Anasayfa / Restorasyon / Türkiye

Asitâne-i Saadet Baruthânesi restorasyon sonrası müze ve kültür merkezi olarak açıldı

İBB Miras tarafından restore edilen Ataköy Baruthanesi açıldı. Açılış töreninde konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu; "942 kültür varlığını restore etmek, İstanbul'a ‘İBB Miras’ diye bir markayı hediye etmek değerlidir" dedi.

 

18. yüzyıla uzanan hikâyesiyle endüstri mirasının önemli örneklerinden, İstanbul’daki tarihi Baruthane yeniden açılıyor. 324 yıllık Baruthane yeni yüzüyle açılıyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Miras tarafından yapılan restorasyona alınan ve yeniden işlevlendirme çalışmalarının ardından kamusal bir yaşam alanı olarak kurgulanan Ataköy Baruthanesi sanatseverlerle buluştu. 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından yenilerek hizmete açılan  Ataköy Baruthanesi, tarihsel süreçte “İstanbul Baruthanesi”, “Bakırköy Baruthanesi”, “Baruthane-i Amire” ve “Âsitâne-i Saadet Baruthânesi” isimleriyle anıldı. Yapımı, kayıtlara göre 1698-1700 yıllarına dayanan yapı, İBB Miras’ın çalışmalarını tamamlamasıyla “Ataköy Baruthanesi” adını aldı. Özgün dokusuna sadık kalınarak yenilenen yapı, yeniden işlev sürecinde, şehir içinde ihtiyaç duyulan hizmet alanlarını göz önünde bulundurularak biçimlendirildi. Tarihi alan; kütüphane, müze, seyir terası, kültürel etkinlik alanlarının yanı sıra çok amaçlı birimleri ve kafe gibi sosyal mekânlarıyla da İstanbullulara hizmet verecek.

1701 yılında üretime başladığı bilinen yapı, 1707 yılında yaşanan büyük bir patlamada bütün binalarını kaybetti. Yeniden inşa edilen Ataköy Baruthanesi, 1724-25 yılına kadar faaliyet gösterdi. 1725 yılı sonlarında ise, bu kez bir yangın sonucu harap hale geldi. Kısa sürede onarım ihtiyaçları karşılanan yapı, 1727 yılında tekrar faaliyete geçti. Yangınlar ilerleyen yılarda da Ataköy Baruthanesi’ni tehdit etmeye devam etti. Yapı, bu sebeple 1765, 1785 ve 1791 yıllarında kapsamlı onarımlardan geçti. III. Selim döneminde, Baruthane Nazırlığı’nın kurulmasının ardından (1793), Gelibolu ve Selanik Baruthaneleri’yle birlikte, Ataköy Baruthanesi de buraya bağlandı. 1835 yılında Harbiye Nezareti’ne, Tanzimat döneminden sonra ise Tophane Müşirliği emrine verildi.

19.yüzyılın ikinci yarısında teknolojinin ilerlemesiyle Avrupa’da barut üretiminde yeni yöntemler öne çıkmaya başlamış, bununla paralel 1896 yılında Ataköy Baruthanesi içinde yeni tesisler kurularak, dumansız barut üretimine geçilmişti. Ataköy Baruthanesi, Cumhuriyet döneminde Askeri Fabrikalar İdaresi’ne, 1955 yılında ise Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’na devredildi. Bu dönemde baruthane binaları artık işler durumda olmadığından, arazisi içindeki yapılarla birlikte Türkiye Emlâk ve Kredi Bankası’na satıldı. 1957 yılında Baruthane arazisi üzerinde Ataköy siteleri yükselmeye başladı. 1972 yılında Ataköy Turistik Tesisleri tarafından işletilen Ataköy Baruthanesi’nden günümüze 4 dikdörtgen planlı yapı, nöbet kulesi, çeşme ve III. Selim tarafından 1792 yılında seyir ve dinlenme köşkü olarak yaptırılan Hünkâr Köşkü ulaştı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre  Osmanlı endüstri mirasının günümüze ulaşmayı başarmış, ancak son yıllarda kaderine terk edilmiş önemli örneklerinden 324 yıllık Ataköy Baruthanesi’ni baştan aşağı yeniledi.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İBB Genel Sekreter Yardımcısı Oktay Özel törende birer açılış konuşması yaptılar

İstanbul’un tarihine ve ecdada sahip çıkmanın çok değerli olduğuna vurgu yapan İmamoğlu, özetle şunları söyledi:

“Bu hem bizim insanlığımızın gereği hem de İstanbul’da yaşamanın sorumluluğu; ayrıca inancımızın da gereği. Tabii bazen bu çok lafla dönüyor, lafla anlatılıyor. Ama biz lafla değil, icraatla yürüttüğümüz bu faaliyetlerle birlikte inanılmaz şekilde, özellikle terk edilmiş, yok edilmeye bırakılmış, yüz üstü bırakılmış Osmanlı döneminin o miraslarını nasıl ihya ettiğimizi, nasıl restore ettiğimizi, iyileştirdiğimizi görüyorum. Açıkçası işte lafla dediğim şey şöyle bir durum: Eğer siz, böylesi göz önünde olan yerlerin göz göre göre harabeye dönüşmesine fırsat vermişseniz ve bunu izlemişseniz, bu gerçekten samimi bir sahip çıkış değildir. Sadece laf; hani laf ola beri gele misali söylenmiş işler, laflar. Biz, bu istismara asla ve asla izin vermeyeceğiz. Bu istismarı yapanları, o istismarlarıyla yüzleştireceğiz. Bu bir yüzleşmedir.”

