Anasayfa / Aktüel

Bilimden Şantiye Alanına: Arkeolojinin Kentsel Dönüşüm Tartışması

Türkiye’de yürütülen arkeolojik kazılarda son yıllarda restorasyon ve konservasyon uygulamalarının kazıların önüne geçmesi, arkeoloji dünyasında ciddi tartışmalara neden oluyor. Deneyimli kazı başkanları, toprak altındaki kültürel mirasın bilimsel yöntemlerle gün yüzüne çıkarılmasının ikinci plana atılmasından endişeli. Uzmanlara göre, arkeolojinin temel amacını dönüştürebilecek bu yaklaşım, kamuoyunda “arkeolojinin kentsel dönüşüme evrildiği” algısını güçlendiriyor.

 

Arkeolojide Yöntem Tartışması Derinleşiyor
Türkiye’de 2025 kazı sezonunda yürütülen 251 arkeolojik kazının başkanları ve Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin katılımıyla yapılan çevrimiçi toplantı, arkeoloji çevrelerinde yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.

Toplantıda bazı kazı başkanlarının “restorasyon ve konservasyonun” kazı faaliyetlerine öncelik verilmesi gerektiği yönündeki görüşleri, meslekte uzun yıllarını geçirmiş deneyimli arkeologlar arasında tepkiyle karşılandı.

Geleneksel arkeolojik kazı anlayışında öncelik, toprak altındaki kültürel verilerin bilimsel yöntemlerle açığa çıkarılması ve belgelenmesidir. Restorasyon ve konservasyon ise, ortaya çıkarılan yapı ve buluntuların korunmasına yönelik tamamlayıcı aşamalardır. Ancak son dönemde bazı kazı başkanlarının bu sıralamayı tersine çevirmesi, arkeolojinin doğasına aykırı bir yönelim olarak değerlendiriliyor.

Bir kazı başkanının toplantıda “Türkiye genelinde kazılar durdurulsun, ben Zeus Tapınağı’nı ayağa kaldırıyorum, acil finansmana ihtiyacım var” şeklindeki çıkışı, bu endişeyi somutlaştıran bir örnek olarak gündeme geldi.

“Arkeolojinin Kentsel Dönüşümü” Eleştirisi
Kazılarda “öncelikli hedefin” artık kazı değil, mimari restorasyonun tamamlanması olduğu yönündeki algı, birçok uzman tarafından “arkeolojinin kentsel dönüşüme evrilmesi” olarak tanımlanıyor. Bu durum, özellikle Helenistik, Roma ve Bizans dönemine ait anıtsal yapılarda, geçmişin belgelenmesinden çok, bugünün estetik kaygılarının öne çıktığı bir uygulama pratiğini beraberinde getiriyor.

Deneyimli arkeologlar, bu eğilimin, bilimsel kazının yerini turistik sunuma bırakma riski taşıdığı uyarısında bulunuyor. Arkeolojinin temel işlevinin tarihsel veriyi doğru biçimde belgelemek ve korumak olduğunu hatırlatan uzmanlara göre, arkeolojik alanlar “inşaat projelerine” dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya.
Bu yaklaşımın, özellikle uluslararası bilimsel iş birliklerinde Türkiye kazılarının güvenilirliğini zedeleyebileceği ve disiplinin akademik itibarına zarar verebileceği belirtiliyor.

Finansman Krizi ve Hukuki Belirsizlikler
Toplantıda ortaya çıkan bir diğer dikkat çekici konu ise, bazı kazı başkanlarının mevcut bütçelerin ötesinde harcama yaparak borçlanması oldu. Kamu kaynaklarının kullanımına ilişkin mevzuata göre, kazı bütçeleri yalnızca Bakanlık tarafından serbest bırakılan tutarlar üzerinden harcanabiliyor. Buna rağmen bazı kazı ekiplerinin, henüz hesabına aktarılmamış ödenekleri harcayarak “borçla kazı yürüttüğü” iddia edildi.

Bu uygulamanın hem etik hem de hukuki açıdan sorunlu olduğuna dikkat çeken uzmanlar, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve Merkezi Yönetim Harcama Belgeleri Yönetmeliğinin açık hükümlerine rağmen bu tür borçlanmaların yapılmasını “mevzuat dışı” olarak nitelendiriyor.

Borçla yürütülen kazıların ödenek taleplerinin, bütçenin önemli bir kısmını tüketmesi nedeniyle, daha küçük ölçekli bilimsel kazıların finansman sıkıntısı yaşadığı belirtiliyor. Bazı kazı başkanları, sadece birkaç yüz bin lira ile kazı sezonunu sürdürmeye çalıştıklarını dile getiriyor.

Disiplinin Geleceği Üzerine Eleştirel Bir Dönemeç
Kültürel mirasın korunması adına yapılan restorasyon uygulamaları elbette arkeolojinin ayrılmaz bir parçası. Ancak uzmanlara göre bu süreç, bilimsel kazının yerini almamalı. Toprak altındaki bilgilerin ortaya çıkarılmadan yapıların yeniden inşa edilmesi, hem tarihsel bağlamın bozulmasına hem de arkeolojik verinin tahribine yol açabilir.

Kazıların sürdürülebilirliği, bilimsel yöntemlerle finansal disiplinin bir arada yürütülmesine bağlı. 40 yılı aşkın süredir kazı başkanlığı yapan deneyimli akademisyenlerin de vurguladığı gibi, arkeolojinin özü, bilgi üretmek ve geçmişi belgelemek, yani “yeniden inşa etmekten” çok “anlamlandırmak”tır.

Türkiye’deki arkeolojik kazıların geleceği, bu ikilemde hangi yönün ağır basacağına göre şekillenecek gibi görünüyor: bilimsel araştırma mı yoksa görsel sunum malzemesi olarak turizme kazandırılması mı?

Haber: Adnan Erdoğan
Kaynak: Halil Tekin