, “aşağı şehir” ve “yukarı şehir” olarak ikiye ayrılıyor. Aşağı şehir, muhtemelen halkın yaşadığı ve üretim faaliyetlerinin gerçekleştiği alanı temsil ederken; yukarı şehir, saray yapıları, idari mekânlar ve kutsal alanlardan oluşuyor.

Coşkun, özellikle yukarı şehirdeki saray bölümünde yürütülen çalışmaların, kalenin Urartu Krallığı’nın son döneminde inşa edilen Van’daki Ayanis Kalesi ile çağdaş özellikler taşıdığını belirtiyor. Kazılarda bulunan mühürler, ağırşaklar, deniz kabukları ve seramik parçaları, hem idari faaliyetlerin hem de üretim süreçlerinin bir arada yürütüldüğüne işaret ediyor.

Kef Kalesi’nde bu yıl gerçekleştirilen kazılarda, salonun zemini tamamen açığa çıkarıldı ve duvarların bir metre kalınlığında kerpiç malzemeyle örüldüğü tespit edildi. Yapının taş tabanlı bölümleri ve sağlam duvar örgüsü, Urartu’nun mühendislik kapasitesini gözler önüne seriyor.

Urartu’nun Kültürel ve Mimari Mirasına Katkı
Doç. Dr. İsmail Coşkun, kazıların yalnızca bir arkeolojik araştırma değil, aynı zamanda bölgenin kültürel kimliğini yeniden ortaya koyma süreci olduğunu vurguluyor. Kef Kalesi’nde bulunan eserlerin, Urartu Krallığı’nın son dönemine ait yaşam biçimi, dini ritüelleri ve ekonomik yapısını anlamada önemli rol oynayacağı ifade ediliyor.
Kazılarda elde edilen mühür baskıları, Urartu’nun gelişmiş idari sistemine dair önemli ipuçları veriyor. Ayrıca, süs eşyaları ve seramik buluntular, bölgenin ticaret ağlarına dâhil olduğunu ve estetik anlayışın gelişmiş düzeyde olduğunu gösteriyor. Kef Kalesi’nde yapılan kazıların ilerleyen yıllarda hız kazanarak kalenin tamamen turizme açılması hedefleniyor.

Adilcevaz’ın Kültürel Turizm Potansiyeli
Kef Kalesi kazılarının tamamlanmasının ardından, bölgenin hem akademik hem de turistik açıdan yeni bir çekim merkezine dönüşmesi bekleniyor. Van Gölü kıyısındaki bu antik Urartu kalesi, yalnızca tarih meraklıları için değil, doğa tutkunları için de benzersiz bir deneyim sunma potansiyeline sahip.
Adilcevaz ve çevresindeki diğer Urartu yerleşimleriyle birlikte düşünüldüğünde, Kef Kalesi’nin Doğu Anadolu arkeolojisi içindeki önemi her geçen gün artıyor. Bu süreç, Türkiye’nin kültürel miras alanında yürüttüğü koruma politikalarıyla da doğrudan bağlantılı.

Arkeolojik Bulguların Işığında Yeni Sorular
Kef Kalesi’nde elde edilen buluntular, Urartu Krallığı’nın son dönemine ilişkin yeni soruların da gündeme gelmesine neden oldu. Kalenin inşa edildiği dönemde yaşanan deprem ve yangın izleri, Urartu kentlerinin doğa olaylarına karşı kırılganlığını gösteriyor. Ayrıca, mimari dokuda görülen taş-kerpiç birlikteliği, hem geleneksel inşaat tekniklerinin hem de yenilikçi yaklaşımların bir arada kullanıldığını kanıtlıyor.
Doç. Dr. Coşkun ve ekibi, önümüzdeki yıllarda hem kalenin diğer bölümlerinde kazıları derinleştirmeyi hem de elde edilen eserleri bilimsel kataloglarla belgelemeyi planlıyor. Kef Kalesi’nin arkeolojik, mimari ve kültürel açıdan önemi, Urartu mirasının Anadolu’daki sürekliliğini anlamada temel bir referans noktası olmayı sürdürecek.