“TOKİ, İBB’YE BIRAKMIŞ; İBB DE İLGİLENMEMİŞ”

“Burası daha önce İBB’yle TOKİ arasında yapılmış bir mukavele gereği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bırakılmış. Sözüm ona; burada bu sahil boyu yapılan o devasa yapılaşmaları hayata geçirirken, TOKİ'nin her şeye mahareti var. Şuradaki Osmanlı'dan bize kalan 1700’lü yılların bir imalathanesi olan bir mekanı ihya edememişsiniz, İBB'ye terk etmişsiniz. Ama İBB de ilgilenmemiş. Öyle kendi halinde durur halde bırakılmış. Dün gibi hatırlıyorum, Mahir Bey'le (Polat) mesela arkadaki serginin olduğu yere girememiştik bile. Çünkü, giriş kapısının boyunu aşacak şekilde çamura gömülmüş bir yapıydı. O bakımdan bugün geldiği noktayı, geldiği hususu bizim mümkün olduğu kadar net bir biçimde İstanbullu hemşehrilerimizin -ki ana muhatabı onlar- gözlerinin önüne getirmeleri için aleni bir biçimde sunmamız gerekiyor. Biz, iş yapıyoruz. Biz, icraat yapıyoruz. Göz boyamıyoruz. Başkalarını ayrıştırıp, bir düşmanlık sahası da asla oluşturmuyoruz. Biz burada, geçmişle geleceği buluşturuyoruz. Geçmişle geleceği buluşturan, geçmişle geleceği barıştıran, geçmişle geleceği bir arada tutan, İstanbul'un her insanını, her kitlesini buluşturmaya kaynaştırmaya gayret eden bir anlayışız biz. ‘Biz, siz’ biz demeden hareket eden, insanlarına o anlamda hizmet ederken asla ve asla ayrıştırmadan hizmet eden bir ekibiz. Onun için, bize tam da bunun tersi bir biçimde saldırıya geçenlere buradan söyleyeyim: Size bu millet haddinizi 31 Mart 2024’te bildirecek. Çok net. Yöneticiyseniz, siyasetçiyseniz, tarihimize, değerlerimize nasıl sahip çıkma sorumluluğunu yerine getirdiğinize dair işlerinize bakılır. Bu anlamda en belki de sorgulama sahasıdır bu tür icraatlarınız. İnanın o hesabı gönül rahatlığıyla verebileceğim için, çok mutluyum. İstanbul tarihinin, özellikle geçmişten bugüne gelen yapılarına yaptığımız restorasyonla ilgili hizmetlerimizde en yüksek başarıya sahip olduğumuzu görebiliyorum.”

‘İBB MİRAS’ DİYE BİR MARKAYI HEDİYE ETMEK DEĞERLİDİR”

“942 kültür varlığını restore etmek, İstanbul'a ‘İBB Miras’ diye bir markayı hediye etmek değerlidir. Bunlar kalıcı kavramlar olmalıdır. Zaten attığımız her adım, yaptığımız her işi, sadece bir dönemin refleksi ya da bir siyasi adım olarak hiç görmedik. İstanbul'un ve İstanbullunun bir markasına dönüştürmeyi kendimize felsefe edindik. O bakımdan yaptığımız bu işlerin, böylesi bir hizmet alanının kesintisiz, İstanbul'da her daim devam etmesini de sağlayıcı bir mantaliteyi İstanbul'a kazandırmış olduk. Ecdadın bize hediyesi olan ve döneminin belki de halkçılık kavramının en değerli emarelerinden biri olan, mahallelerde, sokaklarda çeşmelerden su akıtmak, insanların evlerine erişen, su şebekesi olmayan bir şehirde insanların 200, 300, 400 yıl önce çeşmelerden aldıkları su ile hayatlarını idame ettirmelerinin bir simgesi. O çeşmeleri bizim İstanbul'a kazandırıyor olmamızla dalga geçen ve ‘Ecdada saygı şampiyonu’ diye tırnak içinde bizimle alay eden aklı, bugün buradan hafif sitemli, hafif alaylı, açıkçası tebessümle karşılıyorum. Açık söyleyeyim; bu küçük düşürme hamlesinden sonra, bugün gelinen noktada bizim ne kadar doğru bir iş yaptığımızı, bir yandan geçmişi hatırlatırken, o günlerin, o derinliğin İstanbul'a neler kattığının hissedilmesi altlığını İstanbul'a sunmamızın ne kadar değerli olduğunu, farklı kesimlerin de hissediyor olması ve ona dönük politikalar geliştiriyor olmalarını da keyifle izliyorum.”

