Kazığa geçirilmiş Taş Devri kafatasları gizemli bir ayini gösteriyor

Kazığa geçirilmiş Taş Devri kafatasları gizemli bir ayini gösteriyor

İskandinav Taş Devri kültürüne ait hayli ürpertici arkeolojik keşif yapıldı. İki tanesi kazığa geçirilmiş, göl suları içine bırakılmış 12 insana ait kafatasındaki sistemli darbe izleri hayli tuhaf ve çözümü eldeki verilerle imkasız gizemli bir ayini işaret ediyor.

8 BİN YILLIK GİZEMLİ KAFATASI KÜLTÜ

Şimdiye kadar ortaya çıkan bulguların azlığından dolayı İskandinav Mezolitik avcı-toplayıcılarının sosyo-kültürel davranışları hakkında neredeyse hiç bilgi yoktu.

İsveç'in Motala Ström nehri yakınlarındaki Kanaljorden arkeolojik kazı alanında çalışan Stokholm Üniversitesi ve İsveç Kültürel Miras Vakfı (Sweden's Cultural Heritage Foundation - CHF) araştırmacılarından keşfettiği  bulgu, Taş Devri avcı-toplayıcıların kafataslarını ahşap sopalar üzerine geçirdiğini gösteren ilk kanıt.

Bulunan 12 kafatası kalıntısı sadece İskandinav değil genelde Mezolitik dönem yaşam kültürüne dair şaşırtıcı ipuçları veriyor.

Taş devrinde Avrupa topraklarında yaşayan avcı-toplayıcıların insan kafataslarını tahta kazıkların ucunda geçirdiğinin ilk kanıtı da sayılabilecek, şu ana dek o devirde eşine rastlanmamış bir yönteme tabi tutulmuş insan kafataslarının yaklaşık 8 bin yıllık olduğu tespit edildi.

Kafatasları, 7.500 ya da 8.500 yıl önce "su altı mezarlığına" benzeyen yoğun bir dolgulu geniş taş yığınının üstüne yerleştirildi.

Üstü sazlarla kaplı olduğu tahmin edilen gölün bataklığa dönüşen dibinde oksijenin olmamasının yanı sıra, toprağın cinsinin de çürümemeye yardımcı olması bu ilginç arkeolojik bulguların 8 bin yıl çürümeden günümüze kalmasını sağladığı ifade edildi.

KAFATASLARI ARASINDA BİR DE BEBEK İSKELETİ VARDI

İsveç'teki Kanaljorden'deki arkeoloji kazılarındaki bulgular; parçalanmış ve darba maruz kalmış insan kafataslarının bilinçli olarak göl içine yerleştirildiğini gösteriyor. Daha da şaşırtıcı şekilde darba maruz kafatasları arasında neredeyse tamamı bulunmuş bir de bebek iskeleti var.  Bebeğin ölü doğduğu veya doğumdan kısa süre öldüğü sanılıyor.

Kafataslarından dört tanesinin erkeklere, ikisi tanesinin kadınlara ait olduğu tespit edilebildi. Diğerlerinin cinsiyet teşhisi mümkün olmadı. Erkeklerden birisi ellili yaşlarında, ikisi ise 20 ila 35 yaşları arasında ölmüştü.

Kafataslarından ikisi ahşap kazıklara geçirilmişti. Kazıklardan 47 santimetre boyunda olanı çürümeden günümüze ulaşmıştı. Diğer ise kırılmış ve çürümüştü. Arkeologlara göre kazıkların uçlarına kafatasları takılmıştı.

KAFATASLARINDAN BİRİNDE BEYİN PARÇALARI BULUNDU

Kafataslarından birinde binlerde yıldır çürümemiş beyin parçacıkları bulundu. Bu da kazığın kafatasına muhtemelen ceset daha soğumadan takıldığını gösteriyor.

MEZARLIK OLMA İHTİMALİ ÜZERİNDE DE DURULUYOR

Bir kafatası hariç diğer kafataslarınınöldükden çok sonra buraya getirildiği tahmin ediliyor. Bu bulgudan dolayı alanın mezarlık olduğunu ileri süren araştırmacılar da var. 

7 KAFATASINDA ŞAŞIRTICI DARBE İZLERİ VAR

Yedi yetişkinin kafatasında kesici ve delici olmayan, ucu küt bir cisimle darbe izine rastlandı. Darbeler yaralayıcıydı ama insanların ölümüne (en azından darbe anında) yol açmamıştı.

Darbe izleri erkek kafataslarının üst kısmında, kadın kafataslarının ise arka kısmında yer alıyor.

Büyük bir kısmı kafanın üstünde gerçekleşmişti; “Bu da travmanın insanlar arasındaki şiddetin bir sonucu olduğunu gösteriyor. Dahası, erkeklerde travmalar başlarının üstünde ve önündeyken, kadınlarda bu yaralanmalar başlarının arkasındaydı.

