Ayasofya’da Tartışmalı Restorasyon: 45 Tonluk Kamyonlar İmparator Kapısı’ndan İçeri Sokuldu
Uzmanlardan sert uyarı: “Ayasofya gözümüz gibi sakınmamız gereken evrensel bir miras; bu uygulamalar kabul edilemez”
İstanbul’un UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Ayasofya’da ana kubbe güçlendirme projesi kapsamında yürütülen çalışmalar sırasında ortaya çıkan görüntüler nedeniyle yeniden tartışmaların odağına yerleşti. Restorasyon ekibinin ağır tonajlı kamyonları ve dev vinçleri İmparator Kapısı’ndan içeri sokarak cami içine kadar taşıdığı videolar, sosyal medyada büyük yankı uyandırdı.
Görüntülerde, 45 tonluk kamyonlar ile vinç platformlarının zemine yerleştirilen özel taşıyıcı plakalar üzerinden Ayasofya’nın ana girişinden içeri alındığı görülüyor. Çok sayıda uzman ve yurttaş bu uygulamayı, “tarihi dokunun ciddi risk altına sokulması” olarak değerlendirdi.
Bu tartışmalar üzerine Kültürel ve Doğal Mirası İzleme Platformu Yöneticisi, arkeolog ve editör Nezih Başgelen, Ayasofya’nın korunmasına ilişkin kaygılarını ve değerlendirmelerini paylaştı.
“Ayasofya, mimarlık tarihinin şaheseridir ve evrensel miras bilinciyle korunmak zorundadır”
Başgelen, Ayasofya’nın, yapı tekniği, içindeki sanatsal değerler ve dünya mimarlık tarihindeki yeri bakımından “benzeri olmayan” bir eser olduğunun altını çizdi. 537 yılında ibadete açılan yapının yüzyıllar boyunca hem siyasi iktidarın hem de kutsal mekân algısının en güçlü simgelerinden biri olduğuna dikkat çekti.
Ayasofya’nın yaklaşık 7.000 metrekarelik ana mekânı, 107 sütun üzerine oturan taşıyıcı sistemi ve 55,60 metre yüksekliğe ulaşan kubbesiyle, insanlık tarihinin en çarpıcı mühendislik başarılarından birini temsil ettiğini vurgulayan Başgelen, bu yapının UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde olmasının da bu nedenle tesadüf olmadığını söyledi.
“Tonajlı araçlar içeri sokulması bilimsel koruma etiğine aykırıdır”
Son restorasyon uygulamalarının ulusal ve uluslararası kamuoyu tarafından dikkatle izlendiğini belirten Başgelen, özellikle İmparator Kapısı’ndan iç mekâna ağır araç sokulmasını “bilimsel koruma ilkelerine aykırı, risk oluşturan ve sembolik değeri örseleyen” bir müdahale olarak niteledi.
Başgelen, Ayasofya’nın özgün taşıyıcı sistemleri, kubbesi ve mimari malzemeleri üzerinde yapılacak her türlü müdahalenin en üst düzey bilimsel hassasiyetle, “gözümüz gibi sakınarak” yürütülmesi gerektiğini vurguladı.
“Bu yalnızca teknik bir süreç değil, insanlığın ortak belleğine karşı ahlaki bir sorumluluktur”
Arkeolog Başgelen’e göre Ayasofya’nın korunması, ulusal bir görev olmanın ötesinde, insanlığın ortak kültürel mirasına karşı üstlenilmiş bir ahlaki sorumluluk niteliği taşıyor. Bu nedenle yapılan her uygulamanın, uluslararası koruma standartları ile uyumlu olması gerektiğinin altını çiziyor.
Adnan Erdoğan
Arkeolojikhaber