“ÇOK SAYIDA OSMANLI ESERİNİ HAYATA DÖNDÜRDÜK”

“5 yılda ecdadımıza ve mirasımıza dönük yaptığımız çok satır başı işler var. Kanuni Sultan Süleyman'ın portresini kazandırdık. Fatih Sultan. Mehmet'in 15. yüzyıldan orijinal portresini kazandırdık. Her ne kadar bazılarından soruşturma yesek de önemli değil. Haydarhane Cami, Seyit-i Velayet ve Assude Hanım Türbeleri… Hasanpaşa Gazhanesi, Feshane-i Amire gibi gerçekten çok sayıda Osmanlı eserini hayata döndürdük. Şu anda İstanbul'da bulunan ve dünyanın en eski tersanesi olan Haliç Tersanesi’nin nasıl bir kültür-sanat, tarih, müze ve kimlik sahasına dönüştüğünü gördüğünüzde, siz de hem mutlu olacaksınız hem de şaşıracaksınız. İnşallah Mart ayında size, oranın çok özel bir bölümünü açmış ve sunmuş olacağız. Anadolu Hisarı… Ne yazık ki uzun yıllar boyunca gözümüzün önünde kararan, siyahlaşan ve aynı zamanda bitki istilası haline dönüşen çok özel bir alan. Rumeli Hisarı'nın restorasyonu hızla devam ediyor. Yine bitirdiğimiz evler, yapılar, birçok alana sahip çıktık. Saymakla bitmez. Tam 21 ilçede, 1315 noktada tarihi eserlere yönelik rutin hizmetlerimiz de devam ediyor hem bakım hem onarım hem restorasyon. İBB markası, değerli. Emeği geçen bütün arkadaşlarıma, başta Fatih Belediye Başkanı adayı olan Mahir Polat arkadaşıma, Oktay Bey’e ve bütün arkadaşlarına hem teşekkür ediyorum hem de tebrik ediyorum. İstanbul'a güzel bir marka kazandırdılar.”

“Buradaki en önemli prensibimiz neydi biliyor musunuz? Halka ait olan ne varsa, halka bunu vermek, halka sunmak, halkın kullanımına açmak. Bu bir kararlılık gerektiriyordu. O kararlılık bizde vardı. Halka ait olanı, halkın kullanımına açmamızı önlemek için karşımıza çıkan engellerle, son derece yüksek seviyede mücadele verdik. Bundan sonra da aynı kararlılıkla yol yürüyeceğimizi bilmenizi istiyorum. İstanbul'un göz bebeği olan noktalarda birçok işgal alanına hem de bizimle oturup, insani ölçekte bu muhabbeti yapan, karşılılı anlayış çerçevesinde onlara ne yaptığımızı ve ne yapmak istediğimizi anlattığımızda saygı gösteren, en az yüzde 70-80 noktada uzlaşıyla bu tür alanları temizledik. Bu noktada Emirgan'ı Sarıyer Belediye Başkanımız bilir. Orada esnafla oturup, konuşup bir çözüme kavuşturduğumuz, baktığınızda yukarıdan aşağıya denizi göremediğiniz bir noktada şimdi muazzam bir teras alanı oluştu. Bu ve benzeri alanları uzlaşarak, insanlara neyi yaptığımızı anlatarak, çözdük.”

“Ama örneğin Üsküdar sahilinde, ‘Hayır ben kanunla değil, kanunsuzlukla önünü keseceğim’ ya da ‘Buna müsaade etmeyeceğim, vandalizmle engel olmaya çalışacağım’ diyenlerin karşısında, milletin hakkını koruyan, devletin gücünü gösterdik, göstermeye devam edeceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ha şunu da yaşadık. Buna engel olmak isteyen aklın, bir bakanlığın, bir büfeyi yıkacağımız noktada ya da bir mülki idarenin oraya polisi yığarak, kanunen yıkmamız gereken sahanın önüne polisle barikat oluşturmalarını da yaşadık. Daha ilerisini yaşadık. Bir gecede, o yıkacağımız barakaların ya da usulsüz kurulan büfenin ya da restoranın bir gecede imarsız sahanın hem de Boğaz’ın dibindeki bir yerin imarlı hale dönüştürmesi için, alelacele bakanlıkta imar yapma çalışmalarını da yaşadık. Şimdi tam da ne anlatıyorum biliyor musunuz? İstanbul'da bir talimatla, bir kişinin sözüyle, bir kişinin söylediğiyle her şeyi yapan bir anlayışın nasıl bu şehirden gönderildiğini, milletin hakkını koruyan, milletin hakkını muhafaza eden ve milletin hakkının önüne hiçbir şahsın bireysel haksızlığını ve hukuksuzluğunu koymadan süreç yönetmenin nasıl hakim olduğunu İstanbul'da gösterdik, yaşattık, 16 milyon insanımıza bunun tadını verdik. Bu tattan, bu millet vazgeçmeyecek.”