Anasayfa / Aktüel

Erzurum’da Minareye İşlenen Zaman: 18. Yüzyıldan Kalma Güneş Saati

Erzurum’un 18. yüzyıl Osmanlı mirasının seçkin örneklerinden Şeyhler Camisi, minare kaidesine dikey olarak işlenmiş nadir bir güneş saatiyle dikkat çekiyor. Fehim Efendi tarafından 1185/1771 yılında yapılan bu saat, hem namaz vakitlerinin belirlenmesinde oynadığı rolle hem de Anadolu’da minare üzerinde tespit edilmiş tek uygulama olmasıyla önemli bir kültürel–bilimsel miras niteliği taşıyor.

 

Erzurum’un Osmanlı Mirasında Nadir Bir Örnek: Şeyhler Camisi ve Güneş Saati
Erzurum’un şehir dokusu içinde öne çıkan Osmanlı dönemi yapılarından Şeyhler Camisi, sahip olduğu mimari ve kültürel özelliklerin yanı sıra minare kaidesine işlenmiş güneş saatiyle bilim ve sanat tarihinin kesiştiği özel bir örnek sunuyor. 1767 yılında cami, medrese, hamam ve çeşmeden oluşan bir külliye olarak inşa edilen yapı, hem plan özellikleri hem de ek yapılarıyla klasik Erzurum cami tipinin belirgin niteliklerini yansıtmaktadır. Ancak camiyi diğer büyük Osmanlı yapılarından ayıran en çarpıcı unsur, 18. yüzyılın son çeyreğinde eklenen ve günümüze orijinal biçimiyle ulaşan güneş saatidir.

Külliye Yapısı ve Erzurum Cami Mimarisinin Ayırt Edici Özellikleri
Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Haldun Özkan’ın değerlendirmelerine göre Şeyhler Camisi, Osmanlı’nın 18. yüzyıl külliye geleneğini sürdüren önemli bir örnek konumundadır. İlk yapının 1719’da Seyit Mehmet tarafından ahşap minareli bir cami olarak inşa edildiği bilinse de günümüzdeki taş yapı 1767’de Habip Mehmet Efendi tarafından yeniden inşa edilmiştir. Kare planlı, tek kubbeli ve kesme taş örgülü yapısıyla Erzurum’a özgü mimari karakteri temsil eden cami; kısa gövdeli, silindirik minaresi, üç gözlü son cemaat yeri, yanındaki medrese, hamam ve çeşme ile bütüncül bir külliye kompozisyonu sunar.

Caminin hemen yanında yer alan medrese ve hamam yapısı, bölgedeki eğitim ve sosyal yaşamın tarihsel sürekliliğini göstermesi açısından önem taşır. Özellikle hamam girişindeki Külhani Baba Türbesi, yakın dönem restorasyonlarında ayrıştırılarak görünür hale getirilmiş ve külliyenin manevi yönünü güçlendiren bir unsur olarak korunmuştur.

Anadolu’da Tek Örnek: Minare Kaidesine İşlenen Güneş Saati
Şeyhler Camisi’ni Anadolu’daki diğer Osmanlı camilerinden farklı kılan en özgün özellik, güneş saatinin konumlandırıldığı yerdir. 85 cm yüksekliğinde ve 71 cm genişliğindeki kamber taşına dikey biçimde işlenen güneş saati, minarenin güney cephesinde yer almaktadır. Prof. Dr. Özkan’a göre bu yerleşim, Anadolu’da bilinen tüm güneş saati örnekleri arasında tekil bir uygulamadır; çünkü diğer güneş saatleri çoğunlukla avlulara, duvar nişlerine veya bağımsız kaidelere yapılmıştır. Minare kaidesi üzerinde konumlanan bu örnek, hem işlevsel hem de sembolik açıdan dikkat çekici bir konuma sahiptir.

Saatin altında yer alan “Eser-i Fehim 1185” ibaresi, güneş saatinin İbrahim Hakkı Hazretleri’nin oğlu Fehim Efendi tarafından 1771 yılında yapıldığını gösterir. İbrahim Hakkı Hazretleri’nin astronomi ve zaman ölçümü konularındaki uzmanlığı düşünüldüğünde, saatin aile geleneğinin bilimsel bir yansıması olduğu anlaşılmaktadır.

Namaz Vakitlerinin Tespiti ve Güneş Saatinin İşleyişi
Güneş saati, herhangi bir mekanik düzenek içermeyen, gölge uzunluğu ve yönüne dayalı klasik bir zaman ölçer olarak tasarlanmıştır. Saatin merkezine dikilen metal çubuk (gnomon), güneş ışığının açılarına göre taş yüzeyinde gölgeler düşürür ve bu gölgelerin hizalandığı çizgiler üzerinden vakitler belirlenirdi. Fehim Efendi’nin çizdiği bu düzenek özellikle öğle vaktinin tespitinde ve kerahat zamanının geçmemesi için son derece işlevsel bir araç olarak kullanılmıştır.

Prof. Dr. Özkan, güneş saatinin bugüne kadar tahrip olmadan ulaşmasının en önemli nedeninin, minare kaidesinde yüksek bir konumda yer alması ve dış etkenlere sınırlı ölçüde maruz kalması olduğunu belirtir. Osmanlı coğrafyasında Topkapı Sarayı, Edirne camileri ve İstanbul’daki bazı selatin camilerinde benzer örnekler bulunsa da minareye entegre edilmiş bir güneş saati yalnızca Şeyhler Camisi’nde tespit edilmiştir. Bu durum yapıyı hem bilim tarihi hem de mimarlık tarihi açısından benzersiz kılmaktadır.

Muhammet Mutaf aa