Gizmodo sitesine konuyla ilgili demeç veren Stockholm Üniversitesi arkeolog Dr. Anna Kjellström; "Kafataslarındaki darbelerin hangi tür silah (ya da cisim) kullanılarak olurştulduğunu bilemiyoruz Ama yaralar ciddi derecede ağır hasara yol açmış. Buna rağmen  ölüm nedeniyle bağlantılı olamayacaklarını düşünüyoruz. Lezyonlar öldürücü değildi. Darbeler acı vermek, işkence çektirnek için de olabilir. Kanama, ağrı ve sancıya yol açması istenmüş olabilir. Bu tür darbeler öldürmez ama yol açtıkları travma şiddetli. Daha az şiddetli kafa travması bile bilinç kaybına, iç kanamaya veya hatta kalıcı zihinsel bozulmaya neden olabilir." dedi.
 

ARAŞTIRMA SONUÇLARI YAYINLANDI

Arkeoloji kazılarında bulunan şaşırtıcı buluntularla ilgili incelemelerin sonuçları; 13 Şubat tarihinde journal Antiquity dergisinde Sara Gummesson, Fredrik Hallgren ve Anna Kjellström imzaları ile yayınlanan "Keep your head high: skulls on stakes and cranial trauma in Mesolithic Sweden"  (Afallamayın (Başınızı dik tutun): İsveç'te Mezolitik Çağda kazığa geçirilmiş kelleler ve kafa travması) başlıklı makalede açıklandı.

Makalede imzası bulunan Arkeoloji Kazı Başkanı CHF mensubu Dr. Fredrik Hallgren Live Science dergisine verdiği demeçte; "Alanda sadece insanlara değil, hayvanlara ait kemik kalıntıları da bulduk ama ilginç bir şekilde bulduğumuz tüm kalıntılar hayvanların sağ taraflarına aitti. Hayvanların sol kısımlarına ait kalıntı bulamadık. Mezarlık olduğunu varsaydığımız alan, 8.000 yıl önce göl sularının altında kalıyordu. Muhtemelen bu kafatasları o dönemde suların ortasına yerleştirilmişt. Alanda bulunan 12 insan kafatasından 11 tanesi yetişkin insanlara ait. Bunlardan hiçbirinin çene kemiğini bulmadık. Sadece bir insan çene kemiği vardı ama o da bu kafataslarına ait değildi. Alanda başka çene kemikleri de vardı. Ancak, bebeğinki dışında çene kemiklerinin hiçbiri insanlara ait değildi" dedi.

ESRARENGİZ ALANIN NE OLDUĞU ANLAŞILAMADI

Hayvan ve insan kemiklerinin bulunduğu alan yaklaşık 12 m x 14 m (39 fit x 46 fit) ebadında. Alanda büyük taşlar ve ahşap kazık kalıntıları bulunması dikkat çekiyor.  Taşların etrafına ve üstüne kemikleri bilinçli olarak belirli tasnifle yerleştirilmiş. İnsan kemikleri ortada, bozayı kemikleri güneyde ve yabandomuzu kemikleri  güneydoğuya yerleştirilmişti. Hayvan kemiklerinin üzerinde de çizikler ve çentikler bulunması dikkat çekiyordu.

Alanın, uçları suyun üzerinde kalan ve muhtemelen kafatası taşıyan tahta kazıklar dışında dışarıdan fark edilmesi mümkün değildi.

Kemiklerin tasnifi: İnsanlar (kırmızı) ortada, kahverengi ayılar (mavi) insanların güneyinde ve yaban domuzu (sarı) insanların güneydoğusunda.

"ÇÖZÜMÜ ÇOK ZOR BİR RİTÜEL KALINTISI OLDUĞUNA İNANILIYOR

Bulguların çok karmaşık ve gizemli bir ritüele ait olduğunu inanan Dr. Fredrik Hallgren; "Ritüelin anlamını henüz deşifre edemesek de, tarih öncesi avcı toplayıcıların kültürlerinin hayli karmaşık olduğunu fark edebiliyoruz. Gerçekten esrarengiz bir yapıyla karşıkarşıyayız. Burası neden inşa edildi, kafatasları ve kemikler neen su altına bırakıldı anlamak mümkün değil. Öte yandan hayvanlara ait kafatasları üzerindeki oyuk ve çentikler de ayin ihtimalini güçlendiriyor " dedi.

Araştırmacılar böylesi özel bir alana özel dizaynla yerleştirilen kafataslarının "özel insanlara" ait olduğuna eminler.  Ama onların özel kılanın ne olduğunu tahmin etmek imkansız 

Kafatasları şiddet, zorla kaçırma, savaş veya grup üyeleri arasında toplumsal yaptırım uygulamasının kurbanı olan insanlara ait olabilir.

Olası senaryoları arasında; ölenlerin cezalandırılan köleler, rakip savaşçılar olma ihtimali de var. Fakat cezalandırma ihtimalinden daha güçlüsü onurlandırma olasılığı. Bu insanlar düşman gruplarca öldürürldüğü için bu şekilde onulandırılmış olabilirler....

Zülfikar Emin - arkeolojikhaber.com


Benzer Haberler & Reklamlar