İran’da Su Krizi: Kuraklıktan Çok Yönetim Sorunu
Uzmanlara göre İran’da derinleşen su krizi, iklim değişikliğinin tetiklediği kuraklıktan ziyade, uzun yıllardır sürdürülen hatalı su yönetimi, verimsiz tarımsal sulama ve aşırı yeraltı suyu kullanımının bir sonucu. Yağış rejimindeki köklü değişim, kar kuraklığı ve siyasallaşan su politikaları; ekolojik riskleri, toplumsal gerilimleri ve ekonomik kırılganlıkları aynı anda büyüten yapısal bir krize işaret ediyor.
Kuraklığın Ötesinde Yapısal Bir Kriz
İran’da son yıllarda giderek daha görünür hâle gelen su stresi, kamuoyunda çoğunlukla kuraklıkla ilişkilendirilse de uzmanlar krizin esasen yapısal nedenlere dayandığı konusunda hemfikir. Verimsiz sulama teknikleri, yanlış ürün desenleri, hızlanan kentleşme ve iklim değişikliğinin etkileri; yüzey ve yeraltı sularını aynı anda baskı altına alıyor. Bu tablo, yalnızca çevresel bir sorun değil, aynı zamanda ekonomik, toplumsal ve siyasal sonuçları olan çok katmanlı bir kriz alanı yaratıyor.
Bu bağlamda İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın, başta su krizi olmak üzere çeşitli gerekçelerle başkentin güneye taşınabileceğine yönelik açıklamaları, su stresinin artık devletin en üst düzeyinde tartışılan stratejik bir meseleye dönüştüğünü gösteriyor. Uzmanlara göre bu tartışma, krizin ölçeğini ortaya koysa da kalıcı çözüm için yeterli değil.
İklim Değişikliği, Yağış Rejimi ve Kar Kuraklığı
İngiltere’de University of Wolverhampton Çevresel Teknoloji Bölümü öğretim üyesi Hamid Pouran’a göre İran’daki su krizinin arka planında iklim değişikliğine bağlı köklü bir yağış rejimi dönüşümü bulunuyor. Artan sıcaklıklar ve azalan kar yağışları, dağlık bölgelerdeki doğal kar rezervlerinin “doğal baraj” işlevini büyük ölçüde ortadan kaldırmış durumda.
Pouran, geçmişte nehirleri ve barajları besleyen kademeli kar erimesi yerine, günümüzde kısa süreli ve şiddetli sağanakların hâkim olduğunu vurguluyor. Bu durum ani sellere, hızlı yüzey akışına ve son derece sınırlı su depolanmasına yol açıyor. Sonuç olarak, yüzey sularının yeraltı akiferlerini besleme kapasitesi ciddi biçimde zayıflıyor. Bu süreç, literatürde “kar kuraklığı” olarak tanımlanan ve özellikle yarı kurak bölgelerde su güvenliğini tehdit eden bir olgunun İran genelinde yaygınlaştığını ortaya koyuyor.
Yeraltı Suyu Krizi: Görünmeyen Ama Daha Tehlikeli
Uzmanlara göre İran’daki en kritik sorun, yeraltı sularında yaşanan hızlı ve denetimsiz tükenme. Pouran, son 20–30 yılda yüzey sularındaki azalmayı telafi etmek amacıyla yeraltı sularına aşırı yüklenildiğini belirtiyor. Birçok bölgede daha önce 40–50 metre derinlikte suya ulaşılabilirken, bugün kuyuların 250–300 metreye kadar derinleştirilmesi gerekiyor.
Bu durum, yalnızca su kıtlığını derinleştirmekle kalmıyor; arazi çökmesi, obruk oluşumu ve altyapı hasarları gibi geri dönüşü zor jeolojik riskleri de beraberinde getiriyor. Yeraltı suyu krizinin “görünmez” olması, siyasi karar alıcıların ve kamuoyunun tehdidi yeterince ciddiye almasını zorlaştırıyor. Oysa bilimsel veriler, bu sürecin durdurulmaması hâlinde bazı havzalarda geri dönülemez eşiklerin aşılabileceğine işaret ediyor.
Siyasallaşan Su Yönetimi ve Kurumsal Zafiyet
İran’da su yönetiminin giderek siyasallaştığı yönündeki eleştiriler, hem Pouran hem de İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Yusuf Aydın tarafından paylaşılıyor. Aydın’a göre su, teknik ve bilimsel bir mesele olmaktan çıkarak kısa vadeli siyasi önceliklerin etkisi altına girmiş durumda.
Gıda güvenliği ve istihdam gerekçesiyle tarıma uzun yıllar öncelik verilmesi, ancak bu önceliğin verimli sulama teknolojileri ve sürdürülebilir ürün desenleriyle desteklenmemesi, krizi derinleştiren başlıca etkenlerden biri oldu.
Yerel yöneticiler ve milletvekilleri üzerindeki siyasi baskılar, su stresi altındaki bölgelerde dahi yeni yerleşim alanları ve derin kuyu izinlerinin verilmesine yol açtı. Bu tablo, yönetişim, kurumsal eşgüdüm ve uzun vadeli planlama eksikliğini açık biçimde ortaya koyuyor.
Büyük Mühendislik Projeleri: Çözüm mü, Yeni Risk mi?
İran’ın Umman Denizi ve Basra Körfezi’nden, ülkenin iç kesimlerine beş ayrı boru hattıyla su taşımayı hedefleyen projeleri, kamuoyunda önemli bir çözüm alternatifi olarak sunuluyor. Ancak uzmanlar bu tür mega projelere temkinli yaklaşıyor. Aydın’a göre deniz suyunun yaklaşık 1.350 kilometrelik hatlarla taşınması son derece maliyetli, enerji yoğun ve çevresel etkileri yüksek bir girişim.
Deniz suyunun arıtılması ve tuzlu atık suyun geri deşarjı, özellikle kapalı ve yarı kapalı deniz sistemleri olan Basra Körfezi ve Umman Denizi ekosistemleri üzerinde ciddi baskılar yaratabilir. Bu nedenle mühendislik çözümleri, suyun kullanım biçimini değiştiren yapısal reformlarla desteklenmediği sürece kalıcı bir çözüm sunmuyor.
Ulusal Güvenlik, Göç ve Gelecek Senaryoları
Uzmanlar, İran’daki su krizinin artık ertelenemez bir ulusal güvenlik ve kalkınma meselesi hâline geldiği konusunda uyarıyor. Yeraltı sularının tükenmesi, tarımsal üretimde düşüşe, kırsal yoksullaşmaya ve iç göçe zemin hazırlayabilir. Bu süreç, toplumsal huzursuzlukları ve bölgesel eşitsizlikleri derinleştirme potansiyeline sahip.
Tahran Üniversitesi bünyesinde “Su Yönetimi” alanında yeni bir fakültenin kurulması, sorunun farkında olunduğunu gösterse de uzmanlara göre mevcut adımlar daha çok sonuçları yönetmeye odaklanıyor. Su talebini azaltmaya yönelik bağlayıcı politikalar, tüketim sınırları ve gerçekçi fiyatlandırma mekanizmaları hayata geçirilmediği sürece İran’ın su geleceği kırılganlığını koruyacak. Sonuç olarak İran’daki su krizi, su yokluğundan ziyade, sürdürülebilirlikten uzak bir yönetim anlayışının ürünü olarak tanımlanıyor.
Tolga Akbaba, Çağrı Koşak aa